Halifenin emriyle Hallac’ın önce elleri ve ayakları, sonra kafası kesildi

YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY

Hallac-ı Mansur, İslam dünyasında en çok tartışılan isimlerden birisi oldu. Dile getirdiği “Enelhak” ifadesi ilk günden itibaren tartışılmaya devam etti. Bu sözü ile onun dinden çıktığını söyleyenler olduğu gibi, onun büyük bir evliya olduğunu kabul edenler de var. İdamına delil diye kayıtlara geçen sözler ise unutulacak gibi değil.

Hallac-ı Mansur, (d. Ağustos 858 – ö.Mart 922) İran’ın Fars eyaletinin Tur şehrinde doğdu. Uzun adı Ebü’l-Mugīs el-Hüseyn b. Mansûr el-Beyzâvî idi. Asıl adı Hüseyin olmasına rağmen Mansur, ya da Hallac-ı Mansur olarak bilindi.

Hallac, pamuk çırpanlara verilen bir isim. Bu ismin niçin kullanıldığına ilişkin farklı görüşler var. Bazıları babasının mesleğinden dolayı bu adın verildiğini nakleder. Oğlu Hamd’a göre ise insanların gönüllerindeki sırları pamuk gibi alt üst ettiğinden dolayı “Hallac-ı Esrar” denildi. Zamanla sadece Hallac diye anılır oldu.

Bu konuda bir başka rivayet daha bulunuyor. Bir hallacın dükkanında olduğu sırada işyeri sahibi bir gerekçe ile dışarı gider. Adam dükkâna döndüğünde bütün pamukların çırpıldığını görür. Bu hali onun kerametine yorar ve ona “Hallac” adını takar (1).

Hüseyin, 12 yaşında Kur’an’ı ezberledi. Hafızlık eğitimini tamamladıktan sonra Tüster’e gitti. Burada iki yıl daha eğitim aldıktan sonra Bağdat’a geçti. Aralarında Cüneyd-i Bağdadi’nin de olduğu ünlü sufilerin sohbetlerine katıldı.

HALLAC, ZENC İSYANINA DESTEK VERDİ

Basra’ya geçtikten sonra burada Ebu Yakub Akta adındaki bir sufinin kızıyla evlendi. Abbasi halifesini tehdit eden Zenc isyanını burada yaşadı. Bazı kaynaklar, Hallac-ı Mansur’un Zenc isyanına sıcak baktığını yazıyor. Daha sonra Zenc isyancılarına destek vermekle suçlandı.

Dünyadan elini eteğini çekmiş bir halde hayatını sürdürürken kayınpederi ile şeyhi arasında şiddetli bir kavga patladı. Cüneyd-i Bağdadi, ondan sabırlı olmasını istedi. Hüseyin de kalkıp 896’da hacca gitti. Hac dönüşü Cüneyd’in sohbetlerine katıldı. Sorduğu bazı sorularına cevap alamayınca Cüneyd, Hallac’ı sohbetlerinden uzaklaştırdı.

Her mezhebin zor hükümlerini alıp uygulayan Mansur, 5 yıl sürecek bir yolculuğa çıktı. Horasan, Maveraünnehir, Sicistan ve Kirman bölgelerini dolaşıp vaazlar verdi. Ahvaz’a geçip yerleşmek istedi. Burada aleyhinde bazı girişimlerin ortaya çıkması üzerine 400 dolayında müridi ile birlikte ikinci kez Hicaz’ın yolunu tuttu.

Mekke’nin o dönemde en çok bilinen sûfilerinden olan Şeyh Abdullah el-Mağribî, kerametlerini çok duyduğu Hallac’ı adamları ile birlikte ziyarete gitti. Yerinde bulamayınca nerede olduğunu öğrenip Ebu Kubeys dağına yöneldi.

Şeyh dağa çıktığında Hallac’ı yalnız başına bir kayanın tepesinde oturup dua ederken buldu. Etrafını ıslatacak kadar vücudundan ter aktığını görünce hiç konuşmadan dönüp gitti. Bu durum üzerine yanındakilere şöyle dedi:

“Bu adam ileri derecede sabrediyor. Allah’ın kazasına katlanıp ve ondan korkup takva ediyor. Fakat yüklenemeyeceği ve kaldıramayacağı bir imtihan ile Allah onu sınayacak.” (2)

ÇEKEMEYENLERİN ŞERRİNDEN DİYAR DİYAR DOLAŞTI

Sûfî Ebû Ya‘kūb en-Nehrecûrî, etrafındaki insanların Hallac’a yöneldiğini görünce yoğun bir karalama kampanyası başlattı. Hallac, ailesini de yanına alıp bu kez Bağdat’a geçti.

Burada bir sene kadar kaldıktan sonra, ailesini müritlerinden birine teslim ederek, Hindistan’a doğru tebliğ amaçlı bir yolculuğa çıktı. Etrafında büyük bir Mansurî grup oluştu.

Mansur’u ölüme götürecek yolculuk bundan sonra başladı. Onun vasıtasıyla Müslüman olanların Mansur’a olan sevgileri, bazı çevreleri fazla rahatsız etti. Bunun üzerine 903 yılında üçüncü kez hac yolculuğuna çıktı.

Zamanını ibadet ve insanlarla sohbet ederek geçiriyordu. İnsanlarla konuşurken, Allah yolunda kendisini feda etmeye hazır olduğunu ifade etmeye başladı (3).

Aleyhindeki faaliyetler artıp müritleri tutuklanmaya başladı. Kendisini de aynı sonun beklediğini fark edince Ahvaz’a kaçtı. Vezir Hâmid b. El Abbas’a, Hallac hakkında dedikodular ulaştırılmaya başlandı. Hallac’ın ölüyü dirilttiği, cinleri kullanarak istediği her şeyi elde ettiğini söylediler. Dahası halifenin etrafındaki adamları kendisine çektiğini ihbar ettiler.

Bunun üzerine Vezir Hamid, halife Muktedir-Billah’tan Hallac ve adamlarının kendisine teslim edilmesini istedi. Hallac, birkaç adamı ile birlikte bulunduğu yerden yakalanarak 913’te Bağdat’a getirildi. İdam talebiyle kadı karşısına çıkarıldı.

Halifenin Türk asıllı annesi Şağab ve öteki vezir Ali b. İsa el-Kunnaî idam yerine daha hafif ceza verilmesini istedi. 8 yıllık hapis hayatında ziyaretçileriyle görüşmesine engel olunmadı. Ancak vezir Hamid, mahkemeyi idam kararı vermeleri için sürekli baskı altında tutuyordu.

Hallac’a yöneltilen suçlamalardan birisi, çevresindeki insanların onun ilah olduğuna ve ölüyü dirilttiğine inandığına ilişkindi. Kadılar bu suçlamaları yöneltince şu cevabı verdi:

“Allah korusun! Ben nasıl ilahlık iddiasında bulunayım, nasıl peygamber olduğumu iddia edeyim. Ben sadece Allah’a ibadet eden bir kulum.”

Vezir Hamid, bu sözlerinin gerçeği yansıtmadığını öne sürerek ölümüne fetva verilmesini kadılar heyetinden istemeyi sürdürdü. Vezir, zaman zaman hapishaneden getirtip İslam’a aykırı bir söz bulacağı düşüncesiyle bizzat sorguladığı zamanlar oldu. Ancak hiçbirinde onu suçlayacak tek bir söz bulamadı.

MEKTUPTA HAC SEVABI KAZANDIRACAK HAREKET ANLATILIYOR

Vezir Hamid, Hallac’ın yazdığı bir mektubu ele geçirdi. Mektupta şunlar yazılı idi:

“Eğer bir kimse haccetmeyi arzu eder de buna imkan bulamazsa, içine kimsenin girmediği temiz bir ev tespit eder. Hac mevsimi geldiğinde bir hacının Kabe’nin etrafını tavaf etmesi gibi burada döner. Sonra 30 yetim çocuğu bulur ve bunlara burada hizmetini kendisi yaparak yemek verir. Sonra da bunları giydirir ve ceplerine 7 dirhem para koyup gönderdiğinde hac etmiş gibi olur.”

Mahkemede mektup okunup sorulduğunda bu bilgiyi Hasan el-Basrî’nin “Kitabü’l-İhlas” adlı eserinden aynen aktardığını söyler. Bunun üzerine kadı, “Ey kanı mübah olasıca, doğruyu söyle” diye çıkıştı. Bu sözü duyan Vezir Hamid, kadıya, “Şu hitabını yazıver” der. Kadı Ebu Amr, Hallac’ı savunmak istemişse de Vezir, “kanı mübah olasıca” sözünü yazdırır ve bunu fetva olarak alır.

Hallac, hakkındaki ölüm fetvasının nasıl verildiğini görünce, “Kanım size asla helal değil. Dinim İslam ve mezhebim sünnet yolu. Ben bu uğurda kitaplar yazdım. Allah vekilim olsun” diye konuşur (4).

Hallac hakkındaki esas suçlama ise “Enelhak” (Ben İlahım) sözü idi. Bununla kendini tanrı olarak gördüğüne ilişkin söylediği sözler, yargılamaları sırasında ciddi bir suçlama olarak önüne konulmadı.

Mansur’un “Enelhak” dediği kitaplarında yer alan bir ifade. Bu sözlere kendisinin yazdığı “Kitâbü’t-Tavâsîn” adlı eserinde de yer veriyor. Sözünün tamamı şöyle: “Eğer Allah’ı tanımıyorsanız eserini tanıyın. İşte o eser benim, ben Hakkım, çünkü ebediyen Hak ile Hakkım.”

Divan’ında ise aynı konuya, “Ben sevgilimin kendisiyim, o da bendir; biz bir bedene hulûl etmiş iki ruhuz” diye yer verir (5).

HALLAC’IN BEDENİNİ PARÇA PARÇA DOĞRADILAR

Hallaj.jpg

Mahkemenin verdiği ölüm kararını Halife Muktedir-Billah hemen onayladı. Hallac-ı Mansur’a, 922 yılının Mart ayında önce bin kırbaç cezası uygulandı. Hiç etkilenmediği görülünce önce bir elini, sonra ayağını kestiler. Bir süre sonra da öteki eli ve ayağını gövdesinden ayırdılar. Bir süre de öyle bekletildikten sonra başı kesilerek idam edildi.

Başı bir mızrağın ucuna geçirilip Bağdat’ta Dicle nehri üzerindeki köprüye dikildi. Gövdesi yakılıp külleri nehrin sularına savruldu. Kafası iki gün sonra köprüden alındı ve çok sayıda mensubunun olduğu Horasan bölgesine ibret için gönderildi.

Ancak aradan kısa bir süre sonra Hallac’ın asıldığı yer türbe kabul edilip halk tarafından ziyaret edilmeye başlandı. Daha sonra yeni Vezir Ali b. Mesleme, göreve başlamadan önce Hallac’ın türbesine gidip dua etti. Bu hareket, Abbasi devletinin Hallac’tan özür dilemesi olarak kabul edildi.

Hallac’ın bir zındık olduğunu öne sürüp idamını isteyen kadıların yanı sıra, onun evliyadan olduğunu kabul eden mutasavvıflar da vardı. Başta eleştiren Cüneyd-i Bağdadî, İbn Atâ, Şiblî ve Nasrâbâdî gibi isimler onu savunanlar arasında yer aldı.

İSLAM TOPLUMUNDA DERİN İZLER BIRAKTI

Hallac-ı Mansur’un tasavvufî yaklaşımı, İslam toplumu üzerinde derin izler bıraktı. Hallac’ın görüşlerinden birisi, Hz. Muhammed’in ezeli bir nur oluşu fikri. Adem peygamber, henüz yaratılmamış iken o peygamber idi. Bütün nebiler, resuller, veliler ilim ve irfanlarını ondan aldılar. Hz. Adem bedenlerin, Hz. Muhammed ruhların babasıdır. Eğer o olmasaydı, hiçbir şey olmazdı (6).

Birlik fikrinin savunucusu olan Mansur için esas itibariyle bütün dinler de birdi. Aynı gerçeğe değişik açılardan bakmak, dinlerdeki farklılığı oluşturuyordu. Farklılık isimlendirmede ve şekildeydi.

İblis’in Hz. Adem’e secde etmemesini de onun Allah’a olan bağlılığı ile anlatır. Allah’ın, “Eğer secde etmezsen sana ebedî olarak azap edeceğim” uyarısına karşı, İblis’in “Bu azap içinde iken beni görecek misin?” şeklinde bir soru sorduğunu nakleder ve “Evet” cevabını alınca, “Beni görmen bu azaba katlanmama değer” dediğini hatırlatır. Hallac-ı Mansur, bunu İblis’in davasındaki samimiyeti olarak yorumlar (7).

Hallac, İslâm âlimleri arasında derin görüş ayrılıklarına yol açan bir isim oldu. Onun öğretilerine göre dört farklı yaklaşım ortaya çıktı.

– Bunlardan biri Hallâc’ı haklı bulan, onun görüşlerinin doğru olduğunu savunanlar.
– Diğeri bu görüşün tam karşısında yer alıp onu kâfir ve zındık sayarak şiddetle reddedenler.
– Başka bir grup ise dile getirdiklerinden dolayı onu mâzur görüp kendisine acıyanlar.
– Dördüncü grup da hakkında bir yargıya varmadan sessiz kalmayı tercih edenler.

DİPNOTLAR:

(1) Ahbarü’l-Hallac L. Massignon’un Quatre textes inédits, relatifs à la biographie d’al-Hallâj, Paris 1914, s. 49

(2) İbn Esir, İslam Tarihi, VI. s. 473, Hikmet Neşriyat 2016

(3) Hatîb, Târîḫ-i Baġdâd, VIII, s. 112-141.

(4) İbn Esir, İslam Tarihi, VI. s. 474-475

(5) Hallac-ı Mansur, Kitâbü’t-Tavâsîn, Tavasin Enel Hak, Yaba Yayınları 2012

(6) Aclûnî, İsmail b. Muhammed, Keşfü’l-Hafâʾ, I, 265; II, 130

(7) Attâr Feridüddin, Teẕkiretü’l-Evliyâʾ, s. 582-595. Gelenek Yayınları 2017

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

25 YORUMLAR

  1. Enelhak diyenlerin bugünkü temsilcileri simdilerde yakmayan kefen satiyorlar gerci de.. Aman biz yine de gecmisimizden ders alalim da Cübbelinin derisini yüzmeyelim. Biliyoruz bunlari demeyelim, lütfen yayalim, cocuklarimiza da ögretelim. Kimse “ben Allahim”, “Bir can vardir bende benden iceru” falan diyenleri öldüremesin tamam mi, hadi hemen önünü alalim arkadaslar. Bak duyuyorum Hasan Mezarci “22 yildir kimse dokunmuyordu, tehditler aliyorum” demis, aman gözünüzün yagini yiyim, bu Emeviler cok kötü, dokunmasinlar bicareye.

    • Bu başlık insanı neden dinden soğutsun ki? Halife ve sahabe Muaviye, Hz. Hasanı zehirtletmişken? Halife ve tabiin Yezid’in ordusu Hz. Hüseyin ve ailesini şehit ettikten sonra Medinede Harre vakası denilen 900 küsur sahabi-tabiin kadına tecavüz etmişken? Emevilerin yaptığı 50 küsur soykırım var iken. Halife Yavuz Sultan Selim 3 tane sadrazamını (iran şahını değil memluk vezirini değil kendi sadrazamını) mahkemesiz sorgusuz sualsiz idam etmişken İslamdan soğumadıysak Hallacın başına gelenlerden mi soğuyacağız?

      • Tamamda, hic kimse Islam tarihindeki kötü örneklere caizdir dememis, yezid ve ordusu hayirla anilmamis, isledikleri suclar, Hz. Hüseyin ve ailesinin sehit edilmesi, tecavüzler, emevilerin soykirimlari vs iyidir güzeldir dememis, aksine hep kinanmislar, Islam alimleri icdihadlarinda bunlarin amellerine bakarak icdihadda bulunmamis, örnegin Müslümanlarla savasmak, savasta kjadinlara tecavüz etmek caizdir fetvasi vermemis, dolayisiyla Islam tarihindeki kötülüklere bakarak konuyu mezheblere ve Islam hukukuna getirmenin bir anlami yok. Evet hetzaman kötü örnekler olmustur, AKP ve Siyasal islamcilar ancak yezid ve emeviler gibi kötü örneklerle kiyaslanabilir.
        Yavuz Sultan selimin 3 sadrazamini sorgusuz sualsiz idam ettigine dair iddiayi ilk defa duyuyorum, bu konuyu enine boyuna arastirmak gerekiyor, eger dogruysa bunu kabullenemeyiz tabiki, Osmanli sultanlarininda birsürü kusuru var süphesiz ama bu sebepten dolayi hayri serrinden cok daha fazla olan 1000 yillik koca Türk tarihini cöp kutusuna atmak, yerden yere vurmak, ermeni agziyla saldirmakmi gerekiyor?

        • Siz ne dediginizin farkinda misiniz? Ne demek Ermeni agziyla saldirmak? Bu sözlerinizle bir milleti veya o kökenden gelen insanlari düsmanlastirdiginizi göremiyor musunuz?
          Irkcilik nedir, empati ne ise yarar, biraz bu konularla ilgilenseniz iyi olur.

        • Cem Arslan Bey’e;
          1000 yıllık koca Türk tarihi kardeş katli, din kardeşi katli, müsadere, saray baskınlarından ibaret. Ermeni ağzı ne demek ya. Genetik testi yaptım bende yüzde 2 aşkenaz yahudilik çıktı. Ne yapcam şimdi ben? Sizin Türk olmanız Türkiye de doğmuş olmanı sizin tercihiniz miydi? Sürekli bir Tr724 okuyucusu biriyseniz bu platformdan hiç istifade etmemişsiniz. Türk halkının ilk açtığı meclis kral tarafından kapatılmıştır sene 1877-78. Krallarımız hiç marabalarını sevmediler saymadılar dinlemeye layık bile görmediler.

        • Yavuzun 3 Sadrazamını sorgusuz sualsiz idam ettirdiği iddia değildir tarihi vakadır. Bunu da 8 yıllık krallığı süresinde yapmıştır.
          Fatih Sultan Mehmet Han hazretleri de mesela 3bin hurufiyi canlı canlı ateşte yaktırmıştır.
          Genc Osman’a Osmanlı ordusunun yiğit gözüpek Mücahid yeniçerileri tecavüz etmiştir. Bunları size tarih kitaplarında anlatamazlar.

        • Adam ermeni ağzıyla diye yazmış yaa. Bu adam her eleştirel yazının altına saçma sapan şeyler yazıyor. Yazsin kendi görüşü. Fakat bilinçaltıni sonunda kusmuş. Sözde hizmet eri ırkçı biri çıkmış. Şaşırdık mı hayır? Sorsak hoşgörü dinlerarasi diyalog kardeşlik diye anlatır. Bir insana kendince ermeni diye hakaret ederek gerçek yüzünü göstermiş.
          Çok sevdiği Osmanlınin turklere etraki bi idrak dediğini, Türkmen diye nitelendirilenlerin asagilandigini, osmanliya en çok isyan eden grubun Türkler oldigunu, İranın siilestirilmesinde en büyük rolü abilerinin iddiası aksine ters perslerin değil turklerin oynadığını ya bilmiyor ya işine gelmiyor.
          Sonuç olarak bu bey ırkçı biri. Sağlıklı düşünemiyor. Allah hayatı boyunca ermenilerden ayırmasın onu.

    • Baslik insanlari neden dinden sogutsun? Islam’da halifeler yanlis yapmaz, zalim olamaz diye bir hüküm mü var? Nasil bir mantiktir bu?
      Bana öyle geliyor ki, bu kafa yarin öbür gün Tayyip’e de toz kondurmayacaktir, onun zulümlerini anlatanlari tarih düsmanligi ile suclayacaktir.

      • Yazar bir yazi kaleme alir. Salih erdem ve Ismail mahlaslarini kullanan bir kisi de (tek bir kisi) her yazinin altina yazari ölümüne savunan yorumlar yapar. Elestirileri her seferinde tek tek cevaplar. Bu her yazida böyle olur. Cok ilginc cok..

  2. Yazıyı okumaya başladıktan sonra, daha önce verdiğiniz söz üzere kaynak göstermediğiniz, ama göstermeye çalışmış gibi yaptığınızı fark edip yine bir kahvehane sohbetine dalmamak adına vazgeçtim okumaktan. Sayın yazar; size bir kez daha hatırlatıyorum, verdiğiniz her bilgiye bir referans vermek keyfinize kalmış bir durum değil, bilgi vermek isteyen biri olarak üstünüze vazifedir. Eğer bunu yapmazsanız sadece siz değil, gazeteniz de sizinle birlikte sıradan bir dedikodu paçavrasına döner.
    Saygılarımla.

    • DİPNOTLAR:

      (1) Ahbarü’l-Hallac L. Massignon’un Quatre textes inédits, relatifs à la biographie d’al-Hallâj, Paris 1914, s. 49

      (2) İbn Esir, İslam Tarihi, VI. s. 473, Hikmet Neşriyat 2016

      (3) Hatîb, Târîḫ-i Baġdâd, VIII, s. 112-141.

      (4) İbn Esir, İslam Tarihi, VI. s. 474-475

      (5) Hallac-ı Mansur, Kitâbü’t-Tavâsîn, Tavasin Enel Hak, Yaba Yayınları 2012

      (6) Aclûnî, İsmail b. Muhammed, Keşfü’l-Hafâʾ, I, 265; II, 130

      (7) Attâr Feridüddin, Teẕkiretü’l-Evliyâʾ, s. 582-595. Gelenek Yayınları 2017

      • Sayın Salih Erdem beyefendi, müsaade buyursaydınız da yazar cevap verseydi. Ayrıca sanki hiç referans verilmiş mi diye bakmadan ön yargılı yazmışım gibi, yazının sonundaki referensları kopyalayıp buraya yapıştırarak ‘ahanda burda, baksan görürdün’ tarzı yaklaşımınız en hafif ifadesiyle su-i zana girer. Ama madem anlamamış gibi yaptınız sizin üzerinizden yazara daha açık bir mesaj gönderelim müsaadenizle. Bakınız, yazar o referansları yazı içinde parantezler içinde kullanmış. Muhtemelen sizin de bildiğiniz üzere, her bir referans, sadece kendisinden önce gelen son bilginin kaynağını gösterir. Yani her yeni bilgi yeni, veyahut yeni bilginin referansı yazı içinde daha önce belirtildiyse de aynı rakam parantez içinde tekrar yazılarak referans gösterilir. Mesela yazı içinde geçen ”Sorduğu bazı sorularına cevap alamayınca Cüneyd, Hallac’ı sohbetlerinden uzaklaştırdı.” cümlesi yeni bir bilgi veriyor, ama ne cümle içinde, ne öncesinde ne de sonrasında bir referans yok. Sokak ağzıyla konuşacak olursak, ”ben nerden bileyim yazarın bunu uydurmadığını?’. Sanırım artık Bilal bile anlamıştır ne dediğimi.
        Saygılarımla

    • Ben cemaati icinde Türkiye’ nin muhafazakar mahallesinde en egitimli, en aydin insanlari barindiriyor diye bilirdim.
      Ama simdi görüyorum ki, icinde cok tutucu unsurlari da barindiriyor, eger bu okuyucu yorumlari tabani yansitiyorsa tabii.
      Görebildigim kadariyla bazilari tarihe pembe gözlükle bakmayan, karanlik noktalari da anlatan bir yazara yazdirmamak icin elinden geleni yapiyor.
      Kaynak vermeyince, hani kaynak diyorlar. Kaynak veriyor, yine begenmiyorlar. Niye bu kadar fazla yaziyorsun diyenini mi ararsiniz, seni okumuyorum ama yazini yorumluyorum diyenini mi, sen kalitesiz yaziyorsun, senden yazar olmaz diyenimi mi, hepsi var.
      Bu kafayla gecmis yüceltilebilir, atalara adeta taparcasina toz kondurulmayabilir, ama bir adim da ilerleme olmaz.
      Bu tablo bana gösteriyor ki, Tayyip aganin zulümleri ve basta AKePe tabani olmak üzere toplumdaki bu zulümlere körlük sadece birer semptom. Asil problem daha derinlerde…

      • Ismail kardes, hakikaten siz yazarin avukati falan misiniz? Birakiniz yazar cevaplasin kendisine yapilan elestirileri. Her yoruma cevap yazmayi neden vazife biliyorsunuz ki?

        • Yazarin avukati degilim. Tanimam da. Amacim kendisini savunmak degil.
          Ama gördügüm bir sey var:
          Bazilari M. Efe Caman ve M. Ahmet Karabay gibi gecmis güzellemesi yapmayan yazarlara takinti derecesinde tepki gösteriyor.
          Ben bunu yanlis buluyorum.

          Burada kendi görüsümü aciklamamin tek sebebi var:
          O da bu sitenin her okuyucusunun sizin gibi düsünmedigini göstermek.
          Bu siteyi takip eden, ama her konuya sizin gibi bakmayan baskalari da var.
          Siz görüsünüzü yazacaksiniz, zaman zaman bazi yazarlari yerin dibine batiracaksiniz da biz susacak miyiz?

          Gercekten anlamiyorum.
          TR’de özgür basin susturulmus, tüm medya tek sesli hale gelmis…
          Böyle bir dönemde ortaya cikan ve iktidarin degil de kendi düsüncelerinin sesi olan her kaleme sevinilmesi gerekirken…
          Bu yönde cikacak her yazarin tesvik edilmesi gerekirken…
          Bu sitedeki yazar cesitliliginden mutluluk duyulmasi gerekirken birileri de cikmis bazi yazarlari site editörlerine sikayet ediyor, susturmak istermis gibi elestiriyor.
          Ben bunu anlamiyorum.

          • Bir kişiyi sırf İslam Tarihi’ndeki karanlık yönleri gösteriyor diye eleştiremeyecek miyiz? Yazar çeşitliliği ayrı bir şey. 100 tane farklı görüşten 100 yazar da olsa bunların her birininin görüşleri ve yazdıkları eleştirilebilir. Neden eleştiriyi, kişiyi “susturmak” olarak algılıyorsunuz? Eğer kaynak eksikliği varsa bunu eleştirebilirim, yanlış kaynaklar verilmişse bunu da eleştirebilirim, başka herhangi bir şeyi de eleştirebilirim. Ben biri sırf farklı bir görüş savunuyor diye onun eleştirilmesine karşı çıkanları garipsiyorum. Bir yazıyı güzel, doğru ve haklı yapan şey o yazının muhalif veya marjinal oluşu değildir, o yazıdaki bilgilerin doğruluğudur. İçinde güvenilir olmayan bilgiler olduğunu düşünüyorsan eleştirirsin.

            Bunun dışında, diğer kesime de şunu söylemek istiyorum: Bir insan bir yazarı istediği şekilde ve dilediği zaman savunabilir. Böyle birine kalkıp “çok ilginç, hep aynı isimler savunuyor” demek suizandır ve paranoyaklığa kadar götürebilir. “Siz avukatı mısınız?” demek de çocuklukta yaptığımız sözlü saldırılardan biridir. Bir kişinin bir başkasını savunmak için avukat olmasına gerek yoktur.

            Ve neden bu tarz köşe yazıları altında, yazıda yazılan bilgileri konuşmak yerine insanlar birbirine giriyor anlamıyorum. Eğer konu hakkında bilginiz varsa yazın, eleştirin veya destekleyin. Bilginiz yoksa da bilgilendikten sonra gelip yazın. Kimse böyle bir yazının altında sizlerin dalaşmalarınızı görmek zorunda değil.

            Son olarak: Başlık gerçekten de kötü seçilmiş. Dinden soğutup soğutmama bakımından değil. O başlığın kendisi zaten yazının içinde var. Ayrıca kimsenin bir cümlede dinden soğuyacağını sanmıyorum. Başlığın kötü olmasının sebebi kalitesiz haber sitelerinde gördüğümüz ve kişinin ilgisini çekip habere tıklatma (ve böylelikle görüntülenme sayısı kazanma) amaçlı konan ucuz başlıklara benzemesi. Bence bu tarz akademik bilgilerin verildiği bir yazıda böyle bir ucuzluğa gerek yok.

          • Iyi de yazar iyi kötü kendince birşeyler yazmış. Ona yapılan en küçük eleştiriyi bile yazarı susturmak olarak algılayıp her seferinde site okuyucusunu hoşgörüsüzlükle suçlamak. Bunu da coşkuyla ve varlık yokluk mücadelelesi tarzında yürütmek. Nerden geliyor bu hararet efendim.
            Ayrıca yazarı beğenebilirsiniz ayrı mesele. Ama sizinki her yazının altına %100 katıldığınızı söyleyip her eleştiriye tüm gücünüzle cevap yetiştirme şeklinde ilerliyor. Normal bir okur yazar, okur sever ilişkisi değil ki bu. Çok ama çok dikkat çekiyor. Takım fanatiği havası veriyor. Ya da başka bir şey var…

          • Mehmet Bey tebrik ederim herkese yukarılardan okkalı bir üslup dersi vermiş oldunuz. Yalnız diğer yorum sahipleri için kullandığınız paranoyaklık, çocukça yapılan saldırı, kimse dalaşmalarınızı izlemek zorunda değil gibi ifadeler de bu üslup dersinin kıymetli birer parçası sanırım..

  3. Zahiri yönünü çok gûzel ifade ettiniz.Zahirde hadiseler bu $ekilde oldu diyelim.Ku$ iki kanatla uçar.Bir de batini yönü var.Batini yönünü biliyorsaniz yazin.Ya da ögrenin ve yazin.

  4. Mehmet beye cevap:
    Her elestiriyi yazari susturmak olarak algilamiyorum. Ama önceki yazilara yapilan yorumlarda “Neden böyle biri burada yaziyor?”, “Editörler ne is yapar?” türü yaklasimlar görmüstüm. Yazari susturma algisi oradan kaynaklaniyor.
    Ayrica karsi cikan bircok kisi aslinda yazi elestirisi yapmiyor, dogrudan yazarin kendisine saldiriyor. Sen yazar degilsin, seviyen düsük vs. gibi ifadeler bana göre yazi elestirisi degil, sahsa saldiri. Yazi elestirisine kimsenin bir sey dedigi yok.

  5. 1) Yazıda 24. paragrafta kaynak verilip: …kadı “Ey kanı mübah olasıca” der. Bunu duyan Vezir , “Şu hitabını yazıver” der. Kadı, Hallac’ı savunmak istese de Vezir, “kanı mübah olasıca” sözünü yazdırır ve bunu fetva olarak alır denirken (Kaynak: İbn Esir, İslam Tarihi, VI. s. 474-475)
    31. paragrafta “Hallac’ın bir zındık olduğunu öne sürüp idamını isteyen kadıların yanı sıra, onun evliyadan olduğunu kabul eden mutasavvıflar da vardı” denilmiş. Yani vezir, kadılardan birini geri zekalı yerine koyup soru sorarken kullandi[i hitabı yazdırıp, sonra da bunu fetva olarak gösterip, önce dövdürdü, sonra kestirdi, başını sırığa taktirdi, gövdesini yaktırdı değil de, bunların yapılması fetvasını “kadılardan” aldı öyle mi?

    2) “…önce bin kırbaç cezası uygulandı. Hiç etkilenmediği görülünce önce bir elini, sonra ayağını kestiler. Bir süre sonra da öteki eli ve ayağını gövdesinden ayırdılar. Bir süre de öyle bekletildikten sonra başı kesilerek idam edildi” satırlarını okuyunca, Nasrettin Hocanın fıkrasındaki: “sen ya sayı saymasını bilmiyorsun, ya dayak yememişsin” sözü geldi hatırıma. Fıkrada, hikayede, masalda olur da, böyle bir şeyin mümkün olup olmadığını bilim adamlarına sormak lazım gibime geliyor.

    3) “Birlik fikrinin savunucusu olan Mansur için esas itibariyle bütün dinler de birdi. Aynı gerçeğe değişik açılardan bakmak, dinlerdeki farklılığı oluşturuyordu Farklılık isimlendirmede ve şekildeydi” denilmiş. Bugüne bakan yönüyle en kapsamlı ifadelerden biri bu. Esas kaynak gerektiren, Hallac’ın sözlük anlamı, isminin nereden geldiği, bilmen hangi alimin onu nasıl övdüğü sözler için değil, bu sözleri söylediği iddiası için kaynak lazım.
    Hürmetle…

    • Sayın yazar kaynağın ne olduğunu, hangi kaynakların nerede kullanılacağını biliyor mu acaba?
      Geçen müttaki Müslümanların Rüstem Paşa’da asırlarca namaz kalmadığını iddia eden bir yazı yazdı. Başlıkta ve sonuçta bu iddia var. Yazıda -belki- 15’den çok kaynak var. Bir tek bu iddiayı nereden aldığı yok.
      YorumcularIn “yazarlar uzman olmadığı konularda yazmasın” düşüncelerine katılıyorum. Bu yazmasın tabi ki bir teklif. Onların da istediğini yazmaya hakları var. Biz de sonuna kadar eleştiririz.
      Böyle medya yoluyla yapılan hatalar benim oğlumun kafasını karıştıracak da ben sessiz kalacağım. Allah iyilik versin…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin