Ana Sayfa HABER Her göç zordur, hele de hazırlıksız olursa

Her göç zordur, hele de hazırlıksız olursa

SALİH HOŞOĞLU | YORUM

Göç sonrası yaşadığımız adaptasyon zorluklarının sebepleri hep dışarıda olmaz. Dışarıdaki faktörler kadar bizden kaynaklananlar da önemlidir. Yaşadığımız olumsuzlukların sebeplerini sadece dışarıda ararsak yanılırız. Problemleri doğru anlayamayız ve kendi sorumluluklarımızı da idrak edemeyiz. Göç öncesi her yönüyle sağlıklı olsak bile yaşadığımız çalkantılar sonrası çok farklı savrulmalar yaşayabiliriz. Bizi zora sokan faktörlerin bazıları bizim elimizde olmayan, değiştiremeyeceğimiz faktörlerdir.

Mesela bir çoğumuz kırklı ellili yaşlarda başka bir ülkeye göçtük, yabancı bir ülkede yaşama tecrübesine sahip değildik. Yaş ilerledikçe yeni ortamlara uyum, dil ve meslek öğrenimi daha zordur. Fiziki ve psikolojik bir hazırlık olmadan yeni bir ülkede yeni bir hayata gözlerimizi açtık, üstelik hiç bilmediğimiz bir dili öğrenmek durumundaydık. Bir mecburiyet tahtında ülkemizi, dostluklarımızı ve bütün geçmişimizi terk edip geldik. Aslında güvenli alanımızın, “konfor alanımızın” dışına atıldık.

“Konfor zonu” yahut “konfor alanı” artık hepimizin hayatına giren bir terim. Bu terimi bilimsel alana sokan Judith Bardwick’in tanımıyla, “Konfor alanı, bir kişinin kaygıdan uzak bir durumda faaliyet gösterdiği, genellikle risk duygusu olmaksızın istikrarlı bir performans düzeyi sağlamak için sınırlı bir dizi davranış kullandığı davranışsal bir durumdur.”

Kimse konfor alanını terk etmek istemez. Terk etmek zorunda kalırsa hemen konfor alanını yeniden tesis etmeye çalışır veya yeni bir konfor alanı bulmaya çalışır. Ancak konfor alanında yeni şeyler öğrenme, yeni atılımlar yapma gerekliliği pek yoktur. Bir şekilde konfor alanının dışına çıkıldığında kaygı alanına/korku alanına girilmektedir. Özellikle kişi bu yeni duruma hazırlıklı değilse, kendini adapte olmaya zorlamazsa, gerekli desteği bulamazsa korku alanında kendine güvenini kaybedebiliyor, bahanelere sığınıyor ve içe kapanabiliyor.

Bu alanı aşma mecburiyeti hissetmiyorsa veya birkaç teşebbüsünde başarısız olmuşsa motivasyonunu tamamen kaybedebilmekte ve kapasitesinin çok altında bir yerlerde kalmaya razı olabilmektedir. Ancak bu alandaki problemleri aşmayı başarırsa öğrenme ve gelişme alanlarına geçebiliyor. Her ne kadar bizim toplumumuza fazla yansımasa da bu konuyla ilgili çok sayıda bilimsel çalışma mevcuttur.

Zorunlu göçenler için belki de en önemli yıkım statü ve çevre kaybıdır. Çoğumuz itibariyle ülkemizde oldukça iyi mevkilerde bulunuyorduk, saygın işlerimiz, makamlarımız ve gelirlerimiz vardı. Bunlar kadar önemli bir başka varlığımız da çevremizdi. Yeni ülkemizde bunların hiçbiri yok veya çok azı mevcut. Bütün sosyal çevremizin kaybının ne büyük bir travma olduğunu başlangıçta idrak edemesek bile zamanla daha iyi anladık.

Mesela şimdi yaşadığım şehirde buraya gelmeden önce tanıdığım kişi sayısı üçü-dördü geçmez, onlarla da eskiden yakın bir ilişkim yoktu. Dil konusu hakeza, çok önemli bir engeli oluşturuyor, adeta konuşmayı yeni öğrenen bir çocuk gibiyiz. Edebi yazılar yazan, nutuklar atan bizler burada en basit meramlarımızı bile anlatamıyoruz. Tabir yerindeyse her şeyimizle sıfırlandık. Bu durum geçici bir süre için de olsa bir çoğumuzun başına geldi. Eğer bu yeni durumu kendi içimizde hakkıyla içselleştiremediysek, eskisine göre çok daha alt düzeyde olan yeni işimizde kendimizi aşağılanmış hissedebiliriz.

Bediüzzaman’ın dikkat çektiği gibi “gaye-i hayali unutursak benlikler önem kazanır.” Kendimizi hakkıyla aşamadıysak yeni iş ortamımızdaki basit bir tariz bile bize çok ağır gelir. Daha önce şirketleri olan, emrinde onlarca, yüzlerce işçi çalıştıran bir iş insanı, yeni ülkesinde bir tezgahtar veya bir dağıtım elemanı olarak işe başlayabilmektedir. Yahut daha önce okul müdürü olan bir kişi yeni ülkesinde öğretmen yardımcısı olarak işe başlayabilirse şanslı addedilmektedir. Bu durum bazen kişileri ciddi şekilde germekte, motivasyonlarını kırmakta, iş ortamındakilerle problemler yaşamasına sebep olmaktadır.

Konfor alanı ve devamında geçilmesi gereken bölgeler.

Özellikle sosyal yardımın olduğu ülkelerde göçmenler uzun zaman çalışmadan sadece kampta kalabiliyor, dil kursuna gidebiliyor. Bazen sırf bürokrasinin yavaşlığı yüzünden yıllarca işlerinden uzak kalabiliyorlar. Uzun zaman işten, çalışma ortamından uzak kalınınca tekrar adapte olmak hiç kolay olmuyor. Literatürde Pazartesi Sendromu denen bir durum vardır. İnsanlar hafta sonu iki gün işe ara verip Pazartesi işe geldiklerinde adaptasyon problemi yaşarlar, sıkılırlar, bunalıma girebilirler. Daha işe gitmeden onları işe gitme korkusu ve endişesi sarar. Uzun tatiller sonrasında bu durum daha belirgin olarak kendini gösterir. Çoğumuz yıllarca çalışma hayatından, en azından kendi mesleğimizden uzak kaldık. Yeniden düzenli ve yoğun çalışmaya alışmak kolay olmayacaktır. Bunu bilerek hazırlık yapmalıyız.

Belki farkında olmadığımız bir husus da “aşırı yeterlilik” (over qualification) denen bir durumun varlığıdır. Yani talip olduğumuz işe göre fazla donanımlı olabiliriz ve bu da ciddi bir problem olabilir. Bir araştırmada 15 OECD ülkesinden Meksika, Türkiye ve Brezilya dışındaki 12 ülkede (ki bunlar gelişmiş ülkelerdi) yabancı ülke doğumluların çok daha fazla kalifiye oldukları gösterildi. Bu durum iş bulmayı zorlaştırdığı gibi diğer çalışanlarda da kıskançlığa yol açabilir. Dışardan gelen kişide motivasyon kaybı yapabilir.

Yeni işyerinde önceki birikimimiz başkalarını rahatsız edebilir, o işi onlardan daha iyi biliyor olabiliriz veya onlar öyle hissedebilirler. Eğer bunu hissettirirsek ciddi rahatsızlıklara, rekabet ortamının oluşmasına ve başka çatışmalara yol açabilir. Önceden orada çalışan, o ülkenin yerlisi biriyle çatışmaya girdiğimizde “Ya o ya ben!” moduna geçilirse genellikle biz feda ediliriz. Velev ki biz feda edilmesek yine oradaki düzeni bozan kişi durumuna düşmüş oluruz.

Yaşadığımız türlü haksızlıkların ve travmaların etkisiyle çok daha hassas oluyoruz, her şeyden alınıyoruz, bize ayrımcılık yapıldığını düşünüyoruz. İşyerinde bizi hedef almayan bir eleştiriye bile üzerimize alabiliyoruz. Bazen de bizim için saçma olan ama yeni ülkemizin normali olan uygulamalardan çok rahatsız oluyoruz. Burs başvurusu yapmak isteyen bir arkadaşımdan başvurmak istediği üniversite detaylı proje talep etmişti, o ise bunu hazırlamak istemiyordu.

Sebebini sordum, proje isteğinin aslında bir bahane olduğunu, burstan caydırmak için bunun ileri sürüldüğünü söyledi. Oysa bu talep o bursu isteyen herkese uygulanıyordu. Ama arkadaşım sanki sadece kendisinden talep edilmiş gibi düşünüyordu. Çok defa rahatlıkla kabul edilebileceği bir iş için gerekli evrakları hazırlamaktan kaçındığı için o işten mahrum kalan dostlarımız oldu. Hekim meslektaşlarımın bazısı yeni ülkelerindeki sağlık sistemini Türkiye ile kıyaslayıp ciddi şekilde eleştirebiliyor ve bu durum onların motivasyonuna zarar verebiliyor.

Yeni ülkemize uyumu engelleyen önemli bir faktör de geri dönme beklentisidir. Böylesi bir yaklaşım her türlü başarıyı engelleyebilir. Geri dönmeyi uman ve bekleyen kişi Türkiye’deki haberleri takip eder, en küçük olumlu bir işareti gözünde büyütür. Böylesi beklentiler içinde hemen hiçbir kalıcı yatırım yapamamakta, adım atamamakta ve yıllarını beklemekle geçirmektedirler. Benzeri bir durum yaşının ileri olduğunu düşünenlerde görülmektedir. Hangi yaşın yeni bir dil öğrenmeye veya yeni meslek edinmeye engel olduğu konusunda bir kesinlik olmasa da birçok kişi kendi kendini sınırlayabilmektedir. Buraya kadar saydığım hususların hepsi bizim adaptasyonumuzu yavaşlatmakta ve başarılarımızı önlemektedir. Sonraki yazılarda muhtemel çözüm yollarını irdelemek niyetindeyim.

Acıklama: Bir önceki yazıda geçen, “İşin ilginci çok sayıda İslamcı grup ve lider de onlarla dayanışma içindeler. Bu gruplar dışardan otoriter rejimleri olan ülkelerden yardım alıyorlar, iş birlikleri geliştiriyorlar.” ifadesini bir okuyucumuz açıklamamı istemiş. Evet, ifade muğlak olmuş, okuyucumuz haklı. Dünyada otoriterliği ve İslam karşıtlığını savunan liderlerle dayanışan İslamcıları ismen saymama gerek yok. Orban ve Trump’la sıkı dostluğu olanları, başka otoriter rejimlerle iş tutanları herkes biliyor. Ayrıca bu İslamcı grup ve liderler Batı ülkelerindeki takipçilerini radikalleştirerek ve onlara yeni partiler kurdurarak o ülkelerde merkez siyaseti zayıflatıyorlar, aşırı sağın önünü açıyorlar. “Bu gruplar” ifadesi ise Batı ülkelerindeki ırkçı, aşırı sağcı grupları ifade ediyor. Bu ırkçı partileri, politikacıları ve grupları otoriter rejimler gizli-açık destekliyorlar, onlarla iş birliği yapıyorlar.


Kaynaklar

https://www.forbes.com/sites/niallmccarthy/2019/01/17/foreign-born-workers-are-often-overqualified-infographic/

https://positivepsychology.com/comfort-zone/

https://blogs-images.forbes.com/niallmccarthy/files/2019/01/20190117_Overqualification.jpg

6 YORUMLAR

  1. Halim Soydan
    Yazınızın sonunda bir önceki yazıda sorduğum soruya cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. "İslamcı" denince bundan kastedilenin RTE ve benzeri isimler olduğunu aklıma getirmeliydim. Ben kafamda RTE ve İslam kavramlarini tamamen birbirinden ayırdığım için belki de bana muğlak geldi ifade. Lakin bu kavramın bazen Arap ülkelerinden buralara iltica etmiş insanları tanımlarken de kullanılıyor olması da -ki bunun son derece yanlış olduğu kanaatindeyim- ifadeyi anlamamı zorlaştırmis olabilir. Ifadeden kastedilen Türkiye'nin İslam istirmarcisi din tüccarları olunca Batının aşikar İslam dusmanlari ile aralarındaki ilişkiyi anlamlandırmak haliyle oldukça kolay oluyor. Diğer ülkeler söz konusu olacak olursa tablo muglaklasiyor. Dünyada bu konuda RTE kadar mahir ikinci bir otoriter lider var mıdır emin değilim. Körfez ülkelerinin otokratlarinin Batı hayranlığı olsa bile batının aşikar İslam karşıti liderleri ile RTE kadar sıkı ilişkiye sahip olanını animsayamiyorum.
  2. Okur olmayan Okur
    Salih bey, birkaç hususa da yaşanmış bir olay üzerinden dikkat çekmek istiyorum. Bu olayın anlatımını, gazeteci Hamidullah Öztürk bey yapmıştı hatta, ayrıntılar için ona bile başvurulabilir. Türkiyeden Amerikaya, Matematik yüksek lisansı için bir genç gider. Hatırladığım kadarıyla kendi imkanları ile gitmiş olduğu, çalışarak finanse ettiği eğitimi. Özetle, ilk derse geç kalır. Ama yine de girer, sınıf boşalırken, tahta da 2 tane matematik sorusu görür. Galiba bunlar ödev konusu diye düşünür sonraki haftaya, ve o soruları yazar. Eve gidip çözmeye çalışır. Ama çözemez. Bir gün iki gün derken, ben zaten böyle basit birşeyi ilk dersten yapamazsam diye kızar kendine ve çözmeye adar kendini. Geceyi gündüze kadar, 1 hafta geçer, ertesi günkü derse kadar çözemeyeceğini anlar ve derse gitmez. Daha bir odaklanır, daha bir verir kendini, gündüz geceyi, gece gündüzü kovalar ama çözememiştir. Bu soruyu çözmeden gitmeyeceğim der ve 2. derse de gitmez, yemeden içmeden kesilecek kadar verir kendini ve 13. gece sorulardan birini çözer. Uykusuz gözlerle derse gider, ve profesörün masasına cevapları koyar. 3. derse kadar ortalıkta görünmediği için de, bir çeşit ilgisiz davranılır. Profesör bu alanda istiyorsa ciddi takip etmesi gerektiğini söyleyip, Türk öğrencinin verdiği dosyayı da alıp çıkar. Derken öbür hafta faltaşı gibi açık gözlerle derse gelir profesör. Bu soruyu kim çözdü der. Ben çözdüm, hayır sen çözmedin, ben çözdüm, hayır sen çözemezsin , bu imkansız vs.. Olay açığa kavuşur. Türk öğrencinin yetişemediği ilk derste, öğrenciler, o güne kadar çözülememiş, ispatı yapılamamış matematik problemlerinden örnek isterler ve profesör de onlardan örnek olarak 2 tanesini koyar. Ve o sorulardan bir tanesini, bizim Türk öğrenci çözmüştür. Ama neyi başardığının farkında bile değildir. Sözler, satırlar ahir zamanın sihirli tılsımı. Ne söylediğimizle inşa ederiz, inşa oluruz da. Gandhiye atfedilen şu sözü biliriz. "Düşüncelerinize dikkat edin,sözleriniz olur; Sözlerinize dikkat edin, davranışlarınız olur; Davranışlarınıza dikkat edin,alışkanlıklarınız olur; Alışkanlıklarınıza dikkat edin, karakteriniz olur; Karakterinize dikkat edin, kaderiniz olur." Göç eden insanlar arasında, iletişim sıkı. Bu nedenle, birinin kendi gerçekliği, algısı üzerinden yorumları, bir başkasını etkileyip KADERİ olabilir de." Bu nedenle ben hep, insanlara olumlu bir yönlendirmenin yapılması gerektiğini söylüyorum nihayetinde. İnsanlar zihinlerine bir SET oluşturacak bir dil kullanılmamalı. Motivasyon, ve sürekli daha iyi yapılabileceğine yönelik bir çeşit cesaretlendirme, gayret ettirme olmalı. Bazıları buna tul-i emel ile karıştırabilir ki, ben bu azimde, emekte olan insanların sürekli tevekkül halinde oldukları için, neticeyi Allahtan bekledikleri için, acziyet cephesinden Cenabı Hakkın manevi lutuflarına da mazhar olduklarını düşünüyorum. Düşünmeden öte, geçmiş yaşamımda bunun böyle işlediği çok durumu müşahede ettim. Bu bir çeşit, ahirzaman da hakka götüren doğal bir yol , tarik gibi hatta. Emek veren ve neticesinin ASKIDA OLARAK BEKLENİLDİĞİ bir durumda olan insanların, içten yakarışları, Cenabı Hakkı kızdıracak, onun gazabını getirecek bir işe girişmeden daha bir çekinmeleri, onun lütuflarının kesilmesi kaygısını daha çok hissetmeleri, aczin en yüksek olduğu, böyle anlarda çok daha fazla oluyor. Yani, unumu eleyip asayım, bak nasıl Allaha yöneliyorum.. mantıklı gibi görünse de, uygulama gaflete düşebiliyor insan. Daha boş vakti varken, daha bir gaflet. Tersine, işi gücü bitmez gibi, sürekli emek verme zorluğun içinde olanların, zamanı az olanların da gaflet perdesi yırtılıyor sanki, yerine ibadetlerini düzenli yapma isteği gayreti geliyor. İnsanlar gökyüzünde asılı durur gibi, kontrolü elimizde olmayan, TEVEKKÜL gerektiren süreçlerden korkmamalı. Yeter ki, yapılabilirliği zor da olsa, bir yol seçsin.
    • Bir insan
      Anlattığınız şey yaşanmış bir hikaye vs değil, film senaryosu. (Good Will Hunting) Ortaya atılan iddia gerçek mi diye bir araştırmış olsaydınız keşke. Sizin bahsettiğiniz gibi bir Türk yok tarihte. https://en.m.wikipedia.org/wiki/List_of_unsolved_problems_in_mathematics
  3. Okur olmayan Okur
    Değerli bir inSan, (s ile, ş ile değil): Gönderdiğiniz linkte ki liste, "notable" liste. Kaydadeğer çözülememiş matematik problemlerini işaret ediyor. "This list is a composite of notable unsolved problems mentioned in previously published lists," diye NOTABLE olanları yazdığını söylemiş. Kaldı ki devamında, "including but not limited to lists considered authoritative." diyerek, daha başkaları olduğunu da söylemiş. Yorumunuz nedeniyle, FİKRİ TAKİP yaptım, ve şunu söylemeliyim ki, yorumumdaki kişi GERÇEK. Olay gerçek, bazı nüanslar dışında. Kaldı ki, benim yazıma verdiği ruh yönüyle tam tutarlı, vermek istediğim mesajı da tam karşılıyor. Hemen yazmıycam elbette olayı, biraz sabırlı olmanız gerek, fikri takibimin bir bedeli de olmalı sizde, okumalısınz bu yorumumu. Benim takıldığım temel nokta, birisinin yorumuna karşılık, bir başkasının hayır öyle değil, oböyle derken,karşılığında sunduğu DONENİ nin ispat külfiyetini sağlayacak nitelikte olmaması. Bu bir film, farketmeden size filmi anlatmışlar, keşke filmi izleseydinize getirdiğiniz durumdaki cüretkarlıkta. Elbette sizi tenzih ederim. Kaynağını dileyenlere verebilirim (Değerini yitirmemesi için herşeyi bir çırpıda vermeme taraftarıyım ), zeka ile ilgili bir araştırma, bir insanın zeka seviyesinin, yaptığı genellemelerden anlaşılabileceğine dair, bir tezin savunması üzerine kuruluydu. Herkes, hiç kimse, tüm, bütün, Kesin, net, büyükçoğunlukla, çok az,... gibi genelleştirmelerindeki tutarlılığının o kişinin zeka seviyesine de işaret ettiğine yönelik uzun uzun anlatımlar vardı kitapta. Özellikle, şu iki kelimeyi kullananlarla ilgili kısım çok ilginçti. Bir olayla karşılaşan, ve karşılaştığı olayın yorumunda kullandığı kelimelerin HERKES, HİÇKİMSE çoğunlukta olduğu kişilerin, IQ testleri ile kullanım sıklığı karşılaştırılıyordu. Kesinlik ifade eden kelimeleri kullanan kişilerin, yahut tutarsız genellemelerde bulunan kişilerin IQ seviyelerinin çok düşük olduğu sonucuna varan araştırma, O nedenle de, şu tezi savunmuştu. Kişinin yaptığı genellemelerdeki yükseklik bandı, ve tutarsızlık aralığı ile IQ seviyesi arasında ters orantı barındıran korelasyon var. Sizi tenzih ettiğimi söylemiştim, zira yorumunuzda çok güzel şeyler açtı bana ve üzerine FİKRİ TAKİP yaptım. Ancak, yorumunuzda bazı tutarsız ön kabullerin, kesin kabullerin olduğunu da söylemeliyim. ............................. Bu bölümde biraz ayrıntıya girmek zorundayım üzgünüm. Sevgili inSan, (s ile, Ş ile değil), Dikkat ederseniz, yorumumdaki yaşanmış hikaye için kaynak olarak, Hamidullah Öztürk beyi verdim, ilk başta. Yoksa, o bahsettiğiniz filmi bir defa tek başıma, ikinci defa belki sever diye eşimle, iki defa izledim. Bahsettiğimi 5N1K olarak vereyim ki, geçmiş zamanı nereden hatırlıyor olmasın. Bu ayrıntı da hatırladığım şeylerdeki aktarımları da muhakkak doğru hatırladığımı kendimce anlatmış olayım. Dinlediğim yer: Zaman gazetesi eski bina, Çobançeşme de ki eski bina. Mescit sohbet salonu karışımı yer. Dinleyiciler: Gazete okurları, çay sohbeti müdavimleri, ben. Yıl: 2000 yılı Temmuz ayı sonrası. Sunum, anlatımın ayrıntıları: Aksiyon dergisi, Hülya Avşarı kapak yapar. Tenis oynaması eleştirilir özellikle. Ve Hülya Avşar, bir çeşit kendisine karşı kabul edilmeme olduğunu, işçi çocuğu olduğunu vb şeyleri söylerek, üstü kapalı, ayrımcılık yapıldığını söyler. Konu, kim olursa olsun, o dönemin ruhunda, belirli elitist çevreler tarafından kabul edilmeme olduğu, bu nedenle Yamanlar vb okullardan dünya fizik, matematik birinciliklerinin getirilmesi gibi, Hülya Avşarın da ne yaparsa yapsın o çevrelere kabul edilmemesi, Hülya Avşarın kapak yapılmasının nedenidir vurgusu yapılır kısaca. Konu magazin değil, konu toplumsal paydaşların, kim olursa olsun paydaşlar, elitist çevereler tarafından aynı ayrımcılığa maruz bırakılmasıdır, bu ise Haber konusu yapılmasının bizzatihi ana gerekçesidir, okuyucular bunu öğrenir ordan. Bunu neden anlattım, ayrıntılarına kadar hatırladığım bir atmosferden aktardığım bilginin, dinlemiş olduğum olayın, kendi çerçevemden, bozulmadan aynen aktardığımı bilmeniz için. Nakilci benim, ve gayet de net duyduklarımı hatırlıyorum. Ve oradan söz, yüksek lisans yapmak için yurtdışına giden birisine gelmişti. Hatta, kendi imkanları ile çalışıp okuduğu için işten çıkıp derse yetişemediği bilgisini de hatırlıyorum ve sonrasını da zaten anlattım. Tekrarlarsam, Bunları neden anlattım, bu ayrıntıya kadar hatırladığım bir olayda, anlattığım olayı nasıl hatırladığımı söylemek için. Dikkatinizi çekersem, bir filmi aktarmadım.Dinlediğim zamanda o filmi zaten izlemiş bulunuyordum. Siz de öyle dememişsiniz zaten. Ama olur ki, alt göndermeleri olur, o filmi izledim, kast ettiğim, anlattığım da a film değil, duyduğum matematik öğrencisi de filmdeki karakter değil. Kendi açımdan, o filmi izlediğm için, anlatılanın film olduğunu düşünmeme de gerek yoktu. 1. Yazımdaki kişi, Türkiyeden Amerikaya giden bir göçmen. Filmdeki kişi ise hapisten çıkmış, Anadili İngilizce olan bir Amerikalı! 2. Yazımdaki kişi, yüksek lisansa kabul edilmiş, bir Matematik bölümü mezunu. İhtimal ilk olarak dil kursu daveti ile giden. Sonradan y.lisansa kabul edilmiş biri. O yollardan bende geçtiğim için,mantığımda bir yerde oturuyor bu. Filmdeki kişi hapisten çıkmış, üniversite de temizlik görevlisi. Sonradan Matematik öğrenmiş, lise mezunu birisi. Dikkat ettiniz mi, filmden ne kadar farklı bir olayı anlatmışım. Tekrar edersem yazar Hamidullah Bey den duyduğum da, o filmi çoktan izlemiştim zaten. Yorum yazarken, KESİN ifadeler kullanılmamalı, en azından açık kapılar bırakmalısınız, eğer kaynak vermiyorsanız. Kaynak yerine, doğrudan İSPATA girişiyorsanız da, İSPATINIZ gerçek bir ispat olmalı, Ne demek istediğimi ilerde anlatıcam. Böyle bir olayın varlığını, ve tahtadaki iki soruyu çözen kişinin kimliğini. Yine uyarırsam sizi, Ben dahi dikkat ederseniz yaptım. Ben duyduğumu aktardığımı söyledim, ve kaynağını verdim. Kaynak verilir bu konularda kenara çekilir, yahut aksi İDDİA ediliyorsa da, İSPAT ı tam yapılır. Sizin kaynak olarak verdiğiniz filmin konusu, benim aktarımımdaki anlatımlardaki kişi ile uyuşmuyor. Özetlersem bu yönüyle, Kastım o film değil kısaca, kast edilen de o film değildi, o olayı dinlediğimde bu filmi de sinema da çoktan izlemiş bulunuyordum. Zaten, bende yüzlerce kişinin önünde dinlediğim, tutarlılığına inandığım bir yazara dayanarak, gerçek bir olay dedim. Ve her türlü ihtimale karşı, dileyen ayrıntıları değerli yazardan dinleyebilir de ekledim. ........................................................................... Şu noktaya gelelim ve tekrar edelim: Tüm iddianızın dayandığı noktaya: https://en.m.wikipedia.org/wiki/List_of_unsolved_problems_in_mathematics "This list is a composite of notable unsolved problems mentioned in previously published lists, including but not limited to lists considered authoritative." bölümü yer alıyor, dikkat ettiyseniz. Ve bu kompozit liste dışında, liste de olabileceğine açıkça işaret ediliyor. Yani, tüm EVRENSEL KÜMENİN burası olmadığını bizzat gönderdiğiniz metin işaret ediyor. Yani o liste de olmayan birileri de mümkün. Hem de, bahsettiğiniz filmin, gerçek bir yaşam hikayesine dayandğını es geçtiğiniz durum. Ancak, şunu gözardı edemem tabiki. Ve bu konuda sizinle aynı düşünüyorum. "Kedi burda ise Et nerede, Et burada ise kedi nerede" misali. Bu konu da haklısınız. Yani kayda değer bir soruyu çözmüş ise bu kişi, kimdir bu kişi. Ortaya atılan iddia gerçek mi diye bir araştırmış olsaydınız keşke.. derken, iddia sahibinin Hamidullah Öztürk bey olduğunu bizzat kendim söylememden yola çıkarak, Hamidullah beyin gerçeği söylemediğini belirtmişsiniz. İspat olarak da, o listeyi atmışsınız. Listenin kendisi de, bu EVRENSEL KÜME değil dese de, böyle bir kişi yoktur dediğiniz için,tekrar etmeliyim. Ben, kaynağını verdim ve yazdım, yüzlerce kişi önünde dinlediğim bir vakıayı. Siz ise, hayır siz böyle birşey yaşanmamıştır, iddiasında bulundunuz. İddia diyorum, çünkü, evrensel kümeyi hala görmedik. Umarım bu yorumu, yazar Hamidullah bey okuyordur, ya da biri söyler, okur, ayrıntılarını da dinleme imkanımız olur. Ama son olarak tekrar edersem, Sevgili "bir inSan", (S ile, Ş ile değil), ben bir filmi anlatmadım. Yüzlerce kişi önünde anlatılmış bir olayı ayrıntıları ile anlattım. Güvenilir insanlar dahi olsa, duyduğunun gerçekliğini araştırmış olsaydınız keşke uyarınız için teşekkür ederim. Ancak bende bir konuyu size hatırlatmalıyım ki, ispatınız hiç bir şüpheye yer vermemek üzere, bütünü karşılayıcı nitelikte olmamalı. Gönderdiğiniz liste, başkaları olabileceğini de, ima ediyor demiştim. Liste "notable" liste. Kaydadeğer çözülememiş matematik problemlerini işaret ediyor. ..................................... FİKRİ TAKİP Sizi tenzih ederim demiştim, hatırlarsanız, kullandığı kelimelerdeki genellemeler ile gerçeklik arasındaki tutarsızlığın yüksek olduğu kişilerin düşük IQ lu çıktığı bilgisi üzerinden. Tam da bu nokta da. Fikri takip yaptım, şu sonuca ulaştım. Bu sonuç, hem Hamidullah Öztürk Beyin anlatımını, hem de benim anlatımımı doğruluyor. Çok da ilginç ki, sizinkisini de doğruluyor. Nasıl? 90 lı yılların ikinci yarısında, ismi Berkay olan bir Türk gencinden bahsediyor internet siteleri. Çözülmeyen Matematik problemini çözen olarak. Hatta, Türkiye gazetesi, ismi verilmemiş bir yazar, bunu köşe yazısında belirtiyor. Hatta, Diyanet İşleri Başkanlığının sitesinde uzun zaman kalıyor, bu ilham verici Türk çocuk. Ve ilginç ki, Ashabı KEYF gibi, makamının bilinmemesi gibi, Kahramanmaraş Afşindekilerin Ashabı Keyf in yeri kesin bura, Mersin Tarsustakilerin kesin bura, Fastakilerin kesin bura demeleri gibi, yeryüzünde onlarca yerde makamı da var. Buna benzer şekilde, ama daha tutarlı şekilde, ŞALOM GAZETESİ, bu kişinin, matematik-istatistik bilimi profesörü, GEORGE DANTZİG olduğunu söylüyor. Yani, sevgili "bir inSan", (s ile, Ş ile değil), gördünüz mü yanılmışsınız. Yani hem de kendi doneleriniz üzerinden. Mesela, ilk yanılmanız, o film olsa da, o filme ilham olan kişi, GEORGE DANTZİG imiş. Yani yaşanmış olaydan esinlenmiş. Tahtadaki o iki sorudan biri çözülmüş gerçekten. Derseniz ki ama bahsettiğin Türk değil. Tam da o noktaya gelicem. Belki de farklı bir olay, belki aynı olay, ama adı Berkay olan bir gence, gerçekten de, o dönemin, gazetelerinde, hatta düşünün DEVLETİN RESMİ KURUMLARININ internet sitelerinde yer almış. O dönemin gazete köşelerinde olay yer almış. Demek ki, "KEŞKE ortaya atılaln iddia gerçek mi, diye bir araştırmış olsaydınız" şeklide keşke KESİN, NET ifade kullanmasaydınız. Bu arada, merak ettim baktım, tahtadaki soruyu çözmüş olan, GEORGE DANTZİG ismine baktım, gönderdiğiniz liste de yok. İstatistik listelerinde de yok, üşenmedim. Yani, ispat olarak gönderdiğiniz şey, ispatı sağlamıyor. İSPAT EDEMEDİNİZ, ispatınız bir gerçek üzerinden eridi. Ama zaten, ben her ismi kapsıyorum diye ispat ın kendisi söylemişti içinde. Gördünüz mü, sevgili "bir insan", böylece yanlış bir GENELLEME de bulundunuz. Tüm herkesin ismi yok bende diyen listeyi, olsaydı burda olurdu HERKES burda diyerek, yanlış bir genelleme de bulundunuz. Peki, hiç mi haklı değilsiniz. Zira, kapı gibi, "SİZİN BAHSETTİĞİNİZ GİBİ BİR TÜRK YOK TARİHTE" sözü. Listenin eksik olduğunu bir kenara koyarak, Cahit arf, feza gürsoy gibi matematikçileri, dolaylı olarak ispatlara katkıları olan matematikçileri kenara koyarak, zira onların da isimleri liste de yok.. Şunu söyleyim. Evet, nerede bu TÜRK. Tüm listeyi görmemiz gerekecek bunun için sanırım. Dantzig in adının olmadığı listelerde, elbette olmayan insanlar da olmalı. Ben bu olayda şuna bakıyorum. Devletin Resmi kurumlarının (diyanetin sitesi), ulusal gazetesinin köşe yazaranın, pek çok internet sitesinin, ismini BERKAY olarak verdiği bir genç, ve bunun karşısında, Hamidullah Öztürk beyin, anlatımları. Gayet tutarlı. Ve benim bunu duyup ayrıntısıyla anlatmam. Bu doneler karşısında, sizin sunduğunuz, eksik bir liste. Ben bu açıklamaları, fikri takip nedeniyle, bir dergi haberinden yola çıkarak yaptım tabi. https://dergi.salom.com.tr/haber-912-george_dantzig_ve_tahtadaki_iki_soru.html#:~:text=Good%20Will%20Hunting%20filmine%20ilham%20kayna%C4%9F%C4%B1&text=Bir%20g%C3%BCn%20profes%C3%B6rlerden%20birisi%2C%20ofisinin,zor%20bir%20matematik%20problemi%20yazar. Yani, Türkiye gazetesinin, Diyanetin sitesinin, internet sitelerinin ve nihayetinde Hamidullah Öztürk beyin kast ettiği gibi bir genç neden olmasın. ........ Ve en önemli nokta.. BÖYLE BİR OLAY YAŞANMIŞTIR.. Ve yazımdaki RUH YERİNİ KORUMAKTADIR. Olay DOĞRUDUR.. TÜRKTÜ değildi tartışması da, olmadığından yola çıksak bile, Yazının RUHUNA uygundur. Hatta, daha da güçlendirir. Emek vermekten korkmayın, bu yorumu okuyan kişiler, anlattığım olay yaşandı, en az 1 defa üstelik, hatta güzel tarafı şu ki, bunun 2 defa, yani ülke insanımız tarafından yaşanmış iddiası dillendiriliyor. O dedeğin filmlerde olur, gerçekte olmaz diye aklınıza geldi ise, ALIN SİZE YALIN GERÇEK.. Bu olay, olmuştur. gerçektir. Sizde yapabilirsiniz, siz de başarabilirsiniz. İmkansız diye birşey yoktur. Önyargılar vardır. Emek vermekten, çalışmaktan asla ama asla vazgeçmeyin. Sürçü lisan ettimse affola.. ............................
    • Bir insan
      Bir yalana iman edip de iman ettiği yalanın yalan olmasını kabul edemeyip o yalanın gerçek olduğunu ispat etmeyi amaçlarken kendisine ortaya attığı ifadenin yalan olduğunu gösteren bir insana geri zekalisin diyebilmek için kakafoninin sınırlarını zorlayan bir insana, H. Öztürk beyin yalandan ve hatadan münezzeh bir insan olmadığını izah etmek abesle işgal olsa gerek. Şimdi burda H. Öztürk beyin ailesi, yazar olan diğer akrabaları, 17-25 Aralık sonrası yaptıkları, takındığı tavir, attığı destek tweetleri gibi konulara deginmenin onun şahitlik salahiyeti ile ilgisini sorgulamak da abesle iştigal olur haliyle. Çözülemeyen matematik problemleri önemli bir konudur. Çözen demek için ispatli çözümün hakemlerce kabul edilip ilan edilmesi gerekir ve hiçbirisinin adı sari çizmeli Berkay olarak kalmaz. Neyse, hata bende ki birisine iddia edildiği gibi bir Türk gencinin olmadigini bildirme salakligini yaptım. Bu cemaat neden bu hale geldi sorusunu sormanın anlamsızligini ispat eden o kadar çok ferdi var ki; kendi hayallerini kutsayip hevadan ayiramadigi üstlerden üstün aklını kaf dağında konumlandirip bunun üzerine yekdigerini sublevel addeden, sorgulama gibi bir faaliyetten beri, okuyup okuyamadıgina bile karar verememiş bazılarına, o matematik problemlerinden herhangi birisini hadi çözebilmesini geçelim yapılmış çözümünü irdeleyince anlayıp anlayamadığını soracak olsan "evet" veya "hayır" gibi basit iki kelimeden biriyle cevap vermek yerine bir edebi sanat haline getirdiği kıvırma yöntemiyle uzun uzun yazar da yazar. Işbu nedenle size tam olarak şu an bulunduğunuz hal ve konumda mutluluklar diliyorum.
      • Okur olmayan Okur
        Sevgili bir inSan, (s ile, Ş ile değil), Anlaşıldı. Sistematik gidicez. Hepi topu 2. cümleniz ve bir linkiniz var 1. cümleniz: """Anlattığınız şey YAŞANMIŞ BİR HİKAYE vs DEĞİL, film senaryosu. (Good Will Hunting)""" dediniz................. Hemen üzülerek söylemeliyim ki, o film YAŞANMIŞ BİR HİKAYE .. KAYNAK-İSPAT OLARAK DA LİNKİ ATTIM. "https://dergi.salom.com.tr/haber-912-george_dantzig_ve_tahtadaki_iki_soru.html#:~:text=Good%20Will%20Hunting%20filmine%20ilham%20kayna%C4%9F%C4%B1&text=Bir%20g%C3%BCn%20profes%C3%B6rlerden%20birisi%2C%20ofisinin,zor%20bir%20matematik%20problemi%20 Daha ne dememi istiyorsunuz. Sizin yazımda fbenim fark etmeden bahsettiğimin bir film olduğunu söylemenizden yola çıkarak, söylemeliyim ki, o FİLM dahi YAŞANMIŞ BİR OLAY. Yazdığınız cümlenizi şöyle düzeltmeliyim, özüne dokunmadan. Yani zamanı geriye alsaydık, şöyle yazmalıydınız. """Anlattığınız şey YAŞANMIŞ BİR HİKAYE, ve bir filme konu olmuş. (Good Will Hunting).""" (İlerde, neden sizin adınıza düzelttiğimi anlatıcam). Devam edersek: ....... İkinci kısım: Bu olayı bir Türk öğrenci yaşamış mıdır? Bakın, çok insaflı yaklaşıyorum, ne dedim size, FİKRİ TAKİP yaptım dedim. Duyduğumu naklettim. Ve şu aşama da asla "HAYIR" yaşanmamıştır, NET liğinde değilim. Ve yukardaki film bu film dediğiniz şeye bakarken, ve onun gerçek YAŞANMIŞ BİR OLAY dan esinlenmiş olduğunu fark edince, orda bırakmadım. Söylediğiniz şeyi düşündüm o film mi acaba? Fark edilmeden bu mu anlatılmış olabilir? Ve bunun için, yine KAYNAK olarak attığım, ŞALOM GAZETESİ haberine baktım Haberde dahi, 1. O dönemin ülke çapındaki gazetelerinden birinde verilmiş, 2. Diyanet İşleri Başkanlığının sitesinde yer almış, 3.İnternet sitelerinde ilham verici bir durum olarak dolaşmış, Peki, bu attığım ŞALOM GAZETESİ HABERİ NE ZAMAN YAYINLANMIŞ!!!!!!!! 2022 YILINDA. Ve bu bilgi o kadar önemli ki, yıl 2022, üzerinden gidelim. Bu ŞALOM GAZETESİ haberi olmasa, o filmdeki olayın GERÇEK olduğunu 22 yıl boyunca bilmiycektik. Ve o dönemler, sizinle bu yazışmaları yapsaydık, sizin ilk cümleniz, yukarda düzelttiğim cümle DOĞRU OLACAKTIIIIIIIIII!!! Ama şimdi yanlış, nereden biliyoruz, linkini verdiğim Şalom gazetesi yazısından dimi. Size bunu anlatmaya çalışıyorum, DOĞRU ve GERÇEK ayrımını. Siz, o film, yaşanmış şey değil demeniz karşısında ben tam 24 yıl (film 98 de yapılmış), evet doğru söylüyor diycektim. Ama şükür ki, birisi yazmış, 2022 de ve oradan yaşanmış bir olay olduğunu öğreniyoruz. Ve aynı mantığı kullanarak diyorum ki, Türk öğrenci için, sunduğunuz ispatın kendisi ispatı sağlamıyor. Neden bu kadar emin siniz, bu EMİNLİK, KESİNLİK, yanlış diyorum. Özetlersek; Ama şu an Yanlış olduğunu ikimizde gördük. Siz çaktırmasanız o topa girmeseniz de, gayet net fark ettiniz. Olayı o cepheye çekmemeye çalışmanızdan fark ediyorum. Ama bu aramızdaki bir yarış değil ki, Yalın gerçeğin tam olarak ortaya konmasında. Açık yüreklilikle herşeyi koyuyorum ben ortaya. Üzgünüm ama tekrar etmek zorundayım, yoksa, bu gerçeği es geçeceksiniz: Sizinle bu tartışmayı, 2022 öncesi yapmış olsaydık, Bahsettiğiniz FİLM dahi FİLM olarak kalacaktı. Çünkü o soruyu çözen kişinin GEORGE DANTZİG olduğunu bilmiycektik. Ve mantık silsilesi ile gidiyorum. E peki siz neden bu kadar eminsiniz. Bir Wikipedia sayfasından yola çıkarak diyorum. Yarın yine bunun gibi, bir liste yayınlanıp, kıyısından köşesinden bir TÜRK ün adı geçse ne olacak. Neden , bu KESİN konuşmak. Kaldı ki, şunu neden düşünmediniz. Kendi kendinizi MAT EDECEK şekilde. GEORGE DANTZİG in İSMİ NEDEN O LİSTE DE yok..!!!! Söyler misiniz, O liste de , GEORGE DANTZİG in ismi neden o liste de yok. O zaman çözmemiştir mi diycez!!!! Bu kesin konuşmayı neye dayanarak yapıyorsunuz diye soruyorum size o nedenle, bu kadar mantık açığı, tartışmalı durum varken, sizin KESİN liğiniz karşısında. Siz, benim sizi düşük IQ lu olduğunuzu iddia ettiğimi söylüyorsunuz. Ama bakın ben ne diyorum, asla dedidm dimi, hatta tenzih ettim, ancak bir konu da bilgilendirdim. KESİN, NET ifadeler kullanan insanlarla ilgili araştırmalar, o insanların düşük IQ lu insanlar olduğu sonucunu çıkarmış, sizi TENZİH EDERİM, deyip devam ettim. Lütfen, bu cümleyi okurken samimiyetime inanın, gönderme vs yapmadım. Ancak, ben olayın MANTIK sınırları içinde kalmasını çok önemsiyorum. Ben uzun uzun yazıyorsam, kesinlikle dörtbaşı mağmur şekilde karşımdakine derdimi anlatmak için yazıyorum. Sizde öyle yapmalısınız. Yoksa, bakın, daha birinci cümlenizdeki tutarsızlıktan başlanıyor. Yine tekrar ediyorum, galiba herşeyi iki defa tekrar etmem gerekiyor bugün size ki, üçüncüsü olmasın bu yazının: SİZ de kesin ifadeler kullanıyorsunuz, NET ifadeler kullanıyorsunuz. Dikkat edin diyorum, uyarıyorum dostane, elinizde hepi topu, eksik bir wikipedia listesi. Yarın önünüze bir başka liste çıkıp da, kıyısından köşesinden bir Türkün adı çıksa ne olacak. Kaldı ki, o liste de, en azından KESİN olarak o soruyu çözmüş olduğnu bildiğmiiz bir kişinin adı yok, George DANTZİG adı yok. Kaldi ki, liste de zaten, ben HEPSİ yim demiyor. Bu konular ciddidir vs dir diyorsunuz da, bu Matematikçi George DANTZİG in çözdüğü o sorular, MATEMATİK VE İSTATİSTİK alanında , sizin listenizde, ve baktığım başka listelerde de neden YOK? Olmadı mı diycez. Yoksa, olanın yer almadığı listelere bakışımızı farklı mı yapıcaz. Mantık, lütfen bana mantıkla gelin. Mantıksız, demagojik olmayın lütfen. Ben mantık sunuyorum. En sevdiğim şey, mantıksal yaklaşım. Kusura bakmayın ama nasihat almanız gerek şu cümleleri: Daha 3 sene önce, o filmin sadece film olduğunu, gerçek bir olay olmadığnıı düşünebilecek durumdaydık, üstelik üzerinden 20 sene geçmiş olmasına rağmen. Ama bugün DEĞİŞTİ. Öyleyse, neye güvenerek, bir wikipedia listesine bakarak, KESİN NET oluyorsunuz. Ben dahi, kendi yazımda, KAYNAK VERİYORUM. Ayrıntı için onlara gidilir diyorum. Nedir bu KESİN. NET yaklaşımınız. İspatınız yeterli değli ki. Ve üstelik sizi daha kendi cümlenizle, yanlışlıyorum, kurduğunuz ilk cümlenizle. Sahiden, gerçekten hiç şaşırtmadınız mı, kendi bahsettiğiniz bir filmi, senaryo olarak bilirken birden onun gerçek olduğunuzda, şaşırmadınız mı? Şaşırmadıysanız, kendi cümlenizi, nereye koydunuz, nasıl tevil ettiniz? Siz etmeseniz de, bir başkası ediyor bakın. Kesin konuşmayın diyorum, NET olmayın bu kadar diyorum, bakın diyorum, uzağa gitmeyin, hikaye o dediğiniz FİLM dahi gerçek diyorum, gerçek. Daha ne diyebilirim ki. Benim dediğim olay için HAYIR hala denmiş değil. Bunu da İSPAT edemediniz hala diyorum. Bu işten bir çıkarım yok, bir faydam yok, yanılmaktan asla geri durmam, hal böyle iken, kaldı ki, bu subjektif unsurlar, bunlar olsa da olmasa da, Şu gerçek, yukarda bir MANTIK sunuyorum size. Nerede sizin buna karşı sunduğunuz mantık. Yok işte. göremiyorum onu. Ve pot kırdınız. Ben aslında nazikçe pot dedim. Fark ettiniz mi, özneyi kullanmadan, buna YALAN dediniz. Aslında isim de verdiniz, ve hiç bu yazının içinde olmayan, ihtimal bu yazdıklarımızı görmeyen birine, üstü kapalı YALANCI dediniz. Z kuşağı olsa idiniz, hadi gençliğine vericem, bazen usul adab bilmemesine vericem derim ama hissettiğim o kuşaktan da değilsiniz. Ki kuşağın da önemi yok. Öyle ise de tam bir ders alma zamanı, gençlik hataları öğreticidir, unutulmaz. Yalanın tanımına bakın. Yalan, kişinin "iradesi" ile "beyanı" arasında KASTEN YAPILAN uyumsuzluk halidir. Eminim, o insana yalancı demek istemediniz, ama sözlerinizin nereye gittiğinin de farkında olun lütfen. Yoksa, bakın ne kadar masum durmuyor ki, bana bunu nakleden kişi; -Bu olay, gazetelernde çıkmış, medya da çıkmış, diyanetinde yayınlanmış,- O insanın, gazetelerde, medyada çıkmış bir şeyi okuyup anlattığını VARSAYALIM. varsayalım diyorum bakın, zihin jimnastiği yapalım, belki de net bildiği birşeyi anlatıyor. Başka kelime kullanmalıydınız. "İnsan dilinin altında gizlidir". derler. Kaldı ki, kalbinizden kötü hiçbirşey geçirmediğinizin farkındayım. Ama yansıttığınız kelimelerle aynısı değil. Ben bu kadar uzun yazıyorum, çünkü yazdığım yorumumun ruhunun asla gitmesini istemiyorum. YAŞANMIŞ BİR OLAY.. olduğunu en az 1 kez, kesin biliyoruz hatta diyorum. Hikaye anlatıyorlar, başarı, hedef için, yalan söyleniyor, uyduruluyor anlamı çıkmasın diye bu satırları yazıyorum. .......... Lütfen, bir dahakine, bir insana birşey yazarken, klavye bu, istediğim gibi yazarım derken, KESİN NET olmayın. Yoksa, daha kurduğunuz ilk cümle de size tezatınızı anlatan biri çıkar. Cümle kurarken mantıksal tutarlılık bir kenara en önemlisi, kullandığınız dili lütfen ama lütfen doğru kullanın. İnsanlara YALAN söylüyor ithamında bulunmayın: ----"Yalan söylemek," doğru olmayan bir şeyi BİLEREK ve İSTEYEREK ifade etmek anlamına gelir.--- İnsanların, hem de herkes tarafından bilgilendirilen kaynaklardan öğrendiği şeyleri aktarmasına YALAN demeyin, sizin mantığınıza göre bile olsa. Dilin kemiği yoktur diye, istediğiniz herşeyi söyleyemezsiniz. Bu da bir dost uyarısıdır.