YORUM | AHMET KURUCAN
“20 yıl geriye gitsek 50 yıl ileri gideceğiz” sözünü duymuşsunuzdur. AKP’nin 20 yıla yaklaşan tek parti iktidarında ülkeyi teslim aldığı noktadan hareketle yapılan bir tespit bu. Ekonomik kalkınmışlık, insan hakları ve özgürlükler, hukukun demokratik ülkelerdeki seviyede olmasa bile göreceli olarak varlığı, adil ve özgür bir biçimde yapılan seçimlerle iktidarı devralıp seçimlerle devretme, kamu adına denetim mekanizmasının en fonksiyonel ayağı olan özgür basın vs… Türkiye’nin AKP öncesini bilen organize suç örgütü liderinin deyimini ödünç alarak kullanayım, yaşı 40 yaşının üstünde olan herkesin bilebileceği gerçekler bunlar. Ama 20 yıllık AKP iktidarı sonrası ülkenin düştüğü seviye malum. İşte bunun için 2022 yılında 2002 yılına dönebilsek ülke hemen her açıdan 50 yıl sonrasına gidecek deniliyor. Bunun bir başka manası da açık ve net: AKP iktidarının bırakacağı enkazı temizlemek en az 50 yıl alacak. Neyse!
Siyaset bilimci değilim. Türkiye siyasetini yakından takip eden ne gazeteciyim ne de akademisyen. Herhangi bir siyasi öngörüm de olamaz. Ama bu çerçeve içine giren insanların yazılı ve görsel yayınlarını takip ediyorum. Türkiye ile gönül bağı kısmen kopmuş bir insanım. Duygusal bir kopuş bu. Ama doğduğum büyüdüğüm topraklardan, kırgın bile olsam insanlarından kopmadım. Onlar için üzülüyorum ve onların bugününe ve yarınına destek vermek için elimdeki kalemim dilimdeki sözümle mücadele etmeye devam ediyorum. Bunun için realiteleri merkeze alan rasyonel ilgi ve alakam hala var. Özellikle mesleki ilgi alanım olan noktada. Özelde hukuk genelde din veya İslam diyebileceğiniz bir ilgi bu. AKP iktidarı da kendilerini “muhafazakar dindar” olarak tanıttığına göre takdir edeceğiniz üzere gözlem alanım çok geniş. İşte şimdi okumakta olduğunuz yazı bu çerçevede kaleme alınan bir yazıdır.
Mahmut Nedim Hazar. Kendisini ilk defa Zaman Gazetesi Kültür sayfasında çalışırken tanımıştım. Sinema asıl ilgi alanıydı. İddiasız, işini yapan ama işini de iyi yapan birisiydi. Arkadaşlığı, dostluğu, hoş sohbeti ile hayatımda iz bırakan insanlardan biridir. Gerek gazetede gerek haftalık Aksiyon dergisindeki yazılarını zevkle okurdum. 28 Şubat’ın o ifritten sürecini birlikte geçirdik. O dönemde yazdığı yazılar çıplak gerçekleri kör gözlere sokan yazılardı ve kimilerine umut olurken kimilerine korku salıyordu. Şimdi aynı şeyi TR724 sayfalarında yapıyor sağ olsun.
Geçenlerde onun Aydoğan Vatandaş ile söyleşi yaptığı uyarısı ekranıma düşünce hemen izledim. Sizlere de tavsiye ederim. AKP iktidarının toplumsal barış ve kutuplaşma ekseninde ülkeyi getirdiği yeri ifade ederken diyor ki: “Mevlana günümüz Türkiye’sinde yaşasaydı onu da tutuklardı. Sen ne demek istiyorsun, kim olursan ol gel demekle, derlerdi.”
Nedim Hazar’ın haklı olarak yaptığı bu tespit beni benim “Bunlar Hz. Ömer’i de tutuklardı” sözlerimi hatırlattı. Hz. Ömer’in malum en kapsayıcı vasfı adalettir. “Hz. Ömer adaleti” deyimi bunu ifade eder. Aslında o İslam dininin getirmiş olduğu adalettir, Hz. Ömer onu tavizsiz bir şekilde hayata taşımış ve sistemleştirmiştir. Evet iddia ediyorum eğer Hz. Ömer kendi dönemindeki söylemlerini noktasına ve virgülüne dokunmadan günümüz Türkiye’sinde söylese, itiraz etse, doğruyu gösterse gideceği yer hiç şüphesiz Silivri’nin işkence odaları, soğuk duvarlarla çevrili hücreleridir.
Şimdi daha öte bir şey söyleyeceğim; değil Hz. Mevlana ya da Hz. Ömer, eğer Hz. Muhammed (sas) adalet vurgusunu yaptığı söylem ve eylemleri ile AKP, MHP ve bileşenlerinin yönettiği Türkiye’de yaşasaydı inanın bana hiç tereddüt etmeden Hz. Muhammed’i de tutuklarlardı bu insanlar. Nasıl tutuklamasınlar ki onun yapma dediği neredeyse her şeyi yapıyorlar.
Mesela diyor ki Hz. Peygamber: “Ey insanlar Allah sizden önceki milletleri, içlerinden soylu birisi hırsızlık yaparsa onu bırakmaları, zayıf (sıradan, halktan) birisi hırsızlık yaparsa cezalandırmaları sebebiyle helâk etmiştir.” (Müslim, Hudûd, 8) “Allah dört kişiye gazap eder,” deyip bunları saydığı yerde Hz. Peygamber dördüncü olarak “zalim yönetici” diyor. (Nesâî, Zekât, 77) Şimdi hırsızları serbest, hırsızları yakalayanların hapishanelerde çürüten, kendi halkına zulüm etmeyi sıradanlaştıran bir iktidar halk arasındaki etkin konumuyla muhalefet eden ve bu sözleri sarf eden birisini Hz. Muhammed bile olsa tutuklamaz mı? Bence keskin muhalefetin öncülüğünü yapıyor, başkalarını etkiliyor diye tedhiş edip uyarmak için aleme ibret olacak şekilde tutuklarlardı. Ama işkence ederler mi emin değilim. Belki insaf edip işkence etmeyebilirlerdi.
Bana şu itirazı yapabilirsiniz: İyi ama Kur’an’da “Ey iman edenler! Kendinizin, ana-babanızın veya akrabanızın aleyhine de olsa, bütün gücünüz ve samimiyetinizle hep adalet ve hakkaniyetten yana olun, Allah için doğru şahitlik yapın” (Nisa/135) ayeti var. Burada çok net bir biçimde inananlara kim olursa olsun herkese adaletle muamele etmelerini, insanın kendisinin veya anne babasının veya akrabasının aleyhine bile olsa adaletten ayrılmamasını emrediyor. O zaman?
Anladım demek istediğinizi. “Hz. Peygamber’i tutuklamanın ötesine geçiyor, inandıklarını söyledikleri Allah’ın emirlerine muhalefet ediyorlar” demek istiyorsunuz. Doğrudur ve bu durdukları bu yer aslında derinlemesine düşünülecek olduğunda Hz. Muhammed’i tutuklamanın da bir adım ötesinde yer almaktadır. Heyhat!