Gezi, Kavala, Zaman, önyargı, balık hafıza ve iletişim

YORUM | AHMET KURUCAN 

Ekrem Dumanlı Bey’in Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet ceza alması ile sonuçlanan Gezi davası kararından sonra yeniden alevlenen tartışmalara yönelik Zaman’ın Gezi Sınavı adını verdiği 25 dakikalık bir video konuşması yayınlandı.

Üzerinden 9 yıl geçmiş o hadiseler üzerinde bir hafıza tazelemesi yapıyor Dumanlı. Baktığı perspektif ise o dönemlerde Genel Yayın Yönetmeliği yaptığı Zaman Gazetesinin Gezi olayları özelindeki yayın politikası. Ciddi bir arşiv taraması yapılarak hadiselerin sonlandığı ana kadar gün ve gün atılan manşetlerden haberlere, editöryal yorumlardan köşe yazılarına varıncaya kadar ekran görüntülerini de paylaşarak yapılan yayını çok değerli buldum. Kendisine ve arka planda emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.

Neden değerli buldum? Öncelikle kendisinin bu programı yapma gerekçeleri açısından değerli buldum. Mealen şunları söylüyor kendisi: “O günlerde Zaman’ın nasıl bir yayın politikası takip ettiğini bilmeden ön yargılarla hareket eden iki grup var. Birileri Zaman için Gezi protestolarına sahip çıktı derken diğerleri AKP, hükümet ve devlet yanlısı bir tutum takınarak iktidar saflarında yerini aldı diyor.” Dumanlı siyah-beyaz ölçüsünde birbirinden ayrışan bu görüşlere katılmıyor ve katılmadığını yaptığı programda izah ediyor.

O programı izleyen insaf sahibi herkesin kabulleneceği gibi Zaman ne protestoculara ne de devlete katıksız destek verme yerine ortak aklın ürünü diyebileceğimiz çok dengeli bir yayın politikası izlemiş. Okuyucularını doğru bilgilendirme esas olmak üzere, ateşe benzin dökmeme, kutuplaşmayı artırmama ama olayların vandalizme doğru yönelmeye başlaması ile de protestoculara yönelik yapılanların yanlışlığını belirterek aklı selime davet etmeyi tercih etmiş. Arzu edenlerin 25 dakikalarını bu programı izlemek için ayırmalarını tavsiye ederim. Ümit ederim ki vakit kaybı olmayacaktır.

Gelelim o yayını neden değerli bulduğumun ikinci gerekçesine. Yaş gruplarını merkeze alarak 3 grup halinde bir tasnifte bulunmak istiyorum. Söyleyeceğim gerekçenin her bir gruba bakan yanları var. Gezi, 2013 Mayıs ayında oldu. Buna göre birinci grup 2013’te 18 ve üzeri yaşlarda olan, siyasetle ilgilensin ya da ilgilenmesin Türkiye’de yaşayan yetişkin hiç kimsenin kayıtsız kalamadığı Gezi hadiselerini takip eden, taraflı ya da tarafsız medya kuruluşlarından yaptığı izleme ve okumalara bağlı olarak kendine ait bir görüşe sahip olan kişiler.

İkinci grup, o yıllarda 0 ila 18 yaş arasında ne yaşandığının farkında olmayacak derecede bebek ve çocuk yaşlarda olanlarla ergenlik dönemlerini yaşayan ve ülke gündemini şuurluca takip değil kendi dünyasını yaşayan gençler.

Üçüncü grup ise o yıllarda dünyada olmayan ve ülkenin mazisini tarih kitaplarının sayfaları, gazete kupürleri ve internet ortamında varlıklarını koruyan görsel malzemeler, ülkenin siyasi tarihi ve Gezi ile alakalı yazılan kitaplardan öğrenecek olanlar.

Dumanlı bu videosu ile aslında her üç gruba da hitap ediyor. İlk grup için Gezi’ye gazeteci ve gazete yöneticisi perspektifinde bakma imkanını veriyor. Hafızalarını tazeliyor. ‘Dilleri kaba vicdanları taş’ bağlamış her biri ‘Kabataş Yalancısı’ Havuz medyasının çarpıttığı gerçekleri hatırlatıyor. Ve sonrasında George Orwell’in 1984 romanında anlattığı gibi Gezi olaylarını yeniden yazarak kara bir propaganda ile 17/25 Aralık ve 15 Temmuz ile şeytanlaştırılan Cemaat üzerine atan kişilere inananları akıllarını ve muhakemelerini kullanmaya davet ediyor.

Kara propagandalara inanmamakla beraber mesela ben kendimi bu grupta görüyorum. 2013 yılında Amerika’daki hayatımın 13 yılını yaşıyordum. Ana vatanla 7 saat zaman farkı, sabah 8 akşam 5 mesai zorunluluğu içinde çalıştığım işim, gündelik hayatın telaşesi ile zaten Türkiye gündemini sıkı sıkıya takip eden bir insan değildim. Gezi olayları esnasında belki her zamankinden daha fazla ülkede neler oluyor diye kulak kabarttım, Türkiye haberlerine biraz daha fazla zaman ayırdım ama hepsi bu kadar. Bu açıdan Ekrem Bey’in videosunda gösterdiği gazete ve sayfa manşetlerinin çoğunu ilk defa gördüm. Bir ikisini hayal meyal hatırladım. Dolayısıyla benim için çok faydalı oldu o videoda anlatılan tarihe tanıklık diyebileceğim anlatımlar. Şimdi ben böyle iken siz balık hafızalı toplumumuzu ve özellikle ikinci grupta yer alanları düşünün.

Bence bu videodan en çok istifade edecek olan ikinci gruptakilerdir. Özellikle 15 Temmuz sonrası bir dini cemaate, bir sivil toplum kuruluşuna, bir sosyal organizasyona aidiyetlerinden dolayı anne-babaları üzerinden hak etmedik mazlumiyet ve mağduriyet yaşayan hayatının baharındaki gençler ve çocuklar. Onlarca örneğini biliyoruz ki bu çocuklar ve gençler yaşadıkları hadiselerin sebebiyle geriye dönük okumalar yaptıklarında anne babalarından başlayıp Cemaat’e, Hizmet’in ilke ve prensiplerine olmasa da sistemik yapısına, idari mekanizma ve karar alıcılarına, Hocaefendi’ye ve dine kadar uzanan tenkitler ileri sürüp aralarına mesafeler koyuyor. İşte bu düzlemdeki araştırmalarda Gezi ve Cemaat’in yayın organlarının tavrı önemli bir kırılma noktası olarak yerini alıyordu. Tarihin yeniden yazılması, Cemaat’in şeytanlaştırılmasına ve tabii ki o yayın organlarını arşivlerinin dolaşımda olmamasından hareketle de tek taraflı bir bilgilenme oluyordu. Bana göre bu videoda anlatılanlar objektif değerlendirmede bulunacak olanlar için önemli bir kaynak. Yeter mi? Tabii ki yetmez. Ama önemi de inkar edilemez.

Üçüncü grup o yıllarda dünyada bulunmayan kişilerdi. Bu eksende çok şey söylemeye gerek yok. Onlar için arşivlik ve ilk elden kullanılacak ülkenin siyasi tarihi ve Gezi’nin tarihçesi hakkında yapılacak akademik ve popüler çalışmalar için bir kaynak değeri taşıyor.

Hasılı, yaklaşık 8 yıldan beri konvansiyonel ve sosyal medya aygıtlarının hepsini kullanarak devlet eliyle yapılan taraflı kara propagandaya Cemaat’in aynı ölçüde karşı koyma gücü yok. Savunma hakkı dahi verilmiyor. Bir linç yaşanıyor hayatın her alanında cemaat ve müntesiplerine karşı. Kabul ama şu da bir gerçek ki, “Bütünüyle elde edilemeyen şey bütün bütün terk edilmez,” Ekrem Bey’in bir başka vesile ile kullandığı ifadede olduğu üzere “Bir iletişim savaşı” veriliyor tabir caizse. Bu savaş içinde yazarak, çizerek, konuşarak direnmek ve mücadele etmek insanlık görevidir. Merhum Halil İnalcık’ın bir röportajında okumuştum. Meşhur Alman tarihçi Leopold von Ranke demiş ki: “Araştırdığı döneme kendisini götürebilen insan tarihçidir.” Ekrem Bey bir tarihçi değil. O bir edebiyatçı ve gazeteci ama bu videosu ile tarihin kasten karanlıkta bırakılan bir sahnesini aydınlatarak tarihçilik de yapmıştır bana göre. Teşekkürler.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin