Hepimizi eşitleyen olay 

YORUM | MAHMUT AKPINAR

Kimimiz Türk olarak doğuyoruz, kimiz İngiliz, kimimiz Arap, kimimiz İtalyan…. Kimimiz beyaz, kimimiz kahverengi, kimimiz siyah, kimimiz sarışınız. Kimimiz kara gözlüyüz, kimimiz yeşil, mavi, kahverengi gözlere sahibiz. Boylarımız uzun oluyor, kısa oluyor. Bazılarımız kilolu, bazılarımız zayıfız. Yakışıklı/güzel olanlarımız var, çirkin sanılanlar var. Eğitimli insanlar, profesörler, bilim adamları yanında eğitimsizler, bilimden uzak yaşayanlar var.

Bazılarımız türlü diplomalara sahip, kimimizin sertifikası bile yok. Zenginler, orta halliler ve fakirler olarak da tasnif ediliyoruz. Bineklerine göre bile ayrıştırılıyor insanoğlu. Her fırsatta birbirimizi tanımlıyor, tasnif ediyor, kategorilere ayırıyoruz. Kabul gören, alkışlanan özelliklerimizle öğünüyor, burun kıvrılan özelliklerimizi saklama eğiliminde oluyoruz.  

İlk insanın geçmişini 65 milyon yıla kadar götürenler var. İnsan yaşamı 40.000 yıl, 25.000 önce başladı diyenler de var. Bilinen ve tespit edilen insanlık tarihi ancak 10.000 yıl gerilere gidiyor. Bu uzun zaman sürecinde avlanarak karnını doyurandan, toplayıcılık yapana, bankacılıktan CEO’luğa kadar farklı işlerle karnını doyurdu insanoğlu. Hiç adı anılmayan sıradan insanlar yanında, adını insanlık tarihine yazdırmış kişiler çıktı. Kimimiz çobanlık yaptı, kimimiz krallık. Kimimiz zulme maruz kaldı, kimimiz zalim oldu. Kimimiz hırsız olup insanların hakkını gasp etti, malını mülkünü çaldı. Kimimiz düz vatandaş oldu, kimimiz seçilmiş. Kimimiz saraylarda, köşklerde, malikanelerde yaşıyoruz, kimimiz mütevazi hanelerde, bir göz odalarda. Ama sonunda hepimizi bir olay eşitlİiyor: ÖLÜM. Kimsenin bu sondan kaçma imkanı yok. Ölümden kurtulmak için nice servetler döküldü, araştırmalar yapıldı, iksirler arandı ama kimse ölümü öldüremedi.  

Ölüm sahip olduğumuz, övündüğümüz özellikleri, ayrıcalıkları bizden alıyor. Girdiğimiz kara toprak en ilkelimizle en gelişmişimizi, en fakirimizle en zenginimizi, en çirkinimizle en güzelimizi eşitliyor. Rütbeler sökülüyor, mal mülk değersizleşiyor, ünvanlar, makamlar gidiyor, evlatlar, şirketler, banka hesapları geride kalıyor. Ölüm bizi aslımıza, kara toprağa döndürüyor. Oysa toprak altında olanlar yaşarken nelerle öğünürdü. Kimi ırkını, kimi güzelliğini, kimi malını, kimi makamını övünç sebebi sayar, onlarla hava atardı. Ama ömür bütünce ölüm bütün bunları eşitliyor ve kimsenin diğer insanlarla farkı kalmıyor. 

Geçen hafta içinde iki ayrı ölüm bana bunları düşündürdü. Birisi İzmir’in eşrafından, malına mülküne el konulmuş, hicret diyarında, ülkesine hasret, evladu iyalinden uzakta vefat etmiş Nafiz Dedeoğlu idi. Diğeri bir İngiliz dostum, mesai arkadaşım Daut Matthews idi. Birisi Türkiye’de doğmuş kara kafalı bir Türk ve Müslümandı. Diğeri İngiltere doğumlu, sarışın, mavi gözlü bir İngilizdi. Yaşları da birbirine yakındı, ikisi de 80’lerindeydi. İkisinin aynı haftada ölümü iki defa hissettirdi bana hayatın fani, ölümün hakikat olduğunu.    

İkisi de idealist insanlardı. Nafiz Dedeoğlu 1990’larda işleri çok iyi olmasına rağmen, Allah’ın rızasını kazanmak için, eğitim seferberliği için Orta Asya’ya, Kazakistan’a göç etmişti. O topraklara da gömüldü. Oralarda açan çiçeklere hayatında can oldu, cansız bedeniyle de gübre olacak inşallah. Hepimiz böyle hayırlı bir hayata, teslimiyete ve güzel ölüme imrendik. Ardından dualar ettik. Asıl adı Richard olan, Hristiyan olarak yetişen, ama 32 yaşında Müslüman olup Davut adını alan bir İngilizin ölümü de beni Nafiz Dedeoğlu’nun, Yusuf Bekmezci’nin ölümü kadar üzdü. Zira brother Daut ömrü boyunca aynen Nafiz Dedeoğlu gibi idealinin peşinde koşmuş, “İslamı batılılara nasıl anlatırım, tebliğ için neler yapabilirim” diye mücadele vermiş bir İngiliz Müslümandı. Sahabe gibi yaşayan, mütevazi, ama hikmet ve irfan doluydu. İki yıl kadar beraber çalıştık. Hakkındaki pek çok başarıyı, fazileti “sıratı müstakim” başlığıyla çektiği videolardan ve kitaplarından öğrendim. Onun vesilesiyle pek çok gayrimüslimin Müslüman olduğunu anlatıyor ortak dostlarımız. Bu mavi gözlü, sarışın İngiliz beyefendinin defninde birkaç İngiliz’in dışında beyaz insan yoktu. Müslümanlar olarak siyahıyla, beyazıyla, Asyalısıyla, Afrikalısıyla Davut kardeşimizi ebedi yolculuğuna uğurladık, birkaç metrelik bir çukura gömdük ve döndük. 

Nafiz Dedeoğlu abinin cenazesinde bulunamadım ama tanımaktan şeref duyduğum bir İngiliz Müslüman olan Davut’un cenazesine katıldım. Renk, dil, milliyet ayrımı yapmadan böylesi dava ve inanç adamlarının hepsine minnet duydum, dua ettim. Aynı haftada iki farklı milletten, iki farklı renkten, iki farklı coğrafyadan dostu kaybetmek ölümün bizi nasıl eşitlediğini hatırlattı bana. Toprak öldükten sonra hepimize aynı muameleyi yapıyor. Yaşarken övündüğümüz, gururlandığımız pek çok şey ölüm sonrası fayda vermiyor. Ayette ifade edildiği gibi “öte tarafta malın, makamın, evlatların değil, kalbi selimin faydası” oluyor (Şuara 88). Güzelliğiniz, zenginliğiniz, renginiz, ırkınız, malınız, menkulleriniz, gayrimenkulleriniz, arabalarınız, pahalı kıyafetleriniz size yardımcı olamıyor. Varsa salih ameliniz, hayır hasenatınız, eseriniz, sadakai cariyeniz yardımınıza yetişiyor. Hayırlı evlatlar, nesiller yetiştirdi iseniz onların duası ulaşıyor. 

https://www.youtube.com/@DaudMatthews  

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin