YORUM | Prof. Dr. SALİH HOŞOĞLU
Geçen hafta beni çok eskilere götüren bir haberle karşılaştım. Haberin öznesi olan Prof. Dr. Ümit Topaloğlu ile bundan yaklaşık 35 yıl önce Erciyes Tıp Fakültesinde genç bir tıp öğrencisi iken yolum kesişmişti. Ümit Topaloğlu’nun bende oldukça saygın, kayda değer ve hürmetle hatırlanacak hatıraları var. Haberi okudum ve kaderin cilvesi olarak yaşadığımız bunca hadiseyi kafamda evirip çevirdim. Sanırım kültürümüzden kaynaklanan bir davranış şekli olarak hatıra yazmıyoruz. O kadar yazmıyoruz ki dostlarımız vefat edip gittiklerinde de arkalarından iki kelam etmiyoruz. Ve gene dostlarımıza bir kısım parayla satılmış aşağılık kişiler iftiralarla saldırdıklarında da iki kelam edip onları savunmuyoruz/savunamıyoruz. Bu ikinci faslı başka bir yazıya bırakarak Dr. Ümit Toplaoğlu ile ilgili küçük birkaç hatıramı anlatmak isterim.
Prof. Dr. Ümit Topaloğlu geçen hafta memleketinden çok uzaklarda, New York’ta hayata gözlerini yumdu. Kendisiyle ilk defa nasıl ve ne zaman tanıştığımı hatırlayamıyorum. Sanırım 1986 yılının başlarında Tıp Fakültesi dördüncü sınıf öğrencisi olarak Genel Cerrahi stajı alırken tanışmıştık. Genel Cerrahi hepimizin korkulu rüyası olan bir stajdı, özellikle kıdemli hocalar çok sertti, belki de onların yansıması olarak asistanların çoğu da benzer davranışları gösteriyordu. Tabir yerindeyse o ortamda Genel Cerrahlar büyük oranda herkesin tırstığı ve mümkünse muhatap olmamaya çalıştığı kişilerdi. Biz stajerler için G. Cerrahi stajı olabildiğince vukuatsız geçirilmesi gereken bir dönemdi, zira en küçük bir hatada stajdan kalabilirdiniz. Buna bizim muhafazakar endişelerimizi de eklerseniz o günkü atmosferi daha iyi anlayabilirsiniz. Nitekim bizim sınıfın yarısı, görünür bir hatamız olmamasına rağmen, bütünlemeye kaldı, bu yarının yarısı da stajdan tekrara kaldı. Bu kalanlardan biri de bendim ve bu durum benim okulumu beş ay uzatmama sebep oldu. İşte Dr. Ümit Topaloğlu kimsenin yüzünün pek gülmediği, hele biz öğrencilerin korkudan titrediğimiz bu gergin ortamda gülümseyen ve espri yapan, diğer asistanların çoğunun aksine bize çok nazik ve yumuşak davranan bir asistan abiydi. Kendisi ile bütün öğrenciler rahat konuşabiliyordu, soru sorabiliyordu ve derdini anlabiliyordu. Her zaman tebessüm eden biriydi, çok sıcak ve beyefendi bir görünümü vardı. Çoğu asistanların aksine bağırıp çağırmıyor, en ciddi uyarıları bile nezaketle yapıyordu. Adı gibi bize ümit veriyordu.
Genel Cerrahi stajında edindiğim bu dostluğumuz Ümit Abinin pek bilinmeyen bir marifeti ile taçlandı. Benim yakın bir arkadaşımın yüzünde onun bütün yakışıklığını bozan bir yara izi vardı. Çok başarılı ve gelecek vadeden bu delikanlı bu yara izinden ciddi şekilde muzdaripti. Daha çocuk yaştayken yüzü kesilmiş ve yüzündeki bu kesinin kanamasını durdurmak için bir bezi yakıp külünü yaraya bastırmışlardı. O zaman bizim bildiğimize göre henüz Kayseri’de bir plastik cerrah yoktu. Bizim Tıp Fakültesi Hastanesinde de Plastik Cerrahi Bölümü yoktu. Ancak bir yada iki yıl sonra ilk defa bir Plastik Cerrahi hocası geldi ve bölüm açılmış oldu. Ancak Ümit Abinin daha önce bir yıl kadar Plastik Cerrahi’de çalıştığını öğrenmiştim ve kendisine durumu arz ettim. Bana nöbetçi olduğu bir akşam gelirsek küçük bir operasyonla bu izi halledebileceğimizi söyledi. O zaman Hastenemiz çok küçük bir binaya sıkışmıştı ve dolayısıyla Genel Cerrahi Kliniği kliniği de bir koridordan ibaretti. Ümit Abi bu daracık kliniğin küçücük müdahale odasında arkadaşımın yüzüne lokal anastezi uygulayıp incecik bir hat halindeki o siyah dokuyu çıkardı. Ben de kendisine asistanlık yapıyordum. Operasyon sırasnda yüz bölgesi inanılmaz bir şekilde kanamaktaydı, kan adeta fışkırıyordu. Ümit Abi bir taraftan kanı durdurmak için uğraşırken “bizim hocaların niçin hiç yüz cerrahisine yanaşmadıklarını şimdi daha iyi anladım” dedi. Ama sonuçta arkadaşımın yüzündeki iz tamamen silindi ve asli hüviyetine kavuştu. Ümit Abinin bu riskli ameliyatı yapmasına ömür boyu her ikimiz de minnettar kaldık.
Ümit Abiyle olan tanışıklığımız daha sonraki yıllarda da devam etti. Ben Diyarbakır’da asistanlığımın birinci yılındayken beni ziyarete gelmişti. 1990 yılının yazında Irak’ın Kuveyt’i işgali ve sonrasında gelişen olaylar bir savaş tehlikesi doğurmuştu ve 1990 yılının sonunda Türkiye Irak sınırına büyük bir askeri yığınak yapıyordu. Bir taraftan da sivil hekimler bölgede geçici görevlendirmelerle çalışıyorlardı. İşte o kapsamda Dr. Ümit Topaloğlu da Diyarbakır-Bismil’de geçici olarak görevlendirilmişti. Beni ziyarete geldiğinde Bismil’de kurduğu dostlukları ve orada Hizmet’e yardımcı olabileceğini düşündüğü kişileri nasıl heyecanla anlattığını hala hatırlarım. O zor şartlarda bile “insanlara nasıl bir hakikati ulaştırabilirim” derdi taşıyordu. Ümit Abi ile daha sonraki yıllarda değişik mesleki ve sosyal ortamlarda tekrar görüştük. En son kendisinin Alzheimer hastası olduğunu ve bu nedenle de emekli olduğunu öğrenmiştim. En son Fatih Üniversitesinde çalıştığım 2015 ve 2016’nın ilk yarısında eşiyle beraber Sema Hastanesine ziyarete geldiği günlerde görüşme şansımız olmuştu. O zaman hastalığının belirtileri ciddi boyutlardaydı, tek başına hastaneye gelemiyordu. Kendisi güzel bir insandı, ben buna şahitlik ederim. Allah rahmet eylesin.
Vefatı sonrasında görüştüğüm bir okul arkadaşım bana kendi hatıralarını kısaca aktardı. İşte o hatıralar: Prof. Dr. Ümit Topaloğlu’nun alem-i bakiye yürüdüğünü öğrenince gözlerim buğulandı. Öğrenciliğimden tanışırdık ve İstanbul’da da uzun yıllar sosyal faaliyetlerde birlikte çalıştık. Sözünün eri, çalışkan ve ideallerine bağlı idi. Çalışma hayatında ve sosyal hayatta oldukça disiplinli biriydi.
İstanbul’da bir çok hatıralarımız oldu. Ümit Bey deyince ilk aklıma gelen “Aslanım” sözüdür. Abartı olmasın hemen hemen her cümleden sonra sözün siyak ve sibakına göre “Aslanım” ifadesini söylerdi. Zannedersem bu sözü karşısındakini cesaretlendirmek için kullanırdı.
Yıl 1998 İstanbul’da bir özel poliklinikte çalışıyorum, sabah işe gitmeden önce karnımda hafif bir ağrı oldu. Halk ifadesiyle üşüttüm her halde diyerek önemsemedim. Ancak akşama doğru ağrı şiddetlendi ve yürümede zorlandım. Cerrahi bir durum olabilir düşüncesiyle Ümit beyi aradım. Tevafuk olacak ki “Nöbetteyim gel aslanım” dedi. Soluğu Haydarpaşa hastanesinde aldım. Beni görü görmez yürüyüşümden olacak her halde “ Apandisit olmuşun aslanım” dedi. Ve fizik muayene sonrası tanı doğrulandı. “Ameliyathaneyi hazırlayın” dedi. Asistanlara. Ben “bir şartla ameliyat olurum” dedim, “beni lokal anestezi ile ameliyat edersen”. İki yıla yakın anestezi asistanlığı yaptığım için entübasyonun zorluğunu biliyordu. Daha doğrusu korkuyordum. Ümit Beyin cevabı “Nasıl istersen Aslanım” oldu. Başarılı bir operasyondan sonra taburcu olurken şükranlarımı sundum ve sordum “lokal olarak mı operasyonu yaptınız?” “Aslanım nasıl gerekiyor idiyse öyle oldu”.
Ümit Bey maddi manevi ihtiyaç sahiplerine imkanları zorlayarak yardımlarını esirgemeyen bir abiyimiz idi, Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.
Allah rahmet etsin. Mekanı cennet olur inşallah.
Ne güzel…. gökkübbede hoş bir sada bırakıp göçmek…