YORUM | İDRİS GÜRSOY
“Hasan Dağı Hasan Dağ eğil eğil bir bak
Sıkıyor zincir bileği
Jandarmada din iman yok!”
1951 TKP tevkifatında gözaltına alınan Ruhi Su, İstanbul’dan Adana’ya sevk edilirken söylüyor bu sözleri. Mahkumların elleri ikişer ikişer kelepçelenmiştir. Tuvalete bile kelepçeli ve birlikte gidebilirler. Sesine ses veren yoktur. Su, derdini dağlara bu ağıtla anlatıyor.
Türkiye’de irtica ve komünizm uzun yıllar suç sayıldı. TCK’nın ünlü 141,142 ve 163. maddeleri bu düşünce suçlarıyla ilgiliydi. Dini ve sol hareketlere hayat hakkı tanımayan politika, partiler üstü bir devlet politikasıydı. İktidarlar değişse de bu politika değişmedi. Kitleler üzerinde devlet terörü estirildi. Sol ve dini hareketler sürekli izlendi, soruşturmalar açıldı, tutuklama, hapis ve sürgün cezaları en ağır şekilde uygulandı. Binlerce kişi işkencelerden geçirildi.
Tek parti döneminde 1924, 1927, 1944’de TKP’ye yönelik büyük tutuklamalar gerçekleştirildi. 1938’de Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi ağır hapis cezalarına çarptırıldı.
1938 Cemiyetler Kanunu’nda yer alan “sınıf adına ve esasına” göre cemiyet kurma yasağının 1946 Haziran’da kaldırılmasının ardından çok sayıda siyasi parti ve sendika kuruldu. Partilerin bir bölümünü sol-sosyalist partiler oluşturmaktaydı. 1946’da 6 aylık legal faaliyetten sonra iki sol parti (Türkiye Sosyalist Partisi ve Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi) sıkıyönetim komutanlığı tarafından kapatıldı.
1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi devlet politikasını değiştirmedi. 1951’de TKP üyesi iddiası ile (51 Tevkifatı) 187 kişi gözaltına alındı. Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi üyeleri Dr. Şefik Hüsnü Değmer, Sevim Tari, Zeki Baştımar, Reşat Fuat Baraner, Mehmet Bozışık ve Mihri Belli ardı ardına tutuklandı. Devlet sanatçısı Ruhi Su, şair Ahmet Arif, akademisyen Behice Boran, yazar Vedat Türkali gibi isimlerle liste uzayıp gitti. Gözaltına alınanların 17’si kadındı.
51 Tevkivatı, TKP’yı uzun süredir izleyen devletin ona ağır bir darbe indirmek için doğru zamanı kolladığını gösteriyordu. 1946’da kısa bir süre faaliyete izin verilen parti üyeleri fişlenmiş ve sonra da takip altına alınmıştı. Polis, illegal yapının içine de ajan sızdırmıştı.
Komünist hareketleri bitirmek için “altyapı” hazırlandı. 141, 142. maddelerdeki cezalar artırıldı. Gözaltına alınanlar ünlü Sansaryan Han’da sorgulandı. Emniyet Müdürlüğü’nde işkence yaptıran askeri sorgu hâkimi aynı zamanda mahkemede savcılık makamında görevlendirildi. Sanıklar, askeri mahkemede yargılandı ve savunma hakları kısıtlandı.
Türkiye Komünist Partisi’nin Merkez Komitesi üyesi ve Örgütlenme Sekreteri Zeki Baştımar, 3 yıl sonra, 1954 yılında Ankara Garnizon Komutanlığı 2 numaralı Askeri Mahkemesine 1 numaralı sanık olarak çıkarıldı. Baştımar, aylar sonra ilk duruşmada Sansaryan Hanı’ndaki işkenceyi anlattı:
“Yalnız şunu söyleyeceğim ki, uğradığım ve aylarca devam eden maddi ve bedeni işkenceler, ancak işkence konusu olmak kabiliyetini bedenen tamamen kaybettikten sonra, doktorun müdahalesi ile sona erdi ve doktor işkencenin ağır sonuçlarını ve izlerini dokuz aylık bir tedaviden sonra giderebildi. Manevi işkenceden bahsetmeyeceğim. Çıldıranların, intihara teşebbüs edenlerin sayısı malumunuzdur. Onbir ay gazete okumaktan, kâğıda, kaleme dokunmaktan mahrum edilmiş siyasi bir tutuklu ve iki sene çığlıklar, feryatlar, iniltiler ortasında, her an işkence odasına çağrılmayı bekleyen bir insan tasavvur ediniz. Ve sonra kanunen kimsenin yirmidört saatten fazla tutulamayacağı bir yerde ve yirmidört saatten fazla kalınamayacak şekilde yapılmış bir hücrede iki sene havadan, sudan, ışıktan mahrum nasıl yaşanabileceğini düşünürseniz, işkencenin ölçüsü hakkında az çok bir fikir edinirsiniz.” (1951 TKP [Türkiye Komünist Partisi] Tevkifatı, Esbab-ı Mucibeli Hüküm, BDS Yayınları, İstanbul 2000)
1951 Tevkifatı başladığında 141. ve 142. maddelerde ceza sınırı en çok 5 yıla kadar hapisti. Tutuklamalar sürerken her iki kanunda değişikler yapıldı ve hapis cezaları idam cezasını da kapsayacak şekilde artırıldı. Bu değişiklikten önce tutuklananlar eski kanuna tabi olurken sonradan tutuklanan sanıklar daha ağır cezalara mahkûm edildiler. Kanuna eklenen bir fıkra ile ilk kez “pişmanlık” dile getiren tutuklulara daha az ceza öngördü. 22 kişi pişmanlıktan yararlanarak tahliye oldu. Dava 17 Ekim 1954 tarihinde sonuçlandı. 118 kişi on yıl ile bir yıl arasında hapis cezası, ilaveten üç ile bir yıl arasında sürgün cezasına çarptırıldılar.
MECLİS’TE YARGISIZ İNFAZA ALKIŞ
TBMM’de 141-142. madde değişiklikleri yapılırken gizli oturum yapıldı. 19 Kasım 1951’de beş saatlik oturumda MİT’in (o zamanki adıyla MAH) hazırladığı bir rapor okundu. (Gizli meclis zabıtlarının bir kısmı 2011’de komuyona açıklandı) Askeri hakim Şevki Mutlugil’in sunduğu, “Türkiye’deki komünist faaliyetleri” başlıklı rapor, komünist olduğu düşünülen pek çok kişi, legal kurum, siyasi parti ve yayın organın sürekli izlendiğini gösteriyordu. Şemalar ve fişleme listelerinin yanı sıra dinlemeler, mektuplar ve işkencede alınan ifadeler rapora eklenmişti.
Gizli celsede Gümüşhane Milletvekili Ahmet Kemal Varınca, komünistlere karşı alınan tedbirleri anlattı. Mustafa Suphi ve arkadaşlarının (1921) yargısız infaz edilmelerinden övgü ile söz etti:
“Burada ilk komünist partisini yapan Mustafa Suphi’dir. Mustafa Suphi’nin yüzüne bu millet tükürdü. Allah razı olsun bildiğiniz gibi denizde, dalgaların arasına karıştı gitti. Yani bu nasyonalistler, milliyetçiler, bu Mustafa Suphi’yi ve komünistleri ta denizin dibine kadar yuvarladı. Allah bunlardan razı olsun. Bunu yapanların başında Deli Hamit Bey vardı. Bu adamlar dünya komünist olsa yine milliyetçidirler. “ (TBMM Gizli Oturum, Tutanak sayfa 43 – 44, Tarih: 19.11. 1951 Pazartesi)
Komünist düşünceden yargılananlar, yıllarca cezaevlerinde yattı, büyük acılar çektiler, bazıları siyasi afla özgür kaldı. 141, 142 ve 163 kalktı. Türkiye Komünist Partisi adını taşıyan bir parti bulunuyor. Organize kötülüğe gelince…Toplum, düşünce ve inancı ne olursa olsun haksızlığa uğrayan herkesin hukukunu savunabilse en azından gerileyebilirdi ama olmadı. Organize kötülük ülkeyi teslim aldı, yeni “düşmanlar” buldu kendine. Yeni tuzaklar kurdu. Ruhi Su’nun “Hasan Dağı” ağıtını bugün yüz binler söylüyor:
“Gidiyor kalktı göçümüz
Gülmez, ağlamaz içimiz
İnsan olmaktı suçumuz
Hasan Dağı, insan olmak.”