YÜKSEL DURGUT | YORUM
Henry Kissinger’ın, “Güç en iyi afrodizyaktır.” sözü çok ünlüdür. Amerikan eski Dışişleri Bakanı ve güvenlik politikalarının tek adamına ait bu söz, 100 yıllık yaşamını en iyi şekilde özetliyor. Kissinger, ulvi fikirlerin geçici, gerçek gücün ise kalıcı olduğu bir politikanın vücut bulmuş hali olarak dünya tarihinde yerini alan karanlık bir bürokrattı.
Bir zamanlar Yahudi olarak Nazi Almanya’sından kaçan Henry Kissinger, ABD’nin en etkili ve tartışmaların odağındaki politikacılarından biri haline geldi. Kuzey Vietnam ile yaptığı barış anlaşması nedeniyle Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü ama aynı zamanda da el altından askeri diktatörlükleri desteklemeyi sürdürdü.
Kissinger, savaş sonrası dönemin muhtemelen en önemli devlet adamıydı. ABD başkanı değildi. Asla da olamazdı çünkü Almanya’da doğmuştu ve Yahudi ailesi Nazilerden kaçmıştı. Bu nedenle İngilizcesi hayatının sonuna kadar güçlü bir Alman aksanına sahipti. Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanı oldu. Bu ona eşsiz bir güç kazandırdı. Richard Nixon’ın zor durumda kaldığı Watergate olayında, ABD’nin fiili gölge başkanı gibi hareket etti.
Richard Nixon olmasaydı Kissinger asla bu hale gelemezdi. Kissinger bir keresinde, “Yasadışı olanı hemen yaparız, anayasaya aykırı olan biraz daha uzun sürer.” demişti. Bu da muhteşem bir ikili olan Nixon ve Kissinger’a doyumsuz güç sağlıyordu.
Kissinger’ın 1968 seçimlerini kim kazanırsa kazansın ABD dış politikasında yer alacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Muhtemelen Nixon’ın ilk tercih edeceği kişi olmayacaktı. Ancak Başkan Nixon Cumhuriyetçilerin adayı olarak yola çıktığı sırada Kissinger da Vietnam barış anlaşmasında oynadığı rolden dolayı gözüne girmişti.
ABD’nin, Güneydoğu Asya’da, Hindistan’ın doğusu ve Çin’in güneyinde kalan yarımada bölgesi olan Çinhindi’ndeki savaşı 5 yıl sürdü. Nixon’ın ulusal güvenlik danışmanı olarak Kissinger, sadece Vietnam’da değil Kamboçya ve Laos’ta da yaşanan ölümlerden büyük ölçüde sorumluydu.
Parlak bir zekaya sahipti ancak kişisel olarak onunla başa çıkmak kolay değildi. Kibirli ve çabuk sinirlenen biri olarak bilinirdi. Sık sık geçirdiği öfke nöbetleri sonrası etrafındaki her şeyi kırıp, dökerdi. En yakın meslektaşlarını manipüle etmesiyle de pek sevilmezdi.
Kissinger’ın en büyük rol modeli Prens Klemens Wenzel Lothar von Metternich’ti. Doktora tezini ona ithaf etmiştir. Viyana’daki imparatorluk sarayında danışmanlık yapan Metternich, 19. yüzyılda Napolyon’dan sonra siyaset üzerinde belirleyici bir etkiye sahipti ve ABD Dışişleri Bakanı gibi çeşitli çıkar gruplarını birbirine düşürmekte ustaydı.
Muhtemelen dünya siyasetinin tarihsel bağlamı içinde bu kadar derinlemesine düşünen ve sayısız röportajı, kitabı ve denemeleri olan başka kimse yoktur.
100 yaşında hayatını kaybeden Kissinger, ABD’nin çıkarlarını canı pahasına sonuna kadar koruyan diplomatik bir süperstar olarak bilinir. 1979’li yıllarda Amerikan hegemonyasını dünya üzerinde dalgalandıran barış elçisi gibi hareket etti. Kâh Savaş bölgelerinde kâh cephe gerisinde mekik dokuyan ve ömrü yollarda geçen birisi olarak Süperman’ın dünyadaki vücut bulmuş haliydi. Hatta diplomatik çevrelerde ‘Süper K’ olarak lakabıyla anılırdı.
ABD’nin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurmaya çalıştığı imparatorluğun çıkarları doğrultusunda, dünyayı kapitalizm için güvenli hale getirmeye kararlı siyasi ve para babalarının amaçlarına hizmet etti. Ölümünün ardından Kissinger’ın politikalarının Orta Doğu’dan Afrika’ya, Latin Amerika’dan Asya’ya kadar oluşturduğu insani yıkımın yerine batı medyasında hakkında övgüler ve methiyeler yer aldı.
Beyaz Saray’da bir ofisi olan Kissinger, dış politikanın tek patronu olabilmek için Nixon’ın ilk dışişleri bakanı William Rogers’ı oyun dışı bıraktı. Rogers, Filistinlileri hayal kırıklığına uğratacak, ancak kan dökülmesini engelleyebilecek bir Orta Doğu barış anlaşmasını yürürlüğe girmesi için SSCB ile işbirliği yapmayı istiyordu.
Kissinger, antisemit bir başkana hizmet etmekten mutluydu ama İsrail’in çıkarlarına da gönülden bağlı olmadığı biliniyordu. Bölgeye yaptığı mekik diplomasisi başarılı oldu, ancak bu diplomasinin sonuçları yarım yüzyıl sonra ortaya korkunç bir tablo bıraktı. ABD’nin Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da devam eden soykırıma yardım ve yataklık etmesi bu diplomasinin sonucu olarak kendisini gösterdi.
Soykırım, Kissinger için hiçbir zaman ahlaki bir diplomasi değildi. Vietnam’da bunu sürdürmekten ve savaşı Laos ve Kamboçya’ya taşımaktan da mutlu oldu.
1970’lerde yaptığı çok gizli işbirliklerinin kötü sonuçları doğdu. Laos ve Kamboçya’da yasadışı saldırıları yönetti, Doğu Timur ve Doğu Pakistan’da soykırımın önünü açtı. ABD’nin her hava saldırısından sorumluydu. Kissinger o dönemde verdiği emirde, “Uçan, hareket eden her şeye ateş edin, bu bir emirdir!” dediği kayıtlara geçmişti. Bu stratejisi, tahminen iki milyon Kamboçyalıyı öldüren Kızıl Kmer rejiminin önünü açtı.
Nixon ve Kissinger ikilisine ‘Nixonger’ lakabı takılmıştı. İkilinin işlediği suçlar arasında Şili’deki demokratik sosyalist ara dönemin kaderi de yer aldı. “Bir ülkenin, halkının sorumsuzluğu yüzünden komünistleşmesine neden seyirci kalmamız gerektiğini anlamıyorum.” yorumunu yapan Kissinger’ın bu açıklamasına ABD seyirci kalmadı. Şili lideri Salvador Allende üç yıl sonra devrildi ve suikast sonucu öldürüldü. Augusto Pinochet ve Arjantinli Jorge Videla gibi askeri diktatörler Kissinger’ın desteğiyle ölüm saçmaya devam ettiler.
Pakistan’ın üçüncü Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Pakistanlı subay Yahya Han’ın askeri hükümetinin en büyük destekçilerinden biriydi. Amerikalı gazeteci Gary Bass, “Nixon, Kissinger ve unutulmuş bir soykırım” adlı kitabında şöyle anlatıyor: “Nixon çok az insanı severdi ama General Han’ın yeri onun için ayrıydı.”
Han’ın kişisel girişimleriyle ABD ile Çin arasında, Nixon’ın 1972’deki gezisine arabuluculuk yapmıştı. Nixonger’in Çin’deki elçisi olarak özenle hizmet eden Yahya Han, 1971’deki Bangladeş soykırımının baş mimarı olarak biliniyor.
Ölümüne kadar ABD’nin hemen hemen her yönetiminde görev aldı. 11 Eylül Komisyonunu yönetti. Ölünceye kadar ‘Kissinger ve Ortakları’ firması aracılığıyla tarihlerini değiştirdiği birçok hükümete danışmanlık yapmaya devam etti.
“Gelecek hafta bir kriz olamaz, programım zaten dolu.” gibi inanılmaz sözlere imza atan, dünya tarihine yön veren Henry Kissinger, çekmecesinde sakladığı sırlarıyla birlikte toprak oldu.
Ölmeden önce Denhag’da savaş suçlusu olarak yargılanmalıydı.
Nobel Barış Ödülünü kimler almadı’ki
Obama da ödül alanlardan Trump’dan daha fazla savaşları var.
Kader hepsinin üzerini birgün mutlaka toprakla örtüyor. Bazılarının üzerine bizzat kürekle toprak atmak gerek.