Konuk Yazar: Yusuf Harzem
Bu yazı geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden, 29 yaşındaki Danıştay Tetkik Hakimi Mehmet Tosun için bir meslektaşı tarafından kaleme alınmıştır.
Henüz otuzuna varmamıştı. Hayatının baharındaydı. O yaştaki herkes gibi onun da geleceğe dönük planları vardı…
2014 yılı yaz aylarıydı. Bir türlü geçmek bilmeyen öksürük ve yüksek ateş üzerine hastaneye gitti. Kendisini yorgun ve bitkin hissediyordu. Yapılan tetkik ve tahliller sonucu akciğerlerinde önemli sorunlar tespit edildi. Hastalığı ilerlemiş, bağışıklık sistemi çökmek üzereydi. Hastaneye yatırdılar…
Bekardı. Hastanede kendisine bakabilecek durumu yoktu. Köyden annesi geldi. Başında refakatçi olarak bekledi. Oğlunun üzerine titrerdi… Ne zorluklarla okutmuştu onu… Oğlu üzülsün istemezdi. O görmeden, başucunda gizlice ağlardı…
Babası kamyon şoförüydü. Hayatın zorluklarını yaşamıştı. Kendi çektiklerini çekmesin diye, oğlu okusun istedi. Oğlu okudu. Onları hayal kırıklığına uğratmadı…
Ateşini düşüremiyorlardı bir türlü. Oysa kendisi 80 kilodan 45’e düşmüştü! Günden güne eriyordu. Çevresinde sevilen biriydi. Herkes durumuna üzülmüştü…
Uzunca bir süre hastanede kaldı. Neyse ki durumu az da olsa kontrol altına alınabilmişti. Haftanın 2 günü hastaneye gelmek kaydıyla, taburcu ettiler…
Bağışıklık sistemindeki sorun nedeniyle sürekli steril ortamda bulunması gerekiyordu. Oksijen cihazına bağlı olarak yaşamını sürdürebilirdi. Tedavi süreci sıkıntılı ve masraflı olmuştu… Daha uzun süre devam etmeliydi. İlaçları pahalıydı… Ailesi olmasa hastane masraflarını bile zor karşılardı.
Kendisini biraz iyi hissedince görevine başladı. Yoğun bir işi vardı. Mesai arkadaşları, yükünü almaya gayret ettiler. Durumuna rağmen özveri ile çalışması takdir toplardı… Bu arada hastalığı da olumlu bir seyre girmiş, evlilik planları yapıyordu…
Tam bu sırada müessif 15 Temmuz Darbe girişimi oldu! Kendisi ile hiçbir ilgisi olmayan bir olayın hayatında yeni kırılmalara neden olabileceğini nerden bilebilirdi ki!
Hastalıktan yakasını tam olarak kurtaramadan şimdi de başka bir sayfa açılıyordu hayatında… Bir yargıcın, hem de canı ile boğuşan bir yargıcın darbe girişimi ile ne ilgisi olabilirdi?
15 Temmuz öncesi Danıştay Tetkik Hakimi olarak görev yapmaktaydı… Darbe girişimden kısa süre sonra binlerce meslektaşı gibi, HSYK tarafından bir gecede görevinden uzaklaştırıldı… Halbuki Anayasa’nın 159. Maddesinde Hakimlerin suç işlemesi halinde nasıl yargılanabilecekleri düzenlenmişti. Bu usule uyulmadı…
Görevden uzaklaştırıldığı gün hakkında Cumhuriyet Savcılığı tarafından gözaltı kararı verildi. Sabahın köründe Polisler evini bastı. Hastalığına aldırmaksızın kollarına kelepçe takıp götürdüler.
OHAL KHK’si ile 24 saat olan gözaltı süresi 30 güne çıkartıldığı için. uzunca bir süre gözaltında tutuldu. Halbuki o, oksijen cihazına bağlanmalı, ilaçlarını almalıydı. Ama kimselere anlatamadı hastalığını, dinletemedi… Çünkü o, darbeci terörist olmakla suçlanıyordu!
Sorgusunda, üniversite hazırlık kursuna gidip gitmediği, öğrenciliğinde nerde kaldığı, HSYK seçimlerinde bağımsız adayları destekleyip desteklemediği gibi darbeyle terörle hiç ilgisi olmayan tuhaf sorular soruldu! Elbette bir delil ortaya konulmadı… Konulması da mümkün değildi.
Savunmasında, 2802 Sayılı Yasanın 88. maddesini hatırlattı. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali dışında, Hakimler hakkında yakalama kararı verilemeyeceğini, arama yapılamayacağını, sorguya çekilemeyeceğini anlattı. Evinden alındığını, her hangi bir suçunun veya bir suç üstü halinin bulunmadığını izah etti etmesine de memlekette hukuk kalmadığı için usule ilişkin itirazlarına aldıran olmadı… Sonunda hastalığını ve tedavi sürecini anlattı. Raporlarını sundu. Adli kontrolle serbest bırakılmıştı.
Tutuklanmadığına sevinmeli miydi, bilemedi… Zira bir çok meslektaşı, darbeye karıştığı söylenen askerlerden bile daha önce, delilsiz olarak tutuklanmıştı!. Terörist muamelesi görmek ağırına gidiyordu. Bunu hiç bir zaman gururuna yediremedi. Hem kendine hem de tanıdığı meslektaşlarına üzülüyordu…
İhraç kararına karşı yapmış olduğu yeniden inceleme talebi, HSYK tarafından Kasım ayında reddedildi. Oysa yanlışlığın düzeleceğine inanıyordu. Suçu yoktu. Kararda kendisiyle ilgili en ufak bir gerekçe bulunmuyordu. Büyük haksızlığı kendisine yediremiyordu. Ümidi kırılmıştı…
Bin bir emekle okulunu bitirmiş, mesleğini eline almıştı. Önce hastalık nedeni ile sağlığı bozulmuş, şimdi de haksız olarak mesleği elinden alınıyordu…
Henüz ihraç kararı kesinleşmeden alması gereken aylığı ve Sosyal Güvenlik hakkı iptal edilmişti. Sağlık güvencesi kalmamıştı. Oysa tedavisinin devam etmesi gerekiyordu…
Yapılanlar hukuka aykırıydı. Başvurularından olumlu bir sonuç alamadı.. İşin üzerine çok fazla gidemedi, çünkü bir yandan da tutuklanma endişesi taşıyordu… Ülkede işleyen normal bir hukuk düzenin kalmadığının farkındaydı…
Hastalığıyla zaten yeterince üzdüğünü düşündüğü ailesini, üzüntülü görünerek ikinci kez üzmek istemiyordu…Derdini içine atmaktan başka çaresi yoktu. Bağışıklık sistemi bu kadar üzüntüyü kaldıramazdı.
Kimselere sesini duyuramadı. Üzüntüleri birikti birikti, ağır ağır yoruldu kalbi.
Ve geçtiğimiz gün; O yargıç..
Muğlalı garip bir ananın, çilekeş bir babanın oğlu…
Geride evliliğinin henüz başında, gözü yaşlı bir eş bırakarak…
Öldü… Evvelsi gün; gömüldü!..
Hukuksuzca ölüme mahkum ettiler onu!..
Hukuka ihaneti gördük.
Cinayeti gördük!
“HSYK ve diğerleri… Ordaydılar…”
Ey hukuk cinayetlerinin aveneleri!
Bununla birlikte zerre kadar üzülmediğinizi biliyoruz.
Gün gelecek o toprağın altına siz de uzanacaksınız…
Burada yakanıza yapışıp, işlediğiniz cinayetin hesabının soracak biz varsak, Mahşer meydanında da hayatının baharında toprağa düşmüş bir Yargıcı bekliyor bulacaksınız!..
*
Not: Bu yazı, yakalandığı kanser hastalığı yüzünden iki kez ağır beyin ameliyatı geçirmiş olmasına rağmen, hayati tehlike içinde, 8 aydır cezaevinde tutulan, eski Ankara Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş’e ithaf edilmiştir.
Hâkim Mehmet Tosun’un vefatından ibret alınarak bir an önce tahliye edilmez ise göz göre göre bir hukuk cinayeti daha işlenmiş olacaktır! Sebep olanlar yakalarını kurtaramazlar…
Yusuf Bey, kaleminize sağlık, yazınızı bir solukta okudum. Acılar paylaştıkça hafifler denilir. Kim bilir bilmediğimiz daha nice acılar yaşanıyor. Lütfen yazmaya devam edin. En azından acıları paylaşır, dualarımızla destek oluruz. Mehmet Tosun’un ötelerde büyük bir rahmet ve şefkatle karşılandığı yönündeki ümidim ve inancım, hissettiğim acıyı bir nebze olsun hafifletiyor.
HSYK başkan vekili Mehmet Yılmaz geçenlerde, tutuklanan hakim ve savcıların darbe suçuyla ilgisi olmadığını ifade etti. Ama diğer yandan, darbe gecesi saat 1:30 da HSYK olarak Hakimevinde toplandıklarını 2740 hakim ve savcı hakkında soruşturma kararı verdiklerini sabah saatlerinde Ankara CBS’nin soruşturma başlatıp gözaltı kararı verdiğini de anlattı. Daha darbeyi kimin organize ettiğinin bilinmediği (hala ortaya çıkmasını istemiyorlar) hatta Genelkurmay Başkanının bile nerede olduğunun bilinmediği saatlerde verilen bu kararlar, kontrollü darbe girişiminin birilerince bir lütuf olarak kabul edildiğinin göstergesiydi.
Bu insanların bir suçu olmadığını kendileri de biliyor. Eğer vicdanlarında hala kararmamış bir nokta kalmışsa, o nokta bir iç ses olup yaptıkları zulmü sürekli kendilerine haykırıyordur. Ve inanıyorum ki ilahi adaletin bu zalim güruha verdiği mühlet fazla uzun sürmeyecek, yakın gelecekte zillet derekelerine yuvarlanacaklar. İbrahim Ethem Bey’in de bir an önce sağlığına ve özgürlüğüne kavuşması için dua ediyorum.
Hâkimler ve Savcılar Hakkında Gözaltı Kararı Veren Ankara Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen’in darbe gecesi saat 03:00 veya 04:00 sıralarında NTV canlı yayınına bağlanarak verdiği beyanatın satır aralarında aslında çok önceden verilmiş toplu cezalandırma kararlarının kılıfının hazırlandığının işaretleri açıkça kendisini gösteriyor. Konuşmanın ilgili bölümlerini hiç değiştirmeksizin aşağıya alıntıladım.
00:00 –
Ankara Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen :Bildiğiniz gibi 2 gün önce ‘FETO’ paralel suç örgütüyle ilgili bir iddianame yazdık. Yazdığımız şeylerin bugün doğru olduğunu görüyoruz maalesef. Yani aziz Türk Milleti’nin üzerine silah sıkan bu darbe heveslisi kanlı, eli katillere gereken cezalar en şiddetli şekilde verilecektir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı darbe teşebbüsünde bulunan paralel yapı devlet örgütüyle irtibatı olan Yargıtay, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askeri Yargıtay Daire Başkanı bunların üyeleri, HSYK’da görev yapan FETÖ paralel devlet yapı üyeleriyle sözde Yurtta Sulh Komitesi Mensubu General, Amiral, Subay, Astsubay, er ve erbaşlar hakkında gözaltı kararı vermiştir. Bunlar dışında bunlara yardım eden, bunlarla birlikte hareket eden her türlü sivil vatandaş, cebir şiddete yönelik eylem yapan kişilere de gözaltı karaı verilmiştir şahsım tarafından.
01:30 –
İşçimen: Eldeki bilgilere göre Kurmay Albay Cemil Turhan, Tuğ General Mehmet Partigöç, Yurtta Sulh Konseyi Başkanı bu şahıslar. İmzaladıkları ve kaleme aldıkları bir metin ele geçmiştir. Bunun yanısıra 81 ile sıkı yönetim komutanı atamışlardır kendileri. Ayrıca sıkı yönetim mahkemesi görevlendirme listesi elimde bulunmaktadır bu şahısların atamış oldukları. Bunların içinde Muharrem Köse, Genel Kurmay Adli Müşaviriydi, görevden alındı. Kendisi kozmik odada sanıktır. Yıllar önce kozmik oda soruşturmasında görev yapan, kozmik odaya giren, kozmik belgeleri ele geçiren FETO, Paralel Örgüt üyesi olan kişidir. Mehmet Oğuz Akkuş bulunmaktadır, ikinci sırada askeri yargıda görevli. Bu şahsın eşi 120’de 120 hiç fire vermeden KPSS sınavında full yapmıştır. Şimdilik söyelebileceğim bu isimlerdir. Bu isimlerin listesi hepsi bizde bulunmaktadır. Yakalama emri verilmiştir hepsiyle ilgili olarak. Şu anda söyleyebileceğim bilgiler bu yöndedir.
02:59-
İşçimen: Anayasal düzen, Anayasal suçlara ilişkin olarak ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun 311, 309, 312, 313. maddeleri. Kısaca açarsak, 309. madde Anayasa’yı ihlal, 311 yasama organını engellemeye teşebbüs, 312 Hükümete karşı isyan, 313 Türkiye Cumhuriyetine silahlı isyan maddeleri uyarınca re’sen soruşturma başlatılmıştır. Gereği yapılacaktır.
03:58 –
Sunucu: Bu yapılanmada isimler verdiniz, bir albay, bir tuğgeneral, cuntanın liderleri bunlar mı sayın savcım?
İşçimen: Şu anda elde lider olarak gözükmüyorlar. Bunlar belgeyi kaleme alan kişi olarak gözüküyorlar. Daha sonraki aşamalarda HTS kayıtları ele geçtikten sonra önümüzdeki şeyde gözükecek. Yani bunları parafları var belgelerde. Ankara sıkıyönetim komutanı olarak da Tüm Gen. Osman Ünlü görevlendirilmiş…Ankara için şu anda vereceğim bilgiler bu yönde.
Sunucu: Bunları herhalde ele geçen bazı belgelere bakarak söylüyorsunuz.
İşçimen: Tabi tabi ele geçen belglere bakarak söylüyorum. Şu anda belgeler önümde. …
Şu anda çatışmalar devam etmektedir. Hava Kuvvetlerinin yaptığı bombalamalar var. ..
Bizim iddianamemizde Hava Kuvvetlerinin etkili olduklarını söylemiştik. Şöyle bir soruşturma var Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında, askeri lise sınav sonuçlarıyla ilgili ÖSYM’den bilgi aldık. Aldığımız bilgilerde, ordu içerisinde çok uzun yıllar soruları tam yaparak ordu içerinde bu yapının olduğunu görgük. Bunun yanı sıra şok mangalarında bir çok vatan evladını bezdirerek askeriyeden attıklarını, paralel yapılanmanın komple askeriyeyi ele geçirmek için plan yaptığı görülmektedir. Bizdeki belgeler, bizdeki istihbarat raporları şu andaki elimizdeki belgelerle örtüşmektedir.
b)Savcı İşçimenin Darbe Gecesi açıkladığı deliller(!):
1. Delil (!) : Savcı İşçimen, darbe gecesi yaptığı konuşmada, Cemaat bağlantısı konusunda ikna edici olmak için bazı isimler vererek elindeki delillerin sağlamlığını! göstermek istiyor. Savcı İşçimen’in bu konuda getirdiği ilk delil Albay Muharrem Köse. İşçimen, Yurtta Sulh Konseyi tarafından Sıkı Yönetim mahkemesinde görevlendirilen Genel Kurmay Eski Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse’nin ‘FETÖ’ üyesi olduğunu belirtiyor.
16 Temmuz tarihli tüm havuz gazetelerinde Muharrem Köse’nin darbenin 1 numarası olduğu belirtilmiş olmasına rağmen gerek İçişleri Bakanlığı’nın 2017 yılı Ocak ayında TBMM Darbe Araştırma Komisyonuna gönderdiği 6 kişilik darbenin beyin takımı listesinde ve gerekse Ankara C. Başsavcılığının 2017 yılı Mart ayında düzenlediği iddianamede belirtilen 38 kişilik sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeleri arasında Muharrem Köse bulunmuyor. Bu verilere göre Muharrem Köse, başta iddia edildiğinin aksine, darbe girişiminin 1 numarası olmak bir tarafa yönetici ekip içinde bile yer almıyor.
Daha da ilginci darbe girişiminden sonra Temmuz ve Ağustos aylarında darbeye karışmayanlar da dahil binlerce subay ordudan ihraç edilirken Muharrem Köse, 2016 yılı Ağustos ayında Genel Kurmay emrine atanıyor.
Ayrıca Muharrem Köse, her aşamadaki ifadesinde Cemaatle bağlantısı olduğu yönündeki iddiaları tümüyle reddettiği gibi onun Cemaat’le bağlantılı olduğuna ilişkin olarak da bugüne kadar ortaya konulmuş herhangi bir delil de bulunmuyor. Savcı İşçimen, Muharrem Köse’nin kozmik oda davasının şüphelisi olduğunu belirterek onun iddia edilen ‘FETÖ’ üyesi olduğu sonucuna varıyor gibi gözüküyor. Ancak kozmik oda soruşturması sırasında Gen. Kur. Adli müşsaviri Muharrem Köse değil, Hıfsı Çubuklu’ydu. Muharrem Köse’ye isnat edilen suç, mahkeme kararıyla istenen bazı harddisklerin savcılığa teslim edilmiş olması şeklinde. Dönemin Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel bu konuda bir açıklama yaparak bu harddisklerin neden teslim edilmesi gerektiğini açıklamış. Konunun dağılmaması için bu soruşturmanın detayına çok girmek istemiyorum. Ama eğer mahkeme kararına istinaden bunların teslimi suç kabul edilirse o soruşturmada Necdet Özel’in de şüpheli olması gerekirdi diye düşünüyorum çünkü onun onayı olmadan böyle kritik bir işlem yapılamazdı herhalde. Bahsi geçen hardisklerin teslim edilmesinin hukuka uygunluğu veya aykırılığı bir tarafa, mahkeme kararıyla istenen bir şeyin teslimi şeklinde bir eylemin bir kişin Cemaat üyesi olduğuna kesin karine sayılması mantığa uygun mu?
2. Delil (!) : Savcı İşçimen ikinci delil olarak da Albay Mehmet Oğuz Akkuş’u gösterek bu şahsın eşinin KPSS sınavında soruların tümünü doğru cevapladığını söylüyor. Albay Akkuş’un ismi de, yukarıda belirtiğim, darbenin 6 kişilik beyin takımı veya 38 kişilik sözde Yurtta Sulh Konseyi üyeleri arasında yer almıyor. Savcı İşçimen, Albay Akkuş’un Cemaat’le olan bağlantısını, eşinin KPSS’de full yapması olarak gösteriyor. Ancak, sadece HTS kayıtlarında ortak baz istasyonu çıkması gibi bir delile (!) istinaden onlarca kişinin tutuklandığı KPSS soruşturmalarındaki usulsüzlükler bu soruşturmaları çok şaibeli hale getirmiştir. ÖSYM içinde soru satan bir çetenin olduğu yönündeki somut bulgular da sınavlarda full yapan kişilerin kesin olarak Cematle bağlantılı olduğu iddiasını tümüyle çürütmektedir. Ayrıca internette Albay Akkuş’la ilgili bir araştırma yaptım ama ne ifadesine ne de onun Cemaat’le bağlantılı olduğu yönündeki bir iddiaya rastlamadım.
3. Delil (!) : Savcı İşçimen, üçüncü delil olarak da dolaylı ve soyut bir bağlantı iddiasına yer veriyor. Bunlar, askeri lise giriş sınav sorularının Cemaat tarafından çalındığı, Cemaat’in bazı kişileri yıldırarak askeriyeden uzaklaştırdığı ve Cemaat’in Hava Kuvvetlerinde etkili olduğu yönündeki iddialar. Bunların hiçbiri kesin olarak ispat edilmediği gibi yaşanan darbe girişimi açısından da somut delil nitedliği taşımamadığından üzerinde çok durmadım.
Darbe gecesi Savcı İşçimen’in elinde Cemaat aleyhinde bu 3 delilden (!) başka delil var mıydı? Ben, başka delil (!) olmadığını düşünüyorum. Çünkü Savcı İşçimen’in konuşmasından, içinde yüksek mahkeme üyelerinin de olduğu 2.700 hâkim ve savcı hakkında bir çırpıda verdiği gözaltı kararının haklılığını savunma gereği hissettiği açıkça anlaşılıyor. O yüzden yukarıda irdelediğim ve delil olmaktan çok uzak nitelikteki zayıf iddiaları canlı yayında sıralıyor. Elinde daha güçlü ve somut deliller olsaydı doğal olarak öncelikle onları anlatırdı.
Diğer yandan 16 Temmuz’da çıkan havuz gazetelerinin (internet sitelerinin) de İşçimen’in anlattıklarına istinaden Muharrem Köse’yi askeri kanadın bir numarası ilan etmesi de İşçimen’in verdiği bilgileri doğru kabul edip manşet yaptıklarını gösteriyor. İşçimen’in elinde daha fazla delil! olsaydı bunları gün boyu havuz medyasına vererek zihinlerdeki şüpheyi izale ederdi. Zaten darbe girişiminden bir iki ay sonra bile ABD’ye Gülen’in iadesi için gönderilen 85 koli evrakın darbe girişimi öncesine ilişkin gazete haberleri olduğu Bekir Bozdağ tarafından bile kabul edildi, ABD’nin somut delil isteği bir türlü yerine getirilemedi. Darbe girişiminden aylar sonra bile bulunamamış olan bu delillerin darbe gecesi savcının önünde olduğu düşünülemez herhalde.
Sonuç olarak, Savcı İşçimen’in darbe gecesi elinde olan temel delil (!), sözde Yurtta Sulh Konseyi’nin oluşturduğu ve askeri birliklre faksla ilettiği atama listesindeki iki isimden ibaret. Bunlar Albay Muharrem Köse ve Albay Mehmet Oğuz Akkuş. Tahminimce, Savcı İşçimen anılan liste kendine ulaştığında isimleri kontrol ederken daha önce yürüttüğü (veya koordine ettiği) kozmik oda ve KPSS soruşturmalarından tanıdığı bu iki ismi listede görüyor ve bunu önceden verilmiş toplu tutuklama kararlarını haklı göstermeye yeteceğini düşünüyor. Yani listede gördüğü iki isim onun açısından önceden belirlenmiş 2.740 ismin (toplamda 40 bin ismin) gözaltına alınması veya tutuklanması için yeterli sayılıyor.
Sözün bittiği yer. İnsan iyi ki ahiret ve büyük mahkeme var diyor. Zira böyle bir zulmün hesabının bu dünyada kapanması imkânsız.