‘Gezi’ tekerrür mü ediyor?

MAHMUT AKPINAR | YORUM

Türkiye’de toplumsal hareketler, siyasi atmosferi şekillendiren en önemli dinamikler arasında yer alıyor. 2013 Gezi Parkı eylemleri ve Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası ortaya çıkan protestolar arasında hem benzerlikler hem de önemli farklar var…

Bugün, Gezi dönemine kıyasla iktidardan duyulan rahatsızlık çok daha büyük. Ekonomik kriz, yolsuzluk, kayırmacılık ve adaletsizlik, toplumun her kesimini etkiliyor ve taşınamaz seviyelerde. O dönemde yargı kısmen işliyordu, medya tamamen iktidara teslim olmamıştı, ekonomi daha güçlüydü ve demokrasi bugünkü kadar ağır yara almamıştı. Şimdi ise açlık ve sefalet içinde yaşayan milyonlar var. Gençler gelecekten umutsuz, emekliler ve emekçiler perişan, beyin ve sermaye göçü hızlandı.

Gezi Direnişi ve muhafazakâr kaygılar

2013’te Gezi Parkı’nda çevreci kaygılarla başlayan eylemler, hızla hükümete karşı geniş çaplı halk hareketine dönüştü. Ancak eylemlerin yönetilme biçimi ve iktidarın olumsuz propagandası, muhafazakâr kesimde ciddi bir kaygı doğurdu. Erdoğan ve AKP, Gezi’yi “din düşmanlığı” ve “milli iradeye darbe girişimi” olarak tanımladı. “Camide içki içildi, başörtülü kadınlara saldırıldı” gibi ispatlanmamış iddialarla, muhafazakâr seçmenin korkularını körükledi.

Gerçekten de Gezi aktörleri arasında sol, Alevi ve CHP’li gruplar öne çıkıyordu. Fakat mesele, yalnızca seküler bir kalkışma değildi, hükümet politikalarına karşı demokrasi ve hukuk talep eden halk hareketiydi. Ne var ki, protestoların dili ve yöntemi, muhafazakâr kesimlerin kaygılarını gidermekten uzak kaldı. Aksine,  dindar ve muhafazakâr kesimde, “AKP giderse 28 Şubat tarzı dindara baskı uygulayan bir yönetim gelebilir!” endişesi oluşturdu. Erdoğan o dönemde ürettiği yalanları, dezenformasyonu muhafazakâr seçmeni konsolide etmek için kirli bir siyasi araca dönüştürdü.

Aynı hatalar tekrar ediyor…

Bugün, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası yaşanan protestolarda da benzer yol izleniyor. Türkiye’de artık sadece seküler kesim, beyaz Türkler, CHP’liler değil, Kürtler, muhafazakârlar, cemaatler, milliyetçiler dahil toplum çok geniş yelpazede Tek Adam yönetiminden rahatsız. Derinleşen yolsuzluklar, ekonomik kriz, yüksek enflasyon işsizlik, adaletsizlik, kayırmacılık her vatandaşa zarar veriyor.

Ancak bu geniş toplumsal tepkiye rağmen, tıpkı Gezi’de olduğu gibi, son protestolar da seküler, sol ve Kemalist kesimlerin inhisarında yürütülüyor. Eylemler, muhafazakâr ve dindar kesimleri dışlama, hatta hedef alma eğiliminde. Yine seküler-Kemalist söylemler, sloganlar protestoları domine ediyor. Protestolarda da sağ-muhafazakâr kitleyi kucaklayan bir dil geliştirilemedi. Oysa iktidarın baskıcı politikalarına karşı ortak tepki oluşturmak için çok daha geniş bir birliktelik mümkün. Toplumun kahir ekseriyeti hükümetten rahatsız. Erdoğan’ın görev onayı en düşük seviyede, halkın 15 Temmuz sonrası kurulan rejime rıza düzeyi yerlerde sürünüyor. Lakin CHP ve protestolara yön verenler, çoğulcu ve kapsayıcı eylemler inşa etmekte yine başarısız kalıyor.

Böyle bir durumda sağ-muhafazakâr halk kesimlerinde eylemleri onaylayan, destek olmak isteyenler tedirgin oluyor, mesafeli kalıyor. Bu tutum Erdoğan’a “Bunlar camileri kapatacak, başörtüsünü yasaklayacak, eski baskıcı CHP zihniyetine dönecekler.” propagandasını yeniden kullanma fırsatı veriyor.

Nitekim Erdoğan, tıpkı Gezi döneminde olduğu gibi, protestocuları “vandal” ilan etti ve “Camilerimizi meyhaneye çevirdiler!” söylemiyle tabanını eylemlere karşı durmaya çağırdı. İktidar medyası ve troller de buna dair içerikler üretiyor.

Yeni bir strateji şart

Gezi olaylarından bu yana Türkiye’de çok şey değişti. Ekonomik kriz, işsizlik, hukuksuzluk ve adaletsizlik, yağma ve talan düzeni sadece CHP’lileri değil, muhafazakârları da vuruyor, herkesi rahatsız ediyor. Tek adam rejiminin kalıcı olacağı, demokrasinin hepten yitirileceği yönündeki derin kaygı sağ görüşlü, dindar, muhafazakâr kesimde de var. Ancak CHP ve muhalefet, geniş bir toplumsal mutabakat inşa etmek yerine hâlâ eski hatalarını tekrarlıyor.

Daha kucaklayıcı, muhafazakarların kaygılarını giderecek stratejiler geliştirilmezse, Erdoğan Gezi’de uyguladığı taktiği tekrar uygulayacaktır. Eylemcileri “dinsiz”, “maneviyat ve cami düşmanı” şeklinde etiketleyecek, protestoları etkisizleştirecektir. Bu taktikleri icra etmeye başladı bile.

Özgür Özel’in Saraçhanedeki eylemleri bitirip gençlerin enerjisini bastırmasına rağmen olaylar doğal haliyle devam etmektedir. Türkiye’de Erdoğan’dan ve rejiminden rahatsızlık çok derin ve had safhada. Değişim için güçlü bir zemin var, ancak bu dönüşümün gerçekleşmesi için ortak kaygılar üzerinden geniş bir birliktelik inşa edilmesi şart.

CHP, tüm halkın temsilcisi olabilecek bir dil geliştirebilir ve bu enerjiyi yönetebilir. Aksi hâlde, tarih bir kez daha tekerrür edecek, Gezi’deki gibi Erdoğan eylemleri önce marjinalleştirecek, sonra boğacak!

Kemalistler, solcular, CHP’liler toplumun yüzde 65-70’inin muhafazakâr, dini değerlere saygılı olduğunu, artık bunların da Erdoğan’dan, otoriterleşmeden rahatsız olduğunu biliyorlar

Ama hala katı laikçi, Kemalist, din düşmanı söylemlerle Erdoğan’ı devirmeyi umuyorlar!

2 YORUMLAR

  1. Çünkü öyle katıksız ve yoğun bir dejenerasyona maruz kaldılar ki, artık bizden bir pkk kadar nefret ediyorlar ve birlikte yol yürümek istemiyorlar. ve ayrıca es kaza tayyip giderse pastayı paylaşmak istemiyorlar.

  2. Demokrat olmak eğitim ister, bedel ister, hakperestlık ister. Bunlarda bu toplumun bireylerinde çok çok az. Eylemleri görüyorsunuz saman alevi gibi. Yandı geçti. İsrailin gazzeye tamamen alıp, suriyede elegeçirilen yerleri tahkim edinceye kadar Türkiyede tayyo iktidarı devam edecek. Bütün bu tutuklama vb olaylar gösteriyorki tayyo ve avanesinin planlayabileceği bir proje değil. Tıpkı 15 temmuz projesi gibi.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin