Ana Sayfa HABER Hekimoğlu İsmail ve ben

Hekimoğlu İsmail ve ben

YORUM | UĞUR TEZCAN

Hekimoğlu müstear ismi ile gönüllerde yer etmiş ve bir neslin yetişmesi ve İslami bilinç kazanması adına eserler vermiş olan Ömer Okçu Bey vefat etmiş. Kendisine Allah’tan rahmet dileyerek ifadelerime başlamak isterim.

Başlıktaki ifadeye bakarak sanki merhum ile bir tanışıklığım, ortak anılarım varmış da ona binaen bir vefa yazısı yazıyormuşum gibi bir düşünceye kapılmanızı istemem. Kendisini sadece bir kere o da Altunizade’nin beşinci katında görmüştüm. O zamanlar henüz bıyıkları daha yeni terlemeye başlamış genç bir üniversite öğrencisi idim. Beşinci kata gelen misafirlere çay dağıtır, getir götür işlerine bakardım. O günlerden birinde bir himmet toplantısı için gelen misafirler arasında, himmette bulunurken fark etmiştim kendisini. Şimdi birkaç yıl öncesine gidelim.

Hizmet Hareketini 91 yılında bir lise son sınıf öğrencisi olarak tanımış, 92 yılından itibaren de bir üniversite öğrencisi ve belletmen olarak hayata yeni bir adım atmıştım. İslami bilinç gelişimim ilk olarak o yıllarda şekillenmeye başlamıştı. Hekimoğlu ismi ile ilk tanışmam da o meşhur ‘Minyeli Abdullah’ filmi ve Zaman Gazetesi’ndeki yazıları aracılığı ile olmuştu. Uzun yıllar boyunca da gazetedeki yazılarını ilgiyle takip ettim. Daha önce ‘Zaman Gazetesi ve Fem Derhanesi’ başlıklı, sonrasında birçok kişiden teşekkür mesajı aldığım, yazımda özetle bahşetmiştim. Fem Dershanesi gözlerimi nasıl ilim dolu bir dünyaya ve akademiye açmışsa, Zaman Gazetesi de özellikle o doksanlı yıllarda takip ettiğim yazarları ve habercilik anlayışı ile beni yeni fikirlere, alternatif düşüncelere, Türkiye gerçeklerine, toplumsal sosyolojiye ve yazarlık dünyasına açmıştır. Zaman Gazetesi benim için adeta bir yazarlık okulu, Hekimoğlu da diğer değerli yazarlar ile zihin dünyamın ve hayata bakışımın şekillenmesinde önemli birer hoca olmuşlardır. Ben, bilgiye aç bir genç olarak onlara hep o gözle baktım; yazılarını tek tek özenle keserek sakladım.

Bu noktada bir itirafta da bulunayım. O dönemlerde çok fazla kitap okuyabilen bir insan değildim. Öğrencilik yıllarımda ve sonrasında maddi sıkıntılar içerisinde bir dönem geçirdiğim için kitap almaya genellikle gücüm yetmez, birkaç kitap dışında arzu ettiğim birçok kitabı satın alamazdım. O zamanlar ismi Tuna Kırtasiye olan Üsküdar’daki NT mağazasına sıklıkla uğrar hiçbir kitap alamayacak olsam da yeni çıkan kitaplara tek tek göz gezdirir nelerden bahsettiklerini anlayacak kadar elime alıp inceler ve buruk bir duyguyla onları raflara geri koyar ve oradan ayrılırdım. Daha sonra da kaldığım yurtta ve ziyaret etme şansı bulduğum bazı evlerde o kitapları görürsem sahiplerinden izin alır okurdum.

Yani anlayacağınız etrafımdaki birçok insanda her zaman hazır bulunan Hocaefendi kitapları ve Risaleler dışında çok fazla kitaba erişimim olamadığı için kitaplardan ziyade Zaman Gazetesi yazarları benim için daha düzenli bir beslenme kaynağı idiler; çünkü kaldığım yerde gazeteye her gün rahatlıkla ulaşabiliyordum. İşte o nedenle Hekimoğlu gibi tüm Zaman yazarları benim için hep önemli bir yere sahip olmuşlardır. Samanyolu Haber ve Sızıntı gibi kaynakları da ilave ederek bunu bir vefa gereği takdim etmek isterim.

İşte Hekimoğlu ismi etrafında yazdığım bu yazı da onu bizzat tanıyor olmam vesilesi ile kaleme alınan bir ‘vefa’ yazısı değil; sadece bir okurun, değer verdiği ve kendisinden istifade ettiği bir yazara karşı duyduğu teşekkür hislerini yansıttığı bir vefa yazısıdır. Her okur bu fırsatı yakalayamayacağı için bu yazıyı benim gibi düşünen tüm insanlar adına yazmış olayım. Erdoğan gibi bir zalimin eliyle o değerli yazarlar Zaman Gazetesi’nin ve diğer Hizmet yayınlarının kapatılmasıyla bugün değişik yerlere dağıldılar. Kimisi hala yazıyor, kimisi de nerelerde neler yapıyor hiç bilemiyorum. O yazarlar, yazarlık yolunda farkında olmadan motive ettikleri bir gencin bugün karınca kararınca da olsa yazarlık yaptığından habersiz olarak kim bilir nerelerde hayata tutunmaya çalışıyorlar; günümüz Süfyanları yüzünden… Ülke adına ne büyük ve acı bir kayıp! Ancak kör kütük cahil, vicdanı körelmiş ve azmış bir toplum bu kaybı hissedemez!

Burada da bitmiyor yalnız. Hekimoğlu isminin benim bu yazarlık serüvenimde mihenk taşı niteliğinde ayrı bir yeri vardır. 1992’li yıllara geri dönelim tekrar.

O dönemde Zaman Gazetesi’nde, Harp Okullarında İmam Hatip liseli adaylara karşı uygulanan ayrımcılığa dair bir yazı yazdığı için hapis cezası almıştı Hekimoğlu. O günü hiç unutamam! Türkiye ile ilgili sorunlara, Müslümanların yaşadıkları sorunlar çerçevesinde henüz yeni bakmaya başlamış bir genç olarak bir yazarın sırf düşüncelerini ifade ettiği ve bir haksızlığı dile getirdiği için Kemalist laik rejimin zalim bekçileri tarafından o şekilde mağdur edilmesi bana nedense çok dokunmuştu. Gece geç bir vakitte Üsküdar’dan Beykoz’a o kıvrımlı sahil yollarında son derece süratli ve tehlikeli manevralarla ilerleyen bir belediye otobüsünün içerisinde başımı cama dayamış bir vaziyette, hüzünlü bir şekilde, bu haksızlığı düşünüyordum. İleride yazarlık yapmaya işte o otobüs yolculuğunda karar vermiş, bir gün yazar olacağım demiştim kendi kendime.

Bugün itibarıyla aynı Kemalist-laikçi (laik değil) zulüm artık İslamcı zulüm ile birleşti ve artık tek bir yazarı değil; ülkenin en eğitimli ve bilinçli Müslümanlarını topyekûn mağdur ediyor, soykırıma tabi tutuyor ve işkencelere, mağduriyetlere, iftiralara gark ederek onları ülkeden uzaklaştırıyor.

O nedenle de bugünler, zulümler ve haksızlıklar karşısında yılmanın değil, benim o gün yaptığım gibi, başlarımızı bir yerlere dayayıp geleceğe dair kendimize yeni hedefler belirleme ve yeni sözler verme zamanı. Zira nasip Allah’tandır ve o ne derse o olur! Yeter ki sizler zihnen, manen ve kabiliyet yönünden hazır olun.

2 YORUMLAR

  1. Muhammed Salih
    İYİKİ YAZAR OLDUNUZ... O muazzam hizmet insanı ve kurumlarını böyle darmadağın eden ve halada zerre kadar da pişmanlık göstermeden, TARAFDAR OLMA İHTİMALI OLANLARl dahi didik didik arayıp bulup büyük bir görev bilinci ile zindana tıkıyan bütün bir toplumun ZALİMLİĞİNİ anlamış değilim. Bende o zamanlar Zaman okurdum... Hep daha tatlı zamanların geleceğini düşlerken ve tek sorunun başörtüsü olduğunu zanederken, başörtüsü mağdurlarının böyle sevinç çığlıkları ile vahşet saçacaklarını, hemde Perinçek ve yeşilçamın bütün açık saçıklarınıda yardıma çağırabileceklerini asla tahayyül edemezdim... Zaman gazetesi ve yazarları bize bunu niçin haber vermediler? Ben hizmete olan bu zülmün sebebini ve kaynağını mazlum ve Müslüman olan Kürtlere tam tamına 100 yıldır devam eden zülme bağlıyorum... Hizmete yapılan zülmün on katı Kürtlere yapıldı, yapılıyor ve de devam etmeye adeta ahd edilmiş... Bütün bu zülmü kim yapıyor? Yalnızca laikler değil ki.. Şu an akp de toplanan Müslüman kılıklılar bu gün Kürt şehirlerini yerle bir ettikleri gibi dünkü zülümlerdede yer almışlardı... İşte bir cemiyet böyle zalimleşiyorsa, dönüp bugün de kendi çocuğu olan hizmet insanınada zülmedecektir... Cemaat mensubu değildim ama Zaman okurdum ve şekillenen kafamla kürt hareketi islami değil diye hep karşı dururdum... Müslümanların kemalistlerin fevkinde zülümlerini görünce hayır dedim, kürtler bütün ilahi haklarına mutlak kavuşmalılar... Zülmün her çeşidi ve her yerdeki şekli bitmelidir... Hekimoğlu İsmail e Allah rahmet etsin... Sizlerin ifade etmediği ama bir türlü kafamdan çıkmayan şu düşünceyide atamıyorum, dün Kürtlere yapılan zülme ses çıkarmadığı gibi, topyekun darmadağın olan kendi öz hizmet hareketine yapılan vahşetede bir tek itirazını da duymadık, okumadlk... Bu çok tuaf bir çelişki... Gerçi Alper Ender Fırat beyin geçenlerde yayınladığı " Yezidin yanında bulunup Hüseyin e ağlamak" mealındaki makalesinde çok güzel izah ediyor... Süreç zihnimi allak bullak etti, ama sanki doğrulara daha yakınlaştım...