YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Okumalarına ve analizlerine çok güvendiğim, uzun süre gaybubette kalan bir arkadaşıma ‘Hizmet içinden, Hizmet’le ilgili eleştirel yazıları okudun mu? Ne düşünüyorsun?’ diye sorduğumda hiç okumadığını, okuma ihtiyacı da hissetmediğini, daha doğrusu bunları okumaya tahammül edemediğini söyledi.
Aramızda konuştuklarımızın özeti aşağı yukarı şöyleydi:
‘Türkiye’de aylarca saklandım, küçücük bir evde haftalarca, aylarca evden çıkamadım, her sabah kaldığım evin basılacağı şüphe ve gerginliğiyle uyandım. Ailece çok sıkıntılı dönemler geçirdik. Eşim, çocuklarım en yakınlarımız tarafından dışlandı, yıllardır elimizden hep iyilik görmüş komşularımız bir defa olsun kapılarını çalmadı, hakkımızda terörist diye konuştular. Kendi yurdumuzda bir anda cüzzamlıya döndük. Bunca yıllık hayatımda hiçbir zaman böyle kötü bir dönem yaşamadım. Türkiye’de hala yüz binlerce kişi bu durumda iken bu yazıları okumaya tahammül edemiyorum.
Ama şunu söylemeliyim: Bu süreç Hizmet’le ilgili kafamdaki bütün soruları bitirdi. Hizmet’e düşmanlık edenler o kadar yanlış yerde duruyor, o kadar yanlış şeyler yapıyorlar ki, onlara bakınca bizim, ne kadar doğru ve haklı olduğumuza mutlak kanaat getirdim. Kişisel olarak da Allah’ı buldum. Kendimi daha mümin, daha Müslüman hissediyorum. İnsan hırslarından, tamahlardan, bencillikten sıyrıldığını hissediyor. Bir şeyler kaybettik evet ama çok büyük bir hazine buldum.’
YAŞANANLAR, FARKLI MENFEZLER AÇTI
Bu arkadaşın söylediği gibi herkes çok ağır bir süreçten geçti ve geçiyor. Bütün yaşadıklarımız herkesi, kelimelerin yazmaya kifayetsiz kaldığı ölçüde hırpaladı, yıprattı. Büyük sınanmalardan geçtik. Ve bu sınanmalar herkesin içinde çok farklı dehlizler, menfezler açtı.
Geldiğimiz noktada, genelleyici yaklaşımları doğru bulmamakla beraber benim gözlemim şöyle: Hizmet’e hâlâ en çok inananlar cezaevinde hücrede aylarca tek başına kalanlar arasından çıkıyor, daha sonra en çok inananlar cezaevinde, başkalarıyla kalanlar, sonra gaybubettekiler, sonra da evini yurdunu terk edip hicret etmek zorunda kalanlar.
En rahatsızlar da genellikle düzenli işi olan ve nispeten daha rahat bir hayatı yaşayanlar içinden çıkıyor. Bunu kimseye bir itham için söylemiyorum. Benimkisi hiçbir şekilde hüccet olarak kabul edilmeyecek kuru bir gözlem sadece.
Hiçbir kimseye bunu niye böyle düşünüyorsun, nasıl eleştirel bakarsın denmesini doğru bulmuyorum. Nasıl böyle düşünürsün, niye böyle söylüyorsun demeye de kimsenin hakkı yok. Bilakis herkes özgürce konuşmalı, yazmalı, tartışmalı. Samimi eleştirenlere zaten kimsenin bir söyleyeceğinin olduğunu sanmıyorum. Samimiyetsiz, art niyetli olanlara da Hizmet’in vicdanının hak ettiği cevabı vereceğine inanıyorum.
NEDEN FETHULLAH GÜLEN?
Hayatı boyunca hiç devlet yetkisi kullanmamış, vaizliği saymazsak hiçbir resmi görevde bulunmamış olan Fethullah Gülen Hocaefendi bu kadar insanı nasıl etkileyebiliyor? Söyleyeyim: Gülen Hocaefendi’nin bütün tesiri tespit ve öngörülerindeki doğruluktan kaynaklanıyor. Dosdoğru yaşıyor olması ve yaşamadığı şeyi söylemiyor olması onu bu denli tesirli hale getiriyor. Daha önce de yazmaya çalışmıştım Suriye meselesinde hükümet onu dinleseydi yüz binlerce insan ölmeyecek, milyonlarca insan evinden, yurdundan işinden olmayacaktı. Arap Baharı’ndan, çözüm sürecine kadar belki yüzlerce konuda yaptığı tespit ve öngörülerin neredeyse tamamında haklı çıktı.
Tavır aldığı durumlardan en önemlisi de bence, hükümetin, daha doğrusu Recep T. Erdoğan’ın ülkeyi büyük bir çıkmaza sürüklediğini görüp buna itiraz etmesiydi. Bu ikaz ve itirazı herkes Cemaat için yaptığını düşünse de aslında ülke için yaptığı kanaatindeyim.
Yüzde elli oyla Başbakan seçilen Ahmet Davutoğlu’nun bugün üniversitede bir konferans bile veremediğini okuyunca Gülen Hocaefendi’nin üç-beş yıl önce bir gün herkes bunların ne olduğunu anlayacak değerlendirmesini hatırladım.
HADİSELERE DOĞRU BAKMAK
Acizane kanaatim odur ki, bu konuda da haklı çıkacak. Ve tarif ettiği yolun, mecburen gitmek zorunda olduğumuz bir güzergahta, en az tahribatla, zayiatla geçebileceğimiz yol olduğunu göreceğiz. Çünkü bundan önce belki yüz kere belki çok daha fazla kere söylediğinde haklı çıktı.
İnsanın doğruyu bulması, doğru davranmayı bilip, doğru politikaları üretebilmesi sadece zeka ve bilgi ile yapabileceği bir şey değil. Nasıl ki sadece iki boyutlu bakış eşyayı kavramamızda yeterli olmuyor, hadiseleri de anlayabilmek için de zeka ve bilgi tek başına yetmiyor.
Bu Hizmet’in en büyük şansı eşya ve hadiselere en az üç boyutlu bakabilen bir liderinin olması. Bu söylediğim basit bir lider övgüsü değil, bunca yıldır yaşadığımız her hadiseden sonra iç dünyamdan seslendirdiğim bir söz sadece.
Yazılanlara çoğunlukla katılıyorum. Diğer görüşlerim şunlar:
* Özellikle sıkıntılar çeken birkişinin görüşleri çok önemli. Bizim yaptıklarımız teorik kaçıyor, o kişi ise bizzat yaşayan birisi.
* İnşallah çoğunluk bu şekilde bakış açısını ve duruşunu koruyabilmiştir. Çok zor bir durum çünkü.
* Bu kişilerin sağlam durabilmeleri bizi rahata sevketmemeli. Dertleri çok fazla, empati yapıp dertlenmemiz gerekir. Yoksa ne de olsa onlar iyi durumdalar diye düşünebiliyoruz.
* Gözleminize ben de katılıyorum. Rahat ortamlar tenkit etmeye, bozulmaya en müsait ortamlar.
* Hocaefendi hakkında yazdıklarınız da doğru. Ama atlanılan çok kritik bir nokta var:
* Hocaefendiden günden güne uzaklaşıyoruz gibi geliyor bana. Neden mi?
* Dediklerini anlamıyoruz
* Dediklerini yapmıyoruz
* Hissiyatını anlamıyoruz
* Hissiyatını paylaşmıyoruz
* …
* Yıllardır; Fikir çilesi çekin diyor, ızdırap çekin diyor, en az 3 saat dua edin diyor, yenilenme-diriliş hususlarında kafa yorun diyor, kendinizle yüzleşin diyor, cismaniyetten çıkın kalp*ruh hayatına geçin diyor, benliği bırakın diyor…
* Aldığımız mesafe Onun gösterdiği hedeften çok uzak
* O yüzden Onun iyi-doğru olması herşeyi ifade etmiyor, Ona uyanların durumu da çok önemli.
* Velhasıl; bu kritik konu hususunda kafa yormaya zaruret var diye düşünüyorum.
Neden Ondan bu derece ayrı düştük? Neden Onun hissiyatını paylaşamıyor, gelişemiyor, değişemiyor, bir türlü kıvam tutturamıyoruz?.. gibi sorulara.
Yoksa O bir vadide biz ayrı bir vadide olmamıza rağmen aynı ortamda zannedeceğiz kendimizi.
NOT: Bu yazılanlar herkes için geçerli değil. Ayrıca subjektif bir gözlem. Kendimi yazdım, kendime yazdım. Dileyen üstüne alınır dileyen bana iade eder.
Yasanan olumsuz hadiselerde “ya benim hic payim yok mu” ya da “aleykum enfusekum!” nazariyla bakmadikca surec biter mi? Birakalim elestirmeyesuz homurdanmalarini. Hala sunnet cizgisine getiremedigimiz istisare mekanizmasinda yoguralim kendi insanimizin sesini, eninini. “Zaten yapiyoruz” da demeyelim utanmadan. “Tahrib-i harabat”lar yazacak enerjimizi de yikilan binamizin tamirine ya da insanimizin derdine derman olmaya, lafini ettigimiz aktif sabrin geregini yapmaya harcayalim.
Bir vurdum yetmiş iki vurdum seksen, var mı benden daha agası, var mı benden daha babası modundan cıkıp, Rabbim sen verir, sen alırsın, sen yapar, sen bozarsın, yeryüzünün ve bütün kainatın maliki sensin, senin rızan olmazsa biz bir hiçiz, bizleri affet, bilerek ve bimeyerek yaptıgımız hataları affet, bizleri dogru yola hidayet eyle diyerek nedamet dilemeliyiz ki, sahili selamate ulaşalım…
Kesinlikle katılıyorum. Birçok kişinin de katılacağını düşünüyorum.
1. Elestiriler hizmete degil kücük Tiranciklara.
2. Hizmet yeni bir din degil, devlet degil bir mekanizmada degil.
3. Hizmet denilen sey insanligin huzuru icin calismaktir.
4. Hizmet Derebeylikleri kurmak degil.
5. Hizmet Isadamlari dernekleri kurarak isadamlari hakkinda bilgi toplamak degil.
6. Hizmet makamlar oluturmak degil.
7. Hizmette makam, para, san ve söhret oldukca her 20 yilda bir bu tür seyler basa gelir.
1-Öncelikle eleştiriyi herkes kendisine yapmalı . Başkasına eleştiri yapılabilir ama eleştiri yapılan kişi kendi öz eleştirisni yapmiyorsa çok bir işe yaramayabilir .
2-Gaybubet yapan abi önceden bir yazarımızin yaptıgına benzer bir genelleme ve ayriştırma yapmış. Aksiyonerler falan diye yapılmıştı. Bu sefer hapistekiler gaybubettekiler , hicret edenler ,işine devam edenler diye yine bir ayrıştırma yapılmış gibime geldi . Bunu aranıźda konuşabilirsiniz ama bu şekilde bir köşeden tüm insanlara duyurmak problem olabilir .
3-Biz tüm farklılıklarımızla bir arada bulunan bir hareketiz .Herşey allahtan geliyor . Herkeste kendi payına düşeni çekecek .Allah sabır versin . Onun için rahat içindekiler şunlar bunlar diye ayırmak bence doğru degil .
Hayır ben şunu yaptım, ben bunu yaptım demek de, neyin nesi.
Yüce Allah buyuruyor: “Kendinizi (övüp övüp) temize çıkarmayın. Allah, kimin takvâ sahibi olduğunu çok iyi bilir.”
(Necm sûresi, 32)
Bugün oldukça hüzünlü ve mutsuz bir gün. Çocuklarını bırakıp kaçan mualla kedisinin çocuklarından birisi, aşağı yukarı on aydır baktığım beslediğim izin verdiği ölçüde sevdiğim dişi olan çocuğunun balkonumda ölmesini bekliyorum.Yanlış anlamadınız ölmesini bekliyorum.
İsmine pekmez demiştim. Pekmez kadar sıcak, hareketli ,meraklıydı.Yalan yok ne kadar bağlanmamak istesemde her gün sabah kalktığımda yemeklerini, sularını verip, kumlarını temizliyordum.Ben bunları yaparken balkonumun neredeyse depo haline gelen bölümünde eşyaların üzerine tırmanıp beni seyrediyorlardı. Elimde süpürgeyle kumları süpürürken kendimce onlarla konuşur, hafif hafif azarlar gibi hırçınca severdim .Bir türlü alışamadılar bana hep uzak durdular Pekmezin başını hiç okşayamadım ta ki bugüne kadar.O kadar mecalsiz kalmıştı ki başını okşamama izin verip vermeyecek durumu yoktu.Usulca fısıldar gibi sordum ona sabah namazından sonra ,iyileşmeyecek misin kızım?Canım pekmezim…
Hırıltılar çıkardı, göz bebekleri irileşmiş olmasına rağmen bana o muhteşem yeşil gözleriyle bakmaya çalıştı .Eşim pekmezin gözlerini bakışını çok sever,işten eve döndüğünde çok üzülecek ama bana belli etmemeye çalışacak ve ikimizde acımızı içimize gömerek birbirimizin üzüntüsünü artırmamaya çalışacağız ,büyük ihtimalle.
Pekmez ,diğer kardeşi gibi iri olmadığı için balkonumun karşısında bulunan bahçenin toprak zeminine çok rahat atlayabiliyordu. 2 aydır istediğinde karşıya atlayıp parkın içinde çimenlerde kuşların peşinde koşup ağaçlara tırmanırdı .kardeşi ise balkonumda durur onun arkasından uzunca miyavlar sonra umudunu kesip yattığı yere döner kıvrılır uyurdu.Pekmez bir müddet parkta koşar oynar yemek ve tuvalet için tekrar balkona atlardı. dünden önceki gün gece gelmediğini fark ettik .Dün öğleden sonra ön ayakları incinmiş ve bitap şekilde balkona ulaşınca bir şeyler olduğunu anladım.
Düşünün !!! Bana Allah tarafından emanet edilen iki canlı için satırlar dizebiliyorum.
Hizmet dediğiniz olgunun kimlere emanet edildiğini ve bu emanete hakkı ile kimler sahip çıkıyorsa, kimler o’nu Allahın istediği ölçüde anlıyorsa o kişilerin hizmeti devam ettireceği sonucuna varabiliriz.
Kendisini hizmet olgusunun içinde gören her birey kendisini sorguladığında teraziye koyduğunda ,hizmeti Allahın istediği ölçülerde yerine getirip getirmediğinin cevabını vicdanı rahat olarak verebiliyorsa ne ala lakin hak edilen şekilde hizmet edemediğini düşünüyorsa düşünmeye devam etmeli…Kuru övgüler ve yavan övünmeler yolu olmadığını düşünüyorum hizmet yolunun.Tek insanın gönlüne hüzün düşürdüyseniz vay halinize….
Emanete sahip çıktınız mı???? Emanete sahip çıktım diyebilenlerin yolu açık olsun…
Hizmet Hareketini sadece Hocaefendi’nin şahsına indirgemeniz sağlıklı değil. O elbette çok önemli bir yol gösterici ama takipçileri gereğini yapmazsa sonuç hüsran olur. O nedenle istişare ısrarla vurgulanıyor.
İyi niyetle ve yapıcı olarak getirilen önerilerin ve eleştirilerin Hizmet’i güçlendireceğine inanıyorum. Kendime göre yanlış bulduğum konulardaki eleştirilerimi yaklaşık 25 yıldır yapan birisiyim. Usulüne uyulmak şartıyla her konu ve konuma itirazlar yapılabilir, alınan kararlar kritik edilebilir. Aramızda Peygamber yok, O (SAV) bile, hakkında Allah (CC)dan gelen bir vahiy olmayan konularda sahabileri ile istişare edip beğenmese bile onların taleplerini dikkate alıyordu. Bazı arkadaşların bu itirazları bastırmak için “ama Hocaefend şöyle dedi” türü savunmalarını çok duydum ve bunların hiçbir kıymet-i harbiyesi olmadığı kanısındayım. Sizin kendi alanınızda yapmanız geeken işlerin kararlarını F. Gülen vermiyor, siz veriyorsunuz. Bu savunmalar kendi kusurunu Hocaefendi’nin arkasına saklanarak geçiştirme ameliyesidir. Herşeyin merkezi olarak belirlendiği bir yaklaşım asla başarılı olamaz, bir müddet sonra patinaj yapar.
Mutlaka gerçekten istişare mekanizması ile yürünmesi gerekiyor. İdareciler istişareyi adet yerini bulsun diye değil hakikaten inanarak yapması ve istişarede alınan kararları harfiyen yerine getirmesi lazım. İnsanlar kendi emirlerinde olan maaşını verdikleri kişilerle istişare ederlerse problemleri çözmezler. Menfaat ilişkisi olmayanlarla istişare edilmelidir.
Hizmet’i gerçekten anlayan birisi “Hizmet’e inanmak” diye bi ifade kullanmaz..
Hocaefendi’nin de her fırsatta söylediği:
“Ben kendimi beğenmiyorum. Beni beğenenleri de beğenmiyorum” ifadesini anlayan biri de böyle bi yazı yazmaz.
“İnsan bi şeyi bilmediği ölçüde daha şiddetli savunur.” diye bi söz vardı
Yazı bunun ilanı olmuş..
Insanın, sonucu ne olursa olsun doğru bildiği şeylerden vaz geçmemesi gerektiği kaatindeyim.
* ancak fitne zamanında görüntü bulanir, hedef net gözükmez ve sis basiretimizi bağlar.
*bu durumda hafızayı geriye sarmakta fayda var. Geçmişini süzüp büzmeli; nerde durdum şimdi nerde duruyorum bundan sonra da nerde durmaliyim
* Ciddi şekilde “süzbüz” yapıldığında F.Gulen’in doğruyu doğru görüp yorumladığı görülmekte; görüntü kirliliği bizi Gülen’den uzaklastirmamali aksine onun fikirlerine kilitlenilmeli ürettiği çözümler harfiyyen uygulanmalı
* Hizmet bütün insanlığı hedefe koyduğu için bütün Dünyadaki bireyler “fıtri olarak” yapması gerekenleri yapacak hale gelemezse kendi ülkemizden yediğimiz kazığı oralarda da yer ve yerle yeksan oluruz.
* Bunu yapabilmek için bu davaya gönül vermiş bütün bireyler Gulen’in, portresini çizmiş olduğu insan kıvamına ermeli; aksi halde bu bayrağın el değiştirmesi mukadderdir. Ve bunun hesabını Allah’a veremeyiz. Efendimiz (sav)in yüzüne bakamayiz.
1. “”Hizmet’e düşmanlık edenler o kadar yanlış yerde duruyor, o kadar yanlış şeyler yapıyorlar ki, onlara bakınca bizim, ne kadar doğru ve haklı olduğumuza mutlak kanaat getirdim.”” Bu ifade malesef çok yanlış bir ifade olaylar siyah-beyaz değil, 17-25 onlar yolsuzluk yaptıysa bu cemaati haklı göstermez, cemaatte onların yaptığı yolsuzluğu kullanarak adete a.ABD emrinde bir operasyon b. devlete paralellik oluşturma c. 25 aralıkta Tayyip Erdoğan oglu Bilal’e operasyon yaparak HUKUK dışına çıkma vb. şeyleri yapmıştır. Gri alanları görmek lazım
2. Fethullah Gülen en iyi alternatif ve yaşadığını anlatıyor. Gülen böyle olması onu “BEYAZ” yapmaz aksine “Gri” olabileceğini düşünmek lazım, Padişahlar iktidar için kundaktaki bebeği idam etmişlerdir , güç ve iktidar tutkusu apayrı bir şeydir.
3. Yukarıda dediğim gibi artık olayların muhattablarının özelliklerine davranışlarına bakma zamanı değildir, Olayları kendi içinde deliller ile tahlil etmek gerekiyor.
4. Öz eleştiriden ziyade artık Cemaatin ne gizlisi ne saklısı kalmış bütün yaptıkları gazetelere faş olmuştur. Bu durumda Gülen çıkıp artık 40 senedir ne yaptığı ne yapmadığını ölmeden önce açık açık söylemesi gerekir. Gerçeklerin kötü huyu elbet ortaya çıkmasıdır, bunu söylemeye başaktörün korkusu varsa sormak lazım neyden korkuyor