YORUM | AHMET KURUCAN
İsmini versem şaşırırsınız. Bir zamanlar Türkiye’nin hem siyasi hem bürokratik hem ulusal ve uluslararası ticaret hem spor hem de kültür camiasına damgasını vurmuş bir insan. Yapacağınız kısa süreli bir google ve youtube taraması ile binlerce fotoğraf, video ve yukarıda söylediğim alanlarda nice haber ve yorumla karşılaşabileceğiniz bir insan. Alaylı ve mektepli. Hayatın çemberinden geçmiş. Feleğin zevk ü sefasını da tatmış, çile ve ıstırabını da. Fakat o şimdi bir zamanlar ve hala daha iktidara yakınlığı ile tanınan birçok hukukçunun dediği gibi devletin vatandaşına düşman hukuku uyguladığı binlerce hatta milyonlarca insandan biri.
Şimdilerde yalnız yaşıyor. Eşini yıllar önce rahmet-i Rahman’a uğurlamış. Çocuk ve torun hasretiyle yanıyor. Çekirdek ailenin geriden kalan üç beş ferdinin hepsi de başka başka ülkelerde yaşıyor. Pasaportuna konulan tahdidden dolayı seyahat özgürlüğü de yok. Üzülmemek mümkün mü?
İlerleyen yaşı itibariyle bazıları kronik olmak üzere çeşitli hastalıklara müptela. Bu da hayatın tabii seyri. Allah’ın kainata koyduğu bir kural. Hz. Muhammed için bile değişmeyen tabiat yasaları. Yasin suresinde denildiği gibi “Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz.” Bu kadar basit. Bu gidişatı tersine çeviren de yok, kendisi için tersine çevrilen de.
Yukarıda dediğim gibi kainatın habibi için değiştirilmeyen bu kural senin, benim, onun için mi değişecek? Bu gerçeğin farkında. Kabullenmiş hastalıklarını. Kabullenmenin ötesinde neredeyse umursamıyor. Fakat hastalıklarına ve yalnızlığına göre hayat planlaması yapmış kendisine müzahir olan yakın arkadaşları. Yemeği, evinin temizliği, alışverişi, doktoru, ilaçları ve yalnızlığını aşacak düzenlemeleri ihtiva ediyor bu plan. Bütün bunları hem gözlemleme hem de dinleme fırsatı buldum o kısa ziyarette.
Ne düşündüm biliyor musunuz? Bana göre bu kabil bir sahiplenme bana “Biz büyük bir aileyiz” mottosunu hatırlattı. Kan bağlarının olmadığı ve belki de insanın kendi evladının yapmadığı yardımı ve fedakarlıkları yapmaları hem düşündürücü hem de hayran bırakıcı özelliklere sahip. Sağ olsunlar, var olsunlar. Allah mizanlarına koysun.
Hayatı boyunca büyük bir özveri ile çalışıp didinip elde ettiği mal birikimini tam da bu yaşlılık günlerinde rahat bir şekilde harcama, eş-dost, akraba ve arkadaşları ile birlikte vatanında son demlerini huzur içinde yaşama imkanlarının zalimler tarafından elinden alınmasına rağmen bu kişinin hiç şikayeti yok. Sanki merhum Sezai Karakoç “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır. Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır” beytini bu zata, onun mütevekkil tavrına, inancına bakarak yazmış.
Kader diyor ama kader derken insanın bilgisini, iradesini, kudretini inkar etmiyor. Sadece kaderin üstündeki kadere, o kaderi belirleyen Zat-ı Ecelli A’la’ya vurguyu daha yoğun olarak yapıyor. Kur’an’ı öğretilere, Nebevi beyanlara uygun olarak kader denildiği an devrede olan ilim, kudret ve iradeyi Allah’a ve insana bakan vecheleriyle iyi ayırt ediyor.
Bu süreçte karşımda bulunan zat kadar zarar görmemiş, onun kadar malını mülkünü kaybetmemiş, onun kadar ailesi ve çocuklarından uzak kalmamış bazılarının aldıkları pozisyon aklıma geldi. “Duruşuna kurban olayım!” dedim içimden. Bu takdir hislerimle hayran hayran ve daha derinden baktım karşımda duran ay yüzlü hanlar misali yanımda ama çekyat üzerinde oturan zatın yüzüne. Yüzündeki her bir kıvrım, alnındaki her bir kırışıklık daha farklı gözüktü gözüme. Takdir hislerim arttıkça arttı.
Gerek yaşadığım gerek son dönemlerde dolaştığım yerlerdeki eğitim hizmetlerini sordu. Bildiğim kadarıyla kısa kısa anlattığım herbir şey onun gözündeki kıvılcımların adeta ateş almasına vesile oluyordu. Gözlerinin içi öylesine bir parlıyordu ki şaşırmamak elde değil. Sonra kendi yaşadığı memleketteki eğitim hizmetlerini anlattı. Yanımda bulunan ilgili arkadaşımızdan te’yid aldı zaman zaman. Şehir şehir, okul okul, kurum kurum ve isim isim. Gelecek projeksiyonlarından bahsetti. İnanmışlık böyle bir şey dedim içimden. İman etme manasında inanma değil. Bu tür bir iman sadece dine ve dinde olur. Hizmet din değil. Dolayısıyla iman tabirinin kullanılması yanlış. Benim dediğim inanmışlık güven ile özdeş. İnsani evrensel değerleri hayata taşımayı amaç edinen bir harekete güven. Ve o zat bu güvenini herşeye rağmen devam ettiriyor. “Mevlam görelim neyler” diyor İbrahim Hakkı misal. Amellerin hem niyetlere hem de neticesine göre değerlendirileceği inancı içinde bugüne ve yarına bakıyor.
Pekala ya dün? Dün de öyleymiş. Kopuk kopuk da olsa bazı hatıralarını anlattı. Hocaefendi başta olmak üzere ortak nice dostlarımızın adı geçti. Hemen her biri ile birlikte yaşadıkları hatıralardan bahsetti. Yıllar önce Ahmetli’de Dümenci dediğimiz Merhum Ahmet Amca’da gördüğüm detaylı anlatımı yıllar sonra şimdi bu ay yüzlü zatta gördüm. Sanki “Öksürdü ve devam etti” ya da çorabının rengine kadar detayları hatırlaması anlattığı hadiseye verdiği önem ve onun geride bıraktığı iz ile alakalı. Fotografik bir hafızaya sahip olma işin ikinci faslı.
Artık vakit çok geç olmuştu. Kaç defa kalkmaya yeltendik. Her defasında açılan yeni muhabbet konusunun bizi sürüklediği yere kendimizi sürükledik ve kalkmayı erteledik. İşte bu anlardan birinde tarihi bir söz etti ay ışığının yansıması hanesinde tebellür eden insan. Dedi ki: “Hayat her şeyiyle güzeldir ve özeldir.” Hayatın her şeyiyle güzel olmasını anladım. Zaten yukarıda tavsif etmeye çalıştığım tahammülfersa şeylere tahammül etmesi bunu gösteriyor. Fakat “özeldir” ilk defa duyduğum bir ilave oldu bu deyime. “Ne demek özeldir?” dedim anında. Güzel ve özel’e hayatta başa gelen her şeyin her bir insan ferdi için ayrı ayrı değerlendirilmesi olarak izah etti ve sözlerini şununla bağladı: “Yaşamaya değer.” Siz ne düşünürsünüz bilmem ama o zata göre “Hayat her şeyiyle güzeldir, özeldir ve yaşamaya değer.”
Hürmetlerimle Ağabey. Yüzündeki çocuk masumiyeti, hanendeki ay ışığı, kalbindeki iman ve tevekkülün hiç eksik olmasın. Sağlık, sıhhat ve afiyet içinde uzun ömür dileklerimle.
İçinde bulunduğumuz durumda gerçekten değişik bir bakış açısıyla değerlendirmemizi sağladığınız için teşekkürler
Avusturya’da kampta olan bir arkadaştan keşke üzüldüm bu yazıyı bir hafta önce okusaydı o cümleyi kullanmazdı sanırım
Vaktinde ve ihtiyaca göre konuları tespit Edip yazdığınız için teşekkürler