YORUM | M. NEDİM HAZAR
Nasıl olmuştu bilmiyorum, Allah’ın büyük bir lütfu olarak kendimi Irmak TV’nin kutsal beldelerden yayın yapacak ekibinin içinde bulmuştum. Ben diyeyim 5, siz deyin 7 sene önce filandı sanırım.
Bir yandan Allah ve Resulü ’nün (SAS) evine gidiyor olmak, diğer yandan Ramazana sayılı günlerin kalması (Orucun ilk gününü orada idrak etmiştik) heyecanı artırmıştı.
Size bir dost tavsiyesi, eğer benim gibi bu beldelere ilk kez gidiyorsanız, mutlaka tekrar okumalar yapın. Bunu da sakın ola ki internetten yapmayın, zira hakikat o kadar kirliğin arasında neredeyse yok olmak üzere. Hele hele Wikipedia gibi, dini maddeleri bile din alerjistlerinin hazırlayabileceği sanal ansiklopedilerden uzak durun. Ya da bizim yaptığımız gibi işin ehli bir mihmandarı yanınızdan eksik etmeyin.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Selman Hoca (Kendisi Irmak TV’de iftar ve sahur programlarını sunuyordu) ‘kabin imamı’ olarak uçakta yanımıza oturduğu andan itibaren heyecanlarımız kontrol altına almayı başarmıştık.
Umreye niyet etmiştik ve bu ibadetin diğerlerinden farkı daha niyet ve dua aşamasında bile belli oluyordu.
Allah Resulü, “Kolaylaştır” vurgusunu yapmıştı bu ibadette, sair ibadetlerde pek görmediğimiz ayrı bir talepti bu. Gerçi, ahir zaman umresi ile Fahri Kainat’ın (ASM) döneminde yapılan bu ibadet arasında sera ve süreyya kadar fark vardı ama yine de Umre kolay bir ibadet değil onu söyleyeyim.
Hele hele yılın en sıcak döneminde.
Malum; Mekke zaten sıcak bir belde. Temmuz-Ağustos sıcakları ise tarifi çok zor.
Nitekim Mescid’i Haram’ın dış duvarındaki termometre 52 dereceyi gösteriyordu bizim ekip Kabe’ye doğru ilerlerken.
Allah’ın evinin bulunduğu avluya girerken, Selman hoca önemli bir şey yaptı, karşıya değil, ayaklarımıza bakmamızı istedi.
Ta ki Metaf alanına girene kadar. Allah’ın evini ziyaret edip, Tavaf yaparken etrafında döndüğümüz alana Metaf deniliyor. Genel olarak; Kâbe ve çevresi, diyebiliriz. O alana varana kadar Beytullah yönüne bakmadık. Hoca’nın ‘bakabilirsiniz’ komutuyla başımızı o yöne çevirince muazzam bir sarsıntı yaşadık doğrusu.
Sinema dilinde ‘Cut girmek’ denir. Kâbe, bir anda görüş alanımıza ‘Cut’ olarak girmişti ve olanca görkemiyle Allah’ın evi karşımızdaydı. Ve elbette tavaf yapan müminler. Muazzam ve benzersiz bir an… İslam’ın sıfır noktasındaydık işte…
Havanın sıcaklığı, güneşin yakıcılığı, susuzluk filan bir an için unutuluyor ve gökyüzü yerdeki sıcak mermerle yer değiştiriyordu adeta.
Başta belirttiğim gibi, işin ehliyle bu ibadetleri yapmak mühim. Her adımdaki usulü, duayı biliyor ve hakkıyla yapmanıza vesile oluyor. Ve elbette erkanına uygun yapmak biraz daha zahmetli. Her ‘Şavt’te okunacak dualar, tavaf adabı vs. Kâbe’nin etrafında bir tur dönmeye Şavt deniyor. 7 Şavt bir Tavaf oluyor.
Hava sıcak, zemin yakıcı vesaire idi ama müminlerin alakasında en ufak bir azalma yoktu Beytullah’ta. Kalabalık, hatta mahşeri kalabalık denen cinsten bir yoğunluk vardı.
Bu tür durumlarda bir dalgalanma oluyor ve buna Metaf Dalgası diyebiliriz. İbadet yapan müminler bir yandan Kâbe etrafından dönerken diğer yandan tabii olarak Allah’ın evine yaklaşmayı arzu ediyorlar.
Kimi buna muvaffak oluyor kimi olamıyor.
Bu nedenle bir dalgalanma oluyor tavaf alanında. Bir anda kendinizi Kâbe örtüsüyle yüz yüze de bulabiliyorsunuz, tavafın en dış halkasında da.
Öyle bir dalgalanma ki, gerçek üstü gibi.
Belki ayrı bir yazı konusu, her milletin hacı adaylarının bir karakteristiği var. İranlı hacılar genelde genç ve beden eğitimli. Bir anda bir dikdörtgen oluşturup, hanımları araya alarak organize tavaf yapabiliyorlar.
İşte böyle bir anda, başka hacılar ile küçük bir trafik sıkıntısı yaşadı İranlı Hacılar. Hemen önlerinde olan ben ve bir kişi daha yapayalnız kalakaldık.
İnanılır gibi değildi, Hacer-ül Esved tam karşımızdaydı ve biraz gerimizdeki kargaşa, bizi bomboş bir alanda onunla baş başa bırakmıştı.
Görevli askerin gözlerine baktık ve müsamahakar görünce öptük bu mualla taşı. Sonrası; batık bir geminin kamarasına dolan okyanus suyu misali, tekrar insanların metaf alanına doluşmasıydı.
Beni bir anda kaybeden hocamız azıcık endişelenmişti ama tavaf alanındaki en mutlu insanlardan biriydim.
Hacc dönemini yeni idrak ettik. İnternetten neredeyse her gün Mekke ve Kabe ile ilgili canlı yayınlara bakıyorum hüzünle birlikte.
Önce elbisesini değiştirdiler Allah’ın evinin. Giysisinden soyunup yeni örtüsünü giydirdiler.
Muazzam bir sessizlik ve gürz gibi bir hüzün vardı ortamda.
Hele de Hac farizası esnasında. Sosyal mesafeden dolayı o mahşeri kalabalık yoktu. Bu sene sadece yerli hacılara izin vermişti Suudi hükümeti. O büyük coşku, yüzbinlerin “lebbeyk”leri yankılanmıyordu gökyüzünde. Ve orada boynu bükük duruyordu o mualla taş; Hacer-ül Esved…
Bir hüzün ki bin ibret içeriyordu kutsal beldede…
Emin olun ki, tr724’e, yorum editörü arkadaşlarımızdan daha çok zaman ayırabiliyorsunuz. Arkadaşlar birinin yorumlarını yerleştiremeden sizin ikinci yazınızı okuyoruz.
-Allah hepimize nasip etsin- Hac imkanı bulanları, gitmeden önce Ali Şeriti’nin “Hacc” isimli eserini okuma imkanı okurlarsa faydalanabilirler.
Ramazandan önceki dönem en tenha dönemmiş. Öyle bir dönemde temmuz ayında gitmiştim umreye. Öglen sıcağında tavaf alanı en tenha anını yaşıyor. İkindi namazı öncesinde hacerülesved için küçük bi sıra bile yapıyolardı. 5 dkda da sıra geliyordu.