YORUM | FATMA BETÜL MERİÇ
Bir akarsudur ömrü insanın, zamanın muttasılı içinde. Ve ‘Bir gölgeliktir dünya’ biliriz.
Günleri naftalinlere sarıp, sakladığımız sandıklarda, sevinçlerle hüzünleri yan yana dizeriz.
İnsanız. İnsan hikayelerine dokunur, çoğalır, görünür hale gelir varlığımız. Mutlu oluruz kimi zaman, kimi zamansa ağlarız bir başkası için…
Çok değil bundan bir buçuk yıl kadar önce, bir annenin feryadıydı duyduğum, izlediğim.
Fatma Görmez, evladı ile bir başına bırakıldığı bir hastane odasından sesleniyordu vicdan sahiplerine.
İşitme kaybı vardı. Duymuyorum, evlatlarımın isteklerini yerine getirmekte zorlanıyorum, diyordu o görüntülerde. Yanındaysa çeşitli kablolar aracılığıyla hayata tutunmaya çalışan oğlu Berk vardı hasta yatağında.
Hikaye, benzer acıların, asil kahramanlarının hikayesi gibiydi.
Baba Bekir Görmez ve anne Fatma Hanım önce ihraç olur. Ardından Bekir Bey tutuklanır.
Bu sırada 14 yaşında doğuştan bir takım engelleri olan Berk; babasına duyduğu özlem sebebiyle yemeden içmeden kesilir, zayıflar, bağırsakları düğümlenir. Hastaneye kaldırılır.
Fakat anne Fatma Hanım’ın evde bir kızı daha vardır. Biri hastanede, diğeri evde olan yavrularına tek başına yetemez Fatma Hanım.
Sessizliğe gömülmek üzere olan bir hayatın son çığlıkları, ‘Eşimi tutuksuz yargılayın ne olur. Yavrularıma tek başıma bakamıyorum, onların ihtiyaçlarına yetişemiyorum’ cümleleri olur.
Kaç defa izledim. Kaç defa başa alıp, tekrar izledim o görüntüleri bilemiyorum. Yüreğimin nasıl yandığını, göğsümün daraldığını ise hiç unutmuyorum.
Bir müddet sonra, ağırlaşıp yoğun bakıma kaldırılan Berk’in vefat ettiğini öğrenmiş; evlat acısını yaşayan bir annenin ve elleri kelepçeli cenazeye getirilen bir babanın resminde, kendi insanlığımı sorgular olmuştum.
Dayanamamıştım hiç yüz yüze tanışmadığım Berk’in bu dünyadan baba hasretiyle ayrılıp gidişine.
Oturmuş, hem ağlamış hem yazmıştım ‘Kelebekler de Ağlar’ diye.
Günler, haftalar, aylar geçti.
Hayat ırmağımızın üzerine kurulu köprüler altından, çok acı hikayeler aktı, sular yerine.
Kimimiz Meriç’te evladını bıraktı. Kimimiz hicret yurdunda yârini verdi toprağa.
Acıyı bir şerbet gibi yudumladık da, unutamadık bizi zulüm diyarında bırakıp, güzel günlere kavuşamadan yitirdiklerimizi.
Her gün bir bebeğin daha annesinden ayrıldığını duyduk.
Anne karnında, henüz dünyaya gözlerini açamadan cennete uğurladığımız da bizim yavrumuzdu. Gözünü hücrede, zindanda açan da.
“Zaferin ne zaman geleceği ile meşgul olmayın, Hak ile batıl arasında nerede duruyorsunuz ona bakın!” dediği gibi Seyyid Kutub’un.
Durduk hakkın yanında, zulme uğrayan kardeşlerimizin safında.
Nice zaman sonra, eski bir dostu uzak bir resimde görür gibi gördüm Fatma Hanım’ı. HDP’li vekil Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Konya ziyareti sırasında çekilmiş tek karelik bir resim.
Fatma Hanım var o karede. Evladını yitirmiş bir anne. Aynı mahcubiyet, aynı duru ve yorgun bakışlar. Hiç değişmemiş sanki. Ve aynı zarafet…
İnsanın vallahi bu yüzde yalan yoktur, bu bir teröristin yüzü olamaz diye haykırası geliyor yargılandıkları dosyaya binaen.
Hüzün çökmüş omuzlarına. Bir eski dostumu görmüş gibi, fotoğraftan hasret gideresim, boynuna sarılıp, acısını hissettiğimi söyleyesim geldi.. Ama en çok canımı Fatma Hanım’ın hala eşinin içerde oluşu ile, kendisinin 29 kiloya kadar düştüğü yaktı. Geride bir eş, boynu bükük bir kız evlat vardı.
Böbrek nakli olan ve çeşitli sağlık sorunları ile uğraşan bir annenin eşinin desteğinden mahrum edilmesini hangi kanun maddesi açıklar?
Hangi vicdan izah eder ki?
***
Bir başka karede, iki el var sımsıkı birleşen. İki kadın. İki anne. Biri 35 yıl evvel kaybedilen erkek kardeşini arıyor yıllardır. Diğeri günlerdir haber alamadığı kaçırılan eşini.
Hayrettin Eren 35 yıl önce zorla kaybedilen ilk isimlerden. Annesi ömrünü oğlunu arayarak geçirmiş, en son dönemin başbakanı Erdoğan’a “Oğlumun bir tek kemiğine razıyım, yeter ki bir mezarı olsun” diye yalvarmış. Ne çare ömrü vefa etmemiş, ahir ömründe dünya gözüyle bir daha oğlunu göremeden ayrılmış bu dünyadan.
O fotoğraf karesinde, acısı yüzünden okunan bir eş vardı. Betül Zeybek. 21 Şubat tarihinden bu yana kendisinden haber alınamayan Salim Zeybek’in eşi. Cumartesi annelerinin 745. Hafta buluşmasında, zorla kaybedilen 6 kayıp yakını ile birlikte, ortak acılarını dile getirdiler. Yakınlarının bir an evvel bulunması çağrısını yaptılar yetkili makamlara.
***
Bir başka kadın, bir başka anne. Bambaşka bir acı… Altı çocuk annesi Şehit Anneleri Dernek Başkanı, Pakize Alp Akbaba konuşuyor. 5 Aralık 2017 tarihli Eşitlik Adalet ve Kadın buluşmasında, devlet yetkililerine sesleniyor. Toplumun kılcallarına kadar ulaşan nefret söylemi ve ayrıştırıcı dili eleştirirken, zaman zaman kendisi de masum insanları hedef alan sözler sarf etse de, görüntülerin sonunda bir ayakkabı kutusu çıkıyor sahneye. Demokrasinin ağır aksak adımlarla ilerlemeye çalıştığı ülkemizde bir ayakkabı kutusu çok şey ifade ediyor olabilir. Fakat gencecik oğlunu toprağa vermiş bir anne için, her daim oğlunu hatırlatan bir hatıradan öte kıymetli bir nesnedir artık o.
Ayakkabı kutusunu alıyor, içinden altı çürümüş bir çift krampon çıkıyor. “Bununla gurur duyuyorum” diyor Pakize Anne. Onur duyuyorum diyor ve öpüyor eskimiş ayakkabısını oğlunun. Gözyaşları süzülürken yanaklarından tüm anneler için söylenebilecek bir söz dökülüyor dudaklarından. “Ama benim yüreğim kale gibidir…”
***
Tüm bunlar yaşanırken, 09 Mayıs 2013 tarihli bir konuşmayı hatırlıyorum. Araştırıp buluyorum. Sayın Emine Erdoğan’ın anneler günü vesilesi ile yapmış olduğu konuşma metnindeki şu cümlelere takılıyor aklım: “Bütün annelerin gülümsediği, bütün annelerin evlatları ile kucaklaştığı bir anneler gününü gerçekten çok özledik. Bu ülkenin anneleri ağladıkça hiç kimse mutlu olamaz, hiç kimse tebessüm edemez.”
Yıllar evvel ‘Artık analar ağlamasın’ diye konuşma yapanların, bunca annenin ve evladın ahını aldığını; anneleri ağlattığını gördükçe, tek bir şey söylemek geçiyor içimden:
Hani artık anneler ağlamayacaktı?
FATMA GÖRMEZ bacıma Allah tan sabırlar diliyorum.
Ey Allahım yardımın ne zaman???
Sizin gibi mumtaz bir cemaatın bir gün gelipte böyle komple zülme ve hemde hitler zülmüne maruz kalacağınıza asla inanamazdım.
Beş vakit namazlılar tarafından soykirama maruz kalacağınıza ise hiç inanamazdım.
Adil ve Rahim olan Allah`in kaderi tecellisini bekliyoruz.
İki müslüman guruptan birinin diğerine karşı bu kadar vahşileşeceğini düşünemüzdik….
Bakalım ve görelim..