MAHMUT AKPINAR | YORUM
Tayyip Erdoğan’ın Hizmet Hareketi’ne karşı savaşı, zulmü ve husumeti, ahlaki ilkelerin çok ötesine geçti. İki vahşi kabile arasında bile yaşanmayacak hale ulaştı. Hiçbir din ve inançta, seküler ahlâkta, törelerde, geleneklerde ölünün arkasından sövülmez, hakaret edilmez. Cenaze sahiplerinin acısını yaşamasına fırsat verilir. Anadolu’da düşmanın olsa cenazesine gider orada bulunursun. Bu bir karakter meselesidir, asgari insanlık vazifesidir. Bir erdem değildir. Ölen insanın arkasından husumet devam ettirilmez. Mümkünse çoluk çocuğuyla barışmanın, hayatı yeniden düzene koymanın yolları aranır.
Erdoğan ve yakın çevresi her seviyede Hizmet mensubuna büyük bir hınçla saldırıyor. Ülke çıkarları, hukuk, adalet, vicdan, insaf gibi bütün değerler bir kenara bırakıldı. Gelişmeler gösteriyor ki bu kavga ülkeye kan kaybettirdi, insan potansiyelini heba etti. Devlette, kurumlarda, orduda, yargıda, medyada; bütün alanlarda insan kalitesi ‘dip’ yaptı. Kavganın üzerinden on yıl geçti, Türkiye her alanda sert düşüş yaşadı. Hukuk, insan hakları, demokrasi, ifade özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı yok edildi. İşkence, çeteleşme, rüşvet, kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri rekorlar kırıyor.
AKP iktidarı bu süreçte İslami olarak da, seküler hukuk açısından da dokunulmazlığı olan binlerce şirkete, kuruma, mal varlığına el koydu. 1200 okula, 17 üniversiteye, binlerce dershaneye, öğrenci yurduna çöküldü. Gayrimüslimlere uygulanan Varlık Vergisi’nden öte, tarihte görülmemiş servet transferi bu defa Müslüman halka uygulandı. AKP yandaşlarına sadece Hizmet insanlarından 200 milyar doların üzerinde servet transferi yapıldığı ifade ediliyor.
Bunun yanında eğitim, okullar bitti, adalete güven en diplerde. Yeni nesiller alkolizmin, uyuşturucunun, deizmin ve ateizmin ağında. İslam’ı yayması, ahlak ve erdem üretmesi beklenen tarikatlar, cemaatler sultanın sonrasından nemalanıp, kamu kaynakları üzerinden büyüme peşindeler. Medya, aydınlar sesini çıkaramıyor. Çıkaran Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz örneğinde olduğu gibi, taziyede bulunduğu için bile hapse atılıyor. Özgürlüklerin yasaklanmasında Kuzey Kore ile yarışıyoruz.
Bu kavganın en büyük zararını ülkenin yetişmiş insanları gördü. Sadece Hizmet Hareketi mensuplarını saymıyorum. Elbette onlardan yüz binlerce insan işinden, gücünden edildi; uzmanlıklarının, mesleklerin dışına itildiler. Yerlerine niteliksiz, liyakatsiz kişiler dolduruldu. Pek çok uzman, nitelikli insan basit işlerde çalışıyor. Dolayısıyla ülkeye katma değeri olmuyor. 85 milyonluk ülke insan potansiyelini heba ediyor.
Sayın Fethullah Gülen‘in ölümüyle birlikte pek çok insan Erdoğan’ın geride kalanlara aynı husumeti sürdürmeyeceğini, tansiyonu düşüreceğini umdu. Böylesi bir tavır ortamın yumuşamasına zemin hazırlar ve ülkenin normalleşmesine imkân verirdi. Bundan en çok kazanan da ülke ve iktidar olurdu. Yetişmiş insanlardan yararlanma yolları açılır, yavaş yavaş hayat normalleşirdi. Çünkü 1980 darbesinde bile ülke 5-6 yılda normalleşmişti. Lakin bu süreç başlayalı 10 yılı geçti, hala gerilim, kavga, baskı, tarassut devam ediyor.
Gülen‘in vefatı sonrası Erdoğan iktidarı daha da germeyi, husumeti artırmayı tercih etti. “Bunun rasyonel bir nedeni olabilir mi?” diye düşünüyoruz. Ürettikleri “FETÖ” söylemi üzerinden toplumu korkutma ve uyutma dışında bir açıklama bulamıyoruz. Gerilimi sürdürmek, düşmanlığını artırmak bir noktadan sonra Erdoğan’a da kazandırmıyor. Yüksek tansiyon altında geçen 10 yılda ülke kalp hastası oldu. Devlet içi boşalmış, hantal bir yapıya dönüştü. Türkiye Cumhuriyeti yüzyılın en zayıf, en edilgin, dış müdahalelere en açık dönemini yaşıyor. AKP çeşitliliğini, çoğulcu yapısını tamamen yitirdi, yeknesak bir hal aldı. Bu gidişattan rahatsız olanlar varsa onlar da korkuları ve kaygıları nedeniyle suskun kalmayı tercih ediyorlar. Delilik suyundan içmiş gibi herkes çılgınca şeyler konuşuyor, yazıyor.
Diğer cemaatlerde yaşanan lider ölümlerinin aksine Hizmet cenahı Gülen’in vefatını vakarla, sükûnetle karşıladı. En küçük bir taşkınlık, olumsuzluk yaşanmaksızın Gülen dualarla uğurlandı. İnsanlar olgunlukla acılarını yaşadı, yasları tuttular. Gülen’in vefatı ve cenaze merasimi Hizmet Hareketi üzerinde birleştirici, kenetleyici etki oluşturdu. Bunda Türkiye’de sürdürülen ağır nefret söyleminin etkisi yadırganamaz. Erdoğan kendi haline bıraksa nefret söylemi sönümlenir, zulmün dozajı düşerdi. Ama Erdoğan şahsi kinini devlet politikası haline getirdi. Bütün kurumları, yapıları kontrol ettiği için, doğal seyrinde tansiyonun düşmesine de imkân vermiyor. Erdoğan aksi yönde irade ortaya koymasaydı, AKP içinden yumuşak sözler edenler, belki taziyede bulunanlar çıkardı, ortam yumuşama seyrine girebilirdi.
Vefatı üzerine sayın Gülen’e ve Hizmet Hareketi’ne Türkiye’de o kadar seviyesiz, sınırsız hakaretler ettiler ki, eleştirisi olan, mesafe koyan eski Hizmet mensupları bile vefa gereği Gülen’e sahip çıktı, dua kervanına katıldılar. Türkiye kadar ahmakça yönetilen başka ülke zor bulunur.