Gurbet ikliminde dayanışma (solidarity)

MAHMUT AKPINAR | YORUM

İnsan sosyal bir varlık. fizyolojik yapısının harikuladeliği kadar duygu dünyası da enteresan ve engin. Bir de gurbette olunca, özlem, sıla hasreti üstüne çökünce, sürgün psikolojisi bastırınca insanın haleti ruyesi İngiltere’nin havası gibi günde 5-10 defa değişebiliyor.

İngiltere’de aynı günde 4 mevsimi müşahede edebilirsiniz. Bir güneş açar “Ne güzel hava var!” demenize kalmadan gökyüzü grileşir, kararır. önce hafif bir yağmur başlar, sonra yağış hırçınlaşır. Bir fırtına eser ortam kışa döner. Bütün bunlar yarım saatin içinde olur.

Yerinden yurdundan edilmiş, toplumundan dışlanmış muhacirler de İngiltere’nin havası gibiler. İç dünyasında sürekli dalgalanmalar, gel-gitler olur. Her an değişik mevsimlerin tecellilerine maruz kalabilirler. Bazen içinizde güneş açar. Kimseye muhtaç olmadığınız, esaret yaşamadığınız, çoluk çocuğunuzun rızkını helalinden temin ettiğiniz için sevinirsiniz.. Zalim rejimin elinde rehin olmadığınız, kardeşleriniz gibi işkenceye, zulme maruz kalmadığınız, özgürlüklerinizi yaşayabildiğiniz için şükredersiniz.

Ama bir anda sevdiğiniz, milyonlarca harika insanın, kardeşinizin sizin gibi haklara ve imkanlara sahip olmadığını, demir parmaklıklar arkasına atıldığını hatırlarsınız,  sevinciniz boğazınıza düğümlenip kalır. Şükrünüz mahcubiyete, kedere dönüşür. İşi elinden alınmış, malına-mülküne çökülmüş, özgürlüğü gasp edilmiş, her biri sizden çok daha kaliteli, vefalı, liyakatli ve masum dostlarınız fikrinize düşer ve güneşli havanız bir anda bulutlanır, yağmur yüklü hale gelir, içinizde fırtınalar eser. Halinize şükredip rahat bir nefes alacakken, kaybettikleriniz, size yaşatılanlar, ülkenizin vefasızlığı, akrabaların duyarsızlığı, bazı dostların umarsızlığı akla gelir ve tekrar karanlığa, karamsarlığa gömülürsünüz.

Gurbet diyarlarında bu karmaşık duygularla boğuşurken, insanın güven duyacağı, sırtını dayayacağı dostlara ihtiyacı oluyor. İçinizi dökebileceğiniz, sizi anlayan, sizin anlayacağınız, aynı frekanslarda konuşabildiğiniz bir dosttan daha değerli bir şey yok gurbet diyarlarında ve gurbet hallerinde. Bu dertleşme ve halleşme saatlerce konuşarak, pek çok konuyu tartışarak olması gerekmiyor. Bazen, sizinle aynı duygu düşünceye sahip, aynı hadiseleri yaşamış, aynı zorlukları aşmış, cenderelerden geçmiş insanlarla bir mekânda bulunmak, aynı havayı teneffüs etmek, selamlaşmak, bakışmak, dayanışma ve dost ihtiyacınızı karşılayabiliyor. Tumturaklı laflar etmeye, yaldızlı cümleler kurmaya gerek olmuyor. Suskunluk, sükûnet bile çok önemli bir muhabbet haline geliyor.

O nedenle içe kapanmak, kabuğuna çekilmek, dertlerle baş başa kalmak, çözümsüzlüğe saplanmak yol değil. Bir şekilde bulunduğumuz ülkelerde, coğrafyalarda halleşip dertleşebileceğimiz, konuşabileceğimiz, en azından aynı ortamı soluklayabileceğimiz dostlar edinmeliyiz. Gurbette dayanışma, arka-daşlık hava kadar, su kadar elzem. Sıkıntı yaşadığında, mateminde, cenazende, hastalığında yalnız olmadığını, bir elin uzanacağını bilmek insanı rahatlatıyor, güç veriyor.

Bir süredir yoğun çalışıyorum. Arife günü tam gün çalıştım, gece taksi yapıyorum, birikmiş yorgunluğum var. Belki kabz hali yaşıyorum, moralim zayıf, modum düşük. Bayram geliyor ve ben yine çalışıyor olacağım. Zihnim bunlarla meşgulken taksiye bir çift bindi ve konuşmaya başladık. “Türkiye’denim!” deyince, kadın “Türkiye’ye defalarca gittim, çok güzel bir ülke!” dedi. Efes’ten, Bodrum’dan, Fethiye’den bahsetti. Ben daha bir şey demeden Erdoğan’a atfen, ‘Türkiye’de iyi bir yönetim olmadığını, insanların zulme maruz kaldığını’ söyledi. İlk geldiğimiz yıllarda bilen azdı ama 10 yıldır fasılasız süren zulüm düzeninden artık tüm dünya haberdar.

Ben de, Erdoğan’ın mağdur ettiği milyonlarca insandan birisi olduğumu, ülkedeki hukuksuzluk, adaletsizlik nedeniyle buralara geldiğimi söyledim. Türkiye üzerine epeyce bir muhabbet ettik, konuştuk. Gayet entelektüel, dünyadan haberdar bir çiftti. Aşırı sağın Avrupa’daki yükselişinin farkındalar ve rahatsızlar. Özellikle kadın aktivist ruhluydu. Araçtan inerken “Türkiye’ye tatile gitmek istiyordum ama böyle bir ülkeye ekonomik destek olamam. Türkiye’de rejimden sıkıntı çeken insanlarla dayanışma için bir süre gitmemeyi düşünüyorum.” dedi. “Turistler için bir risk yok, gitmeye devam edin!” dedimse de kadın: “Hayır, o insanlarla dayanışma için gitmemeyi düşünüyorum!” diye cevap verdi.

Arife gecesinde yoğunluktan ve yorgunluktan ruhumu bir kasvet kaplamışken, İngiltere’nin kapalı, yağmurlu havası bunaltıyorken, bayramda çalışma zorunluluğu aklımda dururken, bir İngiliz çiftin halimizi anlayıp, dayanışmak için, lafla yetinmek, nasihat vermek yerine aksiyon alması ruhuma iyi geldi . Dünyada hâlâ iyi insanlar var ve dünya bu insanlar hürmetine dönüyor.

Türkiye’de veya dünyanın herhangi bir yerinde yalnızlık çeken, gurbet hissine gömülmüş, çaresizlik yaşayan, bayrama buruk giren çok insan vardır. Bu insanlar bir dostundan gelen telefonla üzerindeki kasveti, umutsuzluğu atabilir. Dayanışmanın en basiti dostları hatırlamak ve aramaktır. Dayanışma acı ve tatlı günlerde birlikte olmaktır.

Huzur ve hayat dolu nice bayramlar dilerim.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Değerli Hocam,

    Hissiyatınızı bende paylaşıyorum. Mekanlar ayrı olsa da, o kabz arkadaşınızım. Bast Avrupa da güneşli günler adedince sınırlı sanki.

    Ayrıca teşekkür ediyorum.

    Yolun Kaderi deyip konuyu kestirip atmadığınız için.

    Denmeden de hasbihal edilebiliyormuş. Gayette güzel, içten samimi sohbet tadında olabiliyormuş bir yazı.e

    Bir yazı böyle de “ulvi” duyguları destekleyebiliyormuş, sürekli yapay cümleler kullananların kulaklarına küpe olsun.

    İnsanın demesi gerekeni söylemesi ile içinden geçeni söylemesi arasındaki makas ne kadar artarsa, muhatabının bilinçaltı o kadar reddediyor sanırım.

    Gece işleri insanı mutsuz eder. Dönüştürür, uyuşturur. Filozof da eder tabiki yanında.

    Uzaktan bakan ne rahat iş derse de, o gecenin sakinliği, özellikle gece 3 ler, tuhaf bir ruh hali verir insana.

    Allah ın neden geceyi dinlenme için yarattığını daha iyi anlarsınız, bin araştırma, bin uzmanı onu size anlatamaz, içinize süzülen o hislerden. Demek bunun için dersiniz.

    Gece işine fazla devam ettikçe, ilginç bir agresiflik, kızgınlık da oluşur insanda. Protestleşir insan.

    New York da gece benzinlikte çalışan bir arkadaşım, ayağım burkuldu bahanesi ile beni patronuna teklif etmişti yıllar önce. Uygun iş bulamama sürecine denk geldiği için, koşa koşa gittiğim işte 17. gün beni aradı.

    İlk cümlesi şuydu:

    “Yaaa, nasılmış?”

    İlginç ki, ilk cümleyi duyar duymaz herşeyi anladım.

    “İnan haklıymışın” diye başladım.

    Bana geceleyin öyle bir RUH HALİ olur ki insana, böyle tek başına dururken, dışardan bakan ne rahat iş der, oturup duruyorsan, ama bu insanı delirtecek türden olur.

    Argoyu seven iş arkadaşım

    “Adama kafayı sıyırtır…” diye saydırdıkça saydırdı. Bende az da olsa ona eşlik ettim bu saydırmasında.

    Ancak, en şaşırdığım şey ise şuydu, içinde gizli gizli tutmuş demek ki.

    “Öyle hacı hoca, cennetten, cehennemden namazdan bahsediyordun, gördün mü şimdi?” olmuştu.

    Sanırım tadında kıvamında yaşamın giderken, akıl vermek, Allah, Peygamber demek kolay, şimdi bak, sende argo konuştun demeye getirmişti.

    Benim çıkardığım ders şuydu.

    İnsanın halinden anlamak. Halden anlayanlar cemaatiyiz biz.

    O nedenle de meramım işte şu ki, aslında, tek bir cümlesi yanlış da olmasa, her yönüyle doğru bir nasihatın insanı rahatsız ettiği.

    Nasreddin Hocanın diliyle söylersek.

    Damdan düşenin damdan düşen anlar.

    Hizmet olarak herkes damdan düşmüş bir halde.

    Herkes damdan düşsün demek de elbet çirkin, ama damdan düşenin dili hemen fark ediliyor.

    Yazınızı o nedenle samimi, içten, irşad edici buldum.

    İçinde tek bir hocaefendi, üstad, risale, dava, küheylan, çatlayınca koşmak geçmese de.

    Bu nedenle yeniden teşekkür ediyorum.

    Bu arada değerli hocam, lütfen o gece işine fazla devam etmeyin.

    Uzun vade gece işlerine devam edenlerde, kronik sorunlar gelişebiliyormuş.

    Seratonin, melatonin gibi gündüz mutluluğunuzu olumlu etkileyecek hormonlar çok az salgılanır bir kere gece uyumadığınız için, bu geçici gibi durabilse de, genç bir vücut-beyin olmadığı için, beyniniz vücudunuz uzun süre bu duruma muhatap kalırsa, tolere edemeyebilir.

    Yaşayan olarak söylersem, gençken bile aylar sürüyor bedenin dengesine gelmesi.

    Geceye alışmak diye birşey düşünmeyin. Alışılmaz. Belirli günahlara maruz kalmak nasıl ki manevi felçli yapar, hayatınız boyunca bazı latifei Rabbaniyeyi alamazsınız diye uyarıyorlarsa,

    Bende sizi şöyle uyarayım, uzun süre gece çalışırsanız, oluşturduğu yıkımda birşeyleri yıkar. Kimisinde çok az olur, kimisinde fazla.

    Şunu da eklemeliyim:

    Akşam 7 sabah 7 işinde, 12 saat çalışan, bu şekilde yaklaşık 1 yıl çalışan bir dostum şunu söylemişti.

    “Bir insan gece çalışıyorsa, bir de 12 saat çalışıyorsa, ne kendisine faydası olur, ne bir başkasına, hele hele Alemi İslama hiç. ”

    Zaten böyle çalışan adam dünya da yaşamıyor gibidir, işten eve, evden işe.

    Hocaefendinin “yolun kader” sözlerini tevil eden nasuhlarımız, iman küfür savaşı, kılıçlar vuruşmalar,

    küheylanlar, koşturmalar vs den bahsediyorda, tam da rahatsızlığım bu nokta da.

    Bu hayali anlatımlar, dünya yok.

    Yolun Kaderi.. bazen günde 12 saat çalışmak, gece çalışmak, uykulu uykusuz mahmur olmak, o içe gelen tuhaf his, bastlar, düşünceler…

    Hadiseler, yaşadıklarımız, nasuhlara ders verdirecek derece de bizi eğitti.

    Bir söz tumturaklı da olsa, eksikliğini yavanlığını hemen farkettiriyor bu hayat okulunun eğitimi.

    Değerli hocam, size, değerli ailenize ve tüm İslam alemine, hassaten mazlum mağdur kardeşlerimize hayırlı bayramlar diliyorum.

    Tekrar edersem, yapabilirseniz, ayarlayabilirseniz, gece işine çıkmayı da çok çok azaltın derim.

    Tekrardan hayırlı bayramlar..

  2. Almanya´nın yaşayan popüler filozof yazarlarından Richard David Precht felsefe tarihi ile ilgili dört cildlik kitaplarından ilkini (Erkenne die Welt) Köln´deki İranlı taksi şoförlerine ithaf ediyor. “Köln’deki bilgili ve eğitimli İranlı taksi şoförlerine” diyor kitabın başında. Feminist yazar Alice Schwarzer ise Köln´deki her iki taksi şoföründen birinin İranlı olduğunu söylüyor.
    Neden Köln, neden İranlı taksiciler, neden bilgili ve kültürlü? İran Devremi`nden sonra ülkeden kaçan eğitimli kesim Almanya´da Köln civarında yerleşmiş. Geçinmek için taksiciliğe başvurmuş.
    Yukarıdaki yazıyı okuyunca bunlar aklıma geldi. Din adına Müslüman ülkelerde yapılan icraatlar maalesef eğitimli kültürlü kesimleri kaçırdı, onları yurtdışında seviyelerinin çok altında işler yapmaya zorladı. İran´da bunu İslam Devrimi yaptı, Türkiye´de de Müslüman ve milliyetçi bir iktidar – hem de hala devam eden devrim sürecinde.
    Mahmut bey üzülmeyin, sizin gibi kültürlü insanları taksiciliğe mahkum edenler utansın.
    Bu arada bayramınız mübarek olsun. Bu günler de geçer.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin