Hizmet Hareketi kimlik bunalımı mı yaşıyor?

YORUM | PROF. SALİH HOŞOĞLU 

Bütün dünyada yaşanan kimlik ve aidiyet problemleri ile ilgili üç farklı yazı yazdım. Birincisinde bütün insanlığın yaşadığı kimlik ve aidiyet bunalımına dikkat çekmeye çalıştım. İkincisinde Türkiye’de ve Türk kimliği üzerindeki tartışmaları kısaca ele aldım. Üçüncüsünde ise Müslümanların kimlik ve aidiyet problemlerini dikkatinize taşımaya çalıştım. Aslında bunların hepsi birbiriyle doğrudan alakalı ve iç içedir. Çok daha detaylı yazılarla ele alınmayı hak ediyorlar. Bu yazımda Hizmet Hareketi’nin içinde yaşanan tartışmalara kimlik ve aidiyet açısından bakmaya çalışacağım.

Klasik öğreti olarak hep anlatılır, “Allah sevdiği kullarını belalar ile imtihan eder” diye. Hepimiz de Allah’ın sevgili kulu olmayı çok arzu ederiz ve bunun için dua ederiz ama başımıza gelen belalara pek de hazırlıklı değilizdir. Bir yönüyle bu, insan olmanın tabii sonucudur, hayatımızın altüst olması hepimizi sarsar. Önemli olan en baştaki kabuller ve bu durumlarda kısa ve uzun vadede verilen tepkilerdir.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bazen kendimizin bile farkında olmadığımız gerçek kimliğimizi ve müktesebatımızı bu tarz sarsıntılar ortaya çıkarır. Bu girişi, yaşadığımız büyük sıkıntıları önemsizleştirmek ya da geçiştirmek için yapmıyorum. Tam tersine yaşanan olumsuzluklardan bağımsız olarak kim olduğumuzu, aidiyetlerimizi ve ilkelerimizi hatırlamamız ve onların sınırları içinde yaşamamızın ne kadar önemli olduğunu anlatmak için söylüyorum. Bir insanın ergenlik döneminde heyecan ağırlıklı düşünmesi ne kadar normal ise ilerleyen dönemde akıl ve ilim merkezli düşünmesi de o kadar zorunluluktur. Ömür boyu sadece bir kısım heyecanlı söylemlerle devam edemeyiz.

Hizmet Hareketi’ne gönül verdiğini söyleyenlerin kendilerine sormaları gereken temel sorular ve onlara verdikleri cevaplar olması gerektiğini düşünüyorum. Bunlar biraz felsefik gelebilir ama bunun “olmazsa olmaz” olduğu kanısındayım:

Niçin Hizmet Hareketini destekliyorum? Bu Hareket’in Türkiye’de veya başka coğrafyalarda İslam’a ya da insanlığa hizmet iddiasında olan diğer topluluklardan ne farkı var? İnsanlığa siyaset yoluyla hizmet etme gayesinde olanlarla bu Hareket aynı mıdır? Niçin siyaset canibini tercih etmiyorum? Bu hareket mutlaka büyük kitlelerin hüsn-ü kabulune mazhar olmak zorunda mıdır? Bu olmazsa ne olur?

Bazı sorular can acıtıcı olabilir ama mutlaka kendimize sormamız gerekiyor diye düşünüyorum. Mesela şunlar da:

Ben bu Hizmet’i benimsediğimde Türkiye’de ya da dünyanın farklı yerlerinde çok sayıda gönüllüsü, müessesesi vs olmasaydı da sadece iki tane öğrenci evi olsaydı ya da birkaç gönül vermiş kişinin bir araya gelip müzakere ettiği bir ders halkası olsaydı gene aynı heyecanla ona sahip çıkar mıydım?

Şayet bu soruya evet diyorsak sonraki soru “Niçin sahip çıkardım?” olacaktır. Eğer biz cevap olarak “Hizmet’in benimsediği temel değerler benim temel değerlerimle örtüşüyor ve insanlığa hizmet etmek için önerdiği metot da benim aradığım metottur, beni ikna ediyor” diyorsak burada devam edebiliriz. Yoksa, “yanlış yerdeyiz, lütfen yerimizi tekrar gözden geçirelim” demek durumundayız.

Bu hususlar tabir yerindeyse Hizmet Hareketi’nin kimliğini oluşturan öğelerdir. Bunları sorgulamadan, sadece heyecan ve sempati ile başladığımız işler bir müddet bizi çok mutlu etse bile devamını getiremeyebiliriz.

Ne önceden ne de şimdi Hizmet’in temel değerleri, dostları ve düşmanları tarafından, yeterince tartışılmıyor. Düşmanlarını anlıyoruz da dostları neden konuşmazlar, anlamak zor. Mesela eskiden Hizmet Hareketi’ne yöneltilen eleştirilerden biri, “Çok fazla Türkiye merkezli olduğu, Türkiye’yi her alanda empoze ettiği, Türkiyeci hatta Türkçü olduğu” yönündeydi. Hareketin içindeki insanların birçoğunun milliyetçi geçmişi olduğu için bu söylem kısmen ma’kes de buluyordu.

Kaderin cilvesi olarak şu anda Türkiye devleti, Hizmet Hareketine savaş açmış durumda ve neredeyse Türkçülük iddiasında olan herkes Hizmet’e hakaretler yağdırıyor. Eğer Hizmet diye temel değerlerinizi bir devlete ya da bir etnisiteye bağlamışsanız ve tabir yerindeyse “yerel değerleri koruyarak evrensel değerleri yakalamayı” başaramamışsanız büyük hayal kırıklığı ve yıkım yaşayabilirsiniz.

Türkiye’de yaşayan birinin ülkesini sevmesi ve onu hayatının merkezine koymasından daha normal bir şey olamaz, ama insani ölçüler içinde, kutsamadan, abartmadan. Bu dengeyi kuramayanlar, yaşananlar karşısında hayal kırıklığına uğrayıp kutsadıkları değerlerini kaybedebilirler. 

Biz evrensel insani değerleri özümsemiş isek ve bu değerlere hizmet ederken de gene prensipler çerçevesinde kalmaya özen gösteriyorsak, yukarıdaki sorulara verilen cevaplar olumluysa, yürünen yolda, yaşanan olumsuzluklar ikinci planda kalır ve onlara çözümler bulunur.

Bu, yaşanan acıların önemsiz olduğu anlamına gelmez. Ancak eğer ”bilmediğimiz ya da benimsemediğimiz” değerler uğruna bedel ödüyorsak bu bizim için yıkım olur. En baştan bu soruları sormamak daha büyük problemler getirecektir. Belki de yanlış bir yerdeyiz, içinde olmamız gereken topluluk bu değildir, ya da bizim hayalimizdeki “Hizmet” bu değildir. Başlangıçta bunu teyit etmek ve ondan sonra yola devam etmek bir zarurettir. Yoksa rüzgar iyi yönde eserken canhıraşane savunduğumuz şeyleri işler bozulunca sorgulamak zorunda kalırız.

Hepimiz en baştan kabul ederiz ki, insanlar hata yapabilir, sadece Peygamberler ilahi teyide mazhardır. Ancak gerçek hayatta herkesin hata yapabileceğini pek dikkate almayız. Dinin özüne aykırı bir kısım klişe söylemler geliştirerek bunlar üzerinden kendimizi mutlu edebiliriz.

İnsanların cemaatlere (sadece dini gruplar değil, her türlüsü) intisabında etkili faktörlerden biri de kendini güvende hissetmek, bir yönüyle kafa konforuna ulaşmaktır. O nedenle “itaat et, rahat et” gibi klişeler bu güven arayışının bir parçasıdır kanısındayım. Ama, önü sonu belli olmayan, kime, niçin, nasıl, ne kadar, nerede ve hangi konularda itaat edileceği sorgulanmadan bu söylemi kabul edenler, işler bozulunca ve itaat ettikleri kişilerin bunu hak etmediğini görünce, sanki bu söylem dinin bir esasıymış gibi temel dini değerleri de sorgulamaya başlayabilirler.

Burada esas sorulması gereken “ben bu klişeyi nasıl hiç sorgulamamışım” ya da en baştan “bu sözü kim uydurdu” olmalıydı. En başta bu söyleme razı olup vermesi gereken reaksiyonu vermeyenler daha sonra yaşanan olumsuzlukları bir yere oturtamazlar.

Doğru tabirle “ifritten bir dönem”den geçiyoruz. İçselleştiremediğimiz ve hakikaten kendimize mal edemediğimiz söylemler tek tek yıkılıyor ve bunların altında kalıyoruz. Nitekim Hizmet Hareketi ile siyasilerin arası bozulmaya başladığı dönemde çok heyecanlı ve reaksiyoner modda olan bazılarımız, daha sonra herkesi sorgulamaya ve geçmişte yapılan birçok şeyin yanlış olabileceğini dillendirmeye başladılar. Şimdi çok dostlarımızın çok vahim hayal kırıklıkları yaşadığını görüyoruz ve içimiz burkuluyor.

Hizmet Hareketi’nin siyaset ile farkını fark etmemiş ya da ciddiyetle sorgulamamış dostlarımız bu hayal kırıklığı ile kendisinin bütün kutsallarını sorgular duruma gelebiliyorlar. Oysa en baştaki yaklaşımları yanlıştı ve tutarsızdı. Belki şartlar değişse, yeniden Hizmet popüler hale gelse, eski heyecanları ile tekrar öne çıkacaklardır. Unutmayalım ki temel değerler başarı ya da başarısızlık durumunda değişmez. Her zaman geçerlidirler. Siyasiler dahil herkesle, her zaman, belli bir mesafede ve belli ilkeler çerçevesinde ilişki kurmak gerekir. Bu dün de böyleydi, bugün de böyledir, yarın da değişmeyecektir.

Kanımca Hizmet Gönüllüleri temel değerlerini, kimliklerini, aidiyetlerini ve sosyal konumlanmalarını korkmadan tartışmak ve ortaya koymak durumundadırlar. Geçmişte bunu yapan ve Hizmet’in asli değerlerini özümseyenler bu dönemde ne kadar üzülseler, sıkıntı çekseler bile, değerleri ve aidiyetleri konusunda bir tereddüde düşmediler.

Belki hızlı bir büyüme ve kitlesel teveccühle çok sayıda insan bu Hareket’e katıldı, destek verdi. Ama yukarıda zikrettiğim, biraz teorik ve felsefik görünen, hususları düşünmedi, konuşmadı, tartışmadı. Sanırım şimdi onlar da bunu yapmak durumundalar ve ancak böyle yola devam edebilecekler.

Hizmet Hareketi’nin temel ilkelerinden olan “herkesi kendi konumunda kabul etme, barışın esas olması, her türlü şiddetten uzak durma, daima müspet hareket etme, siyasetle meşgul olmama, herkesle diyalog kurma, fertlerin iyileşmesi ile toplumu iyileştirme” gibi hususlar her zaman geçerliliklerini koruyorlar ve bunlarla ilgili bir tereddüt yoktur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

11 YORUMLAR

  1. Hizmet hareketini desteklemek kavramı, “niçin hizmet hareketini destekliyorum” şeklinde 1.tekil şahıs üzerine ifade edildiği noktada duruşu düzeltmek lazım. Bir insanın kendisi için, şahsen, hizmeti destekliyor algısında olması dahi miyop bakıştır, yanlış duruştur, düzeltilmelidir. Bu işin bana ihtiyacı yoktur. Kendimi kurtarmak için, Allah’ın ipine sarılmak anlamında hizmet etmek, insanlığa faydalı Rıza-yı İlahi ye uygun işler yapmam lazım ki O(CC) nun merhametini celbedeyim diye bakmak gerekir.

  2. “İnsanların cemaatlere intisabında etkili faktörlerden biri de kendini güvende hissetmek, bir yönüyle kafa konforuna ulaşmaktır. O nedenle “itaat et, rahat et” gibi klişeler bu güven arayışının bir parçasıdır kanısındayım. Ama, önü sonu belli olmayan, kime, niçin, nasıl, ne kadar, nerede ve hangi konularda itaat edileceği sorgulanmadan bu söylemi kabul edenler, işler bozulunca ve itaat ettikleri kişilerin bunu hak etmediğini görünce, sanki bu söylem dinin bir esasıymış gibi temel dini değerleri de sorgulamaya başlayabilirler.”

    İşte en önemli sorun da burada:
    Yıllarca “milletin imanının selameti için…” diyerek diyar diyar koş, sonra en temel dini meseleri bile sorgulamaya başla.
    Allah bu sorunları biran önce aşmamızı sağlasın inşallah…

  3. Hic kimsenin bunalım yasadıgı yok, sadece davasını iyi ogrenip sahip olması gereken ciddiyeti kazanıyor kucuk hesaplardan arınıyor.

    • Hocam ciddi olamazsın değil mi bu dediğin hakkında.. Kusura bakma biraz kırıcı olacağım ama ya etrafında kimse yok, tek başınasınız yada öyle bi fanusun içinde yaşıyorsun ki, siz ve arkadaşlarınızın dünyadan haberiniz yok. İnsanlar öyle bi bunalım içindekiler ki, kayıpları kayıplar takip ediyor. Hizmet elindeki bir avuç insana dahi sahip çıkacak metod, proje ve adımı atamıyor. Her bir vadide yüzler yer bulamadığı için farklı vadilere gidiyorlar.

      • Gayet ciddiyim dostum yasanan sey insanın yapıp ettigi ile yuzlesmesidir, hata kusur ve eksigini gormesidir. Sonucta bu topluluktaki insanlar kotuluge karsı iyilik yolunda birlik beraberlik icinde bir yasam hareketi baslattı, kafası karısıklara guzel ornek olusturmaması icin kotuler musallat oldu ve sonuc olarak yasadıgımız sok (bazıları travma diye tanımlıyor) aslında bir coklarının bekledigi bir coklarınında beklemedigi durum oldu, bu durumu gormeyenler gormek istemeyenlerin yasadıgı durum travma , ben bu durumun olacagını ongorenlerdenim dolayısı ile pozitif bakıyorum hep beraber nerde hata kusur eksik yaptık gozden gecirip kervanı yurutmemiz gerektigini dusunuyorum , sonuc olarak dogru soyleyeni dokuz koyden kovarlar, kaide olmus bir soz. Insanın yasadıgı ortamda maruz kaldıkları kotuluklerin farkında olup onlara karsı en guzel bir yontemle islahatta bulunmaya calismasi riskli ve azim isteyen bir seydir. Hizmet dedigimiz sey iyilik uzere isleyen topluluk olusturmaktır, birey olarak bunu baskalarından beklememektir. Eger bir araya geleip kafa kafaya verip karar alıp uygulayabiliyorsak bir seyler yapmısız demektir yoksa havanda su dovuluyor olur, hizmet yapamadı demek diye bir tanım yok, biz yapamadık diye bir tanım olmalı Sonucta ortaya cıkacak fayda hepimize. Tartısmamız gereken sey hizmet yaptı yapamadı degil , tartısılmaz bir sekilde bir araya gelmek ve ne yapmalıyızı yartısmalı konusmalıyız. Esas olan bu bence. Eger zaten bu sekilde isleyen bir topluluga donusmussek kaybeden degil kazanan durumundayız. Bardagın dolu tarafından bak dostum.

    • Sevgili kardeşim, etrafımda (ben dahil:çünkü çok şey yaşadık hala da yaşıyoruz) bunalım yaşayan insanlar var ve bu kardeşlerimizin konuşmaya ve dinlenilmeye ihtiyacı var. Onca sıkıntı ve kederden sonra bunalım yok demek, çok doğru olmasa gerek. Bunu imtihanın gereği olarak kabul edip, hizmetin temel prensipleri üzerinden yola devam etmeli.

  4. Müslümanların kimlik sorununu irdelediğiniz üçüncü yazınızda geçen değerler hiyerarşisi kavramından söz ediyorsunuz. Lütfen bu konuyla ilgili de bir inceleme kaleme alırmısınız.

  5. Abi Selamünaleyküm, hala hizmetten olan ve kendini hizmete ait hisseden insanların hizmetle, hizmetin prensipleriyle, değerleriyle ve gecmiste/ şuan çekilen sıkıntılarla bir problemi yok. Sorun hizmette vazifeli, görevli veya önde olanların, veya hocaefendiye yakın olanlarin yapmış oldukları hatalar, ihanetler, hiç bir şey olmamış gibi davranmaları, ellerindeki gücü, parayı ve imkanları bırakmak istememeleridir. Kibirli olmalarıdır, başta hocaefendi’nin tavsiyeleri olmak üzere bütün dinî ve ahlâkî ifadeleri taban(bu ifadeye kesinlikle katılmıyorum ve yanlış buluyorum ayrıca kibirlerinin de ispatıdır) diye tanımladıkları insanlar için geçerliymis gibi davranmalarıdir. Kendilerini seçilmiş ve ayrılacakli gormeleridir. Yaşanan bu süreçte hiçbir hatadan ders çıkarılmaması kendilerini hatasız görmeleri ve de yolun kaderi bu deyip işin içinden sıyrılmaya çalışmalarıdır.

  6. Pek Muhterem Hocam yazınızı çok beğendim. Youtube den yazınızı sizin sesinizden dinlemeyi tercih ederim. Eğer imkanı varsa. Saygılar

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin