İbrahim’in torunları

YORUM | PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN

Ben bu satırları yazarken İsrail Gazze sınırına asker yığınağı yapıyor, Batılı ülkelerse vatandaşlarını İsrail’den tahliye etmeye başlıyordu. Yaşadığım yerde gece yarısına yaklaşıyor saat. Birçok insan eminim uyuyordur mahallemizde. Acaba Gazze’de insanlar nasıl uyurlar, bombardımanın neden olduğu sarsıntılar ve patlamalar arasında? Ya İsrail’in çeşitli kentlerinde, Hamas’ın ateşlediği roketlerden füze savunma sistemini aşabilenlerinin yol açtığı patlamalar, orada da insanların uyumasına engel oluyor mudur?

Bombaların olmadığı, insanın insanı yok etmediği, insan olmanın en yüce değer kabul edildiği, yaşamın kutsallığının tüm dinlerin kutsallarından da, peygamberlerinin vaat ettiği cennetlerden de, kitaplarından da daha değerli olduğu bir dünya çok mu ütopik, çocuksu, naif, saf bir düşünce?

Binlerce yıldır insanların kıyasıya uğruna mücadele ettiği, kan döktüğü, savaştığı küçücük bir toprak parçası, arasan geçen binlerce seneye karşın hala insanın insanı katledişine tanık oluyor. Tarih öncesi zamanlardan Babil ve Yahudi yurdu Kenan’a, Musa’nın çocuklarına vaat edilmiş topraklardan gemici ve tacir Greklere, çok tanrılı Romalıların işgalinden İsevi Havarilerin ve onların öğrencilerinin ilk direnişlerine, sonrasında Hristiyan Roma ve Hristiyan Bizans’ın fatihlerinden ve onların vatandaşlarına yurt olmasından Müslüman Arap işgaline ve bölgenin İslamlaşmasına ve Araplaşmasına, Osmanlı’nın bölgeyi ele geçirmesinden Britanya yönetimine – sürekli el değiştiren, savaşlarla demografisi ve kültürü değişen kanlı, bir o kadar da kutsal kabul edilen topraklar… 

Bölgede belki de değişmeyen tek şey bu sürekli el değiştirmeler, fetihler, kültürel dönüşüm, dinlerin ve dillerin cümbüş oluşu, üç büyük dinin de kutsal kabul ettiği bu bölgenin kaderi ola geldi. Güç mücadelelerinin, krallıkların, imparatorlukların, hilafet ve emirliklerin, devletlerin, uluslararası aktörlerin ve küresel oyuncuların, tarih öncesi zamanlardan modern zamanlara, oradan Yirmi Birinci Yüzyıla, adına ister Filistin diyelim, ister İsrail – Kenan diyarı coğrafyası hep dünyanın dini, kültürel ve politik merkezlerinin başından yer aldı. 

Modern tarihi başlatan – Roma-İslam ve Osmanlı düz çizgisel tarih hattının kırılmasını müteakip – Britanya’nın 1917 yılında bölgeyi Osmanlılardan alması ve bölgenin kontrolünü eline geçirmesi oldu. Birinci Dünya Savaşı’na kaybedilen toprakları ve ötesini almayı hayal ederek giren Osmanlı parçalanınca, her bir köşesinden ayrı devletler fışkırdı. Bugünkü mücadelenin gerçekleştiği coğrafya, demografisini değiştirecek sürece böylece bir kez daha girdi. Tıpkı daha önce onlarca kez olduğu gibi, yeni gelen güç, demografiyi ve siyasayı kendi istediği yönde değiştirdi. Nasıl ki Roma Yudea’yı ele geçirip Yahudileri dört bir yana dağıttıysa, nasıl ki Hristiyanlık etkisi altına aldığı bölgede yerleşik kültürün yerini aldıysa, nasıl ki İslam, Arapların fethi sonrası göçlerle ve asimilasyonla bölgenin linguistik ve kültürel kodlarını değiştirdiyse, nasıl ki Osmanlı eyalet sistemi var olan kültürel, dini, linguistik kırılmaları 5 asır boyunca dondurduysa, İngiliz egemenliği benzer altüst oluşlara, dönüşümlere, transformasyonlara, değişimlere gebeydi. Böylece 1917’ye kadar kırsal, gelişmemiş, nüfus yoğunluğu orta derece olan, Müslüman Arapların çoğunluk teşkil ettiği bölge, yoğun bir Yahudi göçüne maruz kalacaktı. Bir başka imparatorluğun bölgeden kovduğu Yahudiler, kovuldukları Avrupa’dan ata yurtları Kenan’a dönmeye başlayacaklardı. 1940’lara kadar yılda ortalama on bin Yahudi bölgeye aktı. Fakat 1940’larla beraber, bu kez dünyanın gördüğü en korkunç soykırıma maruz kalan Avrupa Yahudileri, Alman cellâtlarından ve onların Führer’i Hitler’den kaçarak bölgeyi kendilerine sığınak haline getireceklerdi. Yirminci Yüzyıl’da doğan Siyonizm – Yahudilerin Kenan’a gelerek kendi devletlerini kurma düşüncesi ve onun politik hedef olarak benimsenişi – bir Yahudi ütopyası olarak doğduktan sonra ilk kez reel bir politik zemin kazanacaktı. 

1940’ların sonlarına doğru bölgeye akın ederek görünür bir demografik faktör halini alan Yahudiler, kendilerine bu fırsatı sunan Britanya’nın askeri unsurlarıyla mücadele etmeye başladılar. İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine kadar sayıları inanılmaz rakamlara ulaştı. Bölgedeki Arapların geniş arazilerini Yahudilere satmalarıyla, bu göçmen Yahudilerin yerleşim alanları da çok genişledi. Oryantal bölge Yahudiliği’nin çok üzerinde rakamlarda Avrupa Yahudisi böylece bölgeyi yurt edindi. Çoğunun devletleşmek gibi bir siyasi amacı yoktu. Canlarını kurtaracak bir toprak parçası arıyorlardı ve onlara bu toprağı sağlayacak ne Avrupa’da ne de Amerika’da bir toprak parçası yoktu. Başlarına gelen felaketin yinelenmesinden korkanları, kendi devletlerini kurmak için dünya savaşının sonunu bir fırsat olarak görüyordu. Bu ortamda galip devletlerin teklifi ve yeni kurulan Birleşmiş Milletlerin de onanıyla, 1947 yılında bölgenin Yahudiler ve Araplar arasında paylaştırılmasına karar verildi. Bugün Arap Ligi’ni oluşturan devletler ve topluluklar bunu kabul etmediler. Türkiye İsrail’in bağımsızlığını tanıyan ilk Müslüman çoğunluklu ülke olacaktı. İşte bu ortamda 1948 yılında İsrail kuruldu ve Birleşmiş Milletler’e üye oldu. Fakat daha bağımsızlığını ilan eder etmez, 5 Arap devleti – Mısır, Irak, Suriye, Ürdün ve Lübnan – İsrail’e savaş açtı. İsrail’e verilen topraklara kuzeyden, güneyden ve doğudan girdiler, Akdeniz kıyısına sıkışmış yeni devleti işgal ettiler. Bu birinci Arap-İsrail Savaşı, aslında biraz da İsrail ve Filistin’in gelecekteki kaderlerini de belirleyen savaş olacaktı. Bu on aylık mücadeleyi İsrail kazanacak, 1948’den 1960’lara kadar Arap ülkelerinden kaçmak zorunda kalan bir milyonu aşkın Yahudi İsrail’e göç edecekti. Bunu, aynı tarihler arasında İsrail’den kaçmak durumunda kalan 750.000 Arap takip edecekti. Zaten Yahudiler lehine gelişen demografik gelişim, böylece daha da hızlanacaktı. Yahudiler kendilerine ait bölgede artık bariz çoğunluktular. Araplar üçüncü ülkelere kaçmış, kalanları İsrail egemenliğinde hayatlarına devam etmeyi seçmişti. Bir tür kanlı nüfus mübadelesi denebilecek süreç, iki etno-dinsel topluluk arasındaki yabancılaşma ve düşmanlığın daha da derinleşmesine neden olacaktı. 

Böylece 1967 yılına kadar sürecek bir bekleme dönemine girildi. Bu süre içerisinde İsrail konsolide oldu ve kurumsallaştı. Ülkeye akan nitelikli nüfus ve beşeri sermaye sayesinde çok yönlü bir ekonomik, altyapısal, bilimsel, eğitimsel ve askeri gelişim yaşandı. Haziran 1967’de işte bu güçlenmiş İsrail’e yönelik ikinci bir Arap askeri harekâtı başladı. Mısır, Sina yarımadasında bulunan tampon bölgede görev yapan Birleşmiş Milletler gücünü deport etti ve İsrail’in Kızıldeniz girişini bloke etti. İsrail liman bölgesini bloke den Mısır birliklerine yönelik askeri bir müdahale başlattı. Mısır başta, Ürdün ve Suriye İsrail’e saldırdılar. Fakat beklenmedik bir şey oldu. İsrail 6 gün içerisinde Mısır, Ürdün ve Suriye ordularını ayrı cephelerde ağır bir yenilgiye uğrattı. Doğu Kudüs’ü ve Batı Şeria’yı Ürdün’den, Gazze’yi ve Sina Yarımadası’nı Mısır’dan, Golan Tepeleri’ni Suriye’den aldı ve sınırlarını iki katına çıkardı. 

1973 yılında bu savaşın intikamını ve kaybedilen topraklarını geri almak için, bu kez Mısır ve Suriye İsrail’e bir baskın saldırı düzenledi. Başlangıçta başarılı olsalar da, bu savaşı da İsrail kazanacaktı. ABD bu savaşta ilk kez açıkça İsrail’den yana tutum alacaktı. Bu pozisyon ileriki yıllarda ABD’nin Ortadoğu politikasının temelini oluşturacaktı. İsrail’in konumunu daha da güçlendirmesi, caydırıcılığını arttırdı. Mısır’ın İsrail politikasını değiştiren ilk Arap devleti olmasında bunun rolü büyüktür. 1977 yılında Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat İsrail’i ve Kudüs’ü ziyaret etti, Mısır İsrail’i tanıdı ve barış karşılığında İsrail Sina Yarımadası’ndaki 1967’de ele geçirdiği toprakları Mısır’a geri verdi. 1981 yılında Irak’ın nükleer teknoloji – ve potansiyel olarak nükleer silah – üretmek için açtığı nükleer tesisler İsrail tarafından imha edildi. İsrail artık bölgenin en caydırıcı ve güçlü silahlı kuvvetlerine sahipti. 

İntifada ve Filistin Kurtuluş Örgütü (PLO) ve Yaser Arafat, özgür bir Filistin mücadelesine işte böyle bir devlete karşı başlamıştı. Lokal eylemlerin yanında Münih Olimpiyatlarında İsrail kafilesine yönelik terör saldırısı, birçok uçak kaçırma ve suikast, yerel eylemler ve saldırılarla adından giderek daha fazla söz ettirmeye başlayacaktı. İntifada hareketi bölgedeki Arap/Filistinli halk arasında giderek daha fazla sahiplenilecekti. İsrail’in uyguladığı rijit politikalar, yasadışı göçmen yerleştirme siyaseti, Filistinlilere karşı asimetrik güç kullanması, acımasız ve insan haklarına aykırı uygulamalar, katliamlar ve diğer tür zulümler, hem Filistin mücadelesine yönelik uluslararası desteği arttıracak, hem de İsrail’de şahinlerin yanında ciddi bir güvercinler hareketinin doğuşuna neden olacaktı. Mısır’a Barış karşılığı Sina topraklarını vermek gibi, toprak karşılığında barış stratejisi böylelikle bölgede yeni bir umut olarak yeşerecekti. 

1980’lerin başlarında yılında Filistin Kurtuluş Hareketi eylemlerini gittikçe yoğunlaştırdı. 1982 yılında İsrail’in İngiltere büyükelçisine PLO tarafından bir suikast girişiminde bulunuldu ve bunun akabinde İsrail Lübnan’daki PLO merkezine yönelik askeri bir operasyon başlattı. Bu dönemde Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütüne bağlı bir alt grup, Gazze’de Hamas’ı kurdu. 

1990’lara gelindiğinde dünya hızla değişmekteydi. Sovyetler Birliği Gorbaçov’un liderliğinde reformlar yapıyordu. Bu çerçevede Sovyet yönetimi tarihinde ilk kez Yahudi Sovyet vatandaşlarına İsrail’e göç izni verdi. Bir milyonun üzerinde Sovyet Yahudi’si İsrail’e yerleşti. 1993 yılında Yaser Arafat, büyük bir cesaret göstererek İsrail’le barış görüşmelerine başlama kararı aldı. İsrail’deki Yitzak Rabin hükümeti bu görüşmelere başlama kararını alınca barışa yönelik ciddi bir şans doğmuş oldu. İsrail İntifada’nın ve şiddet sarmalının sona erdirilmesini istiyor, Filistinliler ise kendi devletlerine sahip olmayı amaçlıyordu. İsrail de Filistin de gerekli adımları atarak çocuklarına güvenli bir gelecek sunmayı hedefliyordu. Her iki seküler taraf, dini farklılıkların aralarındaki barışa engel olmaması konusunda kararlıydılar. Oslo Görüşmeleri, Oslo Deklarasyonu ile taçlandırıldı. Rabin ve Arafat, ABD başkanı Bill Clinton’ın eşliğinde Deklarasyonu imzaladılar. İsrail PLO’yu Filistin’in meşru otoritesi olarak kabul etti, Batı Şeria ve Gazze’den çekildi. PLO Batı Şeria’da yönetimini oluşturdu. Oslo Antlaşması, Arafat ve Rabin’e Nobel Barış Ödülü’nü getirecekti. 

5000 yıllık tarihinde ilk kez yerel düzeyde bir anlaşma üzerinden bölgeye barış geliyordu. Her ne kadar iki tarafta da barış yanlıları çoğunlukta da olsalar, barıştan korkan, maksimalist ve fanatik şer güçler maalesef hem İsrail’de, hem de Filistin’de mebzul miktarda mevcuttular. 4 Kasım 1995’te Yigal Amir adında radikal bir Yahudi İsrailli, Yitzak Rabin’i kalleşçe sırtından vuracak, öldürecekti. Amir, Oslo Antlaşmasına karşı olduğunu ve Rabin’i öldürme emrini bizzat Tanrı’dan aldığını söylüyordu! Aynen Filistinliler arasında gittikçe güçlenen hizipler gibi. Bunların başında Hamas geliyordu. 

2006 yılında Müslüman Kardeşler’in devamı olan cihatçı Hamas Gazze’de seçimleri kazandı. Filistin Otoritesi Hamas’ı her ne kadar meşru yönetim olarak tanımasa da, Hamas merkezi Batı Şeria yönetiminden kopuk, ayrı bir Gazze yönetimi oluşturdu. İktidara gelir gelmez kendisine muhalif olarak gördüğü güçleri infaz veya pasifize etmeye başladı. Muhaliflere suikastler, saldırılar, korkutmalar, tehditler ve başka türlü diğer kirli yöntemlerle iktidarını konsolide etti. Bu arada 2006’dan itibaren Gazze’de seçim yaptırmadı. Hamas, Filistin Yönetimi’nin aksine, hiçbir zaman İsrail’in varoluşunu kabullenmedi, aynen Şii İran gibi, kategorik olarak İsrail’e ve Yahudilere karşı oldu. Bu politikasını dini argümanlarla savunmaktan geri kalmadı. Açıkça cihad yaparak, düzenli olarak Gazze topraklarından İsrail sivil yerleşim birimlerine saldırılar düzenledi. İran’dan ve diğer ülkelerden yasadışı yollarla elde ettiği roket teknolojisini kullanarak, yılda ortalama 1500 roket fırlatabilecek bir askeri seviyeyi elde etti. Bu saldırılar, hem İsrail’deki güvercinlerin iktidar şansına engel oldu ve aşırı sağı patlattı, hem de İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına zemin teşkil etti. Hamas, Gazze’nin refahı ve gelişimi için hiçbir zaman çaba göstermedi. Bilakis, mevcut altyapının (mesela okulların, resmi dairelerin, spor tesislerinin, camilerin, vs.) içine cephanelik, silah deposu, roket üretim merkezi gibi askeri hedefleri yerleştirdi ve sivilleri canlı kalkan olarak kullanma taktiğini izledi. İsrail’in saldırılarında bu canlı kalkanların ölmesi veya yaralanmasını siyasi malzeme ve argüman olarak kullandı. 

Son Hamas saldırısı, İsrail devleti kurulduğundan beri yaşanan en korkunç saldırı – 1000’den fazla İsrailli sivil bu saldırıda yaşamını yitirdi, binlerce İsrailli ağır, yine binlercesi hafif yaralandı. Bir barış konserine katılan gençler de bu barbarca saldırının hedefi oldular. Hamas teröristleri bu konsere katılan gençlerden 260’ını otomatik silahlarla tarayarak katletti, yüzlercesini yaraları. Cesetlerin arasında genç kadınlara topluca tecavüz eden Hamas teröristleri, kendi dinlerini ve Allah’ın adını lekelemek pahasına “Allah-u Ekber” diye bağırıyorlardı. Normal bir insanın yazarken veya okurken bile fena olduğu sahnelerin yaşandığı bu korkunç terörist eylem, maalesef dünyanın birçok yerinde yaşayan bazı Müslümanlar tarafından sevinç gösterileriyle kutlandı. Elbette edepli ve gerçek dindar Müslümanlar, bu nefreti ve şiddeti kategorik olarak reddettiler ve Hamas’ı güçlü bir şekilde kınadılar. Fakat maalesef, İslam dünyasındaki İslamcılık (İslam dinini ucuz ve hatta iğrenç politikalara ve eylemlere alet etmek) ve cihatçılık, Müslümanlığın imajına büyük zarar verdi, veriyor. Hamas’ın vahşi saldırısı bunun tipik bir örneği. 

Bu saldırının ardından İsrail’de Netanyahu liderliğindeki yönetim Gazze’ye hava saldırısı başlattı. Askeri hedeflerle sivil yerleşim bilgelerinin yan yana olması nedeniyle ve yukarıda izah ettiğim Hamas’ın canlı kalkan taktiğinden dolayı, sivil kayıpların her geçen saat arttığına tanık oluyoruz. Hamas için sivillerin ölümü hiç önemli değil, çünkü İsrail saldırı yapılacak yerleri/bölgeleri önceden bildirmesine ve sivillerin bu bölgelerden tahliye edilmesi uyarısında bulunmasına karşın, Hamas sivillerin bu hedeflerden veya yakınındaki binalardan ayrılmalarına izin vermiyor. Elbette ki bu İsrail’in sivil hedefleri vurması meşru kılmaz veya sivil kayıplarını tamamen Hamas’ın günah hanesine yazmaz. İsrail’in özellikle siviller konusunda hassas olması gerekirdi. Oysa Netanyahu belli ki bu konuda gereken hassaslığa sahip değil ve bunun sonucu olarak masum sivillerin, en başta da çocukların ölüm haberleri, Gazze-İsrail dramını daha da yoğunlaştırıyor. 

İnsanların, hele ki çocukların ölümünü siyasi analizlerde veya köşe yazılarında yazmak zorunda kalmak ne acı! Gönül isterdi ki Hamas’ın ve her iki taraftaki şiddetten beslenen şahinlerin etkisi sona ersin, rasyonel akıl ve etik politikaları benimseyen barış yanlısı İsrailli ve Filistinliler, temelleri Oslo’da atılan yola geri dönsünler. İsrailli ve Filistinli çocuklar öğrenci değişim programlarına katılsın, birlikte spor yapsın, eğlensin, birbirlerinin dillerini ve kültürlerini öğrensin, lezzetli yemeklerini tatsın – ve hepsinden önemlisi yaşasınlar, yaşayabilsinler! 

Kenani Yahudiler ve Kenani Araplar, İbrahim’in torunları, kanla sulanmış ve acılarla yoğrulmuş o toprakları acaba bir gün beraberce bir yeryüzü cennetine dönüştürebilecekler mi? Şu an bunun çok mümkün göründüğü söylenemez. Fakat bizlere düşen, her zaman olduğu gibi iyilikten, güzellikten ve kardeşlikten yana umutlu olmak! 

Bu vesile ile hayatını kaybeden tüm masum sivilleri saygıyla anıyorum. Umut ediyorum, İsraillilerin ve Filistinlilerin kayıpları son bulur, her iki toplum en kısa zamanda huzura ve barışa kavuşur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

19 YORUMLAR

  1. Sen yine istedigin Haberleri gör istemedigini bir kenara birak.
    Nekadar yanlis tesbitler var:
    1- Avrupa ve ABD de onlara yurt kalmamisti. 1945 de Almanya ya kim hakimdi? ABD, Ingiliz, Fransiz degilmi. Almanyada kuraydilar Israili. Almanyanin hayir demeye hakki ve gücü varmiydi!? 357. 000 km2 nin 30.000 km2 sini onlara verelerdi ( Israil suan 22.000 km2).
    2-Israil e verilen Topraklar. Kimin Topragini kim kime veriyor. Galip devletlermis mis! Bu kurallar 1948 de gecerli ise günümüzdede gecerlidir. Eger Türkiye Bati Trakya, Ege Adalari … alirsin ve Galip devlet olursa bize verilmek zorunda. Rusya Ukrayna …
    3-Toplu Tecavüzü gördünmü? Alman kizi yalanida cikti ortaya. 2006 dan beri 6400 Filistinli 308 Israili ölmüs. Israile terörist desene, yaptigi pisliklere, tecavüzlere… Arada Radikaller cikmis olabilir. Buna dogru diyende yok. Sen sirf pasaport un alindigi icin nekadar kin besliyorsun. Adamlar hergün asaglaniyor be Adam.
    4- Allahu ekber diyerek yapmislar. Tipik Bati propogandasi. Israil Bomba atarken ne diyor, cocuk öldürürken, Kadinalara tecavüz ederken.
    5- Misir acikladi 3 gün öncesinden Misir haber vermis ABD bile teyid etti. Israil yalanladi. Neyin yolu yapilmak isteniyor bu saldiriyla. ABD, Bati ve Sermayenin (hepside gücünü kaybediyor) BOP yolu mu. 11 Eylül de, 15 Temmuzda belli siyasi Amaclarin yolunu yapmak icin yol verilmis Tim, Ajan vs. in de yardimiyla. Sömürgeci mantigi bitecek Efe Caman senin gibi sahtekar Bati hümanistlerinin de sunu yakindir eger yanlislarini anlamssan.

    Cifte standartligi birak!

    • Hocam anlamadığım husus şu ki.

      Adam kalkar milleti popülist olmakla suçlar. Adam kalkar Twitter’da milleti ikiyüzlü olmakla suçlar. Adam gider başkalarina narsist oldukları, egoist olduklari, kibirli olduklarına dair eleştiriler düzer. Sonra bu adam aynaya hiç bakmaz, Kanadanin kendisine vatandaşlık vermiş olmasının, TR de kaybettigi konfor kadar olmasa da bir konfor sağlamış olmasının etkisinden midir nedir, gider İsrail de İsrail der tutturur. Bu adamın günün birinde şartlar sağlandığında yeni bir Nedim Şener yeni bir Ahmet Hakan olmasına mani bir etken olabilir mi bu durumda?

      Anglosakson kültürün domine ettiği uygarlığın özünün ayrılmaz bir parçası olan hypocrisy acaba bana da sirayet etmiş olabilir mi diye aynaya bakıp da hiç düşünmez mi bir adam yaa. Profesör bir de haa.. Bilim yapan kişi..

      Ermeniler ile Osmanlı arasında olan meselede tek suçlunun Osmanlı ve ondan TR ye devrolan TC devlet sistematiği olduğunu savunur. Benzer şeyi Kürt probleminde de yapar. Eyvallah, haklı tarafları var dersin. Gözü önünde babası asit kuyusuna atılan köy meydanında bok yedirilen insanın cocuklari eline silah çıkıp dağa çıksa PKK ye katılsa anlaşılmayacak bir şey yoktur dersin. Bu şiddeti savunmak olmaz. Bu durumda öfkeyi ve onu. sonucu olan şiddeti doğuran ya TC sistemi olmuştur, ya 1900 lerden beri haritayı bu şekilde çizen Anglosaksonlar olmuştur, ya da ulusalcılık akımları olmuştur vs. Karşı tarafta da bir suç vardır hasılı.

      Bu İsrail ne menem bir şeydir ki arkadaş, yıllardır kendisine her türlü işkenceyi yapan üzerinde insanlık dışı her deneyi yapan, topraklarını çaldığı yetmiyor gibi bir de Guantanamo haline getirdiği Filistin’deki insanları insansı hayvan olarak niteleyen, üzerlerinde deneyler yapan, organlarini çalan bir İsrail asla işgalci olmaz, asla terörist olamaz, meşru bir devlet olur, buna tepki olarak doğan şiddet eylemlerinde tek suç Filistin tarafına kalır.

      Yav bu Filistinli insanlar kime ne yaptı arkadaş, 1900 lerden beri gelen vuruyor giden vuruyor? İkinci dünya savaşında bu insanlar mi öldürdü Yahudileri? Doğru düzgün kendini bile savunamayan bu gariban, yalnızlığa terk edilmiş halkın suçu günahı ne? 1900 lerden beri bu insanlarin topraklarının tirtiklaya tirtiklaya gasp edilmesinin ne tarafı meşru? Bu insanların neden bir çoğu onlarca yıldır mülteci? Mülteci kamplarında kuşak değiştiriyorlar? Bu ortamdan birileri şiddet doğuracak zemin bulmasın da ne yapsın? Bu öfkeyi oluşturan İsrail ve istilacı Yahudileri oraya yigan Anglosakson idarenin hiç mi kabahati yok?

      Hadi bunları da geçelim. Tarih boyunca o topraklardan hiç ayrilmamis, yüzlerce yıl huzurlu ve sakin bir hayat yaşamış, dininden baska derdi olmayan bazı Yahudi mezhepleri, toplulukları, cemaatleri de var. Hasidikler, Samiriler ve bazı diğer Ortodoks mezhepler. Bu insanların Siyonistlikten nefret ettiğini ve ellerinden geldiğince karşı durduklarını da mı görmez bir insan? Sonradan gelen işgalci ve büyük çoğunluğu sekuler olan Yahudilerin Tevrattan uzaklastiklarini her ortamda ifade eden, topyekûn İsrail devletine de karşı olan ama “sayıları az olan” bu Yahudilere neden kulak vermez ki bir adam? Bu adamlar ne anlatıyor neden İsrail’e karşılar diye arastirmaz? Tevratta bulunan ve aynı şekilde Kur’anda Araf suresi 140. ayette ifade edilen “Allah sizi alemlere üstün kıldı” ifadesindeki üstünlüğün “Allah’a iman etmek ve ibadet etmek” ile olacağı anlamindan “Yahudi ırkının üstün olduğu” anlamına değiştiren siyonist sekuler nasonalist ve narsist anlayışın, bu dindar Yahudi mezhepleri tarafından da çok sert biçimlerde kritize edildiğini, protesto edildiğini görmemek nedir?

      Bu nasıl bir hypocrisy anlamadım gitti arkadaş yaa.. Ele verir talkımı kendi yutar salkımı…

  2. “Umut ediyorum, İsraillilerin ve Filistinlilerin kayıpları son bulur, her iki toplum en kısa zamanda huzura ve barışa kavuşur”, zor!

  3. Mahmut Akpınar ‘in olabildiğine objektif analizini sığ olmakla yaftalayip da Mehmet Efe Çaman’ı göğe çıkaranlar bu yazıdaki objektifligin katline ne diyecek acaba?

    O kadar ırkçılık ve insan hakları savunuculuğu yanında İsrail savunma bakanının Filistinliler hakkında “insansı hayvan” tanımı yapmış olmasını ele almayıp da ölüler arasında tecavüz edilme gibi bir konuya deginmeniz takdire şayan!

    İkinci dünya savaşı sonrasında Yahudilerin gidecegi hiçbir yer yoktu da bir tek Filistin vardi değil mi? Kanadanin, ABD’nin Avustralya’nin zaten yerlilerinden (kızılderili ve aborjinlerden) yağmalanmış ve birkaç yüzyıldir çok uluslu hale gelmiş toprakları birkaç milyon Yahudiyi almaya yetmiyordu, o garibanlar da bari Filistine siginalim dediler öyle mi? Theodor Herzl’e bile göbek attıracak bir yaklaşım. Tebrikler!

    Savaş oldu. Hitler Yahudileri öldürdü. Yahudiler bir kez daha dünyaya dağıldı. Avrupa genelinde demografik değişimler, büyük nüfus kaydirmalari oldu, ki bunların en büyüğü 12 milyon Almanın eski topraklarından şimdiki küçücük Almanya’ya sürülmesidir. Kendilerine ait olmasa bile Hitler’in suçunun cezasını çeken bu Almanlar şu an Polonya’da ve Rusya’da kalan topraklari için hiçbir şey yapamadılar. Almanya ve Polonya’daki yurtlarından sürülen Yahudiler de bula bula Filistini boş buldular öyle mi. Devlet kurma niyetleri de yoktu.

    Sosyal bilimlerle meşgul bir akademisyen, bir profesör… Elinde birçok imkanı olan bir insan… Bir arastirsa… Gazze şeridinde kaç tane “mülteci kampı” var, Batı Seriada kaç tane, Mısırın hemen sınırındaki Rafah başta olmak üzere Sina Yarımadasında kaç tane, Lübnan’da kaç tane, Ürdün’de kaç tane.. Buralarda yaşayan Filistinli müslüman Araplar kaç kişi, ne zamandır buralarda yaşıyorlar, bunların ne kadarı evlerinden zorla çıkarılmis da Filistin ülkesi içinde (Batı Seria ve Gazze) olmasına rağmen bir “mülteci kampında” yaşıyorlar..

    Bir akademisyen hiç mi sormaz, iyi de bu Filistinlilerin suçu ne? Yıllardır kaç milyon Filistinli mülteci durumuna hiç araştırdiniz mi? İkinci dünya savaşında Yahudileri Filistinliler mi katletti? Savaşin en büyük toprak kazananı Rusya iken neden Filistin dolaylı kaybedeni? Evi malı mülkü gaspedilen Filistinli mülteci insan değil mi? Müslüman olmasi mi sorun yoksa? Müslüman da kızılderili gibi aborjin gibi toprakları yagmalammayi evi malı talan edilmeyi bahçesindeki ağaçları kesilmeyi hak eden ikinci sınıf bir varlık mi? Pardon ama, siz nasıl bir akademisyensiniz, nasıl bir insan hakları savunucusu olabilirsiniz bu şekilde?

    Sosyal bilimlerde Prof titrine sahip bir akademisyen için bunları araştırmak bu kadar mı zor?

    Bu güne kadar sizin objektif yaklaşıma sahip bir akademisyen olduğunuz kanaatine sahip olduğum için çok pişmanım. Bilimsellikten uzak, alabildiğine dürtüsel, içgüdüsel, ve duygusal bu yazınız, objektif olmanın emek ve mücadele gerektiren ne denli zor bir zihinsel eylem olduğunu bir kez daha görmemi sağladı.

    • Üniversitede isinden olacagi icin korkudan kivirmis arkadas. Bati öyle özgürlük dendigi kadar özgür degil. Anlatacak cok sey var ama …

      • Hocam anladığım kadarıyla siz Almanya doğumlusunuz. Ben ise yaklaşık dört yıldır burda olan ve yaklaşık iki yıldır da fiili olarak iş hayatında olan bir mülteciyim. Kelimelere dökmediginiz ifadeleri iliklerime kadar hissederek anladigimi, hatta iyice idrak ettigimi ifade edebilirim. Bazı şeyleri saatlerce anlatsaniz bile emin olun onu anlamayacak çok sayıda sartlanmis insan olacaktır. Bazen de olur bir şeyleri anlamak için söze, kelimelere gerek dahi olmaz. Rabbim basiret versin iman eden kullarına. Baska söze gerek yok.

        • Evet aynen Öyle Hocam. Ben Alman ve Bati ikiyüzlülügünün hertürlüsünü gördüm. Icini disini bilirim bunlarin. Medyasindan, egitiminden halkin yüzde 70 i nede sirayet etmis bu. Mainstream bunlari kominizimdende tek tip yetistirmis. Duygular altüst bu cografyada.Insanligi kendi Cografyasindan ibaret zannediyorlar. 2 Milyon irakli nin ölmesinin verdigi zerre üzüntü bulamassin. Cok anlatirim, Insan ayrintisina, medyasina, susuna busuna Dil olarakta hakim olunca tam bir tiskintiye sebeb oluyor karakterleri.
          Yinede biz 99 cani 1 Masum bile olsa bir Gemide onu batirmak hak degil diye sabrediyoruz. Geri kalan%20-30 la ilgilenmeye calisiyoruz.
          Selamlar

          • 11 Eylül’de çok büyük tahribat yapmıştı, hala şaibeli, İslam’la alakası bile olmayan bir şeydi. Hamas’ın yaptıkları da birebir aynı olmasa da benzer belli olcude. Ama bir noktada insanların araştırmasına vesile oldu. Hayırda şer, şerde hayır gizlenir de biz bilemeyiz. Sonradan araştırarak sadece Kur’an ve Sünnet üzere müslüman olan Avrupalisi olsun Yahudisi olsun o kadar güzel insanlar var ki. Halen de devam ediyor. Bu IŞİD vb dolarla maaş alan terör örgütleri de İslam’ın yayilisini sekteye uğratmak amacıyla ekstremlestiriliyor, köpürtülüyor. İslam’la alakası olmayan onlarca uygulama bunlar üzerinden İslam’a mal edilerek İslam’a leke sürülmeye çalışılıyor ama herkes plan yapar, Rabbimin de bir planı var. Rabbim başta nefsim hidayet nasip etsin cümle vicdan ehline.
            Gruß aus Greifswald

  4. Hamas’ın terörist olduğunun defalarca tekrar edildiği bir yazıda yaralı olan Filistinliyi tedavi etmeyen İsrail sağlık sistemine (Hipokrat yemini İsrailde yok muydu acaba), Gazzeyi terk edin uyarısına rağmen tek çıkış kapısı olan Rafah sınır kapısının İsrail tarafından bombalanip geçilemez hale getirilmesine, canlı kalkan yapılan Filistinlilerden bahsedilirken (tecavüz iddiasının kaynağını da sorgulamadik yukarda, hadi bu iddianin kaynağını da sorgulamayalim) küçücük bir toprak parçasında toplam 2 milyon insandan BM dahil birçok resmi veriye göre 400 binine yakınının yaşam alanlarindan uzaklaşmak zorunda kalmasına hiç deginilmemesi, hadi objektif olmayı da kenara bırakalım, hangi vicdan ve insafa sığar acaba? Bir insanin diyelim ki İslam ile problemi var, bir şekilde açığa vuramadigi veya vurmak istemediği, belki de çekindiği bir kini var, nefreti var İslama karşı.. İnsaf ve vicdan konusunda Sevan Nişanyan’dan da mı ders alamaz bir insan? Biraz insaf ya. Biraz.

    https://www.youtube.com/live/9hpXk4zM1pI?feature=shared

    (5:48 den sonra konuya giriyor)

  5. Ömer Muhtarin Italyanin Libya isgalinde cok güzel bir sözü var. Bir Askeri Italyan esire kötülük yapmak istediginde Ömer Muhtar yapma diyor Askerde ama onlar bize yapiyor diyor. Ömer Muhtarda ‘ Onlar bizim Hocamiz degil diyor”. Bu Tatum cok dogru. Propoganda cok tabiki. Pikaptaki ciplak Kadin icin hast a eye götürüyorlardi diyende var, yada 1 ay önce Mescidi Aksadda bir filistinli kadini zorla soymuslar bunun intikami diyende.
    Israil tam bir haydut devlet. Piskolojik incelenmesi lazim, kendileri Naziye dönüsmüs durumdalar.

  6. Sorunlarını çözemeyen kardeşler.
    Umarım dünyanın başına bela olmazlar.
    Ruslar ve Ukraynalılar akraba. Kardeş de denebilir.
    Birinin başkanının adı Vladimir, öbürününki Volodimir.
    Araplarla Yahudiler de kardeş.
    Baba bir, İbrahim, anneler farklı. Yahudiler Sarah´dan, Araplar Hacer´den.
    Dilleri de birbirlerine yakın.
    Nedense, büyük kavgalar kardeşler arasında çıkıyor.
    Çoğu zaman da miras anlaşmazlığından.
    Şimdi bu kardeşler dünyayı kendilerinin melek, öbürünün şeytan olduğuna inandırmaya çalışıyor.

    • Kardesim öyle diyorsunda Cennet Cehennem niye var? Polyanacilik güzel ama …. Tabiki biz bilemeyiz kimsenin sonunu. Ama yani Yezidi var, Ebu Cehili var, Hitleri var osu var busu var. Zalimin zülmü var. Her Millettede var. Ebu Süfyan gibi sonradan Müslüman olanda.

    • Hadislerede bakmak lazim. Allah her Yahudiye, Hiristiyana, Budiste, Hinduya Hidayet nasip etsin o ayri. O yüzden zaten Ilayi Kelimetuallah var. Ama Ebu Cehiller de zalim ve savasta Bedirde Cehenneme evil hale geliyor (oda Arap hatta yakin sulale), Ebu lehep Efendimizin sav Amcasi oda zalim. Yezid te zalim

  7. Bir kronoloji okuduk. Neyin kronolojisi. Yahudilerin Israil topraklarini hak ettiginin kronolojisi. 5000 yil önce, kim bilir kac göbek önceki atalari buralarda yasadigi icin hak edilen bir kayirmayi okudunuz. Adam Rus kültürüne, Alman kültürüne iyice bulansa da 5000 yil önce atalari burda yasadigi icin sorun degil, kan bagi var anladin mi?
    Öyle bir kan bagi ki, Filistinli ben 1000 yildir kesintisiz burdayim dese bile kar etmiyor. Simdi misal adamlar bildigin borularla yapilan ve cogu da havada vurulan dandik füzelerle saldirdilar diye dünyanin en gelismis silahlari tarafindan öyle vahsice vuruluyorlar ki. Sen simdi kalksan desen ki, ya desen ki hadi Gazzeyi bir hapishaneye cevirmeni yok sayalim, hadi insanlari acliga, sefalete maruz birakmani yok sayalim, hadi bu insanlarin psikolojisini delirecek, saga sola saldiracak kadar bozmani yok sayalim, Hamasin önünü senin acmani yok sayalim, hepsinde sen hakli ol, ya o bebekleri, o cocuklari nasil yok sayalim? Velevki babalari en azili Hamas militani olsun, nasil yok sayalim?
    Böyle bir zamanda, böyle bir zulüm aninda okudugumuz su acimasiz, su ruhsuz, su kan bagini her seyin üstünde tutan kronolojiye bakar misiniz? Kardeslikmis, kronolojide kayirilan Ishak´i gördünüz mü? Ishak´in kanindan olacaksin arkadas. O zaman her türlü herzeyi yiyebilirsin. Kardesine insansi hayvan diyecek kadar alcalmis kibir abideleriyle karsi karsiyayiz ve kronolojiye bakarsaniz onlari hos görmeliyiz.

  8. Durup dururken saldırmasaydın, kadınları, çocukları, müzik festivaline katılan masum insanları öldürmeseydin. Sivil yerleşim yerlerine füze atmak insanlık mı, Müslümanlık mı, aynısını Ermenistan da Azerbaycan şehirlerine karşı yapmıştı. Savaşta bile olsa sivil bir kadını öldürüp, ölüsüne işkence yapan benim din kardeşim olamaz.
    Dünyada 22 tane Arap devleti var, 1 tane de Yahudi devleti oluversin. Bu canavar ruhlu insanlar için ben neden İsrail’e düşman olayım ki. Bu gün aramız bozulsa, yarın Lübnan’da Pkk’ya eğitim kampı açar bunlar.

    • Empati yapmak bu kadar mı zor arkadaş yaa.
      İslam’da kadını çocuğu yasliyi elinde silah olup da sana silah dogrultmadigi sürece öldüremezsin. Gidip de bombalarla asker sivil ayrımı yapmadan orayı burayı patlatamazsin. Ya da İsidcilerin yaptigi gibi insanları yakamazsin, tank paleti altinda ezemezsin. Ölülerin cesetleri ile barbarca pornografik olarak nitelendirilebilecek görüntüler çekemezsin. Hatta düşmanınin ölüsünü bile onların kadın ve çocuklarına gösteremezsin. Bunların tamamı sünnet ile sabit İslam’ın savaş hukuku kaideleridir. IŞİD, El-Kaide ve bugün Hamas’ın içindeki bir kısım bidat ehli taifenin yaptıklarının İslam ile uzaktan yakından alakası yoktur ve bunlar doğrudan veya dolaylı bilinçli veya şuursuzca İslam’a zarar vermektedir. Bu örgütleri kimin ne şekilde ve nasıl kurdurduklari da nedense hep saibelidir. Bunları savunacak bir tane Kur’an ve Sünnet ehli Müslüman olamaz. Zira müslüman Sünnet’teki en ufak bir kaideiyi bile teferruat olarak sınıflasa bile değiştiremez, iptal edemez, işine gelmeyince görmezden gelip de yok sayamaz.
      Kaldı ki Hamas’ın içinde İslam’ın esaslarına riayet eden bazıları var ki Yahudi bir kadın İsrail’in kendi TV’sinde iki çocuğum var dedim diye beni bıraktılar şeklinde açıklama yaptı. Yapılan hataları gören insanlar bunu neden görmez? Medyanın algı yonetime bu kadar kolay kapılmak nedir? Hamas’ın günahıni cürümünü savunan kimse var mı ortada? Biraz insaf ya biraz insaf.
      Biraz empati.
      Oldu ya ABD ile Rusya bir araya gelse ve dese ki daha düne kadar Van’da, Kars’ta, Erzurum’da yaşayan bir sürü Ermeni vardı, İzmir’de bir sürü Rum vardı. Misal Suriye Lübnan Ürdün gibi tehcirde oraya sürülen Ermenilerin çocuklarını toplayıp Kars’a yerlestirse, yavaş yavaş demografiyi değiştirse, hangi aklı başında insan kabul eder bunu? Yav arkadaş yüzlerce yıldır aynı toprakta yaşayan ve halen de orda yaşamaya devam eden Kürtlerin, Lurlarin, Belucilerin devleti yok ya. Ulusalcılık her yere dokundu bu Kürtlerin günahı ne de topraklari dört ülkeye paylaştırıldi, Beluciler iki ülkeye tam orta yerinden pay edildi? Ya da günümüz Azerbaycaninin iki kat fazlası İran’ın içinde kalakaldı? Bu insanlar bağımsız olmak istiyorum dese onlari bile haksız görecek adamlar tamamen bir proje ürünü olan suni olarak kurulmuş İsrail’i nasıl normal görüyor aklım almıyor. Hollanda’nın milletvekili Stephan van Baarle gibi bir sürü vicdan ehli batılı dahi gormezken üstelik.
      İnsan sormaz mi kendisine arkadaş, bu Filistinin insanı, o topraklarin yüzlerce yıllık yasayani, çoğu müslüman bazısı hristiyan Araplar, binlerce yıldır ordan hiç ayrilmamis bazı dindar Yahudi mezhepler neden bu İsrail’e karşılar diye? Havrada İsrail bayrağını yakan yırtan rabbileri hiç mi görmez insan? İsrail’i kim kurdu, nasıl kurdu? İkinci dünya savaşında Yahudileri, Filistin’de yaşayan garibanlar mi öldürdü de İngiltere ve ABD başka yer yokmuş gibi insanları toplayıp buraya yığdı? Hak mi bu şimdi, adalet mi? Benzerini yapsalar küresel güçler Türkiye’ye, kabul edin hadi? Suriye’nin Lübnan’ın İsrail’in Ürdün’ün bütün Ermenilerini Kars’a tasisinlar? Ne olacak kardeş kardeş geçinir sonra da Karsi bağımsız bir Batı Ermenistan yaparlar oldu bitti. Kim kabul eder bunu, kim?
      Bir insan da çıksın da İkinci dünya savaşınin faturasını neden Filistin ödüyor sorusuna cevap versin arkadaş ya. Çok mu zor. Sadece bu soruya birisi cevap versin. Yahudileri Hitler öldürdü de olan neden Filistin’e oldu ve halen oluyor diye cevap versin birisi. İnsaf ya..

      Siyonist İsrail bir proje devlettir. İstilacı bir terör devletidir. İsrail ve siyonizme karşı durmak Yahudi karşıtligi değil, aksine doğru düzgün seslerini dahi duyuramayan dinine bağlı Tevrat’a bağlı Yahudilerin yanında durmak, onların haklarını savunmaktir. Her yerde sesi çok çıkan siyonistlere karşı bu azınlık Yahudilerin seslerini kimin kistigina da mı akıl yormaz bir insan, anlamıyorum. Azınlık diye bu insanlar yok mu oluyorlar? Yüzlerce yıldır o topraklarda Araplarla kavgasız yaşayan bu insanlarin hakları yok mu? Siyonizmin en önde savunucularının herhangi bir din umurlarinda bile olmayan küresel oyun kurucular olduklarını görmek bu kadar zor mu gerçekten? İnsan haklarından anladığı tek şey İsrail’in varlığını meşru görmek olan bir insan hangi insanın hakkını savunuyor ki? Tapulu evinden arsasindan zorla def edilmiş ve yerine silah zoruyla siyonist Yahudi yerleşimci yerleştirilmiş onlarca yıldır mülteci olan ve çadırlarda barakalarda yaşayan milyonlarca Filistinlinin hakkı ne olacak arkadaş? Neden bu insanlar kendilerine ait olan evlerine dönemiyorlar, neden? Bu insanlarin haklarını yok sayarak neyin hakkini savunacak bir adam?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin