NECİP F. BAHADIR | YORUM
Gündemde ilgi alanıma giren, adeta ‘beni yaz’ diye bağıran o kadar çok konu var ki… Hangi birini sayayım. En iyisi kısaca, ‘spotlar’ halinde bir kısmından bahsetmek…
Şu sıralarda beni en çok şaşırtan dedikodu şu; Amerika’da Trump seçimleri kazandı, Berat Albayrak’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacağı söylentileri arttı.
Allah Allah!
Erdoğan’ın ‘dostum’ dediği Trump’ın AKP hükümetinde kontenjanı mı var? Ne alaka? Damatlar dayanışmasının yansıması mı; keşke? Şimdi Trump kazanınca, Berat Albayrak da mı kazanmış oldu?
Eğer kulisler doğrulanır, Albayrak tekrar Ankara siyasetine dönerse bu Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı veya bakanlık ile sınırlı kalmaz. Erdoğan sonrasının, Saray ve AKP Başkanlığı için en güçlü adaylarından biri de olur. Otoriter liderler, iktidarın aile içinde kalmasına özen gösterir. Bir yönetim biçimi olarak ‘saltanatın’ doğuşu da bu yüzden.
Sadece siyasette mi? Hayır, dini gruplarda bile böyle. Adıyaman’ın adının ne kadar yaman olduğunu sosyal medyaya yansıyan haberlerden okumuyor muyuz?
İstanbul’un bir ilçesine daha ‘kayyım atanacağı’ iddiası kulislerde dolaşmaya başladı. Fatih Altaylı, ‘o yerin AKP’nin bugüne kadar kazanamadığı ilçe’ olacağını yazdı. Şifreyi çözmek hiç de zor değil. Benim aklıma düşen ilk ihtimal Kadıköy… AKP çok istedi, her yolu denedi ama Kadıköy’ü fethedemedi. Siyasi anlamda söylüyorum.
Kayyım piyasası açılmışken arada Kadıköy’ün de fethini gerçekleştirmek isteyebilir. Halkın sandıktan vermediği koltuğu iktidar gücünün atama yetkilisiyle elde edebilir. Hak gasbıymış, AKP’nin umurunda mı? Ne hak derdi var, ne de gasp korkusu. AKP zihniyetine göre fethe giden yolda her türlü haksızlık, hukuksuzluk, gasp meşrudur.
Şişli olamaz mı? Orası da olabilir tabii. Hatta her ikisi niye olmasın? Yoldan çıktıktan sonra ha bir olmuş, ha iki…
CHP lideri Özgür Özel ortaya çok ilginç ve çarpıcı bir iddia attı. Ne Kadıköy’ü, Ankara bile AKP’nin hedefindeymiş. Özel lafı dolandırmadan direkt dedi ki; “Ankara Belediye Başkanımız hakkında bir takım soruşturmalar yürütülüyor, bir yandan da MİT’e verilmiş bir talimat… ‘Eşeleyin deşeleyin aman bir şeyler bulun. Bir türlü ilişkilendirmeler yapalım falan…’ Hiç bunlara kalkışmasınlar, gözümüz üzerilerinde…”
Mansur Yavaş’a da kayyım hazırlığı mı? Karar verildikten sonra, istim önemli değil, o arkadan gelir. Dosyanın hiçbir hükmü yok! Yargıya yansıyan davalara bakın, büyük büyük kararlar için iddia, belge falan olmasına gerek yok. Ankara işareti çakar, hakimler gereğini düşünmeden hükümlerini verir, masumlar, mansurlar ‘en ağır suçlu’ haline geliverir. Bu gerçeğin anlaşılması için illa başa gelmesi mi gerek?
Galiba öyle… Şairin dediği gibi; “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır / O ferah ve delişmen gözüken alınlarda betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır.”
‘Ateş düştüğü yeri yakar’ diye bir atasözü yürürlükte olursa insanın gözü başka yerlerdeki ateşleri, yangınları görmez. Ülke adaletsizlikten yangın yerine dönmüş, muhalefet kör ve sağır olursa, yarın ağlayanı da bulunmaz.
Mansur Yavaş, Erdoğan’ın en çok korktuğu rakibi
Eğer bir ülkede ana muhalefet partisi lideri, başkentin belediye başkanı hakkında MİT’e talimat verildiğini söylüyorsa orada kıyametin kopması yakındır. Bunu duyan “Doğru olabilir mi?” diye bir kuşku ve soru işareti oluşmuyorsa orada devlet çökmüş demektir. AKP medyasında haber bile olmayacak. Kendisine ‘amiral gemisi’ diyen gazetede haberini ara ki bulasın.
Mansur Yavaş ismi Erdoğan için çok önemli. Yavaş sadece bir belediye başkanı değil. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en iddialı adaylarından biri. Erdoğan’ın en çok korktuğu rakibi. Yavaş, 7 ay önce AKP adayını ikiye katlayarak sandıktan çıkmayı başardı. Erdoğan, devlet gücünü kullanarak ‘Yavaş’ın başına çorap örmek’ ister tabii. Kitaplar, tarih boyunca en büyük zulüm ve gaddarlıklar iktidarı korumak için yapıldığını yazar. Erdoğan örneğinde görüldüğü gibi…
Mansur Yavaş’ın CHP politikalarından rahatsızlığı ve partisinden istifa edeceği söylentileri iktidar odakları tarafından sık sık dolaşıma sokulur. Bugünlerde yine ‘istifa iddiası’ konuşulmaya başladı. Yavaş net biçimde yalanladı; “Anketlerde gerileyen iktidar partisine nefes aldıracak, partimizi tartışmaya açacak hiçbir adımın içinde olmayacağımı herkesin bilmesini isterim. İktidarı değiştirerek, güçlendirilmiş parlamenter sistemi getirene kadar…”
Parlamenter sistem vurgusu anlamlı. Bu sözlerden Yavaş’ın ‘AKP’siz Türkiye’ hedefine kilitlendiği sonucu çıkarmak mümkün.
Katil kim hala belli değil!
Bu ağır siyasi gündemin içinde manşetlere çıkan başka bir konu var. ‘Bugün günlerden Narin’ dense yeri. Diyarbakır Adliyesi’nde Narin davası başladı. Sanıklar hakim karşısına çıktı. Sosyal medya mahkeme salonundan yansıyan haberlerle dolu. Baştan savma yapıldığı anlaşılan soruşturma süreci kamuoyunun zihninde oluşan sorulara cevap veremedi. İddianame yazıldı, ‘katil kim?’, ‘Narin neden öldürüldü?’ sorularına net cevaplar veremedi. Şimdi gözler mahkeme safhasında.
Tutuklu Anne salona siyah giysiler içinde geldi. Baba, fenalaştı ve dışarı çıkarıldı. İtirafçı Nevzat, Amca ve abi hakim ve savcıların sorularına muhatap oldu. Hakim, Narin’in abisine şöyle bir soru sordu; “Narin, anneni ve amcanı öyle görmüş olabilir mi?”
Böyle bir soru sorulabilir mi? Abi de tepki gösterdi; ‘Sayın hakim, o benim annem, bu şekilde sormanız çok kötü…”
Haksız mı Enes? Hakim özür diledi ama iş işten geçti. Amaç gerçeği ortaya çıkarmak… Aynı mesele başka kelimelerle, incitmeden, üzmeden sorulamaz mıydı?
Köyün sakinlerini, olağan şüphelileri kolluk kuvvetli ve yargı mensupları değil de gazeteciler soruştusaydı, sorular sorsaydı, maddi gerçeğe daha kolay ulaşılamaz mıydı? Bütün dikkatleri üzerine çeken bir davanın daha profesyonel yürümesi gerekmez miydi? Davanın serencamı, medyaya belli amaçlar doğrultusunda sızdırılan bilgiler zihinlerde soru işaretleri doğurdu. Birilerinde bir perdeleme ve gerçeği gizleme düşüncesi mi var?
Mahkeme delilleriyle katili tespit edebilecek mi acaba? Bütün ülkenin cevabını aradığı soru bu.
Bülent Arınç, Narin’in öldürülerek su altına saklanması ve köyde yaşanan dedikodular karşısında ‘Cahiliye toplumu ve Sodom Gomore’ tespiti yapmıştı. Toplumsal çürümeyi köyden, vicdansızlığı ve adaletsizliği mahkeme salonundan kolaylıkla anlayabilirsiniz. Toplumu çürüyen bir devletin kurumları, yargısı sağlam ve temiz kalabilir mi? Baştan sona Narin olayı, anlamak isteyen çok şey anlatıyor.
Ey okur!
Sizi farklı gündemler arasında dolaştırmak istemezdim, fakat hangi konuyu dışarıda bırakabilirdim ki… Manşet Narin olmalı.
‘Diri diri gömülen kız çocuğuna hangi günahtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman’ pek uzakta değil. Gündemin her bir konusu AKP iktidarının suç ve günahlarına işaret etmiyor mu? Karşımızda bütün berrak ve çıplaklığıyla ‘22 yılın sonunda AKP’nin ülkeyi getirdiği yer’ var.
En tepeden en aşağıya, hatta oy veren vatandaşa kadar tüm AKP ahalisine, “Buyurun eserinizle yüzleşin…” demekten başka bir şey gelmiyor elimden.