YORUM | EKREM DUMANLI
Enteresan bir olay yaşandı Fransa’da.
Müsaadenizle özetleyeyim:
Fransa Milli Takımı dünya kupasını final maçında kaybedince teknik direktör kendini hedef tahtasında buldu. Oysa maç penaltılara kalmıştı ve şansı yaver giden Arjantin kupaya uzanmıştı. Fransa için yeni teknik direktör konuşulmaya başlandı. Tabii ki Zidane’ın adı da geçiyordu. Bazı iddialara göre eski Fransa takım kaptanı Zidane Brezilya’da iş başı yapacaktı.
Tam bunlar yaşanırken Futbol Federasyonu Başkanı Le Great asabi bir açıklama yaptı ve saldırgan bir dille Zidane’ı yerden yere vurdu. “Nereye giderse gitsin. Avrupa’da bir kulübe de gidebilir, milli takım da çalıştırabilir. Derdim değil. Beni arasa telefonumu açmam…” şeklinde devam eden cümlelerde büyük bir öfke (belki de nefret) vardı.
İşte o anda olan oldu ve tarih yazıldı; Fransa milli takımının bir numaralı yıldızı Mbappe “Zidane Fransa’dır. Böyle bir efsaneye saygısızlık edemezsiniz!” diyerek fitili ateşledi. Tepkiler çığ gibi büyüdü ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron bile benzer bir açıklama yapmak zorunda kaldı.
Bunun üzerine Federasyon Başkanı önce özür diledi; sonra da istifa etti. Öyle de olması gerekiyordu. Çünkü Cezayir asıllı Zidane muazzam yeteneği ile hem oynadığı takımda efsane olmuştu hem de Fransa milli takımında.
Mbappe’nin “Zidane Fransa’dır.” sözünü duyar duymaz Hakan Şükür’ü hatırladım. “Hakan Şükür de Türkiye’dir” çünkü. Sadece Galatasaray’da elde ettiği başarılar değil; milli takımda ortaya koyduğu mücadele ile bir efsanedir. Sağlam bir Beşiktaşlı olarak yazıyorum bu satırları; çünkü Hakan gibi futbolcular sadece bir kulübe (hatta bir kitleye) hasredilemez; spor tarihinin, dolayısıyla ülke tarihinin, bir parçası haline gelir.
Hemen telaşa kapılıp Hakan’ın da hatalarını sıralamaya çalışanlar çıkacaktır eminim; ama sorarım size hatasız insan olur mu? En başta kendisi, siyasete girmenin bir hata olduğunu söylüyor.
Zidane’ın hiç mi hatası olmadı? Mesela, İtalya ile Fransa arasında oynanan 2006 dünya kupası final maçını statta izledim. Zidane’ın son maçıydı. Futbola veda etme zamanı gelmişti… Fransa’nın tek golünü de o atmıştı. Maç uzatmalara kalmıştı. Ne var ki beklenmedik bir olay yaşandı aniden. Zidane, 110. dakikada İtalyan savunma oyuncusu Materazzi’nin göğsüne kafa attı ve kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bıraktı. İtalya penaltılara giden maçı 5-3 kazanarak dünya şampiyonu olmuş, Zidane da kırmızı kartla futbola veda etmişti. Sonradan öğrenildi ki Zidane’ın o hareketi yapma nedeni, Materazzi’nin kız kardeşine küfretmesiydi. Gene de çok büyük hata. Ne var ki o hata bile onun efsane olmasına engel değildi.
Hakan Şükür de bir efsanedir. Onun kaldırdığı kupaları ve aldığı ödülleri buraya kaydetmeye kalksam satırlar yetmez. Galatasaray’da yaşadığı şampiyonluklar, Başbakanlık kupaları, UEFA kupası, gol krallıkları… Dünya üçüncüsü olduğumuz Güney Kore maçında 10’uncu saniyede attığı “en erken gol rekoru” hala kırılamadı… Ve oynadığı her maçta sahada ayak basmadık yer bırakmayan bu adam, sadece bir kez kırmızı kart cezası aldı; o da haksız bir kırmızı kart…
Sadede gelelim şimdi: Hakan Şükür yıllardır en zalim metotlarla linç ediliyor. Saçma sapan iddialar, akla hayale gelmez isnatlar, terör örgütü üyeliği gibi iğrenç iftiralar. Babasının tutuklanmasına kadar varan haksız hukuksuz uygulamalar…
Koca Türkiye’de bir tane Mbappe yok muydu!
Futbol camiasından biri çıkıp da “Ayıp ediyorsunuz. Hakan gibi vatansever bir insana vatan haini yaftası vuramazsınız!” diyemedi. En azından Hakan’ı yakından tanıyan birileri itiraz etmeli değil miydi?
Mesela Rıdvan Dilmen siyasetin karşısında kıvrak çalımlar atma yerine “Ne yapıyorsunuz arkadaş, bahsettiğiniz kişi gerçek bir sportmen ve bir ülke sevdalısı” diyemez miydi?
1993-94 sezonunun gol kralı olan Bülent Uygun, Reis sevdasına bir ispiyoncu goygoyculuğu ile yaklaşma yerine arkadaşına sahip çıkamaz mıydı? Sedat Reis’ten Tayyip Reis’e kadar uzanan seyahatinde hiç mi mertlik ve vefa duygusu tatmamıştı?
Daha da kötüsü var: Hazır yere düşmüşken bir tekme de ben atayım diye çırpınan ve kırmızı kart görmeyeceğini bilen infazcılar zuhur etti bu süreçte. Kendini siyasetin kucağına atıp bazı şüpheli konularda adı anılan Saffet Sancaklı, Hakan’a, Arif’e nasihat etmeye yeltendi. Oysa bu insanlara yapılan haksız hukuksuz uygulamalara ilk itiraz etmesi gerekenlerden biriydi. Daha da berbat bir tip var: Ümit Özat. Kahvehane ağzıyla yaptığı konuşmalarda kah savcı oldu, kah hakim ve eski takım arkadaşını yalan yanlış beyanlarla infaz etmeye kalktı.
Konu sadece Hakan Şükür değil sevgili okur. Sadece futbol da değil.
Memlekette bir kişi ya da zümre haksızlığa maruz kaldığında yorganı başına çekerek duymazdan gelmek, bir gelenek halini almış bizim memlekette. Sessiz kalmanın sinsiliği bir yana; bir de cellat rolüne soyunanlar var.
Mesela Samanyolu Yayın Grubunun Başkanı Hidayet Karaca sekiz senedir hapiste. Bu insan Televizyon Yayıncıları Derneği Başkanlığı yaptı yıllarca. Yani farklı medya gruplarının yöneticileri ile çalıştı, toplantılar yaptı.
Sekiz yıldır hapiste olmasını gerektirecek suçu ne? Bir dizi film senaryosunda, El Kaide’ye yakın bir örgüt hakkında yer alan ifadeler yüzünden tutuklandığında diğer medya grupları ayağa kalkma yerine sus pus olmayı tercih etti. Oysa “Hidayet Karaca Türkiye’dir” diye haykırmak her namuslu medya yöneticisinin boynunun borcuydu.
Bir başka örnek: Boydak ailesi. Bir zamanlar Koç ailesine yapılan bir haksızlık karşısında (hiçbir mecburiyetleri olmadığı halde) Hacı Boydak Bey iktidara “Bu yanlış” diye haykırmıştı. Sonra uyduruk bahanelerle Boydak ailesi hapse atıldı; hala da zindanlarda çürütülüyor. Ne TÜSİAD’dan tık çıktı ne de her bir ferdine iyilik yaptığı Kayseri halkından. Oysa “Boydaklar Türkiye demektir” diye bir haykırış Erciyes eteklerinde yankılanmalı değil miydi?
Hakan Şükür diyorum; siz Arif Erdem’i, Zafer Biryol’u ve daha nice zulme maruz kalmış sporcuları anlayın…
Hidayet Karaca diyorum; siz Mustafa Ünal’ı, Fevzi Yazıcı’yı ve hapishanelerde çürütülen gazetecileri ve yazarları anımsayın…
Boydaklar diyorum, siz Akın İpek’i, Halit Dumankaya’yı aklınızdan çıkarmayın…
Neden bu insanlar hedef seçilir biliyor musunuz? Mafya geleneğidir bu. Öncü ve örnek insanlar hedefe konur. Onlara verilen ceza ile toplum korkutulur. Hakan’ı yıkarsanız futbol camiasına gözdağı vermiş olursunuz. Akın İpek’i, Boydaklar’ı ezerseniz iş dünyasını sindirmiş olursunuz. Ne var ki sustuğunuzda yakanızı mafyadan kurtaramazsınız.
Mutlaka sıra size de gelir…
Kendi mahallemizdeki haksızlık, adaletsizlik ve iğreti durumlarla mücadele edemediğimiz sürece başka mahallelere laf etmeye hakkımızın olmadığını düşünüyorum.
Bu dediğiniz her yer için geçerli. En zor olanı, kendi mahallenizdeki problemler ile mücadele etmektir.
Siyasetçileri düşünün. Başka partilere laf atmak kolay. Kendi partisi ile ilgili laf söyleyebilen var mı?
Bazı sözde muhafazakar gazeteleri düşünün. İktidara tek laf söyleyemeyezler, cesaretleri yetmez. Ama Yunan üzerinden kahramanlık taslarlar. “Tükürüğümüzle boğarız” vs. gibi.
Millet olarak düşünün. Kendi tarihimizdeki zulümlerle yüzleşmekten korkarız, ama başkasının tarihi ile uğraşırız. Batı sömürgeciliği, Batı´nın insanları köleleştirmesini anlatırız, ama Osmanlı köleliği kaldırmada neden geç kaldı, oraya hiç girmeyiz. Hatta birçoğumuz Osmanlı´da köle olduğunu bile bilmez.
Batı´nın soykırımlar tarihini yazarız, ama kendi ülkemizde yaşanan katliamları konuşturtmayız.
+++
Bunun haricinde Hakan Şükür ile ilgili söz söylemek gerekirse; Hakan Şükür Türk futbol tarihinin en önemli isimlerinden biridir. Kore´ye attığı hızlı gol ile dünya futbol tarihine geçmiştir.
Kişiliği ve karakteri ile de parmakla gösterilecek bir insandır.