HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Tayyip Erdoğan sonrasını konuşmaya önce muhalifler başladı. Bu daha çok umutlarını canlı tutmak ve kendi taraftarlarını kenetlemek içindi. Bir süredir Erdoğan sonrası AK Parti’nin dehlizlerindeki kulislere yansıdı. Şimdilerde Erdoğan’ın çevresi bu konuşmaları niçin açık yapmaya başladı dersiniz?
AK Parti, kuruluşundaki ilkelerin aksine zaman içinde tek adam partisine dönüştükten sonra kimse “Erdoğan’ın halefi kim olabilir?” sorusunu sormaya cesaret edemedi. Süleyman Soylu’nun ters uçta seyreden Demokrat Parti’nin tepesinden “Erdoğan’ın yanında nefer” olmayı seçmesinden itibaren farklı şeyler gündeme geldi.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Soylu’nun Erdoğan’a aşırı sadakat gösterilerine rağmen bir süre sonra liderlik iddiaları kapı arkasında konuşulur oldu. Milli Görüş geleneğinden gelen AK Partililer, “Bu adam Tayyip Beyin yerine oynuyor” diye konuşur oldular.
Bunda elbette partinin başına Milli Görüş çizgisi dışında birinin geçme endişesi vardı. Bu dillendirme de Soylu’ya karşı bir ön alma hamlesi idi.
Bu iddia bir süre sonra muhalif medya tarafından da kıyısından köşesinden seslendirmeye başlandı. Muhalif medya bu iddiaları ilk kendileri dile getirdiğini vurgulamaya çalıştılar. Ne var ki “Soylu endişesi” parti içinde çoktan konuşulur olmuştu.
Damat Berat Albayrak ise “kontenjandan aday” idi. Bunun sebebi kamuoyunda biliniyordu. Erdoğan’ın iki oğlu vardı. Halefin bunların arasından çıkması beklenmeli idi. Ancak, Burak Erdoğan bizzat babası tarafından “ademe mahkûm” edilmişti.
İkinci oğlu Bilal’in ise bir derneğin başında görünmekten öte bir yöneticilik yapamayacağını biliyordu.
Koltuğun dışarıdan birine gitmemesi için geriye bir tek Damat Berat kalıyordu. Üstelik, tarikat geleneğinde damatlar halef olmada evlatlardan daha önemli bir yere sahipti.
Berat Albayrak, aileye girdikten sonra Çalık Holding’den başlayarak basamakları hızlı tırmandı. Siyasete kontenjandan girdi, bakanlık koltuğuna kontenjandan oturdu. Hayatı kontenjandan yürüdü gitti.
Damat Berat ile Süleyman Soylu’nun perde arkasında Erdoğan sonrası için mücadele verdiği hep konuşulup yazıldı. 2018 yılında Anıtkabir’deki bir törende Soylu’nun, Damat Berat’a attığı bir omuz darbesi bu gizli mücadelenin belgesi sayıldı.
Erdoğan, geçtiğimiz yıl Soylu-Albayrak mücadelesinin en çok tartışıldığı günlerde yaşanan döviz krizi sonrasında Damat Berat’ı sahadan çekip yedek kulübesine aldı. Gerektiğinde yeniden sahaya sürüleceği söylense de neler olacağını zaman gösterecek.
GÖZDEN KAÇIRILAN İKİ İSİM DAHA VAR: HAKAN FİDAN, HULUSİ AKAR
MİT Başkanı Hakan Fidan’ın da Erdoğan sonrası için hesaplarının bulunduğu bir takım mahfillerde dillendiriliyor. Bu yazının konusu Fidan olmadığı için ona ilişkin fazla bir şey aktarmaya gerek yok.
Hulusi Akar, 15 Temmuz’un tartışmasız en kritik ismi. 15 Temmuz öncesinde iktidara karşı söylem ve tavırları ile 1980 öncesinin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in çıkışlarını hatırlatan mesajlar verdi. 15 Temmuz’a giden yolda, TSK komuta kademesini hazırlamaya giriştiği izlenimi oluşturdu.
15 Temmuz gecesi ise aciz ve elleri kolları bağlı bir komutan görüntüsü sergiledi. İlk saatte, darbeciler tarafından rehin tutulduğu ve hatta öldürülebileceği ihtimali gündeme getirildi.
Ne oldu ise kamuoyu bir de baktı ki Hulusi Akar, TSK’ya ait bir helikopterle Çankaya Köşkü’nün bahçesine indirildi.
Erdoğan, darbe kalkışmasını MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dan değil de eniştesi Ziya İlgen’den öğrendi. Hulusi Akar da emrindeki TSK’nın darbeye girişmesini engelleyemedi. Dahası kendisi bile rehin düştüğüne göre başarısızdı. Her iki isim de görevlerini yapmamışlardı.
Yapılması gereken darbe girişimi bertaraf edildikten sonra bu iki başarısız ismin zaman kaybedilmeden görevden alınmaları gerekirdi.
Bırakın görevden alınmayı, bir baktık ki MİT Müsteşarı Hakan Fidan, konumu güçlendirilerek MİT Başkanı olmuştu.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildiğinde bir de ne görelim, 15 Temmuz’un “başarısız ismi” Hulusi Akar Milli Savunma Bakanı olmuş.
ERDOĞAN DIŞARIDA HEP AKAR VE FİDAN ARASINDA
Erdoğan, yeni döneme geçildikten sonra önemli yurt dışı programlarında hep yanında Hulusi Akar ve Hakan Fidan’la gitti.
AK Parti’de önemli görevlerde bulunan birisi ile bir ortamda yan yana denk gelmiştim. İki eski dost olarak havadan sudan sohbet ederken, konu siyasete geldi. Yaşananlara farklı bakış açıları olduğunu bildiğim arkadaşa “Erdoğan’ın niçin yurt dışı programlarına bu iki ismi götürme ihtiyacı hissediyor?” diye sormuştum.
Benden konuya biraz farklı bakmamı istedi. “Denildiği gibi Erdoğan ikisinin arasında kendisini güvende hissediyor değil, iki isim Erdoğan’ı kendi aralarında tutuyor” dedi. Erdoğan’a dizginleri bırakma konusunda güvenmiyor olabileceklerini söyledi.
Yaşanan gelişmelerden geriye baktığımızda görülen, anlatılanlardan hayli farklı. Erdoğan da Akar da TSK’yı elinde tutma peşinde.
Akar, kabineye girdiğinden bu yana hem popülaritesini artırdı, üstelik en az yıpranan isim oldu. Genelkurmay’ın TSK’ya bağlanıp bağlanmaması tartışmalarını hatırlayan bile yok.
Ortalama insan artık Genelkurmay Başkanı’nın adını bile bilmiyor. Akar ise etrafındaki emir komuta zincirini hiç bozmadı. Kuvvet komutanları, askerin tayin ve özlük hakları dışında bir şeyle ilgilenemez haldeler.
Bir süreden bu yana el altından İngiltere Kraliçesi ile iyi ilişkiler içinde olduğu bilgisi kulaktan kulağa hayli dolaştırılır oldu. 15 Temmuz’da verdiği destekten dolayı Türkiye tarafından İngiltere’ye özel teşekkür edildiği hatırlanırsa bu ilişki daha bir değer kazanır.
Hâlâ kullanılıyor mu bilmem. Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde PKK’ya karşı verilen mücadelede TSK’nın başarıları anlatılırken kullanılan bir uyarlama vardı. Ben o zamanki deyimi bugüne aktarayım:
“Su uyur, Hulusi Akar.”
İmalarla yüklü bir yazı. Dur bakalım n’olcek?
Fakat bir düzeltme: Akar’ın terörle mücadele konusunda hiçbir zaman yakın temas görevi olmamıştır. Güneydoğuda sadece 2 yıl o da tugay komutanı olarak bulunmuştur. Ordu komutanı bile olmamıştır. Hatta GKB olduğu zaman ‘Hiç ordu komutanı olmadan nasıl GKB atanır’ şeklinde Ergenokon silahlı/silahsız terör örgütü tarafından haberlere konu ettirilmiştir.
Su uyur Hulusi Akar sözü Kara Harp Okulu komutanlığı döneminde öğrenciler tarafından takılmıştır.
“Su uyur, Hulusi Akar.”
Hulusi nin cemaati uyuttuğunu (darbe tuzağına düşürdüğünü) biliyoruz.
Hulusi nin cemaati tuzağa düşürdüğü konuşuluyor ancak bunu nasıl ve kimlerin yardımıyla yaptığı her nedense hiç konuşulmuyor.
Yazıda ifade edildiği gibi gözden kaçırılan sadece Fidan ve Akar mı? Ya bu tuzakta payi olanlarlar? Onlar suan nerede ne yapiyorlar?
Eğer linkteki yorum doğru ise birileri hala uyuyor ve Hulusi akmaya devam ediyor.
https://www.tr724.com/5-yilinda-15-temmuz-konusmalari