YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
Kasım ayının üçüncü haftasında Avusturya Parlamentosunda ilginç bir oylama vardı. Hakkında yolsuzluk iddiası bulunan eski Başbakan Sebastian Kurz’un dokunulmazlığıyla ilgiliydi. Yaklaşık bir ay önce başlayan soruşturmada “yolsuzluk, görevi kötüye kullanma ve rüşvet” iddiaları gündeme gelmiş ve eski başbakan görevinden istifa etmişti. Bu istifaya rağmen Kurz’un, milletvekilli ve parti meclis grup başkanı statüsü devam ettiği için dokunulmazlığını kaybetmemişti. Avusturya Parlamentosu yaptığı oylamada Kurz’un dokunulmazlığını “oybirliğiyle” kaldırdı.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, Mali Suçlar ve Yolsuzlukla Mücadele Savcılığı’nın Kurz ve yakın bazı siyasetçiler hakkında açtığı soruşturmanın temelinde “yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, rüşvet ve yalan ifade” gibi iddialar bulunuyordu. Eski Başbakan Kurz, “kamuoyu anketlerinin sonuçlarıyla oynanarak manipüle edilmesi, maddi menfaat karşılığı medyada haber yaptırılması, anketlerin finansmanı için Maliye Bakanlığının bütçesinin kullanılması” gibi somut ifade edilebilecek suçlamaları reddetmişti. İlginç olan daha doğrusu bize ilginç gelen, Kurz ve lideri olduğu Avusturya Halk Partisi’nin de parlamentodaki oylamada “dokunulmazlığın kaldırılması” yönünde oy vermiş olmalarıydı. Zira dokunulmazlığın kaldırılması savcılığın soruşturmayı genişletmesine ve derinleştirmesine imkân vermekteydi.
Aralık ayı başında ise daha farklı bir gelişme yaşandı. Eski Başbakan Kurz yolsuzluk soruşturması nedeniyle politikaya veda ettiğini açıkladı. Politikaya veda etme kararının kolay olmadığını, ancak hayatında yeni bir sayfa açıldığını ve ailesine daha fazla zaman ayırmak istediğini söyleyen Kurz “Parti genel başkanlığıyla birlikte bütün siyasi görevlerini iade edeceğini” de belirtti. Kurz’un başbakanlıktan istifasıyla Halk Partisi ve Yeşiller koalisyon hükümetindeki yönetim krizi de çözülmüş oldu.
“Yolsuzluk” iddiası karşısında Kurz’un politikayı tamamen bırakması muhakkak ki daha fazla gelişmeyi beraberinde getirecek ancak bu işten yolsuzluğa taviz vermeyen Avusturya demokrasisi, hukuku, ekonomisi ve halkının kazançlı çıkacağı da muhakkak.
Tüm bu gelişmeleri Aralık ayının 17 ve 25. günlerine denk gelen bu haftada okuduğumuzda eski Başbakan Kurz’a yöneltilen iddialar ve sonrasında yaşanan süreçle, dönemin Başbakanı Erdoğan ve bakanlara yöneltilen suçlamalar sonrasında yaşananlara bakıp hayıflanmamak mümkün değil.
Yolsuzluk soruşturmasını en başından itibaren akamete uğratacak, hukukun altını üstüne getirecek, ülkeyi bürokrasinin suç örgütüne çevirecek bir planı devreye sokmak yerine onurlu bir şekilde istifa ederek kendi istikbalini değil de milletini düşünen siyasiler neden bizden çıkmıyor?
Avusturya Başbakanı Kurz için, başta kendisi olmak üzere, yolsuzluk soruşturmasına konu olan kişilerin soruşturulmasına ve kovuşturulmasına engel olacak bir Meclis iradesi ortaya çıkmadı, aksine Avusturya Parlamentosu dokunulmazlıkların kaldırılmasına oy birliğiyle karar verdi…
“Kırın kapıyı, hukuk sonradan gelir” diyerek soruşturmaların üzerini kapatmaya çalışan bir İçişleri Bakanı olmadı, aksine o bakan, kolluk birimlerinin daha etkin soruşturma yapabilmesi için gayret gösterdi…
17-25 Aralık operasyonlarını “Türk tarihinde engellenmiş ilk yargı darbesi” olarak nitelendiren, “Erdoğan’ın liderliğinde koşanlardan” birisi olmakla övünerek adalet mekanizmasının çöküşüne en çok katkı yapan bir Adalet Bakanı da olmadı…
“Ses kayıtlarını dinlediğimde çok açık montaj olduğunu hissettim” diyen, “soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bölümü Erdoğan’ın onayıyla yapıldı” itirafına rağmen geri çekilen ya da yediği küfür-dayak sonrası iman tazeleyen hisli bakanları olmadı…
Yolsuzluk soruşturmalarını kapatıp, “siyasi iktidara yönelik darbe girişimi” iftirasıyla operasyonu yapan kamu görevlilerine müebbet hapis cezası veren, hatta bununla yetinmeyip kamu görevlilerinin ailelerini de hedef alan bir yargı gücü hiç olmadı…
Dahası, “Ülkenin cari açığının yüzde 15’ini tek başına kapattığını” iddia eden yerli ve milli bir iş adamından, “Erdoğan’ın kıçının kılı” olmanın hayalini kuran yerli ve milli bir seçmene, “yolsuzluğun hırsızlık olmadığını” iddia eden din adamından/kurumundan (!), “çalıyorlar ama çalışıyorlar” mottosunu ülke kamuoyunun belleğine sokan anket şirketleri de olmadı…
Viyana Üniversitesindeki Hukuk lisansını yarıda bırakıp askere giden Sebastian Kurz “lise mezunu” bir politikacıydı. Genç yaşına rağmen oldukça iyi bir kariyeri vardı, ancak daha da ileri gidebilmek, “hukukun kitabını yazdık, yazmaya devam ediyoruz” demek için ‘sahte’ işlere girmedi. Eğer Kurz, Erdoğan’ın siyasi kariyerinden biraz ders alabilseydi, kendisine önce sahte bir hukuk diplomasi ayarlar, ardından kitleleri manipüle edebilir, şahsi çıkarları ve yolsuzluk hırsı için ülkeyi ateşe atmayı deneyebilirdi. Halbuki o, hakkındaki “yolsuzluk soruşturması” nedeniyle politik kariyerine son vermeyi, Hristiyan aleminin kurtarıcılarından biri olamadan sahneden çekilmeyi, son tahlilde dünya liderleri arasına ismini yazdırmaktansa onurlu bir insan olarak istifa etmeyi tercih etti.
Bizlere de 17-25 Aralık sürecinde yaşananları, anlatılanları, yapılan konuşmaları dinleyerek acı acı hayıflanmak düşüyor…