SALİH HOŞOĞLU | YORUM
Bir önceki yazıda Hizmet Hareketi’ne eleştiri diye yapılan sataşmaların kahir ekseriyetinin ‘karalama’ yahut ‘iftira’ boyutunda olduğunu yazmıştım. Hizmet’ten hazzetmeyenlerin çok defa etikle hukuku karıştırarak, açıkça mugalata yaptıklarını ve infaza yeltendiklerini anlatmıştım. Hizmet’i dışardan eleştirecekler elbette nezaketle ve ellerindeki donelerle bunu yapabilirler. Geçenlerde Ahmet Kurucan’ın çok güzel ifade ettiği gibi, Hizmet din değildir. Kaldı ki bugün dinler de kıyasıya eleştiriliyorlar. Hatta iddialarına göre İslamcı bir yönetimin olduğu Türkiye’de İslam dini hiç aslı faslı olmayan ithamlarla kamuoyu önünde karalanıyor; kaldı ki Hizmet eleştirilmesin!
Hizmet’in dışından gelen eleştirilerle ilgili şöyle bir hatırlatma yapmak isterim: Hizmet’in kimseye borcu, bağımlılığı ya da minneti yok. Kimseden hakkı olmayan bir şey almadı, hep verdi. O nedenle Hizmet dışından yapılan eleştiriler nesnel ve objektif olmak zorundadır. Yani Hizmet’in doğrudan sorumlu olduğu konularda olmalıdır.
Şu anda piyasada Hizmet’e saldırarak prim yapmaya çalışan parazit tiplerin iddialarındaki gibi abuk ve alakasız olmamalıdır. Mesela “gayr-i ahlaki ilişki” nedeniyle ordudan atılan birinin bunu Hizmet’e fatura edip mağdur rolü oynamaya kalkması gibi olmamalıdır. Yahut Rektörlük seçiminde 3. sırada iken YÖK tarafından 1. sıraya konulmamasını Hizmet’e bağlayan şarlatanlarınki gibi olmamalıdır. Bu konuda binlerce örnek olduğu için detaya girmeyeceğim. Bu tarz suçlamalarda objektif hukuk normlarına bakılır, nokta.
İş yapmayan çok konuşur!
Bir de dost olduğunu söyleyen, iddia eden yahut ihsas eden (en azından eskiden öyle olduğunu söyleyen) ciddi bir kitlenin de eleştirileri var. Bunların eleştirileri daha çok duyumlara dayalı, bir tarihlerde bir yerlerde yapıldığı iddia edilen bazı işlerin etik olup olmadığı ve Hizmet’in/Hizmet kurumlarının performansı konusunda oluyor. Söyledikleri bazı şeylerin doğruluk payı da olabilir ancak bu olayların hemen tamamında bir ya da birkaç kişinin uygulaması söz konusudur ve bu uygulamaları ‘Hizmet’ olarak kabullenmek doğru değildir. Hizmet gönüllülerine ahlak/etik üzerinden eleştirenlerin en azından kendilerinin eleştirdikleri konularda sicillerinin temiz olması iyi olur.
Gerçekte herkes Hizmet’i birçok konuda ve haklı olarak eleştirebilir, çünkü ortada çok ciddi işler yapan bir topluluk var. Bir yerde bu boyutta iş, hizmet, üretim varsa hata da eksik de olur. Bunlar olmasa da “Daha iyisi niye yapılmadı!” diyerek de eleştirebilirler.
Bizim toplumun büyük kısmı “çok konuşan, çok eleştiren ama iş yapmayan” kişilerden oluşuyor. O yüzden Türkiye’de devlet desteği olmadan bütün gönüllü kuruluşlar hatta siyasi partiler cılızdır, zayıftır, etkin değildir. Cemaatler ve sosyal hareketler bu handikapı aşmak için kalıcı elemanları istihdam ederek organize olmaya çalıştılar, çalışıyorlar. O zaman da karşılarında devletin baskısını buluyorlar. ‘Örgüt müsünüz, yasadışı işler mi yapıyorsunuz?’ gibi ithamlarla karşılaşıyorlar.
Türkiye’de devlet herkesi yasal alan ile yasadışı alanın sınırında tutmaktan pek memnun olduğu için asla bu konularda yasal düzenlemeler yapmıyor. Türkiye dışındaki Türkiye kökenliler bunu bir şekilde aştıklarında bünyede bürokratikleşme ve hantallaşma problemi başlıyor. Özetle organizasyon, üretim, iş yapmak zor iştir, her aleyhte söz eleştiri değildir ve kıymet-i harbiyesi de yoktur.
Doğru ve yerinde eleştiri hayati bir ihtiyaçtır
Hizmet’e dışardan gelen saldırı ve eleştirilerin dışında bir dönem Hizmet’te görev almış kişilerden de eleştiriler geliyor. Bu bir yönüyle Hizmet’in sağlıklı yürümesi için gerekli ve hayati bir ihtiyaçtır. En başta belirttiğimiz gibi Hizmet bir din değil, yapılan işlerin bizzat o işlerin içinde olanlarca, yakın çevreden veya dışardan destek veren dostları tarafından belli ölçülere uyarak kritik edilmesi bir zarurettir. Ancak burada önemli sınırlar ve sınırlılıklar mevcuttur, olmalıdır. Genel Hizmet felsefesi ve uygulamaları ile ilgili öneriler ve tartışmalar her platformda usulünce yapılabilir. Zira o daha iyiyi arama çabasıdır.
Ancak özellikle kişileri ve belli uygulamaları hedef alan eleştirilerin kamuoyu önünde yapılması pek sağlıklı olmamaktadır. Bugüne kadar sosyal medya platformlarında bu tarz eleştirilere girişen arkadaşlar velev ki yüzde yüz doğru şeyler söylüyor olsalar bile usul hatasından dolayı Hizmet’e de kendilerine de zarar verdiler, veriyorlar.
Bir defa kamuya açık platformlarda yapılan bu eleştirilerin bir kısmı kamuoyu tarafından bilinmeyen hususlardır. Mesela bir ülkede yetersiz performansı veya etik dışı uygulamaları olduğu iddia edilen bir yönetici hedefe konuluyor ve eleştiriliyor. Bir defa bu kişi genel kamuoyu tarafından bilinmiyor, hatta büyük oranda Hizmet içinde de bilinmiyor. Dahası o kişinin performansı onları ilgilendirmiyor.
Mesela ABD’nin filanca bir eyaletindeki tartışma beni hiç ilgilendirmiyor, çünkü olayı, kişileri, hadiselerin seyrini ve diğer detayları bilmiyorum, öğrenmek de istemiyorum. Buna vaktim de yok, bunun bana bir faydası da yok, benim bilmemin de onlara faydası yok. Bu eleştiri böylesi kamuya açık bir platformda yapılınca o kişi daha da dokunulmaz hale gelebiliyor.
Dışardan bunu okuyan biri Hizmet hakkında olumsuz bir kanaate sahip olurken Hizmet içinden birileri de “çok muhtemelen kişisel sürtüşmeleri vardı” gibi bir kanaate sahip olabiliyor. Nitekim bu tarz eleştirileri yazanlara verilen cevaplarda bunların hepsini görüyoruz.
İnsanın olduğu yerde fikir ayrılıkları olur
İnsanın olduğu her yerde farklı düşünceler, sürtüşmeler, fikir ayrılıkları, küsmeler, tartışmalar ve hatta kavgalar olur. Bu Hazret-i Adem (AS) zamanından beri değişmedi, bundan sonra da değişmeyecek. Bu farklılıkların dozu değişir, güçlü bir yönetici/lider figürü varsa yüze vurmayabilir, orada çalışanların çoğu özverili insanlardır ve birçok şeyi absorbe ederler vesaire ama bu hayatın bir gerçeğidir ve asla inkar edilemez.
Önemli olan bu aykırılıkları nasıl yönettiğiniz, farklı fıtratları nasıl mezcettiğinizdir. Birlikte yaşamayı başarabiliyorsanız problem büyük oranda çözülmüş demektir. Eleştirmekten amacımız Hizmet’in daha verimli ve etkin yürümesi olduğuna göre eleştirileri de buna uygun mecralarda yapmamız lazım.
Şimdilerde WhatsApp grupları gibi çok farklı grup-içi platformlar mevcut ve bu tartışmaların nezaketle ama ciddiyetle buralarda yapılmasının daha uygun olacağını düşünüyorum. Hizmet içinde çalışırken dışlanma korkusu yaşayan ve o nedenle eleştirilerini seslendirmeyenlerin daha sonra dünya aleme Hizmet içi konuları anlatmaları çok daha büyük bir çelişkidir.
Yönetici hastalığı
Bizim eğitim sisteminde öğretilmeyen ve İslam dünyasında da pek de dikkate alınmayan bir husus “yönetici hastalığı”dır. Bu kısaca bir kişinin lider ya da yönetici pozisyonuna ulaştıktan sonra yaşadığı kişilik değişimidir. Özellikle yönetici olduktan sonra belli başarılara imza atmış kişilerde görülme ihtimali daha fazladır.
Bu aşamada yöneticinin etrafında onun hoşuna gidecek şeyleri söyleyenler toplanır ve yöneticinin gerçeklikle bağını koparabilirler. Bu konuya az ilgisi olan herkesin bildiği bir husus olduğu için detaya girmeyeceğim. Şartlar imkan verirse çok az yönetici kendisini eleştirenleri yanına yaklaştırır, yönetici yaklaştırsa da çevresini alanlar yaklaştırmazlar.
Hizmet içinde belli mekanizmalardan dolayı bu problemin görülme ihtimali pek olmasa da dikkatli olunması gereken bir husustur. Kanaatimce ilkokul birinci sınıftan itibaren insanların yönetici hastalığı konusunda eğitilmesi zaruridir. O nedenledir ki hesap verebilirlik, şeffaflık, öngörülebilirlik ve kanunlarla/yönetmeliklerle/kurallarla sınırlı olma gibi temel prensipler yöneticileri sınırlandırmalıdır.
Hizmet Hareketi’nin kendi içinde oluşan problemleri ve yükselen eleştirileri iyi tanımlanmış mekanizmalar oluşturarak değerlendirmesi gerekir ve bu sayede birçok yol kazasının da önüne geçilmiş olur. Ayrıca ciddi anlamda performans artışı sağlanabilir.
Hizmet’te kimse her şeyin en iyisini yapma iddiasında olmadı, olmamalı da. Mevcut imkanlarla ve birikimlerle elden gelenin en iyisi yapılmaya çalışılmaktadır. Eğer her işi en iyi şekilde yaptığını iddia eden birileri varsa kesinlikle yanılıyorlardır yahut bizi kandırıyorlardır. Bu iddialarına itibar edilmemelidir. Ama Bediüzzaman’ın verdiği bir ölçü ile en iyiye ulaşma iddiasıyla iyiden de mahrum olmamalıyız.