Hocaefendi’nin vefatı ve zıt fonksiyonlar…

UĞUR TEZCAN | YORUM

Değerli hocamızın vefatını Amerika’daki öğretmenlik yaptığım okula geldiğim bugünün sabahında tam öğrencilerimin karşısına çıkmak üzere olduğum bir anda öğrendim. İnanamayıp, güvendiğim hesapları tek tek dolaşarak hızlıca teyit etmek istedim. Maalesef haberler doğru idi; ama takdiri İlahi tecelli edince insanın elinden bir şey gelmiyor. Derin bir hüzün dalgası kapladı yüreğimi. Bir an için ders anlatma coşkumu yitirdim. Aslında uzun bir süredir kendimi bu duyguya hazırlıyordum ancak kötü haber gönül sahillerine vurduğunda yaşadığınız duygu dolu o ana tam manasıyla hazırlanmak tatbiki de imkânsız.

Kendimi hemen toparlama gereği hissettim. Çünkü bizler göreve sadakati, işimizi en güzel şekilde yapma sorumluluğunu, insanlara ve insanlığa hizmet etme duygusunu, en başta da eğitimci olmanın yüceliğini hocamızdan ve öncüsü olduğu bu güzel hareketten öğrendik.

Kendime bunları hatırlatınca toparlanmak kolay oldu ve birkaç dakika sonra Amerikalı öğrencilerimin karşısına çıkıp konuları aynı titizlikle anlattım. Kaderin cilvesine bakınız ki, anlattığım konu ters fonksiyonlar konusu idi. Hocaefendi’nin hayatı da davası da zıtlıkların iyice belirginleştiği, hadisin işaretiyle ‘gerçek imanı elinde tutmanın ateşi elde tutmak gibi zor hale geldiği’ şu kafirlik ve münafıklık çağında tam da bu zıt fonksiyonların bir yansıması gibi adeta.

Herşey zıddı ile bilinir!

Zıt fonksiyonlar simetriktir; ama beslendikleri ve ürettikleri zeminler yer değiştirmiştir. Karanlık ve ışık, ilim ve cehalet, adalet ve gasp, dürüstlük ve yolsuzluk, hakkaniyet ve yalan, doğruluk ve aldatma gibi zıtlıklar Allah’ın belli hikmetler gereği aynı anda var ettiği zıt ama simetrik fonksiyonlar gibi hayatımızı çepeçevre sarmış durumda. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Her şey zıddı ile bilinir!” sözünü de hatırlıyorum bu hengamede. Münafıklar ve kafirler olmazsa salih Müslümanların, çöp gibi insanlar olmazsa elmas gibi insanların, kötüler olmasa iyilerin, cahiller olmasa gerçek ilim ve irfan sahiplerinin, vefasız ve bencil insanlar olmazsa vefalı ve cefalı insanların, kısaca şeytanlarla meleklerin ve dahi cehennem ve cennetin farkları da varlıkları da fonksiyonları da anlaşılamazdı.

Düşünsenize; bu zıtlık, ahiret aleminde bile devam edecek. Cehennemde yananların suratlarına vuran harlı ateş rüzgarları ve karşısında ise Cennette insanların yüzlerini her daim okşarcasına hissedilen Cennete ait huzur esintileri. Bir yanda bağırış ve çağırışlar, diğer yanda hiç eksilmeyen şükür ve coşku sesleri. Bir yanda ateş çıtırtıları, diğer yanda kuş cıvıltıları… Biri nefretten diğeri sevgiden beslenen ve sonsuzluğa uzanan iki zıt fonksiyon: Cennet ve Cehennem!

Fitne çağında umut ışığı oldu

İşte Hocaefendi, milyonlarca insanı böyle bir fitne çağının içerisinde o tarz ‘cennetvari’ bir iklimin kucağına davet etti hep. Kendisi sahabe misal, hizmet yörüngeli, ilimle ilmek ilmek dokunmuş örnek bir hayat yaşadı. Sebep olduğu bu Hizmet Hareketi ile de yüzbinlerce insanın imanlarının kurtulmasına vesile oldu ve olmaya da devam edecek. O, bizler için ilme saygının, din-ilim birlikteliğinin, hakikat severliğin, vefanın, Allah (cc) ve Peygamber (sas) sevgisinin, Müslüman onurunun, akıl ve kalp dengesinin temsilcisi ve tebliğcisi oldu. Yetiştirdiği binlerce talebesi ve sebep olduğu bu Hizmet Hareketi ile fitne çağında insanlığa bir umut ışığı yaktı.

‘Nuh Tufanı’ sonrası hayatta kalmayı başarmış ama belki de büyük bir travma yaşayan tüm kadim medeniyetlerin bıraktıkları eserleri ve efsaneleri incelediğinizde kendilerine denizden bazı bilge kişilerin geldiğini ve onlara medeniyeti öğrettiklerine dair anlatımlarla karşılaşırsınız. İşte Hocaefendi de tıpkı Said Nursi gibi bu imansızlık tufanları ile yıkılan yüzyılımızda ellerindeki ilim-akıl-vicdan meşaleleriyle insanların gönül kıyılarına adeta onlara ümit veren, ilim öğreten bilgeler gibi çıkıp geldiler ve insanlığı da Müslümanlığı da bir sonraki istasyona selametle ulaştırdılar.

Münafık çetelere kulak asmayın!

Hocaefendi’nin vefatının ardından bir süre azacak, sahte ümit ve beklentiler içerisine girecek, ağızlarından salyalar akıtacak olan münafık çetelere ve onların trollerine takılmayınız. Bırakınız birkaç gün havlasınlar! Salyalarını akıtsınlar. Sizler, benim yaptığım gibi, vazifeye; yani insanlığa hizmet etmek suretiyle Rabbimizin dinine hizmet etmeye, eğitimcilikte veya yaptığınız iş ne ise o işte en iyi olmaya, dürüst ve onurlu bir hayat yaşamaya devam ediniz ve edeceksiniz de. Zira bu bizim Hocaefendi’nin mirasına ve en başta da Rabbimize adadığımız kulluğumuzun şartlarına karşı sorumluluğumuzdur.

Son anında bile oturduğu sandalyesinden, “Ben kendim yürürüm!” diyerek ayağa kalkmış ve son nefesini o şekilde vermiş diye dinledim Ekrem Dumanlı’nın videosunda. Zaten, tüm hayatı boyunca, İslam düşmanı kafir ve münafıklarca hedef olarak, en büyük “tehlike” görülmesinin sebebi de bu değil miydi? Bir ülkenin imansızlık bataklığında kaybolmak üzere olan gençlerini elindeki fenerle ilahi olan yola çağırdı, onları eğitti ve bir ideal aşıladı. Tüm bunları yaparken de kimseye, başka hiçbir güce boyun eğmedi, Rabbi’nin lütuf ve inayeti dışında kimseden ve hiçbir kaynaktan yardım ve destek beklemedi. Adeta “Ben kendim yürürüm!” dedi.

Ne Arab’ın parasını ne Batı’ının sahte desteğini ne de münafıkane yöntemleri kendilerine şiar edinmiş olan yolsuz İslamcı siyasi tayfanın güç ve konum şartıyla talep ettikleri biat şartlarına “Eyvallah!” dedi. Kendisi için de talebeleri için de onurlu olanı, ucunda ‘terörist’ olarak yaftalanma tehditlerine rağmen, hakikat olanı, ilahi olanı, peygamberane olanı tercih etti. Son nefesini vermeden evvel duruşuyla ve varlığı ile azgınlaşmış, iyice yolsuzluk bataklığına batmış, hakikat yolundan sapmış, cahil Müslümanları da saptırmış olan münafıklık sistemine bir rest çekti ve onun fitnelerine İslam’ın geleceği adına adeta bir set, bir son kale oldu.

Allah’ın dinine hizmet etmeye devam!

Bizler onun öğretileri çerçevesinde dinimize hizmet etmeye, Müslümanın onurunu ve İslam izzetini ve imanın en doğru şeklini yaşamaya ve yaşatmaya aynen ve hatta daha fazlasıyla devam edeceğiz. Münafık çeteler bugün bizlere “terörist” diyorlarsa bu varlığımızla ve duruşumuzla onlara yaşattığımız korkudan, vicdan azabından ve hiçlik duygusundan dolayıdır. Bu da Hocaefendi’nin sergilediği tavırla ve öğretileri ile olmuştur.

Biz, bugün çok güzel bir insanı, bir İslam alimini Rabbimizin huzuruna uğurladık. Rabbimden tek isteğim, bir gün o hak bizlere de vaki olduğunda bizleri hocamızla tekrar buluşturmasıdır. Zıtlıklar dünyasında bizim seçimimiz bu İslam aliminin gösterdiği yoldur; yalancı, sahtekâr, yolsuz ve münafık siyasilerin değil!

Bu vesile ile Rabbim hepimize sabır, hocamıza da arzu ettiği kavuşmayı yani Huzur-u İlahiyi ve Huzur-u Nebeviyi versin inşallah!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Kardeş Batı’da yaşıyorsun ve hala “Batı’nın sahte desteği” falan diyorsun! En hafif ifadeyle bu yazdığına “AYIP” denir!

  2. Sevgili Uğur Bey,

    Yazınızı çok beğendim hissiyatımı kaleme almışsınız adeta. Tebrik ederim.
    Ayrıca yazınızdaki bazı önemli bolümleri de whatts up story den paylaştım sizin yazınız olduğunu belirterek.

    Kaleminize sağlık…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin