YORUM | AHMET KURUCAN
Yalanı, iftirayı, karalamayı, hakareti peynir ekmek yeme kolaylığı içinde söyleyen havuz ya da zift medyasını takip etmiyorum. Yalan ağzına yuva yapmış bu insanların sahip oldukları zihniyeti, dibi olmayan çukura düştükçe alçalmaları ama o alçalmayı yükselme zannetmelerini görmeye tahammül edemiyorum. Bir insan, hele hele bir Müslüman bu kadar alçalamaz diyorum.
Dün gece günde 15-20 dakikamı verdiğim Twitter’da dolaşırken çoktan beri takip etmediğim Hayrettin Karaman’ın bir yazısı önüme düştü. Kardeş aile projesinden bahsediyor. Merak ettim. Verilen sayfa linkine tıkladım ve zift medyasının önde gelen gazetesi Yeni Şafak’taki o yazısını okudum. Yazı hakkında olumlu ve olumsuz çok şeyler yazabilirim.
Olumlu şeyler benim de altına hiç tereddüt etmeden imzamı atacağım İslami, insani ve ahlaki değerlerle bezeli kardeşlik ve fedakarlık anlayışı ekseninde kaleme alınan değerlendirmeler.
Olumsuz şeyler ise aslında böylesi bir yazıda mutlaka olması gereken ama olmayan şeyler. Nitekim bu çerçevede itirazlar gelmiş olmalı ki Karaman bir sonraki hafta “Torpil/aracılık imtihanı” başlığını koyduğu yazısını kaleme almış. Yazının ilk cümlesi şöyle: “Siyasetçi-bürokrat-yüksek düzey yöneticiler-bunların yakınları ve hatırlı kişiler ile halk arasındaki ilişkinin şahısların menfaatine göre değil de milletin ve devletin menfaatine uygun olarak oluşup işlemesi elzemdir. Aracılık yapılacaksa bu temel kurala göre yapılmalıdır!” Günaydın diyesi geliyor insanın. Paralel bir evrende yaşayanlara selam olsun diyeyim ve konuma geri döneyim.
Karaman’ın benim yazılarımı özellikle takip edip okuduğunu zannetmiyorum. Ama kendisinin adının geçtiği yazılarımı kendilerine ilettiklerini biliyorum. Telefonla bile olsa hala irtibatını kesmediği, kesemediği bir arkadaşımla geçenlerde konuşurken kendisinin Hizmet mensuplarına yapılan soykırıma uzanan zulümlerine neden sessiz kaldığı sorulunca benden ve benim yazılarımdan bahsetmiş, “Pekala sen Kurucan’ın hakkımda yazdığı yazıları okumuyor musun?” demiş. Buradan hareketle bu yazımı da kendilerine ulaştıracaklarını ümit ediyorum.
Sayın Karaman,
O kardeş aile projesini anlattığınız ve teklifini yapmış olduğunuz yazınızda “Müminler kardeştir” diyorsunuz. Katılıyorum.
“Bu sözün ne manaya geldiği üzerinde yeterince düşünüp gereğini yerine getirmeye sıra gelince gaflete düşüyor” diyorsunuz. Katılıyorum.
“Mümin kardeşlerimizin, hatta vatandaşlarımız (ehl-i zimmet) olan gayrimüslimlerin de temel ihtiyaçlarının giderilmesi yalnız bayram günlerine mahsus olmamalı, yılın bütününde devam etmelidir” diyorsunuz. Katılıyorum.
“Aç yatan müminler varken tok yatan müminler günü geldiğinde sorguya çekileceklerdir” diyorsunuz. Katılıyorum.
Ve ardından bir teklif sunuyorsunuz: “Temel ihtiyaçlarını temin ettikten sonra artan, fazla olan malı, parası, ihtiyaç maddesi olan her mümin aile, ihtiyacı olan bir aileyi “kardeş aile” olarak seçecek, bu ailenin, geliri ile karşılayamadığı temel ihtiyaçlarını karşılayacaktır” diyorsunuz. Katılıyorum ve sizin öncülüğünü yaptığınız bu projeye destek vermek istiyorum.
Teklifini yaptığınız bu projede ister kendiniz isterse vereceğiniz bir emir ya da yapacağınız bir rica ile harekete geçecek birilerine söyleyin ve bana bir kardeş aile verin. Ben de Türkiye standartlarında o ailenin temel ihtiyaç maddelerini karşılayacacak kadar parayı onlara vereyim. Hatta onun miktarını da siz belirleyin. 3000 bin TL ise 3000, 5000 TL ise 5000. Eğer bu sözüme itimat etmiyorsanız şöyle yapıp otomatiğe bağlayalım; ben Türkiye’den emekli bir insanım. Benim emekli maaşımdan sizin belirlediğiniz miktarda para o ailenin hesabına otomatik olarak yatırılsın.
Hatta bu teklifinize bir karşı teklif de ben yapayım; siz yazlığı kışlığı olan, emekli maaşı alan, köşe yazarlığı ve çeşitli kurumlardan danışmanlık yapan bir insansınız. Allah ziyade etsin. Malınızda mülkünüzde gözüm yok. Şu kadar serveti ve aylık geliri var diyemem, bilsem de demem. Ama şunu diyebilirim: siz bu halinizle yazınızda ifade ettiğiniz ‘tok’lardansınız. Siz bu teklifin sahibi olarak ihtimal 3-5 ailenin belki de daha fazla ailenin temel ihtiyaçlarını karşılıyorsunuzdur. Teklifim şu, ben sizin temel ihtiyaçlarını karşıladığınız aileden bir fazlasını karşılamaya hazırım. İmkanlarım yetmezse çevremdeki insanlardan bulup buluşturup vermeye söz veriyorum.
Yalnız burada iki sorunu çözmeniz gerekecek. Bir, o ailenin bu yardımı aldığından dolayı terör örgütü üyesi ilan edilmeyeceği, evine terörle mücadele ekiplerinin sabahın kör bir vaktinde baskın yapmayacağı, mahkemelerde sürüm sürüm süründürülmeyeceği garantisini vermeniz lazım.
İkincisi ise benim emekli maaşıma tedbir konuldu ve yıllardan beri o maaşı alamıyorum. Yapmış olduğumuz itirazlar da siyasetin köpeği olan hukuki makamları dolduran yargı mensupları tarafından kabul görmedi. Belki bu vesile ile dosyayı yeniden gözden geçirin şeklinde yapacağınız bir rica ile olay çözülmüş olur.
Ümidim yok ama kim bilir belki de insafa gelir, benim ne ile suçlandığımı mahkeme evraklarından öğrenir ve o ricayı yaparken “Ya ben Ahmet’i tanıyorum. 20 yılı aşkın bir süredir o yurt dışında yaşıyor. Nasıl olur, burada bir yanlışlık var, o nasıl darbe yöneticiliği ile suçlanabilir, ne demek terörü finanse etmek? Kitapları, yazıları, konuşmaları ortada. Bir insan suçluluğu ispat edilene kadar suçsuzdur. Onun Hizmet hareketine mensup olması, gasp ettiğiniz Zaman gazetesinde çalışması onu suçlu kılmaz. Hocaefendinin rahle-i tedrisinde yıllarca ders okuması da onu suçlu yapmaz. Eğer bunlar suç ise ben de suçluyum. Yıllarca Zaman Gazetesi yüksek istişare kuruluna katıldım. STV’nin bazı programlarında yayın danışmanlığı yaptım. Asya Finans fetva kurulundaydım. Hatta orada Ahmet ile birlikte çalıştım. Dönemin İstanbul müftüsü Selahattin Kaya ve Halil Günenç Hoca da vardı. Abant Toplantıları’na da katıldım. Hemen her birinden yaptığım bu hizmetler karşısında huzur hakları aldım. Hizmete ait bu kurumlarda çalışmak, danışmanlık yapmak suç ise o zaman ben de suçluyum. Benim hakkımda da dava açın. Hayır, hayır. Bu kadar da olmaz. Sizin hiç mi insafınız, vicdanınız, hiç mi Allah korkunuz yok? Nasıl olur da Ahmet’i iki ağırlaştırılmış müebbet ve yüzlerce yıllık hapis istemi ile yargılamaya kalkarsınız?” dersiniz. Der misiniz bilmiyorum ama belki dersiniz?
Evet sayın Karaman! Sadede geleyim. Yazınızın sonunda diyorsunuz ki “Haydin ibadete, haydin cennete!” Ben bütün samimiyetimle söylüyorum ki bu ibadeti yapmak ve cennete gitmek istiyorum. Bana yardımcı olur musunuz? Minnetdar kalırım. Müteşekkir olurum.