YORUM | ERHAN BAŞYURT
Türk halkı, 65 yılda iki darbe, iki darbe girişimi ve iki de muhtıra gördü.
Halk olarak darbenin ne anlama geldiğini acı tecrübelerle biliyoruz.
Darbe demek, halkın iradesinin yok sayılmasıdır.
Demokrasinin tüm kurumlarının askıya alınmasıdır.
Yasama ve yargı bağımsızlığının, hukukun yok edilmesidir.
İşkence ve insan hakları ihlallerinin sıradan hale gelmesidir.
İfade ve fikir hürriyetinin, basın özgürlüğünün sınırlanmasıdır.
Özel mülkiyet haklarının gasp edilmesidir.
Seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasıdır.
Yürütmenin yolsuzluk ve rüşvet batağına saplanması, halkın parasını hesap vermeden harcamasıdır.
Özel yetkili mahkemelerin, iktidar muhaliflerini ‘düşman hukuku’ uygulayarak yok etmesidir.
Rejimin darbecilere göre ‘referandum’ ile dizayn edilmesidir…
Türkiye, en son olarak 15 Temmuz’da kanlı bir darbe girişimi ile karşı karşıya geldi ve ilk kez fiili bir darbe girişimi engellendi.
İster ’kontrollü darbe’ ister ’darbe tiyatrosu’ isterse ’hain ve kanlı cunta girişimi’ olarak görün, 15 Temmuz demokrasimiz adına bir dönüm noktasıdır.
Türkiye’de klasik askeri darbe girişiminin bir daha gerçekleşebileceğini sanmıyorum…
Acı olan şu ki; 15 Temmuz’da bir askeri darbenin önlenmesi, hukuksuzluklar, temel insan hakları ihlalleri ve işkencelerin ‘siviller’ eliyle hayata geçirilmesini önleyemedi.
***
Türkiye’de bugün demokrasi kurumları hiç olmadığı kadar geriledi.
‘Referandum’ yoluyla rejim tanzim edildi, ‘Tek Adam’ rejimine geçildi.
Tek Adam, yasamanın da yargının da tek hakimi oldu. Güçler ayrılığı rafa kalktı.
Muhaliflere ‘düşman’ hukuku uygulandı, özel yargılamalar yapıldı.
İktidar, istediği her kanunu çıkarabiliyor. Kimseyi muhatap almıyor. Uzlaşma ihtiyacı duymuyor. Çoklu baro ve sosyal medya yasaları son örnekleri…
İktidar bırakın halka hesap vermeyi, hesap sorma cesareti gösteren vatandaşlarına soruşturma açtırıyor.
15 Temmuz gazileri için toplanan paranın akıbeti bile belirsiz. Gerisini siz düşünün…
İşkence ve insan hakları kıyımları zirvede.
KHK ile kamudan hukuksuz ihraçlar ile yüzbinlerin hayatı karartıldı.
İfade ve fikir hürriyeti, basın ve yayın hürriyeti tamamen yok edildi.
Özel mülke keyfi el koymalar yaşandı.
İktidar, istediği gibi kadrolaşıyor.
Kamu imkanlarını istediği gibi keyfi dağıtıyor.
Halk fakirleşmiş, ekonomi çökme noktasına gelmiş kimsenin umurunda değil.
Milletin iradesi adeta gasp edilmiş durumda, demokrasi darbe dönemlerinde olduğu gibi laftan ibaret…
***
Bir karşılaştırma imkanı vermesi için belirtelim, 12 Eylül darbe döneminde yapılan kitlesel gözaltı ve tutuklamalardan çok daha fazlası 15 Temmuz ‘sivil darbe’ sürecinde gerçekleştirildi.
12 Eylül’de ihraç edilenlerin kat be kat fazlası 15 Temmuz sonrası yine ‘fişlemelere’ dayalı olarak işinden atıldı.
İşinden atılanlara ‘düşman hukuku’ uygulanarak, itiraz yolu da kapatıldı. Pasaportları iptal edildi ve bankaya hesap açmaları bile engellendi.
İktidar ‘onlara su bile yok’, ’ağaç kökü yesinler’, ‘köklerini kazıyacağız’ diyerek, yok etme kastını açıktan ortaya koydu…
Anayasamız’da hamile ve yeni doğum yapmış kadınlar için “ceza alsalar bile infazı ertelenir” maddesi varken, doğumdan yeni çıkmış loğusa anneleri bebekleriyle kelepçe takıp tutukladılar.
İnsanlar tahliye edilse bile keyfi şekilde hapiste ‘esir’ tutuluyor.
Aslına bakarsanız, 21’nci yüzyılda bu kadarını başarılı olsa bile darbeciler bile hayata geçiremezdi…
12 Eylül’de, sağ ve sol örgütler/öğrenciler hedef seçilmişti.
Onların dışında kalanlar, yakınları hukuksuzluğun kurbanı olmayanlar, yaşanan mağduriyetleri çok çok sonra idrak edebildiler.
Bugün de Cemaat ve Kürtler hedef seçilmiş durumda. Aynı yaygın ve sistematik hukuksuzluk onlara uygulanıyor ve kendisi veya bir yakını mağdur olmayanların çoğu yaşananlardan bihaber ya da görmezden gelme eğilimdeler…
***
Askeri darbe başarıya ulaşsaydı yaşanmasından kaygı duyulan ne varsa, bugün sivil darbeciler eliyle fazlasıyla hayata geçirilmiş durumunda
Askeri darbeciler ile sivil darbeciler arasında demokrasi, insan hakları ve hukuk sicili olarak maalesef bir fark yok! Hatta ‘sivil darbeciler’ açık ara önde…
Demokrasimizi, hukuku ve insan haklarını, özgürlüklerimizi ve temel haklarımızı gasp eden sivil darbeciler de, ancak askeri darbeciler gibi halk tarafından engellenebilir.
Sorun ya da soru şu ki;
Halk, temel insan haklarını ve hürriyetleri gasp eden sivil darbecilerin farkına, tüm toplum mağdur olmadan varılabilecek mi? Bakalım halk, ülke topyekun bir çöküş yaşamadan sivil darbecilere de ‘dur’ diyebilecek mi?