Özellikle 15 Temmuz sürecinden sonra sosyal medyada Hocaefendi’yi hedef alan “içeriden” gözüken paylaşımlar artmaya başladı. Bunu yapanlar maskeli tipler. Kendilerini açık etmiyorlar. Sözüm ona Hizmeti savunur gibi görünüp, Hocaefendi’yi hedefe koyuyorlar. 15 Temmuz tiyatrosunda adı geçen bazı aktörleri analiz ederken bunların neden daha önceden fark edilmediğini soruyorlar. Daha da ileri gidip Cemaatin psikolojik olarak iki senedir darbeye hazırlandığını, Hocaefendi’nin iki yıldır “aldatıldığını” ileri sürüyorlar.
Maksatları hizmetin hayrına bir iş yapmak değil elbette. Hocaefendi’yi Cemaat nezdinde itibarsızlaştırıp Hizmetin omurgasına öldürücü darbeyi vurmak istiyorlar. Yazdıklarına bakılırsa bunlar içeriden birileri veya öyle bir algı oluşturuyorlar. Öyle ya da böyle, bunu yapanlar kesinlikle süzme münafıktır! Zira gerek üslup gerekse içerik açısından Medine münafıklarına çok benziyorlar.
Öncelikle bilmemiz gerekir ki münafık, içerideki hain demektir. Sizin gibi giyinir, sizin gibi konuşur, zahiren sizin gibi davranır. Sizinle aynı safta namaz kılar, takkesini, cübbesini sizinkine benzetir. Sûret-i Hak’tan görünür. Dolayısıyla onları fark etmek için engin bir firaset, basiret ve en önemlisi ilahî inayet lazımdır. En keskin firaset sahipleri bile Allah izin vermezse onları tanıyamayabilir. Bu bakımdan “Falanı, filanı niye fark edemedik” tarzı sorgulamalar temelsizdir, âdet-i ilâhîyi bilmemenin ifadesidir. Sorguladığımız insana -haşa- ulûhiyet isnad etmek ve adeta “Allah’ın bildiği her şeyi neden o da bilmiyor?” diye absürt bir soru sormaktır.
AYNI ŞEYLERİ MÜNAFIKLAR EFENDİMİZ’E SÖYLÜYORLARDI
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) İnsanlığın Iftihar Tablosudur. Varlık O’nun hürmetine yaratılmıştır. En son ve en mükemmel dinin Peygamberidir. İnsanlığı hak ettiği yörüngeye oturtmak ve beşerî hakiki insanlık ufkuna yükseltmek vazifesiyle gelmiştir. Ama etrafında münafıklar eksik olmamıştır. Hem de en profesyonel münafıklarla mücadele etmiştir. Çünkü sadakatin seviyesi ne kadar yüksek olursa, onu yıkmak isteyen nifak da o denli profesyonel olacaktır!
Nebiler Serveri, münafıkların bir kısmını bilmiş ve etrafındakilere de bildirmiş ya da ihsas etmiştir. Bazı münafıkları sadece kendisi bilmiş ama kimseyle paylaşmamıştır. Bazısını ise kendisi de bilmemiştir. Murad-ı ilahî bir hikmete mebni olarak bilmemesini irade buyurmuş ve O’na bildirmemiştir. Tevbe Sûresi 101. Âyet-i celîle bunu açıkça beyan etmektedir: “Çevrenizdeki bedevîlerden ve Medine ahalisinden nifakta mahir olmuş, profesyonelleşmiş kimseler vardır. Çok sinsi hareket ettiklerinden SEN ONLARI BİLMEZSİN ama biz hepsini biliriz…”
Zaten her münafığın hemen fark edilmesi imtihan sırrına da uygun düşmemektedir. Hariçteki aleni düşmanın saldırı ve tecavüzü kadar belki ondan da çok, bünyedeki münafıkların ihaneti de sadıklar için önemli bir imtihan unsurudur. Uhud gibi kader-denk noktasındaki bir savaşa Efendimizle birlikte çıkıp münafıkların manipülasyonu ile daha savaş başlamadan geri dönen ciddi sayıda insan vardı. Bunların hepsi münafık değildi. Kur’an’ın tabiriyle “Kalplerinde hastalıklar vardı”. Münafıklar “Karşı taraf çok güçlü. Bizi yenerler. Medine’ye dönmeye bile mecalimiz kalmaz. En iyisi biz geri dönelim ve ailemize, mallarımıza sahip çıkalım,” diyorlardı. Onlar da Allah Resûlü’nün değil münafıkların sözüne itibar edip cihad meydanını terk ettiler. Efendimiz ve sadık ashabı bu vesileyle kalplerinde iman oturaklaşmamış kimseleri tanımış oldular.
Aynı şeyi Hendek savaşında da yaptı münafıklar. Karşıda Müslümanları bitirmeye azmetmiş, kendilerinden on misli büyük orduyu gören sahabileri korkutmaya başladılar. Efendimize olan güven ve itimadlarını kırma gayreti içine girdiler. “Allah ve Resûlü size (güzel günler gelecek diye) boş vaatlerde bulunuyor ve sizi aldatıyorlar…” (Ahzab/12). Onların bu propagandalarından etkilenenler oluyordu. Ama Rahman’ın has kulları, sadakatin temsilcisi babayiğitler onlara şu cevabı veriyordu: “Bu sıkıntılar, imtihanlar, bela ve musibetler bize Allah ve Resûlü’nün vaad ettiği şeylerdi. Onlar vaatlerinde haklı çıktılar.” Ayet-i kerime devamında diyor ki: “Bu sıkıntılar onları yıldırmak bir yana, imanlarını ve davaya sadakatlerini artırmıştı.” (Ahzab/22). Onlar adeta kendilerine yıllardır söylenen “Kandan irinden deryalarla karşılaşacaksınız; menzili çok, geçidi yok, her tarafında derin suların olduğu meşakkatli bir yol bu!” müjdesinin tahakkukuyla sermest idiler.
O HER ŞEYE İNANAN SAFIN BİRİDİR
Münafıklar bir de Efendimiz’i, kendisine her söylenene inanan, yönlendirilmeye ve -hâşâ- kandırılmaya müsait saf bir adam olarak tanıtmak istiyorlardı. Tevbe Sûresi 61. Âyet buna işaret etmektedir: “Onlardan bazıları Peygamberi incitmek ve itibarsızlaştırmak için ‘O, herkese kulak veren safın biridir’ derler. De ki ‘O, sizin hayrınıza olan şeylere inanır, Allah’a inanır, Mü’minlere güvenir. Sizin için bir rahmettir O!’ İşte böyle bir Peygamberi incitenler yok mu? En acı azap onlara olacaktır!”
Rahmet Peygamberi, her köşe başında yolunu kesen, insanların kafasını karıştıran ve hatta pâk zevcesine en aşağılık iftirayı atan münafıklara hiçbir şey yapmadı. Kalplerinin yumuşayıp hidayete ermelerini bekledi. Hz. Ömer’in bilindik bazı münafıkları öldürme teklifine “Muhammed, ashabını öldürüyor, dedirtmem,” diyerek olumsuz cevap verdi. Çünkü onlar görünüşte sahabi idi. Çoğunu bilmesine rağmen onları deşifre etmedi. İlahi ahlak gereği onlara, belki bir gün doğru yolu bulup ihanetten vazgeçerler ümidiyle hep mühlet verdi. Bildiklerine karşı elbette stratejik bir kısım tedbirler aldı ama onları yok etme ve zarar verme yoluna hiç gitmedi.
Allah Resûlü’nün münafıklara davranışı böyle iken, O’nun yolundan giden Hocaefendi’den aksi bir davranış beklemek iyi niyetli ve masum bir yaklaşım değildir. Hocaefendi peygamber değildir. Kendisine isnad edilmek istenen bir kısım harikulade sıfatlara ve tanımlamalara karşı (mehdilik vs) her zaman en sert tepkileri vermiştir. Hiçbir zaman öyle bir iddianın ve söylemin sahibi olmamıştır. Sıradan, düz bir kul olmayı her türlü keşfe ve keramete tercih eder. Bizlere sürekli tavsiye ettiği “beklentisizliğin” ete, kemiğe bürünmüş halidir.
Hocaefendi’nin harikulade unvanları olmasa bile seksen senelik hayatı gözümüzün önündedir. Bütün ömrü Kur’an ve Sünnet çizgisinde geçmiş, haram, helal noktasında kılı kırk yaran bir hassasiyetin ve şaşmaz bir istikametin sahibidir. Hiçbir kitabı, sohbeti olmasa bile eşya ve hadiseler karşısında ortaya koyduğu, Peygamberlerden miras duruşu O’nu sevmemiz ve fikirlerine saygı duymamız için yeterlidir. Ağlamaktan ıslattığı seccadeleri, uykusuz geceleri, çileyle yoğrulmuş günleri, yüreğindeki iniltinin dudaktan dökülmüş hali olan duaları, simasına çizgi çizgi yansımış ızdırabı ve en önemlisi hidayetlerine vesile olduğu milyonlarca insan O’nun doğru insan olduğuna sadık şahitlerdir.
Hocaefendi’nin ömrü boyunca hem dışarıdan hem içeriden sayısız kalleşliğe, ihanete ve saldırıya maruz kalmasının sebebi tam olarak budur! Allah’ın inayetinin, riayetinin, kilâetinin, hıfzının Sadıklarla beraber olduğu Kur’anî bir hakikatse, kim ne yaparsa yapsın Allah Hocaefendi’yi zayi etmeyecektir… O’nu aldatılmakla, kandırılmakla, yönlendirilmekle itham edenler, kendisine her anlatılana inandığı iftirasıyla itibarını zedelemeye çalışanlar yolundan gittikleri Übeyy b. Selûl’ün akıbetine baksınlar!
Siz, siz olun; bu tür lafları yazan sosyal medya hesaplarından ve etraflarına bu şekilde konuşan tiplerden uzak durun! Hocaefendiyi güya yıpratarak kendilerine veya birilerine alan açmaya çalışan zavallıları kendi havuzlarında oyunlarıyla baş başa bırakın!
Faik bey, cok yanlis dusunuyorsunuz. Hocaefendi peygamber de degil, hatasiz da gunahsiz da. Yanlis da dusunebilir, kandirilabilir de. Kemalettin, Latif, Ahmet Keles ve daha niceleleri hocaefendiyle icli disli degil miydi? Onlar cemaatin en ustlerinden cikmadi mi? Sizin gibi dusunenler yuzunden cemaat sapkin, Scientology benzeri bir tarikat zannediliyor.
Çok önemli bir yazı çok teşekkür ediyoruz. Herşeyde gazetecilik namına sallamak sorgulamak degilmiş .Hiç kimse bilmedigi başka alankara girmemeli yorum yapmamalı
“Sözüm ona Hizmeti savunur gibi görünüp, Hocaefendi’yi hedefe koyuyorlar. 15 Temmuz tiyatrosunda adı geçen bazı aktörleri analiz ederken bunların neden daha önceden fark edilmediğini soruyorlar. Daha da ileri gidip Cemaatin psikolojik olarak iki senedir darbeye hazırlandığını, Hocaefendi’nin iki yıldır “aldatıldığını” ileri sürüyorlar.
Maksatları hizmetin hayrına bir iş yapmak değil elbette. Hocaefendi’yi Cemaat nezdinde itibarsızlaştırıp Hizmetin omurgasına öldürücü darbeyi vurmak istiyorlar. Yazdıklarına bakılırsa bunlar içeriden birileri veya öyle bir algı oluşturuyorlar. Öyle ya da böyle, bunu yapanlar kesinlikle süzme münafıktır!”
Faik beyin üstteki yazisini anlamis degilim. Hocaefendi NPR’e verdigi röportajda bir seyi cok güzel bir sekilde dile getirdi. Bu Hizmet’i birarada tutan fikirler ve degerlerdir. Kisiler degil. Hocaefendi elestirildi diye insanlar Hizmet’ten cikacaksa Hizmet’i anlamamislardir. Hizmet Anadolu’dan cikmis olabilir, fakat su anda kültürlerüstü bir yapidir. Bu nedenle farkli kültürlerde sosyallesmis insanlarin meselelere bakis acisi farkli olacaktir. Özellikle Bati’da egitim almis insanlar olaylara daha elestirel bir gözle bakmasi gayet dogal.
Faik beyin getirdigi elestirilere bakinca Hizmet icerisinde bir takim insanlarin Hizmet’i bir kült gibi yasadigini düsünmeye basliyorum.
Hizmet icerisinde farkli dine mevcut insanlar da olacaktir. O insanlari nasil kucaklayacaklar merak ediyorum. Hizmet’e ihanet ancak degerlere ihanet edilince olur. Degerlerimiz de bellidir. Kim ki temel insani degerlere saygi duymuyorsa Hizmet’e ihanet etmistir. Bunun disinda birilerine itaat etmiyor ve elestirel bakiyor diye münafik deniyorsa, burada cok ciddi bir sikinti vardir.
Yukarıdaki bazı yorumları okuyunca acaba aynı yazıyı mı okuduk diye tereddüt geçirdim. Normalde birçok güzel yazı alıcı kitlenin seçim hataları yüzünden es geçiliyor. Açıkcası ben de köşe yazılarını çok okumuyorum ama bu yazıyı okuyunca yazarı takdir etmek için altına yorum yazmayı düşündüm. Ama eleştirel düşünmeyi iyi bilen bazı arkadaşlar sağ olsunlar birçok şerh düşmüş.
Bir kere, yazar hoca efendinin bir peygamber olduğunu ya da hatasız günahsız biri olduğunu söylemiyor. Aksine peygamber yolunun yolcusu olduğunu, duruşunu hiç bozmadığını, Allah dilemedikten sonra münafıkları bilmenin mümkün olmayacağını dile getiriyor. Ancak bir arkadaş, sizin gibiler yüzünden deyip eleştiriyi en yüksek dozda yapıyor. En yakınındaki kişilerin kayıp gitmesi hoca efendinin mi suçu? Neden, Efendimizin (SAV) en sık yaptığı dualardan biri ‘Allahım, kalbimi dinin üzerine sabit kıl’ şeklindedir. Kalpler, Allah’ın elindedir. Hangimizin kayıp gitmemeye karşı garantisi vardır?
Diğer bir eleştiri, Hocaefendi de eleştirilebilir önemli olan değerlerdir diyor. İyi de arkadaş, hoca efendi o değerlerin en müşahhas örneği. Hangi tavrının o bahsettiğin değerlere aykırı olduğunu düşünüyorsan onu söyle de bilelim. Oysa, yazarın söylediği hoca efendiyi yıpratarak bu hizmeti bir arada tutan değerlerin zayıflatılması tehlikesidir. O kadar zulme karşı sabreden insanlara haksızlık ediyorsunuz. Onları ayakta tutan hoca efendiden öğrendikleri değerlerdir.
Saygılar.
Ustte de belirttigim gibi hocaefendinin aldatilamayacagini sanmak sapkinliktir. Cemaati, hocaefendiyi elestirenleri münafiklikla suclamaktan baska bir sey yok yazida. Ilk defa Ahmet Donmez’in yazi dizisinde cemaati elestiren bir seyler gormustuk ama “buyuk” abilerimizin kendisine “niye bunlari yaziyor?” seklinde haberler gonderdigini gorunce cemaatin hicbir seyden ders almadigi anlasiliyor.
Insanlar hizmetten nefret edebilir, abileri, hocaefendiyi acimasizca elestirebilir ama bu onlari munafik yapmaz!
Hocaefendi de dahil olmak uzere insanlari elestirilemez goren, cemaatin kararlarini, yaptiklarini sorgulayan herkesi tekfir eden zihniyet yuzunden suanda TC’de zulum goren insanlara sempati besleyecek, bir olcude sahip cikacak insanlar dahi cemaatten nefret ettirildi.
Yazarin “Ubeyy bin. Sulel” ithamlari cok asiri olmus. Yazi “Hocaefendi yanlis bilgilendirildi, yanliz yonlendirildi” diyen herkesi munafiklik ile sucluyor. Bu tur hedefe koymalar, aforoz vari yaklasimlar asil hizmet insanlari arasindaki bagi zayiflatir.
Yazarin da belirttigi, ama her nedense farkli bir sonuca vardigi gibi, insan Uluhiyet makaminda olmadigin gibi herkesi herseyi gercekligiyle fark edemeyebilir. Huzn-u zan prensibiyle desis insanlarin yanlis bilgilendirilmesine muhatap olabilir. Efendimiz’in (sav) “Mumin iki kere ayni delikten sokulmaz” beyani ile Ustad’in “Biz ki hakikî Müslümanız; aldanırız, fakat aldatmayız” sozu bir muslumanin yanlis yonlendirilmeye acik oldugunu ifade eder.
Hocaefendi’de benzer sekilde bazi hainlerin asilsiz, aldatici, yanlis bilgilendirilmelerine muhatap olmus olabilir. Bunu ifade etmekle bir insan munafiklik yapiyor degil, belki musluman olmanin bir realitisini ifade ediyordur.
Arkadaslar şuanda hocaefendinin kandırıldıgı veya yanliş yönlendirildiği ile alakalı net bir bilgi yok herkes olabilir diyor sadece varsayımlar üzerinden konuşuluyor . Onun için dikkatli konuşmalı .Net bir şeyde yokken varmış gibi davranmak herkese zarar verir .Bunlar bilincli yada bilinçsiz yapıliyorda olabilir insanda bu algı oluşuyor ister istemez
1. Ya arkadaşlarımız, hadiselerin çıldırtıcı baskıları altında, günden güne daha güzel ve etkili yazmaya başlıyor ya da biz okurlar olarak daha hassas değerlendirmelere giriyoruz. Belki her ikisi birden… Bu bana 25. Söz’de belirtilen ahir zamanda sözün/beyanın değerinin artacağıyla ilgili haberi hatırlatıyor. Belki de Rabbim, çekilen sıkıntıların etkilerini, yazarlarımızın kelimelerinin üzerlerine yüklüyor da okurken daha çok ağlıyoruz…
2. Faik Can beyi yazısı sebebiyle kutlarım. Ahmet Dönmez beyi de kutlarım. Özellikle böylesi bir dönemde, tr724’te yazı yazan, dizen, bize ulaştıran ve yorum yapan bütün arkadaşlardan da Allah razı olsun… Burada yazılanlara Türkiye’de her kesimden insanların ne kadarı ulaşabiliyor ve hele ne kadarı yorum yazabiliyor bilemesek de, “çok az bir kısım” diye düşünüyor ve “öyledir” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
3. Yukarıdaki yazı, 13 Temmuz’da yayınlanmasına rağmen hala gündemde. Bu güne kadar 7 yorum almış ki, ortalaması henüz ikiye yükselmeyen bir zamanda oldukça fazla okunduğunun da bir göstergesi. Yazı, daha önce meselelere farklı yaklaşan tr724 yazarları gibi, yorumcuları da farklı yaklaşımlarını ifadeye yönlendirdi. Aslında bu da fikir zenginliğinin bir göstergesi.
3. Meşhur fıkrada var:”Namaz kılarken, cemaaten biri konuşmuş. diğeri dönüp: “namazın bozuldu” demiş. bir başkası, ikisine hitaben: “ikinizinki de bozuldu” demiş. İmam dayanamamış; dönüp: “hepinizinki bozuldu” demiş. Aynen bu fıkradaki gibi, en aşağıdaki yorumcu olarak, “hepimiz tek taraflı mı bakıyoruz acaba?” şeklinde menfi eleştiride bulunmayacağım.
4. Daha meşhur bir fıkrada, davacıya “haklısın”, davalıya “haklısın” dedikten sonra “ikisi de aynı anda haklı olamaz ki” diyene Nasrettin Hocanın “sen de haklısın” dediği gibi, aslında “herkes, her durumda haklıdır” da demeyeceğim.
5. Yanlış hatırlamıyorsam, Agah Sırrı Levent beyin “Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri” isimli eserinde “bir tarafta arı dilciler, bir tarafta eski dili savunanlar, arada da “her ikisinden de istifade edebiliriz” diyenler… En çok eleştirilenler bu son gruptu” şeklinde bir izah vardı. (Belki 30-35 yıl önce okumuştum; kaynaklardan uzakta olduğumdan bakamıyorum…) Çoğumuzun bildiği, Sayın Cumhurbaşkanımızın da sıkça tekrarladığı gibi “bitaraf olan bertaraf olur” şeklinde düşünmek mecburiyeti de hissetmiyorum. Yazarların yazılarına, okurların yorumlarına müsbet yanaşmayı, her yazılandan istifade edilebilecek bir hakikat payı bulunabileceğini gerçeğinden hareket etmeyi seviyorum.
6. “Sanal” ortam, eskimez dille “mücerret” ortam, adı üstünde “somut/müşahhas” bir mahal/mahalle değil. Yani insanların yazıları sebebiyle “müslüman, münafık, hizmet düşmanı, hain” vs şeklinde “yaftalanmasına” hem “gerek yok”, hem “yersiz”, hem “isabet” etme “ihtimali” zayıf, hem isabet edilse karşıdakini “ikna” için “ispat” etmek mümkün değil; hem de ispat edilse dahi “istifade edilmez”… Hatta teorik olarak, bu yazıdaki bütün yorumları yazan da ben olabilirim. Belki ben de bir AKP Trolüyümdür.. Daha ilerisi, Faik Can ya da Ahmet Dönmez bey de olabilir bu satırların yazarı. Teoride mümkündür diye, “hadi ya! Bu da olabilir mi acaba?” şeklinde düşünmeye başladıysanız, bir psikologa görünmenizde fayda olabilir. Meşhur kaide: “Karadeniz’in batması ihtimali, Karadeniz’in battığının göstergesi” olamaz…
7. “Hüsnü zan, ademi itimat” kaidesine göre de, insanları ne kadar iyi tanırsak, onlarla ilgili isabetli karar verme “ihtimali” de o derece artar. Sanal ortamda insanların birbirini suçlaması ise herkese zarar verir.
8. Atalarımızın açtığı “Yaratılmışı severiz, Yaratan’dan (CC) ötürü” yolunun günümüz temsilcilerinden biri olan Hocaefendi “Aç herkese açabildiğin kadar sîneni, ummanlar gibi olsun! İnançla geril ve insana sevgi duy; kalmasın alâka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül..! İyileri iyilikleriyle alkışla; inanmış gönüllere mürüvvetli ol; münkirlere öyle yumuşak yanaş ki, kinleri, nefretleri eriyip gitsin ve sen, soluklarında daima Mesih ol..!” dediğini biliyoruz. Bence bu kaideden, öncelikle ardınca gitmeye çalışan insanlar yollarında ışık/nur olarak yararlanıyorlar. Tanıdıklarım içinde en çok etkilendiklerim, onu en iyi tanıdığını ve anladığını zannettiğim insanlar. Biz de öyle yapıp, birbirimizi daha iyi anlamaya ve fikirlerimizden -karşılıklı olarak- daha çok yararlanmaya çalışalım.
Tebrikler Teşekkürler Saygılar Hürmetler Güzel söze ne denir, ancak Allah razı olsun denir.
Ben maskeli elestiri yapan insanlardan sikayetci yazara mahlassiz yazmayi tavsiye ediyorum.
Bence Hoca efendiyi savunuyor gibi gorunse de kotu bir izenim vermis.