Hizmet Hareketi, Türkiye’ye döner mi?

UĞUR TEZCAN | YORUM

Türkiye’de Hizmet hareketi mensuplarına karşı mafyalaşmış hükümet eliyle yürütülmekte olan soykırım süreci tam gaz devam ederken soykırımcı odaklar adına medya üzerinden yürütülen birçok algı operasyonu da hız kesmeden devam ediyor.

Medya üzerinden her söz söyleyen bizatihi böyle bir operasyonun parçası olmasa da ülkede hâkim hale gelen soykırımsal retorikten ve öfke atmosferinden etkilenerek durumdan malzeme çıkarmaya, birtakım fırsatlar ve statüler elde etmeye çalışanlar olabiliyor.

Bu algı operasyonları sadece, sistemi ele geçirme yönünde yine kendilerinin tertip ettikleri sahte darbe tiyatrosu yalanlarını idame ettirebilmek adına organize edilmiyor. Her soykırım aparatının temel işlevsel aygıtlarından olan ötekileştirme, aleyhinde toplumsal nefret oluşturma ve aşağılayıcı saldırgan söylemler eşliğinde fertlerin kişiliklerini ve dirençlerini, grupların da birlikteliklerini ve bir araya gelebilme ihtimallerini ve onların geleceğe dair ümit ve beklentilerini dinamitleme adına da sergileniyor bu tür gayretler.

Bu tarz ifadeleri kimlerin dile getirdikleri değil, sosyolojik, psikolojik ve politik bağlamda ne anlama geldikleri üzerinde durmak gerekiyor.

Mesela, 2012 yılından beridir Hizmet Hareketi’ne mensup insanları ülkede kimsenin sevmediğine, onları istemediğine, herkesin onlardan nefret ettiklerine ve bu insanların artık Türkiye’ye asla dönemeyeceklerine dair sözler sarf edenler oluyor.

Bu tarz söylemlere karşı geçenlerde eki Zaman Gazetesi yazarlarından Dr. Hamdullah Öztürk, bir video yayınladı. Cevaben yaptığı açıklamada, “Türkiye’deki asıl sorunun aydınların ülkenin geleceğine dair bir planı olmaması olduğunu” ve Hizmet insanının örgütlenmek adına değil bu eksiği kapatmak adına ve İslam’ın öğrettiği inançları kapsamında faaliyet yürüttüklerini hatırlattı. Ardından da kendisinin de Hizmet insanlarının da Türkiye’ye bir gün gelebileceğini, bunun Allah’ın bileceği bir şey olduğunu hatırlattı.

Bu bakış açısı hem duygusal hem de teolojik bir boyutu ifade etme adına önemliydi. Ancak ben meselenin soykırımcı çevreler ve maniple edilen toplum açısından geçerli olan psikolojik, sosyolojik ve politik boyutları ile ilgileniyorum.

Zira bu tür sloganik nefret söylemlerinin sosyolojik bir karşılığı yok maalesef. Dünya üzerinde hâkim olan faşist ve kolonyalist eğilimlerin nüfuz alanı devam ettikçe, benim ifademle, bu tür mantarımsı baskıcı rejimlere el altından verilen destekler biraz daha sürebilir ve yapay zulümler ve soykırımlar belirli bir süre daha devam edebilirler. Bu, o kısa süreli kazanımların etkisiyle sarhoş olmuş ve elde ettikleri güçle zalimlik oynayan fırsatçı birtakım çevreleri şımartmış olabilir. Oysa sosyolojik gerçekler ve tarihi gelişmeler bize hep göstermiştir ki arkalarında öyle birtakım odaklarca sağlanan güçlü yurtdışı destekleri olduğu halde bu tür baskıcı-mantar rejimleri diye ifade ettiğim yönetimlerin hayatları uzun süreli olmamıştır. Mesela Sırpların Bosna’da birkaç yıl sürdükleri soykırıma Batılı demokrasiler bir süre göz yummuş ama ABD Başkanı Clinton başa geçtiğinde bir anda bitirilmişti. Hakeza, kendi halkına zulmeden Saddam ve Kaddafi gibilerin akıbetleri de benim yaşımdaki neslin hafızalarında hala tazedir. Afrika kıtasında bir anda mantar gibi çıkıp, soykırımlar yapıp kısa bir süre sonra tarihin çöplüğüne atılmış baskıcı rejimlerden hiç bahsetmiyorum bile.

Bu sosyolojik gerçeklikte bu tür cahil, bağnaz ve güce dayalı rejim gruplarının hiçbir inşa etme kabiliyetlerinin olmamasının ve dolayısıyla da onlarla uzun süreli bir yolculuğa çıkılamayacağının büyük etkisi vardır. Hitler Nazizm’i, Mussolini faşizmi, Mao ve Stalin’in katliamcı rejimleri de bunların arasındadır.

Dünya üzerinde, kısa süreler içinde hızla değişebilen çıkar dengelerinin de bu tür ilişkilere yansıyan bir yönü vardır. Yani AKP gibi, Saddam gibi, Beşar Esad gibi, Kaddafi gibi ve diğer benzerlerinde olduğu gibi kullanım süreniz sizin belirleyebileceğiniz bir etken değildir çoğu zaman. Bunların haricinde, Batı başkentlerinde yaşanan siyasi ve politik değişmeler ve eksen kaynamaları da bu tür rejimlerin daha ne kadar süre entübe edilebileceklerini belirleyen faktörler arasındadır. O nedenle de bu tür rejimlerde sürekli olarak Rusya, Çin, İran, Arabistan gibi baskıcı rejimlerin politik ve ekonomik alanda güçleniyor olmalarına karşı hep bir hayranlık vardır. Ayrıca Batılı demokrasilerde yaşanan Irkçı ve Muhafazakâr eksen kaymalarına, faşist denilebilecek adayların güç kazanmalarına karşı da derinden bir haz duyuş fetişizmi vardır. Amerika’da Trump’ın adaylığının güçlenmesi ihtimali, Fransa’da aşırı muhafazakâr bir partinin seçimleri kazanması durumu bu kesimleri hep umutlandırır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin asli kurucusu ve hâkimi olduğunu düşünen İttihatçı ekol, demokrasi görünümü altında yıllardır hep bu benzer çizgide ilerleyen bir akım olmuştur. Hitler rejimine içlerinde hayranlık duyanların olması şaşırtıcı değildir. Şimdilerde bu akım İslamcı AKP gömleği giymiş bir şekilde Erdoğan ile birlikte hareket ederek hayat sürelerini arttırmaya ve kullanım sürelerini uzatmaya çalışıyorlar. Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet kademelerinde, sanatta, ekonomide ve toplumum diğer katmanlarında kendilerine rakip olarak gördükleri Ermenileri milliyetçilik, savaş ve sahte bayrak operasyonları eşliğinde egale ettiler. Milyonlarca Ermeni vatandaşı bir daha dönmemek üzere diasporaya dağıldılar ve oralarda hayata tutundular. Yıllar sonra bu sefer Rum vatandaşlar benzer muameleler gördüler. Entelektüel ve ekonomik anlamda bir rakip olarak görmedikleri Alevi ve Kürt vatandaşlarını da Türkleştirme gayretleri, siyasi manipülasyonlar ve kuvvet kullanarak baskılama, dönüştürme ve yönetme taktikleri uyguladılar.

İşte bugün Hizmet Hareketinin maruz kaldığı soykırımın ardında da bu tarihsel ve sosyolojik sürecin izdüşümleri vardır. Hizmet de toplumun farklı kesimlerinden Müslümanları bir araya getirmek suretiyle ve onları ortak bir ideal uğrunda eğitmeyi başarıp, onları organize kabiliyeti yüksek bireyler haline getirdiği için bu İttihatçı kesimlerde bir varoluşsal tehdit algısı oluşturdu.

Bir yarışta rakibini artık geçemeyeceğini anlayan bir koşucunun rakibine çelme atmaya çalışması gibi bir ruh hali bu. Kendisini entelektüel birikim, potansiyel ve vizyon üretebilme noktasında geride bırakmaya başlayan bir hareket karşısında, bu zamana kadar sadece baskıcı yöntemler ve algı operasyonları ile gelebilmiş kısa soluklu bu baskıcı mantar rejim rahatsız oldu. Erdoğan ve mafyalaşmış hükümeti ile el birliği ederek, kendi üzerine hiç suç bulaşmayacağını, tüm suçun İslamcıların üzerine kalacağını zannederek bu rekabeti soykırımsal yöntemlerle kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlar.

Bu nedenle de ellerinde ne hukuksal bir haklılık zemini ne entelektüel bir birikim olmadığından ellerindeki tek silah olan kaba ve baskıcı güç yöntemlerini kullanıyorlar. İşte medya üzerinden belli aralıklarla kimse sizi istemiyor, herkes sizden nefret ediyor ve “Bir daha asla ülkeye dönemeyeceksiniz!” gibi soykırım aparatı olan ifadeler kullanmak zorunda kalıyorlar.

Ayrıca, Hizmet’in kendisine atılan iftiralardan yargı ve kamuoyu vicdanı önünde aklanma ihtimalinden ve ardından kendilerinden hesap sorulmasından yani yargılanmaktan korkuyorlar. Psikolojik ve ahlaki üstlüğün ve hakikatin her daim mağdur edilen insanların yanında olmasından an be an titriyorlar ve kendilerinin süreçteki kısa sürede haksızca elde ettikleri gücü ve maddi kazanımlarını bir anda kaybetmekten korkuyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden Türkiye aleyhine açılan ihlal davalarından devleti suçlu bulan kararlar çıkıp duruyor. Bu da Erdoğan sonrasında ülkenin yularını elinde tutmaya devam etmek isteyen derin devlet zihniyetini ciddi derecede rahatsız ediyor.

Hizmet Hareketi’nin ülkeye dönüp dönmemesi meselesi bu baskıcı rejimlerin etkisine ancak bir şartla bağlı. O da böyle baskıcı mantar rejimlerin dışarıdan aldıkları ve yukarıda çerçevesini çizdiğim desteğin ömrü kadar olabilir ancak. Hareket’in ülkeye dönüp dönmemesi bu rejimin inisiyatifinden ziyade kendi iç sosyolojisinin ve ülke dışı dinamiklerin gelişimine bağlı daha çok.

Hareket yurt dışında etkili ve güçlü bir diaspora oluşturur ve felsefi ve dini bakış açısından ödün vermeden çizdiği hedefte azimle ilerlerse bir gün ülkeye dönüp dönmeyecekleri de nasıl ve ne ölçüde dönecekleri de yine kendi program ve planları dahilinde belirlenir. Yani mevcut rejimin de İslamcı AKP hükümetinin de bunu önleme gücü olmaz. Ülke ekonomisi ve adalet sistemi tüm devlet aygıtları ile derin bir çöküş yaşıyor. Bu ne mevcut hükümetin ne de Ergenekoncu çevrelerin düzeltebilecekleri bir durum değil artık.

Tren raydan çıktı!

Bu noktadan sonra ülkeye ya bir üçüncü dünya ülkesi modeli uygulanır ki böyle bir durumda ülkeye ne yabancı sermaye ne de Hizmet Hareketi gelmek istemez. Türkiye dışarıdan her konuda para ve baskı ile kolayca manipüle edilebilen bir ülke haline dönüşür. O zaman Hizmet gibi bir hareket Türkiye’ye ancak çöplük dönüştürücü bir rol oynamak için sınırlı çapta bir hizmet götürür, dünyadaki büyümesine odaklanmaya devam eder. Ama eğer Türkiye’nin geleceğinde başka bir kulvara geçip güçlü bir ülke olma ihtimali varsa da bu da sosyolojik ve politik anlamda Hizmet Hareketi insanının toplumu birleştirici, dönüştürücü ve itici gücü olmadan olamaz artık. Mevcut Türkiye sosyolojisi içinde bunu başarabilecek başka hiçbir grup yok çünkü.

Yurt dışına iltica etmiş birçok insan artık Türkiye’ye dönmek istemez; ama sosyolojik boyutuyla ele alındığında Cemaat’in ülkeye dönmesi bu ikinci faktör etkin olacaksa şayet kaçınılmaz bir gerçeklik. O nedenle de “Dönemeyeceksiniz!” diyenleri hiçbir şekilde ciddiye almıyorum. Dönmeli mi dönmemeli mi şeklindeki bir tartışma bile çok daha sağlıklı.

Kısaca, hala dönmemişsek zaten ülke dönülecek bir halde değil demektir ki o zaman bu ifadeler bizim açımızdan anlamsız olur. Dönersek de çapını bizim belirlediğimiz bir çerçevede ve kapsamda dönüyoruz demektir. Öyle bir durumda da soykırımcı ve yolsuz çevrelere de sadece evlerinde oturup adaletten bir bağışlanma bekleme aczi düşmüş demektir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

21 YORUMLAR

  1. Dönenler yaşlılar olur gençler için Türkiye bitmiştir.

    Dönmeyi kafaya takanlara için HİCRET BOZMA tehlikesini de hesaba katmaları gerekir, onlar için önem arz edermi bilmem

  2. Bahsettiğiniz dönüş süreci ile ilgili ritüel ve realitenin orada kalmak veya yurt dışına çıkmak zorunda olan ama dönmesi gereken herkes için bir an önce vuku bulması Rabb-i Kerim den en büyük dileğimdir.
    çok istifadeli ümit verici ve realist bu yazınızdan dolayı teşekkürler. Kaleminize sağlık.

  3. Bu gibi soruların en inandırıcı cebabını tarihte aramak lazım bence.

    Tarihimizde bu denli soykırıma maruz kalan kerbela gibi ilk örneklerden 1915 ve 27 Ekim gibi son örneklere kadar o kadar çok benzerleri olmuş ki ben bunların hiçbirisine Allah’ın bizim beklediğimiz manada bir geri dönüş fırsatı verdiğini bilmiyorum.

    Eğer varsa ben de bilmek istiyorum.

    Demek ki soykırım neticesi öbür dünyaya bakan bir mükafat konusu diye düşünüyorum.
    En doğrusunu Allah bilir…

  4. Şartlar düzelirse sıla-ı rahim adına kısa süreliğine Türkiye’ye gitmek vefat edenlerin mezarlarında bir yasin okumak, hayatta kalan samimi dost ve akrabaları ziyaret etmek ve sonra hicret beldeme geri dönmek niyetindetyim. Allah canımı hicret diyarında alsın, mezarım da hizmet diyarında olsun inşaallah

  5. Dönüş mönüş yok! “Dönersek namerdiz millet yolunda bir azimetten “diye bir sey var sonuçta.🤷‍♀️
    Orta Asya ya döndün mü, kavimler göcünden geriye dönüş oldumu ki, Sen de döneceksin, hem niye döneceksin?

    • Ağzına diline sağlık, Rabbim ayağınıza taş değdirmesin, hayırlı istikametten ayırmasın…
      Başkalarına da akıl fikir versin

  6. Ağzınıza sağlık. Çok açıklayıcı bir yazı olmuş. Güzel ülkemi çapulculara yar etmek istemiyorum tabi ki de. Çoğunluk, gelin ülkeyi Avrupa standartları çerçevesinde herkesin hesap verebileceği bir şekilde ayağa kaldırmak için davet ederse, büyük dedemin ülkeyi ayakta tutmak için 15 sene askerlik yaparak üzerine düşeni yaptığı gibi ben de üzerime düşeni yapacağım.

    Yeter ki hukukun geri gelmesini ve zalimlerin cezalandırılmasını isteyen kararlı bir çoğunluk olsun.

  7. yorumları sanırım hep dışarıdaki insanlar yazmış. tr dekiler ne yapacak. hizmet sadece yurtdışından ibaret olarak yazılmış. moral bozmak istemem ama soykırıma ve benzeri muameleye kalan hiç bir topluluğun hakkını aldığını ben de bilmiyorum. bizde de farklı bir durum olduğunu sanmıyorum. düzelmesini de mümkün görmüyorum. yurdışındaki topluluk insanları da, trden gitmek isteyen topluluk insanlarına yardım ettiğini düşünmüyorum. sanırım trdekiler unutulmuş

  8. İsteyen döner isteyen dönmez. Kimsenin kimseye “Neden döndün” deme hakkı yoktur. Kimse de yok Hicret Bozmaymış yok Kavimler Göçünde geri dönmedilermiş gibi garip garip konuşmasın. Bunlar işte hep dini duyguları istismar örneği. Zamanında da Hizmet’te kendisine teklif edilen görevi kabul etmek istemeyen kişilere Hocaefendi’nin o meşhur “Abdülhamitin ordusundan istifa eden asker” videosu izletilirdi ki teklifi kabul etmeyen kişi vicdan azabı çeksin. Bu Hizmetteki bazı insanlar dini duyguları kullanarak başkalarına davranışlarından veya kararlarından ötürü vicdan azabı çektirmek huyundan vazgeçmeli. Yav siz mi İslam’ı en iyi biliyorsunuz veya siz mi Allah’ın yeryüzündeki hakimleri ve yargıçlarısınız? Kendi işinize bakın. Hamasi söylemleri de bırakın. Kavimler Göçü çok yakın bir örnek olmuş. Büyük Patlama’dan başlasaydınız örnek vermeye.

  9. Ben de Türkiye’ye dönüş olacağını düşünmüyorum. Türkiye iyileşirse orada kalanlar devam ederler ama bundan sonra Türkiye Hizmet’in kalbi olmaz diye düşünüyorum. Kendi adıma ben yeniden Türkiye’ye kalıcı olarak dönmeyi düşünmüyorum. Bulunduğum ülkede devam vefat edip gömülmek isterim. Hizmet Türkiye’yi aşmak zorundaydı, bunu metazori yapmak durumunda kaldı. İnşallah başarır ve evrensel bir hareket olarak devam eder.

  10. Hizmet yurtdışındakilerden mi ibaret? Yahut hizmetin sorumluluk alanı Türkiye den mi ibaret? Halen cezaevlerinde bulunan müebbet ağırlaştırılmış müebbet yahut bitmeyecek kadar uzun süreli hapis cezası alan arkadaşlar gibi 100 tane insanı bütün avrupa veya bütün amerika bir araya gelse 50 yılda yetiştirmez. Türkiyedeki insan rezervi o kadar yeterli ki zulümler bitse ve bazıları itibari ile arkasına bakmadan, arkasındakileri düşünmeden can havliyle gidenler gölge etmese yeterli olur. Herkes bulunduğu yerdeki gündemlere odaklansın, Türkiye’yi Türkiye’de kalanlar, bu süreci yaşayanlar düşünsün.

  11. Doner mi ne demek? Hizmet hareketinin yaklasik %90’i hala Turkiye’de yasiyor. Belki de ileride yeniden dogacak hareketin tohumlari olacaklar. Saglam bina saglam temeller uzerine kurulur.

  12. Sayın Yazar konunun cazibesi içinde “Cumhuriyet kurulduktan sonra İttihad Terakkici ekip Ermenileri Anadolu dan gönderdi” demiş. ☺️
    Yazı da aynen şöyle yazıyor

    -Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet kademelerinde, sanatta, ekonomide ve toplumum diğer katmanlarında kendilerine rakip olarak gördükleri Ermenileri milliyetçilik, savaş ve sahte bayrak operasyonları eşliğinde egale ettiler.-

    Yazınıza istinad noktası oluştursun diye bu kadar bir hata fazla bence.
    Ayrıca ne Osmanlı ne Türkiye siyaseti okumanız ne de sosyoloji okumanız “ geri dönme” üzerine kurulu bir açıklama için yeterli değil.
    Ek olarak bu vb yazılar ve söylem ile tam da şu sıralar tarif ettiğiniz yeni TC nin kurduğu iktidar aparatı retoriğe destek vermiş oluyorsunuz.
    Diasporada ki “ cesur arkadaşlar” ahkam keserken yeni TC bir şekilde hayatta kalmaya çalışan insanların hayatına nasıl zorluklar kattıklarını göremeyecek kadar körler.
    Ayrıca “diaspora” ve “ soykırım” kavramını bu kadar uluorta kullanırsanız dönüş yollarını sonuna kadar kapatırsınız.
    Hatta eşeğin aklına karpuz kabuğu misali olur konu.
    Ülke öyle ya da böyle kimseye ihtiyacı olmadan yaşar. Ne kadar çürümüş olursa olsun Türkiye gibi ülkelerin beklediğimiz sonuçta herkesin aklını başına devşireceği derin kırılmalar yaşamaları çok zordur.
    O kırılma olsa bile sonuçlarının adam akıllı değerlendirilip etraflıca bir ders çıkarılmasına kültürel hayat mevcut dini anlayış imkan tanımaz.

  13. HARİKA TESBİTLER…

    “….İşte bugün Hizmet Hareketinin maruz kaldığı soykırımın ardında da bu tarihsel ve sosyolojik sürecin izdüşümleri vardır. Hizmet de toplumun farklı kesimlerinden Müslümanları bir araya getirmek suretiyle ve onları ortak bir ideal uğrunda eğitmeyi başarıp, onları organize kabiliyeti yüksek bireyler haline getirdiği için bu İttihatçı kesimlerde bir varoluşsal tehdit algısı oluşturdu….”

  14. Muhterem yazar, yeryüzü mirasçılarının yurtları neresi ve faaliyet alanları neler olacak, bu soruya detaylı cevap meyanında bir yazı ele alır misiniz? Hürmetler.

    Alinti: Yeryüzü mirasçıları, Kur’ân’ın ifadesiyle Allah’ın salih kullarıdır.[1] Bunlar bir taraftan emir ve yasaklar doğrultusunda hayatlarına istikamet verir, diğer taraftan da şeriat‑ı kevniyenin prensiplerine uygun olarak hareket ederler. Yalnız benim âyetin ruhundan anladığım mânâ, yeryüzü mirasçılarının bilmediği, bilemediği yerlerin de mirasçısı olduğudur. Zira âyetin nazil olduğu dönem itibarıyla meseleye bakacak olduğunuzda, o gün İslâm’a sahip çıkanlar belli bir coğrafyada söz sahibiydiler. Bu ortamda Kur’ân’ın “Yeryüzüne salih kullarım mirasçı olacak.” (Enbiyâ sûresi, 21/105) demesi, yukarıda ifade ettiğim hakikati akla getirir. Demek ki Cenâb‑ı Hak, ilmî planda bunu takdir buyurmuştur. Zamanla bu takdir, şehadet âleminde vukua gelmiştir ve gelecektir.

  15. Türkiye de namazını huşu ile kılıyorsan, hicret ettim dediğin diyarda ise namazı verip veriştiriyorsan,

    Türkiye de teheccüdün, tesbihatlı bir hayatın varken, , mültecilik çukuruna düştüğün yerde, onlardan eser yoksa,

    Türkiye de kardeş gözüyle görürken herkesi, burada hafiften kıyaslamalar, kıskançlıklar nüfuz etmişse,

    Türkiyede iken twit atmayı bile hizmet bilip atarken, burada bir mazlum için atılan twiti retweet dahi etmiyorsan, bu örnekten yola çıkarak, daha nelere kadar, eleştiri falan fişmekan ayaklarıyla kalbin hınçla doluyorsa, yahut bir başkasınınkini dolduruyorsan,

    falan filan..

    Arkadaşım yukardaki gibiysen, akıllı ol oldukça akıllı, elinden kayan koca bir hayat iman.

    Sana hicret biçenler, ben ne biliyim yapsaydın der durur.

    Hicreti yukarıdaki ölçülere göre yap.

    Eğer tam tersi ise, Mülteci olduğun yerde daha iyi bir ibadet hayatın var ise, işte orası hicret senin için.

    Zaten bu değil miydi de maksat. Yapamadığımız için hicret ettik demek.

    Değilse bu ne yaman çelişki değil mi arkadaşım..
    ……………………………………………….
    …………………………………………………….

    Meseleye bir de şu yönüyle bakalım:

    Diyelim ki Türkiye 2 sene sonra düzeldi. Aradan 9 yıl geçmiş sayalım.

    Kimler dönsün, kimler dönmesin. Bir spiel yapalım.

    Türkiyeye dönerse en azından ertesi gün işine başlayıp, fena da olmayan bir yaşantıya ulaşacaklarsa EĞER;

    8 9 yıldır Almanya da olmalarına rağmen, Almancayı öğrenememişse,

    Öğrenmiş gibi sayılsa da B2 C1 alsa da, tarzanın az ilerisinde konuşamıyorsa,

    daha eli iş tutamamış, anaokulu modunda ise,

    Sosyal Amt lara yazı yazıp, kiramı ödeyemiyorum lütfen yardım edin tamamlayın diyorsa,

    Isınma masrafı fazla geldi gücüm yetmiyor deyip mektubu mektuba uluyorsa,

    Türkiye de işi iyiyken el üstünde tutulurken, şimdi kocam şöyle tembel, böyle tembel diyen eşi varsa,

    Hayatından memnun değilse,

    Bir baltaya sap olamamışsa,

    Eğer böylelerinin Türkiye de makul bir işleri varsa hiç düşünmesinler dönsünler.

    Maslow hiyerarşisine en aykın olduğun yer, en iyi hizmet edeceğin yerdir bir yönüyle.

    ………………………….
    ……………………………..

    Biri maddi, diğeri manevi yönüyle iki husus ayrı gibi dönse de, aralarında güçlü bir korelasyon var.

    Kısaca, kimin hicreti hicret olacak, kiminin hicretten hicreti hicret olacak..

    Hicret az günah işledğin, çok amel yaptığın yerdir..

    Ölç biç tart.. Kararı sen ver arkadaşım.

  16. Cenazemin Türkiye´ye gönderilmesini istiyorum. Bunun icin bu aralar bir cenaze fonuna üye olucam. 30 küsür yildir hicretin hakkini verememisken buralara, ait olmadigim yerlere gömülmek ters geliyor. Bir gün zengin veya emekli olur da Türkiye´ye sag-salim dönersem, sadece ve sadece vatanima, akrabalarima dönmüs olucam. Sag-sol, cemaatci-kemalist hepimiz ayniyiz, kimse kendini bi sey sanmasin. Istersen 15 Temmuz´da zerre payin olmasin, defoluysak hepimiz defoluyuz, iyi taraflarimiz varsa hepimizde var.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin