Hastalıklı sevgi…

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Kamran Usluer…

Çoğumuz onu filmlerden hatırlamayız belki, ama sesine aşinadır ekserimiz.

Lütfi Akad’ın müthiş filmi Gelin’in başarılı yardımcı oyuncusu, benim aklımda hep Eşkıya ile kaldı.

Hani şu meşhur yüzleşme sahnesiyle!

Hatırlatayım…

Ömrünün en güzel günlerini mahpusta geçiren eşkıya Baran, bir kadın uğruna kendisini devlete ispiyonlayan Berfo’nun peşine düşüp şehre gelir. Berfo’ya ulaşırken hiç ummadığı anda karşısına yaşamının tek göz ağrısı Keje çıkar. Güzeller güzeli Keje, Berfo’nun kapatması olarak bir yalıda tutulmaktadır. Ve suskunluk yemini etmiştir. Ve o sahneyle karşı karşıya kalırız.

Güneşin kahverengi parkeleri parlattığı loş bir odada karşısına çıkar Eşkıya’nın. Berfo yaşlanmıştır, hasta ve felçlidir. Tekerlekli sandalye ile salonun ortasına gelir. Tepesinde oksijen tüpü astımlı ciğerlerine nefes pompalar. “Neden?” diye sorar Eşkıya. Ve Berfo’yu oynayan Kamran Usluer, usta oyuncu Şener Şen’i rolüyle ezer geçer: “Neden mi? Söyle bakalım Baran! Ben Keje’yi o kadar sevdim ki, onun için en yakın arkadaşımı ispiyonlayıp mahpusa attım. Söyle bakalım sen bunu yapabilir misin? En yakın arkadaşını harcayabilecek kadar sevebildin mi Keje’yi?”

Eşkıya felç olmuş gibi susar. Berfo hastalıklı eline aldığı bardakla suyu içmeye çalışırken seyirci tıkanır adeta.

Yavuz Turgul belki bilmeyerek sevginin patolojik duruma ulaştığında nasıl bir kötülük çiçeğine dönüşebileceğini vurmuştu tepemize. Ve rahmetli Kamran Usluer öyle muhteşem bir oyun çıkarmıştı ki, etkilenmemek mümkün değildi.

Başkasına yâr edemeyecek kadar sevmek! Filmi izledikten sonra, “İşte bu” demiştim kendi kendime, “Kısacık Cumhuriyet tarihimizin en temel hastalığı bu!” Berfo ile bu ülkeyi seven, ölümüne sevdiğini iddia eden bazı hastalıklı zihniyeti nasıl da örtüştürmüştüm. Ayakları felçli, ciğeri ve ruhu hastalıklı zihniyet. Devleti de tıpkı Keje gibi kimseye yâr etmeyecek kadar hastalıklı bir sevgiyle kucaklayan.

Berfo gibi hastalıklı sevgi değil midir, ülkenin bütün dışa açılımlarını tıkayan, attığı her adımı şüpheyle karşılayıp, kendi dışındakinin sevgisini şüpheyle, hatta hainlik olarak gören zihniyetinki? Berfo gibi ispiyonlayan, arkadan vuran, hançerleyen zihniyeti yıllardır görürüz de bir türlü Turgul gibi somuta indirgeyip gösteremeyiz kimseye.

Ve bu güzeller güzeli devlet, Keje gibi yıllardır kendi içine kapanık, suskunluk yemini etmiş, kendisini hastalıklı değil, normal aşkla seven insanlara uzak tutulmuyor mu? Baran gibilerle dolu değil mi hapishaneler, evler? Sevdiği için cezalandırılan, susturulan, horlanan, itilen kakılanların sayısı az mıdır?

Bugün Berfo gibi hastalıklı sevgileriyle yaşayanlar, rahat koltuklarında, hastalıklarından bile bihaber sürdürürken yaşamlarını, sevgili ülkem, Keje gibi nemli odasında suskun bir içe kapanıklık yaşamıyor mu sanki?

Kamran Usluer birçok sanatçıya has bir sessizlikle terk ederken dünya sahnesini geriye anı olarak canlandırdığı karakterleri bıraktı. Birçok ödül kazanmış, çok rolde oynamıştı. Ama ben onu hep Eşkıya’nın o muhteşem sahnesindeki rolüyle hatırlayacağım. Usta oyuncu Şener Şen’den rol çaldığı, sanatın etkisini zirveye tırmandırdığı, sevginin nasıl bir kötülük canavarına dönüşebileceğini haykırdığı sahneyle!

Usluer de her sırası gelen gibi göçtü bu sahneden ama gerçek yaşamdaki Berfo’lar hâlâ kendi tekerlekli sandalyelerinde ölümcül sevgileri adına kötülük kusmaya devam ediyorlar. Keje hâlâ kendi odasında suskunluk yemini etmiş yaşlı gözlerle âşıklarını gözlemekte.

“Bu ülke sadece benim, benim sevgim ona yeter”cilerin sayısı az değil. Ve ne yazık ki, bizim hastalıklılar Berfo gibi ömürlerinin sonuna yaklaştıklarının ve hastalıklarının farkında bile değiller. Çıkan gürültünün çoğu da bu yüzden zaten.

En önemlisi ise ne biliyor musunuz?

Devlet de Keje gibi değil ne yazık ki saçlarını okşayıp sakinleştiremiyorsun!

https://www.youtube.com/watch?v=Hy05xA0qXHQ

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Evet gürültü patırtının nedeni bu. Evet can çekişiyorlar. Can çekişince yani çıkarları değişmek zorunda kalınca karıyı hemen boşuyor ve yeni karı yapıyor kendine. Reza gibi düşünebiliriz canlı örnek olarak. Berfoda belki sevgi var, bu bir kadına yöneliyor ama bizdeki berfolar kadın ile tatmin olmuyor. Kadın yerine koyduğu devleti istiyor. Ama devleti bir kadına benzetirsek bizdeki berfo için sevgisini odakladığı sabit bir kadın yok. O yüzden sevgileri yok. Eğer çıkarını sevmek de bir sevgiyse o zaman çıkar sevgisi var. Dün batılı kadına tapan bizim berfo şimdi batılılaşmayı unutmuş, hatta batıya emperyalist bile demeye çoktan başladı. Karısını değiştiriyor. Doğulu bir kadın alıyor. Herşeyiyle doğulu muhaberat kadını yapıyor kendine. Demek ki çıkarına dokunduğunda devletin doğulu yada batılı olması umurunda olmuyor. Yeterki devlet benim olsun diyor. Rezada karım illa ebru olacak demiyor, kaldığı yerde batılı bir kadın buldu bu sefer. Yeter ki karı olsun, ha çingene ha sarışın. Biz ise devletin şekline, karakterine takılıyoruz. Bize eşit davransın, adil olsun, hoşgörülü olsun falan. Ama adam devleti eve kapatmış. Biz adamın sanki karısının karakterini tartışıyor gibi oluyoruz. Balkona çıkıp defolun lan dese ne diyeceğiz? O sadece senin değil aynı zamanda bizim de mi diueceğiz. Utanıp bunu diyemediğimiz için sesimizi çıkarmıyoruz. Zaten adam karısına karışanı perişan ediyor. Ne diyeceğiz? Adamın karısı haklı mı diyeceğiz. Aynen öyle diyeceğiz. Çünkü bu şekilde demeyini ahlaksız, terörist yapıp taşlıyorlar. Çünkü herkes acı çeke çeke, çaresizlik yaşaya yaşaya hayvanların terbiye edilmesi gibi zorla devletin o adamın malı olduğunu kabul etmek zorunda kalmış. Hatta yetmemiş zamanla halk o devleti kutsamaya başlamış. O karıya kimse dokunamıyormuş, söz söyleyemiyormuş. Eğer adamı kızdıracak laflar ortaya atılırsa adam bunları duyduğunda lanet başlarmış. İnsanlar ölmeye başlarmış ama kimin yaptığı bir türlü bulunamazmış. İnsanlar atasında korku dalgası yayılır ve bir adam bu sayede sürü gibi insanları güdermiş. Devletin yapması gereken işleri adam lütfederek kısmen yaparmış. Çok kızdırınca onu da yapmazmış. Görün gününüzü bakalım der onları terörle başbaşa bırakırmış. Günün sonunda insanlar adama yalvarırmış çaresizlikten. Gel bizi kurtar diye. Adam haklı konuma kendini konumlandırınca insanları kurtarmaya tenezzül edermiş. O çözülmeyen sorunlar bir günde çözülürmüş. Halbuki insanlara uzun süre çaresizliği yaşatmıştır. Bu aile içinde anne veya babanın çocuğuna uyguladığı ve onu kendine bağlamaya çalıştığı yada istismar ettiği ve susturduğu yöntem ile birebir aynıdır. Adam aile içi yapmıyor toplu seans uyguluyor. Fakat bu adamın her zaman işbirlikçileri vardır. Eziklikten kurtulmak isteyen kemalistler bu adama biz size görüntü olarak benziyoruz derler ve aslında ait olmadıkları bu adamın dünyasına girerler. Haliyle adam bunlara daha iyi davranır. Mesela tayyip döneminde laiklere dokunuldu mu? Yoksa dini cemaatlere mi dokunuldu? Mesela ışid laikleri mi tehdit ediyor yoksa hocaları mı? Mesela tayyipin uygulamaları laiklerin şeriat gelecek paranoyasının gerçek olduğunu kanıtladı ve laikleri haklı çıkardı. Mesela laikler müslümanın adını koymuyorlardı ısrarla artık tartıştıkları bir müslümana rahatlıkla ışid diyecekler. Yani tayyip ve peşinden gidenler sadece laiklere hizmet ettiler. Demek bu devleti seven adam laikleri korumuş, müslümanları bitirmiş. Zaten helal ve haram arasındaki keskin ayırımı da ortadan kaldırmış. Haramı sulandırmış oldular. Hele müslümanların yaptığı yolsuzluklar iyice ortaya çıksın belki laiklikler bu mide bulandırıcı ortamda müslümanlık yasaklansın bile diyebilirler. Müslümanlık ya ‘terörist’ ya hırsız üretiyor diyecekler. Bu gerçek olmasa bile bu propaganda tutar. Müslümanın müslümana karşı olan bunlar kafirdir propagandası bile tuttu. Aslında kimse farketmedi ama bunlar kafirdir demek biraz ışidin yöntemidir. O yüzden rahatlıkla söyleyebiliriz ki ışid silahlı eylem yapmadan zihinsel düzeyde dönüşümü sağlıyor. Nasıl rejimi dönüştürdüler kimse anlamadı, dini de dönüştürme sürecinin işlediği apaçık görülmektedir. Yani müslümanı direkt laik yapmak yerine müslümanı başka bir müslüman zemine çekmek amaçlanmaktadır. Yani sünni anlayıştan uzaklaştırmak. İranın önünü açıyorlar çünkü iranın çıkarları ile batılıların çıkarı örtüşmektedir. İslam dünyasında şiiliği yaymak ve sünni anlayışı bitirmek. Ama bunu öyle bir yapıyorlar ki şii olduğunu farketmeden şiilere yanaşıyorsun. Türkiye ve iran arasından su geçmez. Halbuki sünni ve şii çatışması ırak, suriye de devam ediyor. Azerbaycan ermenistan meselesinde karşı karşıya geliyorlar. Ama farkedilirse türkiye artık iran olmuyor. Yani rejim muhafız orduları kursa neredeyse aynı olacak ama kimse türkiye iran oluyor demiyor. Çocukluğumuz iran olacaz iran olacaz kaygısıyla geçtiği için şimdilerde batıdan koparak iran muhaberat rejimine benzemeye başladığımız dönemde kimse iran oluyoruz demiyor. Arşivlere bakın kılıçdaroğlunu dinleyin. Biz olmazsak iran olursunuz diyor. Tamam doğru söyledi onlar olmayınca iran oluyoruz. Adam doğru demiş. Ama sen niye iran olalım diye tayyibe gizlice destek veriyorsun. Yok adam kazandı, seçim gecesi kaybolmalar. Hem niye 15 temmuzdan beri bir kerecik iran oluyoruz demedin? Hiç bir laik iran oluyoruz demiyor. Eğer dedirtselerdi ilk önce benim kardeşim iran oluyoruz derdi. Ama demiyorlar. Hatta bir solcu ateist arkadaş irana turistik geziden o kadar rahat bahsediyor ki. Bunlara şimdi batıyı kötülettiriyorlar, doğuya laf söylettirmiyorlar. Niye? Çünkü adam batılı karıyı boşadı, doğulu bir karı aldı. O yüzden hellalleşmeden bahsediyorlar. Çünkü kemalist sistem yani batılı karı yok artık.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin