YORUM | KERİM BALCI
Alem gibi alim de gezilesi, görülesi bir varlıktır. Alemin bölgelerinde, alimin bilgilerinde gezilip dolaşılır. Yeterli malumatınız varsa, bir insanın zihin dünyasında da bir şehrin sokaklarında dolaştığınız gibi dolaşabilirsiniz. Hocaefendi’nin düşünce dünyası, şehirler arasında haritası henüz çizilmemiş, arkeolojik kazıları daha yapılmamış bir İstanbul gibi… Düşünce dünyasında bir Zehretü’l-Medâyin — Şehirlerin Çiçeği…
Hocaefendi’nin Kütüphanesi, bu ihtişamlı düşünce atlasının gezi rehberini hazırlama çabası. O’nun okuduğu, okuttuğu, hatırlamaya ve bahsetmeye değer bulduğu bütün eserleri ve eser sahiplerini icmâlen de olsa tanıma ve tanıtma gayreti.
Gezdiğimiz şehirlerin bazı binalarını sadece uzaktan süzer, bazılarının ancak önünden geçer, bazılarını oda oda ziyaret eder ve nihayet bazılarında konaklayıp ömür süreriz. Hocaefendi’nin Kütüphanesi’ndeki bütün eserleri satır satır okuyacak değiliz elbette. Nurettin Topçu Mahallesi’nin Yarınki Türkiye ve Türkiye’nin Maarif Davası binalarında bir müddet aram edecek; İsyan Ahlakı’nı dolaşacak; Bergson’un önünden hafif süzerek geçecek; nihayet Mantık’ı uzaktan seyredeceğiz mesela. İmam Gazzalî Mahallesinde Kimya-yı Saadet konağını oda oda dolaşacak; İhya Sarayı’nda Kimya’da gördüğümüz her şeyin daha ihtişamlısının olduğunu hatırlatacak; Mükaşefetü’l-Kulûb köşkününse, herhalde başka bir mimarın Gazzalî malzemesi kullanarak diktiği bir abide olduğundan bahsedeceğiz mesela. Rus Edebiyatı Mahallesinde Tolstoy, Dostoyevski ve Gogol meydanlarını ziyaret edecek ve elbette Savaş ve Barış, Suç ve Ceza ve Palto binalarına diğerlerine ayırdığımızdan daha fazla vakit ayıracağız. Alman Edebiyatı Mahallesinde Faust, İngiliz Edebiyatı Mahallesinde Hamlet, Fransız Edebiyatı Mahallesinde Vadideki Zambak aynı mahalledeki diğer binalardan daha fazla şeyler fısıldayacaklar bize.
Bir kollektif okuma, kollektif düşünme ve kollektif metin oluşturma çabası Hocaefendi’nin Kütüphanesi aynı zamanda. Sadece bitmez tükenmez meşgalelerimiz arasında Hocaefendi’nin okuduğu bütün eserleri her birerlerimiz okuyup bitiremeyeceğimiz için değil, böylesi bir okuma bizi Hocaefendi’nin düşünce atlasının etrafında halelenmiş bir topluluk, bir cemaat yapacağı için önemli bu kolektif çaba. Her birerlerimizin yapamayacağını, hepimiz birlikte yaptığımızda, yapılması gerekeni yapmış olmakla kalmaz, aynı zamanda ‘ben’den ‘biz’e terakki etmiş oluruz çünkü…
Hocaefendi’nin Kütüphanesi, bir ‘Hocaefendice okuma’ melekesini edinme çabası aynı zamanda. Onun okumaya fırsat bulamadıklarını da yine onun rehberliğinde okuyabilmek için. Her çiçekten bal alan, hiçbirini incitmeyen bu balarısının rehberliğinde ballar balını bulma yolculuğu bu.
Cemil Meriç, ‘Dâhi hocasını iyi seçendir,’ demişti.
Hocasını seçmek ne demek?
Hocaefendi’nin Kütüphanesi’nde ‘hocasını seçmek,’ önce hocasını okumak, sonra hocasının okuduklarını okumak, sonra da hocasının okumadıklarını hocasının nazarıyla, onun fikir prizmasından, ruh süzgecinden geçirerek okumak demek…
Hocaefendi’nin Kütüphanesi Hocaefendi’yi hocam olarak seçmek anlamına geldiği için heyecan veriyor bana…
* * *
Hocaefendi’nin Kütüphanesi Respect Graduate School bünyesinde faaliyet gösteren Risale & Hizmet Araştırmaları Merkezi’nin bir projesi. Proje bünyesinde Hocaefendi’nin sözlü ve yazılı eserleri taranıyor, bir eser veya eser sahibine işaret eden bütün ifadeler kodlanıyor, sonra bu ifadelerin kaynağına ulaşmak için söz konusu eser sahiplerinin bütün eserleri taranıp özetleniyor. Güz dönemlerinde projeye aynı isimli bir seminer de eşlik ediyor. Seminer bünyesinde Hocaefendi’ye talebelik yapmış hocalarımızdan Hocaefendi’nin okuttuğu eserleri okuturken bu eserleri niçin ve nasıl seçtiğini, hangi satırların üzerinde özellikle durduğunu, hangi satırlara şerh koyduğunu, hangi satırlardan sonra ‘Zaman ve mekanın müellif üzerinde yaptığı etki seziliyor burada,’ uyarısını yaptığını öğreniyoruz. Bu yılın müfredatında Dr. Ergun Çapan’dan Hocaefendice tefsir okumak ve Hocaefendi’nin müfessirliğini; Dr. Reşit Haylamaz’dan Hocaefendice siyer okumak ve Hocaefendi’nin siyerciliğini, Dr. Ahmet Kurucan’dan Hocaefendice fıkıh okumak ve Hocaefendi’nin fâkihliğini, Emine Eroğlu’ndan Hocaefendice İslam edebiyatı okumak ve Hocaefendi’nin edebiyatçılığını… daha başka başka hocalarımızdan Hocaefendi’nin zihnî kütüphanesinin raflarında bulunan tarih, felsefe, siyaset bilimi, şiir ve belagat eserleri var…
* * *
Bazen hasr-ı nazar celb-i enzâra mâni olur.
Risale & Hizmet Araştırmaları Merkezi direktörü olarak beni ve bütün ekibimi derinden heyecanlandıran Hocaefendi’nin Kütüphanesi’nin başka insanları aynı ölçüde heyecanlandırmasını başaramadım.
Siz bu satırları okurken Güz dönemi başlayacak olan Hocaefendi’nin Kütüphanesi Seminerinin kayıtlı öğrenci sayısı, misafir öğretim görevlisi sayısının altındaydı.
Belki ilgi var, ama ilginin ifadesine kayıt ücretleri mani oluyordur düşüncesiyle Hocaefendi’nin Kütüphanesi Seminerine katılımı ücretsiz hale getirmeye karar verdik.
Bünyesinde bir okuma kulübü, bir hızlı okuma dersi, bir yazarlık okulu ve bir de onulmaz bir aşk barındıran Hocaefendi’nin Kütüphanesi, raflarındaki kitapların tozunu silecek yol arkadaşlarını bekliyor.
* * *
Hocaefendi’nin Kütüphanesi Seminerine ücretsiz olarak kaydolmak için: https://turkce.respectgs.us/risale-ve-hizmet-arastirmalari-merkezi/hocaefendinin-kutuphanesi/
Risale & Hizmet Araştırmaları Merkezi’nin diğer seminerlerini tanımak ve kaydolmak için: https://turkce.respectgs.us/risale-ve-hizmet-arastirmalari-merkezi/
ne kadar onem arzeden bir yazi kaleme almissinz sizleri tebrik etmek istiyorum sayin Kerim Balci. hizmetin bu donemde bazi konulara isik tutan ve yol gosterici bir yazi olmus, adeta onumuze isik tutmus. gecmis yazilariniz ve programlariniz gibi bir cirpida bitiyor. hizmet sizin gibi dusunurlere ne kadar ihtiyaci var bir bilseniz. oysaki insanlarin sizin icin soyledigi ” mahalle yanarken birileri sacini tararmis” yakistirmasini bosa cikaran bir yazi olmus….
tebrikler
Bu güzel çalışma için teşekkür ederim. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.
Farklı bakış açılarıyla, başlıklarla, gerektiğinde erbabını da işin içine katarak, kaynağı analiz etmeyi de ihmal etmeyeceğinize inanıyorum elbette.
Efendimiz (s.a.v) e cennete dair manzaralar sorulurken, toprakla meşgul biri, malumunuz, “Cennette ekin ekilip ekilmeyeceğinden, çiftçilik yapılıp yapılmayacağından” sual eder. Bunu bizler 20. yy da, çay sohbetlerinde tebessümle anlatır, çiftçinin kendi kapasitesine, bakışına göre sorular sorduğundan bahisle, 20. yy bakışını yakalamanın rahatlığıyla soruyu hafife alır, tebessüm etmek suretiyle bir nevi cevabını da vermiş olurduk.
Zira, Cenneti kavrayış biçimimiz, o devrin insanlarından çok farklı olabilir. Bedeni atomlardan yaratılmış bir varlık olan insanın, yapıtaşının evrenin sadece yüzde 5 i olduğu, karanlık madde denilen, karanlık enerji denilen, ancak matematiksel olarak gölgelerini gördüğümüz ama gerçekte de mahiyetimiz itibariyle hiçbir zaman kavrayamayacağımız, ancak nisbi olarak anlayabileceğimiz evreni keşfedeli daha 20 30 yıl olmadı.
Zaman, dünün zirvesini, bugünün normali yapabiliyor (bir yönüyle tabi!!).
Bastı zamanın, tayyi mekanın, kuantum mekaniği diliyle, artık adiyattan bir konu gibi önümüze düşmesi, hatta bunları ateist insanların anlatımlarıyla, keşifleriyle, ortaya konması, insanı İbni Arabinin eserlerindeki o bağlamdaki derinlikten alı koyuyor, bu yönüyle!!, bir Arabi yerine Hawkinge, Kakuya, Lee Simona başvurup tefsirini almayı daha yerinde buluyoruz, zira konuşanın tekvin kanunu olduğunu biliyoruz…
Hz. Musa-Hz. Zülkarneyn yolculuğu için geçmiş tefsirlere, mana devlerine müracaat etmemize dahi gerek bırakmayabiliyor zamanın bize sunduğu imkanlar…
Tekvin kanunlarını hallac etmiş erbabı ile konuştuğumuzda, okuduğumuzda, bir Kuran tefsiri okuyor gibi dahi olabiliyor, ya da zihnimizdeki soruların cevabını, kaşifin evrime bağlamasını bir kenara koyup, işte cevabı bu diyebiliyoruz..
Bazen bir ateist bilim adamı, bize, bir Hocaefendi olabiliyor, zira, o anlamsızlığın şaşkınlığıyla sarfettiği sözler, o muazzamlık karşısında hayreti, murad edilen anlamı verebiliyor..
Her dimağ çağıyla bağlı, bir yönüyle de zincirli. Bundan, Hocaefendi, Üstad da nasibini almak zorunda.
Hz. Peygamber günümüzde olsaydı, onu denemek için, yahut öğrenmek için gelenlerin soruları bambaşka olurdu.
Bambaşka olurdu zira bu devirde aklı başında kimse, “Ne yani, şu elimde toz olmuş kemikler yeniden dirilip insan mı olacak, bu ne saçma şey” deyip gülmezdi.
Bugün, toz, toprak olan kemiklerin yeniden dirilir gibi, bir insanı yeniden inşa edeceğini, artık peygamberlerin ağzından değil, ateist bilim insanlarının laboratuvar çalışmalarının sonuçlarına dayanarak, ağızlarından duyuyoruz. ağızlarından duyuyoruz. Mikrobiyolojinin, nano teknolojinin, gen teknolojisinin, özetle bilimin her alanında akıl almaz keşiflerin ışığında, bir çeşit Kuran tefsiri yazılırken, Ayeti Tekviniyye her yönüyle, bize kendini gösteriyor ve o tefekkür buuduna ulaşabiliyoruz. Ne yeniden haşrolmak, ne cennet tasviri, ne cehennem şaşırtıcı gelmiyor.
Dünya ateşinin, cehennem ateşinin 70 perdeden süzülmüş hali olduğunu okuduğumuz hadisi, Yıldızların içindeki milyonlarca, kiminde milyarlarca derece sıcaklığı öğrendiğimizde tam yerine oturuyor, madde ile kavrayabildğimiz ve mukayyet olduğunu sandığımız evrenin bir de görmedğimiz ANTİ MADDE yanını duyunca şaşkınlığımız, merakımız daha da artıyor ve bu gördüklerimiz tefekkürü de aşan, muazzam bir nasihat, ders, vaaz, şölen diyebiliyoruz.
Efendimiz bu devirde olsa idi, bu devrin inanmayanlarının soruları elbette çok farklı olacaktı demem de o nedenle.
Hocaefendi külliyatı ve kütüphanesini de bu bağlamda ele almak gerekir diyerek, baştaki açıklamamla bu nedenle ilişkilendiriyorum yukardaki satırlarımı.
1-Hocaefendinin dimağı ayrı,
2-hocaefendinin dimağından süzülen eserler ayrı,
3-bir de onları besleyen kaynaklardan oluşan Kütüphane ayrı..
Korkum şu ki, hocaefendinin dimağını yeterince sömürmediğimizden, hocaefendiyi eserleri ile anlayabileceğiz.
Hocaefendi külliyatında, hocaefendiye sorulan soruların bir kısmı da, anlatım da, 20 yy a has özellikte, ve bir yönüyle Peygamber Efendimize sorulan “cennette çiftçilik yapılacak mı” türü niteliğinde. 70 lerin, 80 lerin toplumsal yapısı, beşeri hayatının elbette çağdaşı ve üzerinde.
Bununla birlikte, bir büyük dimağın içine düşebileceği en büyük tutsaklık demem de sanırım bu nedenle. Cevap vermesi gereken soruların çektiği kuyu.
20. yy insanının açmazları, 21. yy da kalmaya devam etse de, çeşitlenerek artıyor.
Teknoloji baş döndürücü biçimde yaşam biçimimizi değiştiriyor bu da insan ilişkilerini etkiliyor. Yakın gelecekte bunu daha iyi anlayacağız.
Böyle bir gelecek tasavvurunun bilinci ile, hocaefendi kütüphanesinin irdelenmesi, sonraki nesillere aktarılması düşüncesindeyim özetle..
Çeşitlendirme içimden geçse de anlatımımı, sanırım meramım anlaşılmıştır deyip tekrardan teşekkür ediyorum.
Bu nedenle bir katkı olarak bir teklif sunmak istiyorum sizlere, Kerim Bey..
Hocaefendi gözümüzün önünde.
Her ne kadar daha üst form olsa da, artık Hocaefendiye, bizim ölçülerimiz nazarında, oruçluyken hap içmek orucu bozar mı.. ruhunda, yahut ezberinde sorular sormak yerine, yeni yepyeni sorular da sormalıyız.
Bu nedenle teklifim şu..
Hocaefendiye..
Fizik, kimya, biyoloji, astronomi, nano dünyaya ait tüm disiplinleri içeren, ilaveten sosyal bilimleri de içeren ve merak edilen hususları içeren sorular sormak….
Bilimin geldiği nokta ve onun gelecekte sosyal ilişkiler, beşeri hayat göz önüne alınınca, uzak olmayan gelecekte bu zaten hizmet insanının , irşad insanının asla yok sayamayacağı bir husus olacak..
Ama başlangıç noktamız, hocaefendinin dimağının sömürülmesi, gelecekte vuku bulabilecek sorunların çözümünün şimdiden aranmamamsı elbet.
Ama dilenirse onlara da girilir, ve geleceğe bugünden not düşülmüş olur.
Harice nedense Hocaefendi hep bir alana sıkıştırılmış insan olarak kalacak kaygısı zihnimde..
Şimdiden teşekkür ederim..
Cok guzel bir teklif ama malumunuz Hocaefendi’nin sagligi ne kadar elverir boylesine yogun zihni faaliyetlere. Bu dedikleriniz 10-15 yil once sistemli bir sekilde yapilsaydi belki de Hizmet bugun darbeler degil uzay cagini yasiyor olabilirdi. Buyuk bir firsat kacip gitti sanki
abbbooov yoruma bak 🙂 ne kadar da cok onemli bir yazi olmus ne kadar da. butun her seyimiz tastamam kerim beyler hocaminizin kutuphanesinden guzellemeler yapiyor.
Gönlümüze ve dimağınıza sağlık Kerim abi, inşallah bu gayretler semeresiz kalmaz, böyle zor bir zamanda bu programlar adeta vücudun her tarafına temiz kan pompalayan bir KALP 💓 gibi, manevi canlılığınızın önemli önemli emirlerinden olan “OKU” hayatımıza hayat oluyor! Ve min Allah-i t-tevfiiq🤲
Bunlar tatli heyecanlar ama makes bulmamasinda bir mesaj aranmali. Muhtemelen ucretsiz durumda bile ragbet bulmayacak. Cok onemli isimleri mobilize ederek hos sedalik bir ise girismissiniz ama cost-benefit’i cok yuksek bir istigal. Hele aklima Kerim Balci’nin verdigi bir ornek geldikce bu isler ne bileyim biraz bos sanki dedigim olmustur; HE nin Gandi’ye birkac atfini yakalamak icin Gandi’nin 3-4 kitabini okudugunu HE’nin kendisinin bile bu kadar Gandi okudugunu dusunmedigini soylemisti. Amac HE’nin zihin atlasinda dolasmak mi ondan daha fazla ilme sahip olma yarisina girerek ene’leri tokusturmak mi kaygan bir zemin olma tehlikesi var. Bir digeri bu proje pandeminin ferah zamanlarinda tasarlanip simdinin enflasyonunda insanlarin calisma-okuma dengesinin degistigi bir zeminde lukse kaciyor olabilir. Insanlar gunluk zikir-risale-pirlanta hedeflerini yetistirsem yeter gozuyle bakiyorlar. Bir de gercekten ne gerek var; yani gercekten HE nin okudugu 30bin kitabi bulup okumanin bunlari fislemenin referanslar vermenin bos bir emek oldugu hissi var insanlarda. Siz damitilarak sut haline getirilmis ilmi tekrar yesil su haline dondurme gibi bir gereksiz direction’a girme goruntusu var. HEnin kaynaklarini dekode etmenin ne ilmi ne irfani bir faydasi olacagini dusunmuyorum sahsen. Tersine muhendislik gibi bisey.