Görev ahlakı

YORUM | Dr. MURAD KARASOY 

Görev ahlakı, ahlaki görev, görevde ahlak kavramları insanoğlunun kurumsallaşmayı keşfetmesi ile beraber ayrı bir önem ve anlam kazanmıştır. Genel olarak Türkiye tarihi, özelde de son beş-on yıla baktığımızda “görev ahlakı” kavramı Türkiye’deki kamu çalışanları veya kamu hizmeti görenler için oldukça ibretlik bir kavram olarak karşımızda durmaktadır.

Nazilerin, Alman kültürünün Nasyonal Sosyalist ideolojiye destek sağladığını iddia ettikleri bir konu da Kant’ın “görev ahlakı” tezi olmuştur. Bu tez, elbette ki Nasyonal Sosyalist ideoloji için yazılmış bir yaklaşım değildir. Fakat Nazilerin Alman kültüründeki bu esaslı meseleyi kendi ideolojilerinin haklılığını gösterdiğine dair bir delil olarak ileriye sürüp Kant’ı Nazileştirmeye çalışmaları dikkatlerden kaçmayacak kadar belirgindir.

Nazi Almanyasında yüzbinlerce insanın ölümünden dolayı 1961 yılında Kudüs’te yargılanan Gestapo lideri Adolf Eichmann’a ‘iddianame bakımından suçsuz olduğunu ve yanlış bir şey yapmadığını’ söylemesi üzerine, öyleyse kendisini hangi bakımdan suçlu hissettiği mahkemede sorulduğunda, ‘hukuka karşı suçluluk hissetmediğini ama Tanrıya karşı suçluluk hissettiğini’ ve ‘öldürürken devletin kendisine verdiği emri yerine getirmekten başka bir şey yapmadığını’ söylemesi, Nazi ideolojisi doğrultusunda ayar verilmiş Kant’ın görev ahlakının, ‘kötülüğü’ nasıl da ‘sıradanlaştırdığını’ ortaya koyması bakımından önemlidir. Zaten, Elias Canetti de emir altında hareket eden insanların kendilerini bütünüyle suçsuz hissettikleri gerçeğine dikkat çekmemiş miydi?

Oysa Hannah Arendt, Eichmann’ın mahkeme esnasında üstüne basa basa dile getirdiği, ‘hayatı boyunca Kant’ın ahlak kurallarına ve özellikle de Kant’ın görev tanımına uygun yaşadığını’ ifade etmesini, tam bir rezalet olarak değerlendirir. Kant’ın ahlak felsefesinin insanın muhakeme yetisi ile yakından ilişkili olduğundan dolayı muhakeme yetisinin körü körüne itaate izin vermeyeceğini söyleyen Arendt, Eichmann’ın aslında Kant’ın formülünün artık uygulanamayacağı gerçekliğinden hareket ederek, kendi ilkelerini liderin (Hitler) ilkeleriymiş gibi kabul ederek davranmaya başladığını ifade etmiştir. Kant felsefesinde hukukun ilkelerinin bulunabileceği tek kaynak pratik akıl iken, Eichmann’da bu kaynak, Führer’in iradesi olmuştu. Ayrıca Kant’a göre, yasalara bağlı olmak, insanın salt yasalara uyması anlamına değil, uyduğu yasaları kendisi koymuş gibi hareket etmesi anlamına da geliyordu. ‘Görevler yapılınca başarılı olunur’ inancının kaynağı da buydu.

Kant’a göre ahlaki yasalara sadece yasa oldukları gerekçesi ile uyulmalıdır. Ahlaki davranışlar sadece iyi eylemler değil her insanın uyması gereken tam bir görevdir. İnsanın görevi, görevini yerine getirmek olduğundan bu konu üzerinde düşünmesine de gerek yoktur. Bu sebeple Kant’a göre ahlakın kaynağı, Tanrı değil akıllı insanın kendisidir. Akıl, ahlaklı insanlarda vicdan olarak belirir. Ahlaksal eylemler özgürce yapılan eylemlerdir. Hiçbir çıkar, görevin yerine getirilmesine veya getirilmemesine sebep olamaz.

Nel Noddings’e göre, ahlaki akıl yürütme ile ahlaki davranış arasında sağlıklı bir ilişkinin olmadığını iddia edenler, Sokrates’in “iyinin bilgisine ulaşmak için iyi şeyler yapmalı” önermesinin yanlış olduğunu iddia ederler. Kötülüğün bir çeşit cehalet olduğunu ima eden bu görüş, Nazi komutanlarının ve filozoflarının iyi yetişmiş bilgili kişiler olduklarını ancak tarihin en büyük katliamını yaptıklarını izah edememektedir. Dolayısı ile ahlak eğitimcileri, bilişsel alana vurgu yapan ahlaki eğitimin tek araç olarak kullanılmasına karşı çıkmışlardır. Bunun yanında duyuşsal ve psiko-motor alanı da besleyecek ahlak eğitimi kaçınılmazdır.

Şimdilerde, yakın Türkiye tarihinde yaşanan birçok zulüm, işkence, hukuksuzluk ve ölümün sebebi olanların ağzından Eichmann’ın cümlelerinin döküldüğünü duyar gibi oluyorum: “Ben sadece görevimi yaptım, benim herhangi bir suçum yok, kendimi suçlu hissetmiyorum.” Ayrıca dünden bugüne zulüm ve işkenceleri yapan/yaptıran insanların dini/dindar motifler taşımasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir diye düşünmekteyim. İnanma biçimleri, hiçbir şekilde görev ahlaklarına yardımcı olamamaktadır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Çok önemli bir meseleye parmak basan bir yazı. Yapılan zulümleri, onlar kafir biz müslüman denkleminden açıklamak makul değil gibi. Müslümanın müslümana ya da müslümanın gayrimüslimlere zulmü de adiyattan. Arkaplandaki mekanizmalar çözümlenip eğitim modellerine eklemlenerek gelecek nesillere huzurlu bir gelecek inşa etmeli.

  2. Ne kadar tanıdık bir cümle değil mi? “Ben görevimi yaptım”, “ben bana verilen emri yerine getirdim.” Emri kim verdi? Devlet, komutan, lider, amir… “Benim vicdanım rahat…”

    Ama keske bunu demeden once de su kisa omurden sonra kabre yanliz girildigini ozaman da bu laflarin gecmeyecegin hesap edebilseler!!!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin