Hücrede bir işçi, bir savcı, bir öğretmen ve bir gazeteci…

YORUM | Av. MEHMET TAHSİN

Bir işçi

Olay, orta büyüklükte bir ilçenin cezaevinde geçiyor.

16 Temmuz günü tutuklanıp hücreye atılan bir savcı, son derece kısıtlı havalandırma saatlerinin birinde o güne kadar tanımadığı biriyle karşılaşır. Çünkü havalandırmada karşılaştığı kişiler genelde hücre cezası alan diğer meslektaşları oluyordu. Hâl hatır sorma faslından sonra ne iş yaptığını ve neden hücre cezası aldığını sorar. Adamcağız, bir fabrikada işçi olduğunu, arada bir sohbetlere gittiği için tutuklandığını ama neden hücreye konulduğunu kendisinin de bilmediğini söyler.

Adını söyleyince mesele anlaşılır. Gariban fabrika işçisi, AKP iktidarının kara listeye aldığı meşhur bir savcıyla aynı ismi taşımaktadır. Savcı bey bir sonraki görüşmede o işçinin eline bir dilekçe tutuşturur ve cezaevi yönetimine vermesini söyler. Dilekçede kendisinin sadece bir fabrika işçisi olduğu, ünlü savcı filanca ile bir ilişkisi veya yakınlığının olmadığı, sadece isimlerinin benzediği yazmaktadır. Birkaç gün sonra fabrika işçisi hücreden alınıp normal koğuşa gönderilmiştir.

Bir savcı

Geçen hafta sosyal medyada dolaşan bir mesaj zinciri, yukarıda anlattığım hikâyeyi daha anlamlı kılıyor. İhraç edilen bir yargı mensubu tarafından paylaşılan bu mesajlara göre, darbe bahanesiyle tutuklanan hâkim ve savcılardan hücrede tutulacaklara dair Ankara’dan listeler gönderilmiş. Urfa’da görev yapan iki savcının adı aynıymış. 

Biri bulunamamış. Genç Savcı M.K. listeye göre bulunamayan savcı zannedilerek hücreye konulmuş. Şanlıurfa ilçelerinden birinde görev yapan bu genç savcı, görevlilerin ellerindeki listeye göre bir hücreye konulacağını öğrenince şok olmuş. Hücrede tutulması için bir neden olmadığını anlatmaya çalışmış, ama dinlememişler. 

Bilmem kaç ay sonra cezaevi yönetimi listede adı geçen Savcı M.K. ile hücredeki savcının farklı kişiler olduklarını anlamış. Hücrede tuttukları savcıya yanlışlık yapıldığını söyleyerek onu hücreden çıkarmışlar.  

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bir öğretmen

Bir başka örneğimiz Çorum’dan…

Çorum Cezaevi 3 No’lu hücresinde 27 Nisan 2018’de kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden 58 yaşındaki Din dersi öğretmeni Muzaffer Özcengiz, 15 Temmuz sonrasında cezaevinde hayatını kaybeden onlarca Hizmet Hareketi gönüllüsünden sadece biriydi.

Bir ifadede adı geçtiği için, Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanmış, 28 Şubat 2018’de ‘sorgusuz sualsiz’ hücreye konulmuştu. Vefatından kısa süre önce Çorum Cezaevi İnfaz Hakimliğine hitaben yazdığı mektupta, sağlık durumunu, hastalıklarını, doktorun söylediklerini tarih vererek detaylarıyla anlatıyor ve tek başına ihtiyaçlarını göremediği için normal koğuşa geçme talebinde bulunuyor.

“Yaşam şartlarım her geçen gün iyice kötüleşmekte ve ben kötüye doğru gitmekteyim. Yaşam hakkımın elimden alınmaması, iyileştirilmesi için çoklu koğuşa alınmamı insaniyet namına talep ediyorum.”

Buna rağmen hiçbir işlem yapmayan cezaevi yönetimi, 58 yıllık ömründe karıncayı incitmemeye dikkat eden bir insanı seri katil gibi tıktığı cezaevi hücresinde ölümünü seyretmiştir.

Bir gazeteci

Zaman’ın eski Görsel Yönetmeni Fevzi Yazıcı, 17 Aralık 2017 tarihinden beri tek kişilik hücrede tutuluyor. Sebep?

Hatırlarsınız, 2 yıl önce ABD’de görülen Reza Zarrab davasında, Zarrab’ın avukatları mahkemeye delil olarak bir mektup sunmuşlardı. Fethullah Gülen tarafından bir hakime yazıldığı iddia edilen mektupta cezaevindeki tutuklu polislerin salıverilmesini isteniyordu. Tabi böyle bir şey yoktu. Photoshop’la hazırlanmış bu sahte mektup, kimliği ‘belirsiz’ birileri tarafından Fevzi Yazıcı’nın evinde el konulan flaş disklerden birinin içine yerleştirilmiş. Bu mektubu kabul etmesi için, avukatının dahi haberi olmadan tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinden alınıp Vatan Emniyet’e götürülüp baskı yapılmıştı. Bu baskıya rağmen itirafçı olmayınca hücreye alınıyor ve o gün bugün hücrede.

Bu arada o mektubun delil diye sunulduğu ABD’deki mahkemede Türk avukatların nasıl rezil olduğunu, mektubun sahte olduğunun ortaya çıkmasıyla Fevzi Yazıcı hakkında bu mektup yüzünden takipsizlik kararı verildiğini söylemeye gerek yok sanırım. Ama buna rağmen Fevzi Yazıcı 26 aydır hala hücrede!

***

Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bir dizi film senaryosu bahane edilerek tutuklanan Hidayet Karaca, cezaevinde 5 yılını tamamladı, 6’ncı yılına girdi. 17 Kasım 2017’den beri hücrede!..

HSYK 2. Dairesi Başkanı Nesibe Özer, bir seri katilden daha fazla suç işlemiş gibi tam 42 aydır tek kişilik bir hücrede tutuluyor. Tıpkı, “içeri girip  tahliye olanlardan ya da yurtdışına çıkanlardan susan uğraşmayan boş oturan bizi unutan keyfine bakan kim varsa da hakkımı helal etmiyorum.” diyen Yargıtay üyesi Hüsamettin Uğur gibi… 22 Temmuz 2014 gecesi evinde alıp tutuklanan ve uzun süredir Tekirdağ cezaevinde hücrede tutulan polis müdürü Ömer Köse gibi…

Nesibe Özer

Hücresinde kalp krizi geçirdiği söylenerek hayatını kaybeden eski HSYK üyesi Teoman Gökçe ile tedavi olduğu hastaneden alınıp tutuklanan ve ağır hastalığına rağmen tahliye edilmeyerek hasta yatağında kelepçeli bir şekilde bilinci kapanana kadar yoğun bakım hücresinde tutulan Yargıtay Üyesi Mustafa Erdoğan ve benzerlerinin hesabını kimse vermedi henüz.

Cezaevlerindeki her ölümden sonra -ki buna cinayet demek daha doğru olur- iktidar cenahı sessizliğe gömülürken, ulusalcı cenahın “Ama siz de Kuddusi Okkır’a…” diye başlayan savunmaları ve AKP iktidarının suçlarını örtbas etme çabaları kabak tadı verdi. (Bu konu ayrı bir yazıyı hak ediyor.)

Peki bir insan azılı bir suçlu dahi olsa hücreye atılabilir mi? 

Bu konuda 5275 sayılı kanun açık. Kanunun 44’ncü maddesine göre kimlerin hangi şartlarda ne kadar süreyle hücreye konulabilecekleri açıkça yazıyor. Cezaevinde bir tutuklu veya hükümlü, birini öldürse veya öldürmeye teşebbüs etse, isyan çıkarsa, tünel kazsa veya firar etse en fazla 20 gün hücre cezası alır.

Halbuki uygulama fecaat. Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, Adalet Bakanlığı’nın net sayıyı açıklamamasına rağmen 3 bin civarında tutuklu veya mahkûmun hücrede tutulduğunu söylüyor. Gergerlioğlu’na göre hücredekilere yasalarda belirtilen sınırları aşan bir tecrit uygulanıyor, havalandırma ve spor gibi hakları ellerinden alınıyor, sağlık sorunları olduğunda hastaneye sevkleri geciktiriliyor. Yasaya göre bir mahkûmu disiplin cezası nedeniyle en fazla 20 gün tek kişilik hücrede tutabilirsiniz. Ama 25-26 aydır hücrede tutulan yüzlerce kişi olduğunu biliyoruz. Devlet eliyle, cezaevinde insan hakları askıya alınmış durumda” diye konuşuyor.

Yasa açık ve anlaşılır olmasına rağmen, bunca kamu görevlisi, bunca öğretmen ve bunca gazeteci neden aylardır hücrede? Eğer Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti ise en başta bu kararları veren hakimleri ve cezaevi görevlilerinin yasaya uyması gerekmez mi? Ayrıca kimin hücreye konulacağına Ankara’da birilerinin karar vererek cezaevlerine liste göndermesi büyük bir skandal. Bu listelerde adı geçen kişilerin aylarca hatta yıllarca tek kişilik hücrede tutuluyor olmaları izah edilemez.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin