ALLAH’IN DEĞİŞMEYEN KANUNU
Hz. Meryem’den veya Hz. Ayşe’den daha iffetli kim olabilir? Peki ya Hz. Yusuf’tan iffetlisi? Yoktur ve bulunmaz. Ama bu iffet abidelerinin hepsi sahip oldukları bu müstesna vasıfla imtihanı olmuşlardır. Bu, belki de ‘iftira ve bühtan’ın dünya imtihanında insanı, insanlardan uzaklaştırıp Allah’a yaklaştıran en zor ‘soru’ oluşundandır. Hz. Meryem’e iftira atıldığında buna çok inanan oldu. Keza Hz Aişe’ye de… Ne sürpriz isimler iftira korosuna katıldı… Hz. Yusuf, Saray propagandasına maruz kalmış, iffetine çamur atılmıştı. İftirayı atanlar dışında hemen herkes bu propagandaya inanmıştı. İftira ve linç sürecinde en kolay olan, kendini koronun illüzyonuna salmaktır. Bu nedenle ‘karınca ezmekten korkanlara’ terörist yaftası atıldığında, en iffetli kadınlara ‘kötü kadın’ muamelesi yapıldığında dik durmak, propagandaya kanmamak büyük bir hakperestlik ve kadirşinaslıktır.
Bu iftiralar olmasa ne bu insanlar bu kadar yücelir, ne de müfterilere itibar etmeyenler bu kadar gökleşirdi.
Ama Hz. Ayşe’nin gökten beratının gelişi haftalar sürdü. Hz. Yusuf’a ise yıllar gerekti.
Bu zor süreç Fi Zilâli’l Kur’an’da (Seyyid Kutup) şöyle tasvir edilir: “Allah’ın yasası budur. Sıkıntılar mutlaka olacaktır. Üzüntüler sonucunda ümitlerin yitirildiği anlar mutlaka olacaktır. Çabaların, enerjilerin son damlasına varana dek harcandığı, artık takatin hiç kalmadığı bir noktaya mutlaka gelinecektir. İnsanların ilgisini çeken tüm görünürdeki nedenlerden ümit kesildiği anda Allah’ın yardımı yetişiverecektir. Allah’ın yardımı gelecek ve kurtuluşu hak edenleri kurtaracaktır. Onlar, artık yalanlayanların başına musallat olan mahvolma tehlikesinden kurtulacaklardır. Zorbaların onlara yönelik baskı ve sindirme girişimlerinden kurtulacaklardır.”
Tüm bu elenme süreçleri yaşandıktan sonra nusrete erişilme zamanı gelir. Ayetin devamında müminlere bu zulümleri yapan ‘mücrimlerin’ akıbeti söylenir: “…işte o zaman onlara yardımımız ulaşır, dilediğimiz kimseler kurtulur. Çünkü (uzun vâdede) cezamız, suçlu toplumlardan hiçbir surette geri çevrilmez. (Yusuf/110)
Bir başka önemli nokta sürecin umumi bir imtihan oluşudur. Yüz binler aynı anda belaya müptela olur. Ferdi zulümlere, anlık bedel gelmez. Sınav saatinin bitişi beklenir. Gayretullahın ferdî tecellileri art arda eklenir. Zalimlere o an hak ettikleri “Kahhar tokat” her hak ettiğinde gelmez. Kartopu gibi çoğalır ve umumi akıbet anını kollar.
İMTİHANIN YAŞANDIĞI ZAMAN DİLİMİ
Ayet, bu zaman diliminde geniş manasıyla müminlerle savaşanların kâfir değil, müşrik olduğunu ifade eder. “O kâfirler…” demez. Ayet “O müşrikler…” diyerek başlar. Kâfir hepimizin bildiği gibi Allah’ı inkâr eden kabul etmeyen demektir. Müşrik ise Allah’a ortak koşan anlamında kullanılır. “İslami ıstılahta şirk, Allah Teâlâ’ya (c.c.) inanmakla birlikte, kudret ve kuvvette ona denk başka Allah’ların da var olduğunu kabul etmek demektir.”
Şirkin pek çok tür var. “Dua’da şirk, niyet ve talep’te şirk, itaatte şirk, sevgi ve dostlukta şirk, korkuda şirk, tevekkülde şirk, teşride, hüküm vaz etmede şirk…”
Dünya malını putlaştırmak, Allah’ın dışındaki varlıkları kutsamak, o fani varlıklara ulûhiyet sıfatları isnad etmek… Firavuni liderlerin hükümlerini Allah’ın hükümlerine tercih etmek, Allah’a hakaret edildiğinde ses etmeyip ona hakaret edildiğinde kıyametler koparmak…
AHİRZAMAN MÜŞRİKLERİ…
Kur’an bu kelimeyi tercihle müminlerin o dönemlerde imtihan oldukları kişilerin bu tür “müşrikler” olduğunu beyan eder.
Başa dönecek olursak Kur’an-ı Kerim dünya senaryosunun en güzel kıssası olduğunu ifade ettiği Hz Yusuf kıssasıyla, her zaman diliminde Hz. Yusuf’un yaşadığı kuyu gibi kuyuların, köleliklerin, bin bir çeşit iftiraların, türlü türlü zindanların mukadder olduğunu ifade eder. Bu “en güzel hikâye” bir bakıma tüm zamanlarda kâmil mümin yetiştirme sürecinin prototipidir.
HZ YUSUF’UN MUHTEŞEM DUASI
Ve süreç sonrası Hz Yusuf’un tercihi de çok anlamlıdır. Hz. Yusuf tüm bu ağır süreç ve imtihanları aşar. Mısır hazinelerine vezir olur. Hüküm sahibi olur. Ama bunları hiç umursamaz. Mısır’ın ekonomisini ayağa kaldırayım, devleti düzene sokayım, ülkeyi kurtarayım gibi sevdaları gaye-i hayal yapmamıştır. Bu angaryaları yaparsa artık Allah istediği için yapacaktır. Heves için çok iyi yapabilmenin hazzı için değil… Vazife olarak yapacaktır.
Ve sürecin sonunda en güzeli de Hz. Yusuf’un bu muhteşem haletini ifade eden duasıdır. Tüm ağır imtihanlar geçilmiş, süreç bitmiştir. Ama O, kalıp dünyada hükmetmek istemez. Önce Allah’ın nimetlerini zikreder ve ardından şunu der: “… Ey gökleri ve yeri Yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim (velim) sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!”
Burada iki nokta daha var ki hayret vericidir. Birincisi kendisi bir peygamberdir ama “Müslüman olarak ölmeme” endişesi taşımaktadır. Duası “Beni Müslüman olarak öldür” dür. İkincisi geçilmez imtihanları aşmıştır ama fevkalade mütevazıdir. Kur’an’da makamları art arda zikredilen “Nebilerle, sıddıklarla, şehidlerle, salihlerle birlikte…” (4/69) olmaktan en sonuncusunu ister. “Beni sâlihler arasına kat!” diye duasını bitirir. İşte “önünde secde edilesi” ve ayakları öpülesi bir peygamber büyüklüğü.
Cenab-ı Allah, Yusufları, Hz. Yusuf’laştırarak bir an önce kanatlandırsın!