YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIRLIOĞLU
Kur’ân-ı Kerim, birçok âyet-i kerimede Allah’ın büyük bir lütuf ve ihsan eseri olarak hayvanlar üzerinde durur, onlarda insanlar için pek çok faydalar olduğunu zikreder, başlıca faydalardan birisi olarak da onların yenilebilmesini gösterir. (el-Mü’min, 40/79; en-Nahl, 16/5; Yasin, 36/72; el-Mü’minûn, 23/21)
Fakat bazı Kur’ân ve Sünnet nasları, hayvanların boğazlanabilmesi ve etlerinin helâl olabilmesi için bazı şartlar getirmiştir. İlgili âyet ve hadislerden yola çıkan fakihler, boğazlamayla ilgili hükümleri fıkıh kitaplarında açtıkları müstakil başlıklar altında ele almışlardır.
Özetle ifade edecek olursak, bir hayvanın helâl olabilmesi için; (1) eti helâl kılınanlar arasında yer alması, (2) kesim öncesinde canlı olması, (3) kesimin bir Müslüman veya ehl-i kitap tarafından yapılması, (4) kesimden önce Allah’ın adının zikredilmesi, (5) hayvanın kesici bir âletle boğazlanması ve (6) kesimin usulüne uygun yapılması (hayvanın boyundan kesilmesi ve bıçağın yemek ve soluk borusuyla atardamarları kesmesi) şart koşulmuştur.
Detaya ait ihtilafları bir tarafa bırakacak olursak, bu şartlarla ilgili hemen hemen bütün mezhepler ittifak hâlindedir. Bugüne kadar hayvanların belli bir usule göre boğazlanması ve sadece bunların yenilmesi Müslümanların önemli bir şiarı olmuştur. Şu hadis-i şerif de bunu ifade eder: “Her kim bizim namazımızı kılar, bizim kıblemize yönelir ve bizim kestiğimizi yerse işte o Müslümandır.” (Buharî, salât 28)
Allah Resûlü (s.a.s) bu hadislerinde, Müslümanların kendine has bir kesim şekli bulunduğuna işaret etmiş ve onların kestiğini yemeyi de İslâm’a aidiyetin bir göstergesi saymıştır.
Ne var ki modern dünyada Müslümanların farklı din mensuplarıyla iç içe yaşamaya başlaması, Kur’ân ve Sünnete bağlılık ve teslimiyetin zayıflaması ve pek çok marjinal görüşün Müslümanlar arasında kendine yer bulmasıyla birlikte bugüne kadar muhkem ve müsellem görülen hükümler yeniden tartışılmaya başlanmıştır. Bu cümleden olarak, hayvanların gazla, tabancayla veya elektrikle öldürüldüğü modern kesim metotlarına cevaz verilmiş, etin helâlliğinde tek kriter olarak hijyenin esas alınacağı ileri sürülmüş, besmele şartı sadece kurbanlık hayvanlara hasredilmiş, Batılı devletlerde kesilen etlerin tamamı -bu ülkelerin Hristiyan ülkeler olmasından hareketle- helal görülmüş, hatta kesimi yapan kimsenin dinî kimliğinin bir önemi olmadığı dahi söylenmiştir.
Tek bir yazıda kesimle ilgili bütün meselelerin tahlilini yapamayız. Daha önceki bir yazımızda modern kesim metotlarını ele almıştık. Burada ise kesimi yapan kimseyle ilgili ileri sürülen şartları değerlendireceğiz. Diğer meseleleri ise başka yazılara bırakacağız.
Müslümanların Kestiği Hayvanlar
Kesimle ilgili bütün emirler Müslümanlara yöneldiğine göre, onların kestikleri hayvanların yeneceğinde şüphe yoktur. Mesela Mâide suresinin üçüncü âyetinde yenilmesi haram kılınan hayvanlar zikredildikten sonra şöyle buyrulur: إِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ “Boğazladıklarınız müstesna.”
Bu âyet, Müslüman biri tarafından boğazlanan hayvanın etini yemenin helâl kılındığını açıkça ifade etmiştir.
Cumhura göre kesimi yapan kimsenin akıllı ve mümeyyiz olması gerekir. Dolayısıyla akıl hastalarıyla küçük çocukların kestikleri helâl olmaz. Aynı şekilde akletme fonksiyonunu kaybeden sarhoş kimsenin kestiği de helâl görülmemiştir. Çünkü boğazlama ameliyesi bir nevi ibadet gibi görülerek, onda kastın bulunması şart koşulmuştur. Bu tür kimselerin ise kasıt ve niyetleri olmayacağı gibi, onlar besmeleyi de anlayamazlar. Ayrıca akletme melekesi tam olmayan bu tür insanların kesim işini düzgün yapacaklarından da emin olunamaz. Sadece Şafiî mezhebine göre bu tür insanların kestikleri hayvanlar kerahetle birlikte caiz olur.
Müslüman olan kimsenin fısk ve günahının kesime bir etkisi olmadığı ifade edilmiştir. Elmalılı Hamdi Yazır bunu şöyle izah eder: “Ehl-i kitabın zahiri hâliyle iktifa caiz olunca Müslümanlık iddiasında bulunan her hangi bir kimsenin de zahiriyle iktifa caiz olacağında ve binaenaleyh gerek ehl-i sünnet olsun ve gerek olmasın fırak-ı İslâmiye’den hepsinin zebihası helâl olduğunda da şüphe yoktur. Meğer ki iyazen billah irtidad etmiş olsun. Çünkü mürted ehl-i kitaba da intisab etse kestiği asla yenmez.” (Hak Dini Kur’ân Dili, 3/ 1579)
Kesim esnasında abdestli olmak şart olmadığı gibi, cünüp olmanın da kesilen hayvanın hükmüne etkisi yoktur. Keza kesimi yapan kimse erkek olabileceği gibi kadın da olabilir. Ve yine kadınların özel hâllerinde bulunmalarının da kesim açısından bir önemi yoktur. Nitekim Asr-ı Saadette bir kadının kestiği hayvan hakkında Allah Resûlü’ne soru yöneltilmiş, O (sas) da bu hayvanın yenilebileceğini ifade etmiştir. (Buhari, zebâih 18)
Bazı fıkıh kitaplarında kadının hayvan boğazlamasının mekruh olduğu belirtilir. Bunun sebebi, kadının hassas ve narin yapısının yapılan işe çok uygun düşmeyeceği düşüncesidir.
Gelelim diğer din mensuplarının kestiklerine. Acaba Müslümanlar dışında diğer din mensuplarının veya herhangi bir dine mensup olmayanların kestikleri hayvanlar da yenir mi?
Ehl-i Kitabın Kestiği Hayvanlar
Bütün ulemanın ittifakıyla ehl-i kitabın kestikleri helâldir. Zira Cenab-ı Hak, “Ehl-i kitabın (Yahudi ve Hristiyanların) yiyecekleri sizin için helâldir.” (el-Mâide, 5/5) âyetiyle onlara özel bir statü vermiştir.
İbn Abbas Hazretleri bu âyeti izah sadedinde şöyle demiştir: “Onların yemeklerinden kasıt, kestikleri hayvanlardır.” (Buhari, zebâih 22)
Zira diğer yiyeceklerin Müslümanlara helâl olması noktasında ehl-i kitap ile diğer din mensupları arasında bir fark yoktur. Yahudi bir kadının ikram ettiği zehirli koyundan Allah Resûlü’nün ve bazı sahabelerin yemesi de ehl-i kitabın kestiklerinin Müslümanlar için caiz olduğuna başka bir delildir. (Buhari, hibe 27)
Ehl-i kitabın kimler olduğu hakkında dinî literatürde bir hayli farklı görüş mevcuttur. Fakat bu konudaki en meşhur ve yaygın görüş, onların Hristiyan ve Yahudiler olduğudur. Bu görüş; ehl-i kitaptan, Hristiyan ve Yahudilerden bahseden Kur’ân âyetlerine de uygun düşer. Nitekim konuyla ilgili İbn Abbas şöyle demiştir: “Yahudi ve Hristiyanların kestiklerinin helâl kılınması sadece onların Tevrat ve İncil’e inanmış olmalarıdır.” (Hâkim, el-Müstedrek, 2/341)
Kur’ân, Yahudi ve Hristiyanlardan bahsederken “Ehl-i Kitap” ifadesini kullanarak onların (bir kısmı tahrif edilmiş olsa bile) kutsal kitaba uyduklarına, bir peygamber öğretisine tâbi olduklarına ve dolayısıyla da kesme kurallarına riayet edeceklerine işaret etmektedir. Yani onlar da Allah inancına sahip oldukları için hayvanlarını Ondan başkasına adına kesmeyeceklerdir. Nitekim fakihler, ehl-i kitap da olsa kesim esnasında Allah’tan başkasının ismini zikreden kimselerin kestiklerinin haram olacağını belirtmişlerdir. Zira “Allah adına kesilmeyen hayvanın etini yemeyin!” (el-En’âm, 6/121) âyetinin hükmü geneldir.
Ulema, ehl-i kitabın kestiklerinin helâl olması için, onların da boğazlama işleminin keskin bir bıçakla, çene altından ve atardamarları kesecek şekilde yapmaları gerektiğini söylemiştir. Zira Mâide suresinde boğularak veya vurularak öldürülen hayvanların eti haram kılınmıştır. Bu tür hayvanların helâl olması, henüz canlıyken yetişip boğazlanmaları şartına bağlanmıştır. (5/3) Âyetin hükmü umum ifade ettiğine göre ehl-i kitabın kestikleri de bu âyetin şümulüne dahildir.
Tesmiyenin (Allah’ın adını anma) ehl-i kitap için de şart olup olmadığı ise ihtilaflı bir konudur. Bazıları onların Allah’tan başkasının adını anmamasını yeterli görürken, bazıları Müslümanlar gibi onlara da tesmiyenin şart olduğunu ifade etmiştir. Şafiî ve Malikiler, ehl-i kitabın besmele çekmesini şart koşmazken, Hanbeliler ve Hanefiler tıpkı Müslümanlar gibi onların da besmele çekmesinin şart olduğunu ifade etmişlerdir. İlk görüş sahipleri ehl-i kitabın yiyeceklerini helâl kılan âyetin (el-Mâide, 5/5) umum lafzına dayanmış, ikinci görüş sahipleri ise besmelesiz kesilen hayvanların etini yemeyi yasaklayan âyetin (el-En’âm, 6/121) sadece Müslümanların kestiklerini değil, ehl-i kitabın kestiklerini de içine alacağını ifade etmiştir. Bir de onlar, “Helâl kılıcı delil ile haram kılıcı delil tearuz ettiğinde (çatıştığında), haram kılıcı delil tercih edilir.” kâidesini delil getirmişlerdir.
Konuyla ilgili İbn Kesir’in şu izahı da önemlidir: “O dönemde ehl-i kitap dinlerinin bir gereği olarak hayvan boğazlarken ve kurban keserken Allah’ın adını zikrediyorlardı. Şirk ehli ve onlara benzeyenler ise hayvan boğazlarken Allah’ın adını zikretmedikleri için Cenab-ı Hak, onların kestiklerini helâl kılmamıştır.” (Tefsiru İbn Kesir, 2/27)
Ayrıca İmam Malik, ehl-i kitabın kestiğini yemeyi mekruh görürken, Şafiî ve Hanbeliler de Müslümanın kestiğini yemenin ehl-i kitabın kestiğini yemekten daha evla olacağını belirtmiştir.
Kâfir ve Müşriklerin Kestiği Hayvanlar
Ehl-i kitabın dışında kalan din mensuplarıyla, putperestlerin, inkârcıların, mürtetlerin ve ateistlerin kestiklerinin haram olduğu konusunda ise ulema arasında icma vardır. Vehbe Zuhayli, kesim yapan kimseleri; kestiği ittifakla haram olan, ittifakla helal olan ve hakkında ihtilaf bulunanlar şeklinde üçe ayırdıktan sonra, birinci grubu, ehl-i kitap dışında kalan kâfirlerin teşkil ettiğini söylemiş ve bunları da şöyle detaylandırmıştır: “Bunlar da müşrikler, putperestler, mülhitler (dinsizler), mürtetler ve zındıklardır.” (el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhû, 4/759)
Konuyla ilgili meşhur Hanefi fıkıhçısı İbn Hümam şöyle der: “Müşrik ve Mecusilerin kestikleri hayvanların haram oluşunun sebebi, besmeleyi terk etmeleri değildir. Onlar Allah’ın adını zikretseler dahi kestikleri helâl olmaz.” (et-Takrir ve’t-tahbir, 3/321) Cassas da şöyle demiştir: “Ehl-i kitap dışındaki kâfirlerin kestiklerini yemek ve onlarla evlenmek haramdır. Bu konuda âlimler arasında bir ihtilaf bilmiyoruz.” (Cessâs, Şerhu muhtasarı’t-Tahavî, 6/116) Maliki Fakihi İbn Abdilber’in şu ifadesi de aynı noktaya işaret eder: “Mecusi ve putperestler Allah’ın adını zikretseler dahi icma ile kestikleri haramdır.” (el-İstizkâr, 5/250) Şafiîlerin önde gelen fakihlerinden İmam Nevevî de ehl-i kitap dışında kalan mürted, putperest ve Mecusilerin kestiklerinin helâl olmadığını belirtmiştir. Hatta Şafiî fakihlerine göre Arap Hristiyanlarının kestikleri de helâl değildir. Çünkü onlar Hristiyanlık tahrif edildikten sonra bu dine girmişlerdir. (el-Mecmû, 9/74)
Müslüman ve ehl-i kitap dışında kalan kimselerin kestiklerinin haram olduğu hükmü icma deliline dayanır. İcmanın dayanağı da konuyla ilgili âyet ve hadislerdir. Mesela Mâide suresinde yenilmesi haram kılınan hayvanlar arasında “Allah’tan başkası adına kesilenler” ile “putlar üzerine boğazlananlara” da yer verilmiştir. Bunun yanında ehl-i kitabın yiyeceklerinin helâl kılındığını bildiren âyetin mefhum-u muhalifi ehl-i kitap dışında kalanların yiyeceklerinin helâl olmadığına delalet eder. Çünkü burada kesilenlerin helallik hükmü, ehl-i kitaba tahsis edilmiştir.
Ayrıca müşrik ve mecusilerin kestikleri hayvanların yenmeyeceğine dair muhtelif rivayetler de gelmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir: “Onlara ehl-i kitap muamelesi yapınız. Şu kadar var ki kadınları ile evlenmeyiniz ve kestiklerini yemeyiniz.” (Nasbu’r-râye, 4/181) “Sizler Nabatlılardan olan Fars topraklarına varacaksınız. Bir et satın aldığınızda sorunuz. Eğer o, Yahudi veya Hıristiyanların kestiği ise yiyiniz. Bir Mecusi’nin kestiği ise yemeyiniz.” (Musannef İbn Ebî Şeybe, 18/247)
Sahabe ve tabiin döneminden başlayarak günümüze kadar gelen Müslümanların uygulaması da bu yönde olmuştur. Müslüman ve ehl-i kitap dışında kalan kimselerin kestikleri hayvanların yenilmeyeceği hükmü, İmam Şafiî’nin yaklaşımıyla, umum Müslümanların diğerlerinden öğrendiği zarurî hükümler (cümelü’l-feraiz) arasında yerini almıştır.
Sonuç
Konuyla ilgili naslardan ve ulema tarafından yapılan izahlardan da anlaşılacağı üzere, hayvan kesimi sıradan dünyevî bir iş değildir; bilakis dini ilgilendiren bir muamele olup, kesilen hayvanın helâlliği bir kısım şartlara bağlanmıştır. Bu şartların bir kısmı kesimi gerçekleştiren kimseyle ilgilidir. Buna göre Müslüman ve ehl-i kitabın kestiği helal olup, bunların dışında kalan kimselerin kestiği caiz görülmemiştir. Dolayısıyla bir Müslüman veya ehl-i kitap tarafından şer’i kesime uygun olarak boğazlandığı bilinen hayvanların etini yemek helal olacaktır.
Bununla birlikte günümüz şartlarında çoğu zaman hayvanın kim tarafından boğazlandığı bilinemiyor. Bu durumda bazı âlimler galib-i zandan (baskın kanaat) hareketle ülke nüfusunun çoğunluğuna bakarak hüküm verilebileceğini söylemişlerdir. Ne var ki dinin hayattan dışlandığı günümüzün seküler dünyasında modern kesim usullerinin yaygınlaşması, kitlesel üretime geçilmesi, helallerle haramların iç içe girmesi, dine bağlılığın gevşemesi ve ateizmin yayılması gibi durumlardan ötürü kesilen hayvanların helâlliğine dair bir galib-i zandan söz etmek hiç de kolay değildir. Bu yüzden bu konuda daha bilinçli hareket edilmesi, satın alınacak etlerin araştırılması ve mümkün mertebe güvenilir helâl sertifikası olan etlerin tüketilmesi dinî hükümlerde ihtiyatlı hareket etmenin bir gereğidir.
Bu konunun kesim öncesi tesmiye (besleme) meselesiyle de ilişkisi kurulmaktadır. Fakat onu başka bir yazıda ele alacağız.