Hoş geldin 1980’li yıllar!

HABER ANALİZ | HASAN CÜCÜK

Hollanda-Türkiye maçı bir kabusun gerçeğe dönüşmesi gibiydi. Daha maçın ilk dakikası dolmadan kalemizde golü gördük. Devrenin sonlarına doğru savunmanın önemli ismi Çağlar Söyüncü kırmızı kart gördü. 90 dakikalık maçın daha ilk yarısında hem 3-0 geriye hem de oyuncu sayısında eksiğe düştük. Rüya gibi başlayan 2022 Dünya Kupası yolu, kabusa döndü.

RÜYA GİBİ BİR BAŞLANGIÇ

Oysa ne güzel başlamıştı 2022 Dünya Kupası yolculuğu. Önce gruptaki bir numaralı rakibimiz Hollanda’yı 4-2 yenip, süper moralli bir giriş yaptık. Ardından bir başka ciddi rakibimiz Norveç’i deplasmanda 3-0 yendik. Erken havaya girmenin faturasını Letonya karşısında iki farklı öne geçip sahadan 3-3 berabere ayrılarak ödedik. Grubun diğer maçları başlamadan önce sorulan soru, Euro 2020’de sıfır çeken Türkiye’nin bu kısırdöngüyü nasıl kıracağıydı?

Euro 2020’ye kalesinde 3 gol görerek başlayan Milli Takım, turnuvanın en kötü ekibi olmuştu. Bu sendromdan çıkmak kolay olmayacaktı. Nitekim Euro 2020 sonrası ilk sınavımız olan Karadağ karşısında, 2-0’ı bulduğumuz maçta yediğimiz son dakika golüyle sahadan berabere ayrıldık. Hepi topu 33 bin kişinin yaşadığı Cebelitarık’ı deplasmanda 3-0 yendik ama ilk devre gol atamadık.

OYUN KİMLİĞİ KAYBOLDU

Milli Takım’ın oyun kimliğinin olmadığı, Şenol Güneş’in tartışıldığı bir ortamda hiç istenmeyecek rakip Hollanda olmalıydı. Euro 2020 hüsranı sonrası Frank De Boer’i gönderip, kurt hoca Louis van Gaal’i getiren Hollanda’nın futbolunda bariz değişim vardı. Louis van Gaal, üçüncü kez geldiği milli takımda kısa sürede farkını ortaya koymuştu.

Hollanda maçı öncesi grupta liderdik ama hem Hollanda’nın hem de Norveç’in nefesini ensemizde hissediyorduk. Her iki ekibin de 10 puanı vardı. Yenilmemiz halinde liderlikten üçüncü basamağa inecektik. Başlama vuruşunu yapan Hollanda, daha ilk dakika dolmadan golü Klaassen’le buldu. Gol öncesi Hollandalı oyuncuların presi ve ceza alanımızda Klaassen-Depay işbirliği mükemmeldi.

ORTA SAHAYI KAYBETTİK

Sadece golle yetinmediler. Maçın mutlak hakimi oldular. Sağ bekleri Dumfries adeta sol kanadımızı perişan etti. Ne sol bekimiz Mert Müldür ne de sol kanat Kenan Karaman, Dumfries’i durdurmada başarılı olabildi. Orta sahada Wijnaldum-De Jong-Klaassen üçlüsü birbirlerine yakın oynayıp, hakimiyeti elden bırakmadılar. İkinci golde roller değişti. Bu kez Klaassen, Memphis Depay’a asist yaptı. Depay bir de penaltıdan atınca ilk devrede 3-0 geriye düştük. Bir de üstüne Çağlar Söyüncü’nün çift sarıdan atılmasıyla, tüm umutlarımız tükendi.

İkinci devreye Ozan Kabak ve Ozan Tufan’ı alıp, Orkun Kökçü ve Kenan Karaman’ı çıkardık. Bir kıpırdar gibi olduk, rakip kaleye biraz daha sık geldik. Bunda Hollanda’nın oyunu rölantiye almasının etkisi de vardı. Ancak ikinci yarının daha 10. dakikası dolmadan kalemizde 4. golü gördük. Maçı garantiye alan Louis van Gaal, yeni isimleri sahaya sürdü.

LİDERLİK EKSİKLİĞİ GÖZE BATIYOR

Milli Takım’da maalesef sorumluluk alıp, takımı ateşleyecek oyuncu yok. Hakan Çalhanoğlu, Burak Yılmaz gibi liderlik yapması beklenen isimler elini taşın altına koymuyor. Burak, her pozisyonda itiraz etme hastalığını devam ettiriyor. Serie A’da coşan Hakan Çalhanoğlu, milli formayla zor maçlarda ortadan kayboluyor.

Birkaç ay önce ne konuşuyorduk, şimdi ne haldeyiz? Euro 2020’de kupa rüyası görürken, sıfır çekip döndük. Kimliksiz futbolumuzu 2022 Dünya Kupası elemelerinde de devam ettirdik. Hollanda ve Norveç’in iki puan gerisine düştük ama sorun daha büyük. Mantalite olarak yıkılmış bir milli takım var. Sadece oyuncular değil, Şenol Güneş de abandone olmuş bir boksör gibi. Euro 2020’deki oyuncu ve taktik yanlışlığını devam ettiriyor. Saha kenarındaki umutsuz hali durumu yeterince anlatıyor.

FARKLI YENİLGİLER DÖNEMİ

Maalesef 1980’li yılların farklı yenilgiler dönemine geri döndük. 6-1 çok ağır bir hezimet. Cengiz Ünder’in uzatma dakikalarında gelen golü teselli bile olmadı. Her takım yenilir. Milli Takım’ın sorunu mücadele etmeden pes etmesi. Yenilmekten ziyade ortaya konan kimliksiz futbol moral bozuyor. Acı ama gerçek, tünelin ucu daha da kararıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Nedense bu yazı bende Robert de Niro´nun başrolünde oynadığı bir filmi çağrıştırdı. 1990 yılında çekilen film (Awakenings) bir hastanede geçer. Hastalar „Avrupa Uyku Hastalığı“ denen bir rahatsızlık nedeniyle orada bulunmaktadırlar, çevre ile iletişimleri yok denecek kadar azdır. Sonra bir doktor bu hastalarda parkinson hastalarında kullanılan bir ilaç dener ve hastalar bir süreliğine normale döner, çevreleri ile iletişime geçerler. Ancak daha sonra tekrar eski hallerine dönerler. İlaç bu hastaları ancak kısa bir süreliğine normal hayata döndürmüştür.
    Türk futbolunun hikayesi de bana benzer bir gelişim içinde görünüyor. 1980´li yıllardaki 7-0, 8-1´li sonuçları ben de hatırlıyorum. O günlerde babam, „Aslında bizimkiler kötü oynamıyor. Ama bizimkilerde para olmadığı için Avrupalılar kaybetmeleri için para ödüyor“ derdi. Biz de buna inanır ve bir ölçüde teselli olurduk. Demek ki bizimkiler o kadar kötü değildi, isteseler yenebilirlerdi de, ama fakirlik vardı işte, ne yapacaksınız. Sonra 2000´li yıllarda Galatasaray´ın iyi oynadığı ve Hakan Şükür´ün olduğu bir dönem geldi, Galatasaray Real Madrid gibi takımları yenerdi. Bu dönemde iyi heyecan yaşadık, tıpkı Robert de Niro´nun oynadığı filmde kısa bir süreliğine uyanma yaşandığı gibi. Sonra eski günlere dönüldü yine.
    Şahsen benim Türk futbolu ile ilgili gönül bağım yok. İlgimi koparmamda şike olayları etkili oldu. Zira bu olaylar oldu, suçlulardan hesap sorulacağına, bu şunun oyunu, bunun oyunu vs. diyerekten suçlular üstün gelmeye başladılar. İtalya´da Juventus küme düştü, ama Fenerbahçe´ye bir şey olmadı. Ben de kendi kendime, „Böyle kişilerin yön verdiği, şike yapanların yaptıkları yanlarına kar kaldığı bir ülkenin futbolu ile benim gönül ilişkim olamaz“ deyip ilgimi kestim. Son 10 yıldır da kim şampiyon oldu bilmem. Televizyonlarda Avrupa takımlarının maçlarını izlerim, ama özellikle Türk takımlarının maçlarından kaçarım. Ben kendimi bu hastalıklı sektörün etkisinden kurtardım.
    Ama yine de işin üzücü yani var. Son Avrupa Şampiyonası´nda küçük oğlumun Türkiye´nin maçlarına ilgi duyduğunu tespit ettim. Sanıyorum okulda arkadaş çevresinin etkisi oldu bunda. Ve Türkiye´nin ilk İtalya maçını ve sonraki maçları kaybettiğinde ne kadar hayal kırıklığı yaşadığını bizzat gördüm. Şimdi 8-9 yaşlarındaki bir çocuğa Türklerin neden kötü futbol oynadığını nasıl anlatacaksınız? Gerçekten üzücü bir durum. Tek tesellim şu: Bu şampiyonalar her dört yılda bir yapılıyor. Şu anda bu konuyu yine unutmuş durumda. Allah´a şükürler olsun. Keşke bu şampiyonalar daha seyrek yapılsa da çocuklar bu hayal kırıklığını yaşamasalar demekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin