M. NEDİM HAZAR | YORUM
İnsanlık tarihi bir yönüyle de ‘Güç Tarihi’dir…
Gerek bireysel anlamda gerekse toplumsal anlamda güç, sahip olunmak için mücadele verilen, savaşılan, elde edildiği zaman ayrı bir bela, edilemediği zaman ise ayrı bir zillete neden olan bir maraz olsa gerek. Güç, bireysel ve toplumsal düzeyde sürekli mücadele edilen, elde edildiğinde ise hem büyük avantajlar hem de büyük sorunlar yaratan bir olgu olmuş.
İlk uygarlıklardan itibaren güç, sosyal ve politik yapıların temelini oluşturmuştur. Antik Mısır ve Mezopotamya’da krallar, tanrısal bir güçle donatılmış olarak görülmüş, Roma İmparatorluğu’nda ise imparatorlar, askeri ve politik güçleriyle halk üzerinde otorite kurmuşlar.
Platon, “Devlet”inde, filozof kralların en iyi yöneticiler olduğunu savunur. Üstada göre güç, bilgi ve erdemle dengelenmelidir. Filozofların yüz karası Machiavelli ise “Prens” adlı kitabında gücün pragmatik ve stratejik kullanımını savunur. Ona göre, bir lider gücünü korumak için her türlü yolu mübah saymalıdır!
Nietzsche, ‘insan isteklerinin en önemlisi güç sahibi olma isteğidir’ derken sonuçlarına dair çok net veriler-tahminler sunmaz ama tarihin her döneminde şahit olduğumuz sonuçlara bakacak olursak, en basit komedilerden, muazzam trajedilere kadar tüm dramatik sonların başlangıç noktasında bu istek durur.
Güç her zaman aynı delikten beslemiyor şişik benlikleri. Kimi zaman siyasi iktidar ile beraber geliyor, kimi zaman medya ile bazı zamanlar şöhret, kimi zaman da para-pul ile. Gücü kendinde gören egolar bir süre sonra girdikleri sarhoşluk sarmalında öylesi bir baş dönmesi yaşıyor ki, söylediklerinin ne anlama geldiğinin, davranışlarının nasıl berbat bir hal aldığının, görüntülerinin mide bulandırıcı boyuta ulaştığının farkında bile olamıyor!
Kimliğiniz ve kişiliğiniz çok önemli olmuyor genelde. Gücün size verdiği o faşizan şehveti bir dolu hal-hareket, davranış ve sözlerle açığa vuruyorsunuz. Kulağınızı çeken, kafanıza vuran, baldırınızı çimdikleyen kimse de olmayınca tablo acınası bir balçık renge dönüşüveriyor bir şekilde…
İster sesi güzel ama kişiliği berbat bir türkücü olup mezara en yaklaştığınız anda bile edepsizlikten vazgeçemeyin, ister bir holdinge sırtınızı dayayıp patronunuza atfettiğiniz gücü telefonda bir bürokrata ayar verebilecek yüke çeviren holding yöneticisi… İster bir siyasi iktidarın bakanı olup, ‘Bize oy vermeyenin işi nanaydır’ dengesizliğine saplanın, ister ıvır zıvır bir açılışta hızını alamayıp saçmalayan bir milletvekili…
Hiç fark etmiyor yani…
Hepsinde aynı küstah duruş, aynı münasebetsiz kibir, aynı haddi aşan saçmalıklar var… Cahilsinizdir; zira bu güç meselelerinin dünyanın en kaypak ve görece meseleleri olduğunun farkında bile değilsinizdir…
En ufak bir zıt rüzgar ilk başta size tükürdüklerini yalatacak, yaptığınız afra tafranın altında ezilecek ve silinip gideceksinizdir. Ezik ve kimliksizsinizdir, zira kişiliğinizden ziyade sırtınızı yasladığınız güç ile kendinizi konumlandırmışsınızdır. Ve arkanızdaki dayanak bırakınız çekilmeyi, en ufak bir sarsılmaya uğradığında siz yerle bir olacaksınız…
Erdem, tevazu, bulunduğunuz makamı, konumu hazmetme gibi kavramlar ile uzaktan yakından ilginiz yoktur, yoksa sahip olduğunuz geçici güç kiracılığını babanızın malı zannetmezdiniz… Başta belki gücü elde etmek için ahlak dışı ya da işin kuralına göre yapılan mücadeleler bile bir süre sonra ortaya çıkan ‘gücün esiri olma’ durumunu değiştirmiyor ne yazık ki!
İster meşru yolla elde edin gücü, ister Ali Cengizlerle; fark etmiyor. Bir süre sonra siz kendinizde bir şekilde gördüğünüz o gücün esiri oluveriyorsunuz. Ve sizi ittiği o uçurumun kenarından aynaya bakıp, üst-başınızı düzeltme şansınız da pek olmuyor.
Türü ne olursa olsun benzer kaderi paylaşıyor gücün getirdiği sarhoşluk. Halk gücü, hukuk gücü, medya gücü, şöhret gücü, para gücü filan fark etmiyor anlayacağınız. Son derece sırıtkan bir küstahlık, örtülemez bir kibir ve had bilmezlik ile çivinin çuvalı delmesi gibi benliği delip dışarı kafasını çıkarıyor güç.
Ve siz, ister size uzatılan mikrofona partiniz adına konuşma yapan bir siyasi, ister patronunuzun vergi bilmem neyini savunan bir üst düzey yönetici, ister sade suya tirit TV programı yapan bir türkücü olun fark etmiyor. Aynı küstahlık ve ego balonuyla salınıp duruyorsunuz.
Unutulmaması gereken; mebzul miktarda hafıza zaafını da beraberinde getiren güç, aslında en zayıf olduğunuz anın, kendinizi en güçlü hissettiğiniz an olduğu gerçeğini de size unutturacak olmasıdır. Hiç hesaba katmadığınız minicik bir iğne, sivri ucuyla en yuvarlak yüzeyine dokunuveriyor ve siz boş bir balon gibi, zırıltı ve serkeşlik ile yalpalaya yalpalaya uçup gidiyorsunuz!
Esas mizah ise vaktiyle toplu iğne ucu olarak yaşayanların, bir süre sonra balona dönüşünce, iğnenin nelere kadir olabileceğini unutmaları olsa gerek!
Güç zehirlenmesini en büyük örneği son dönem itibariyle kendimizdir. “Hizmet”
Her şeyi kendinizden bilmeyin dendiği halde, kendimizden bildik,
Kemiyet olacak fakat 10 kişini yaptığı kadar etkisi olmayacak dendi, Bu kadar kişi olduk dedik 10 kişinin planıyla yerle yeksan olduk,
Şükredin dendi, dahada yok mu dedik, banka kurduk, hastane kurduk, sigorta şirketi kurduk, kargo şirketi kurduk, sendika kurduk, asıl vazifeyi unuttuk
Çok etkili, güzel okunan kitap gibi gazete, dergi ve televizyonumuz vardı, o kanal da olsun, bu dergide olsun, bu televizyonu da açalım dedik asıl gazeteyi, dergiyi, televizyonu okumaz, dinlemez ve izlemez olduk
Çok parayı hiç görmemiş bir toplumdan gelen bireyler olarak himmet verin okul açın, dershane açın , insanlara ulaşın denildi, para kazandıkça, bir katım olsun dedik, bir hobi bahçem olsun, iyi bir arabam olsun, oyumda şuyum da olsun bunun için çekelim kredileri dedik ve çektik
Verilen himmetleri de büyük bildiğimiz insanlara teslim ettik okul açarlar insanlara ulaştırırlar dedik, hiç bir zaman arkasını da soruşturmadık
Liyakat olsun denildi, vatandaş olarak çocuğum bu cemaate girerse işi olur, eşi olur, ibadeti olur cennette garanti dedi herkese kapıyı açtık hizmeti geçim ve ahiret kapısı yani sermaye yaptık
Bir yerden iyi veya kötü bir haber geldiğinde aslını feslini araştırın dendi, her gelen haberi sorgulamadan, her şeye hakimler bunlar bir bildikleri vardır deyip ayet gibi kabul ettik
Savaş için atlar yetiştirin dendi, her şeyi bilenler hiç ölmeyecekmiş gibi evde, bölgede, ülkede işleri çatlayıncaya kadar götürürüz dendi, eli ayağı tutarken zamanı geldiğinde kendinden daha donanımlı zıpkın gibi genç tayı yerine geçirmedi,
Güç bireyleri zehirlediği gibi, sosyal toplumları da zehirler.
Yaaa işte öyle malesef… son satıra atfen; bir ömür bensiz olmaz diyerek adanmışların önünde korkuluğa dönüştüler. ve hala salağa yatıyorlar