YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Rejim Ömer Faruk Gergerlioğlu’na diz çöktürmeye çalıştı. Baktı ki onu yola getiremiyor, sistematik olarak ona saldırdı, onu hedef haline getirmeye çalıştı. Fakat HDP Kocaeli milletvekili dik durunca, onunla başa çıkamayacağını anladı. Çünkü Gergerlioğlu, tek başına, üç muhalefet partisinin yapamadığını yapıyordu. Rejimin diskurunu kullanmaması bir yana, o diskurun kofluğunu ve keyfiliğini her gün ortaya koyuyordu. Nasıl mı?
Kuru gürültü laf ebeliği veya siyasal polemikle değil, bilakis eylemleriyle, duruşuyla, tutumuyla, her gün bıkmadan, usanmadan dile getirdiği insan hakları ihlalleriyle. Gergerlioğlu, Türkiye’deki demokratik hak mücadelesinin düşmemiş son kalesiydi. Yılmadan direndi, dimdik muhalefetin hamaset dili kullanmadan da yapılabileceğini bugünkü ahlaktan ve şahsiyetten imtina ile arındırılmış Türkiye siyasetine gösterdi. Helikopterden atılan Kürt köylülerine, pasaportlarını alamayan akademisyenlere, LGBTQ topluluğunun başına gelenlere, Boğaziçi direnişine, Meriç’i ve Ege’yi geçmek isterken boğulan rejim mağdurlarına, işkence görenlere, barış annelerine, Barış Akademisyenleri’ne, Can Dündar’a, kaçırılanlara – kısacası hepinize, hepimize sahip çıktı! Ve bu onu rejimin bir numaralı tehdidi ve hedefi haline getirdi.
Gergerlioğlu’nun milletvekili dokunulmazlığını bir çırpıda, fabrikasyon bir sebeple, “siyasetin köpeği” yargının intikam şehvetiyle ağzından salyaları akarak onayladığı bir saray ve derin yapı kararıyla kaldırdılar. İşlevsiz meclislerinde, uyduruk muhalefet partilerinin gözleri önünde milletvekilliğini düşürdüler. Rejime biat yemini etmiş siyaset baronları, derin devletin komutasında, 2016’dan beri Erdoğan’ın vitrinsel kült liderliğinde, “iyi insan öğütücü” bir sistem kurdu. Kötüyle iyinin bu savaşında, rejime pürüz çıkartabilecek ne kadar vatan evladı varsa, tümünü, istisnasız tümünü harcadılar. Bunu yaparken insanların liberal mi, Cemaatçi mi, Kürt mü, solcu mu, LGBTQ mu, öğrenci mi, akademisyen mi, savcı mı, hâkim mi, öğretmen mi, ev kadını mı, yaşlı mı, genç mi olduğuna bakmadılar. İşlerine geldiği yerde tüm bu gruplardan insanları absorbe ettikleri ölçüde rahat bıraktılar, insanlara “Bana itaat ve biat ederseniz rahat edersiniz” mesajıyla gözdağı verdiler, diğer taraftan, tüm bu gruplardan insanları sudan gerekçelerle, temelde önceden hazırlanmış kara listelere göre fişlediler, mesleklerini yapmalarına engel olacak yasa dışı metotlarla takibata aldılar. Onları kaçırdılar, gözaltına aldılar, işkencehanelere koydular, sirk vari “mahkemelerde”, siyasetin köpeği yargıları sayesinde tutukladılar, hapse tıktılar! Önceden ortadan kaldırdıkları basın ve medyada bu mağdur insanların haberleri bile yapılmazken, tek bir ses, kararlı ve dimdik, bu insanların hukukunu savundu. Kürt olmadan Kürdün, homoseksüel olmadan LGBTQ bireylerin, Cemaat’le alakası olmadığı halde Gülen Cemaati’nden olanların yanındaydı, Ömer Faruk Gergerlioğlu.
21 Şubat 2021 tarihli yazımda da Ömer Faruk Bey’i yazmıştım. Şöyle demiştim: “Sayın Gergerlioğlu’nu diğer insan hakları mücadelecilerinden ayıran en önemli özellik, onun kişilerin ideolojik, dini, politik, etnik, cinsel, sınıfsal, bölgesel kimlik ve tercihlerine bakmaksızın insan hakları avukatlığı yapmasıdır. Bu yönüyle bir tür insan hakları şövalyesidir. Hiçbir kişisel beklentisi olmaksızın, başkalarının acılarını dert edinen, kocaman yürekli iyi bir insandan bahsediyorum. Bir insanın Gergerlioğlu’nu sevmesi için çok nedeni olabilir. Ama onu sevmemek için, iyi bir insan olmamanız gerekir.”
İyi insanlar yönetmiyor ülkeyi bugün. Konumuz salt politik bir mücadele değildir! Bugün esas mesele, değerler evrenine ilişkin: İyilikle kötülüğün savaşıdır bu fetret devri. Anadolu tarihinin son on bin yılında iktidara gelmiş en basiretsiz, en ahlaksız, en riyakâr, en üçkâğıtçı, en şeffaflıktan uzak, en hukuk tanımaz rejimi önümüzde duran. Nerede yapılanlara göz yummayan varsa, rejim üzerlerine “siyasetin köpeği” yargısıyla, çapsızken birilerinin adamı olarak milletvekili olmuş sünepe ve ezik muhalefet vekilleriyle, yazar kasa medya memurlarıyla, muhaberatçı istihbaratı ve kara gömlekli polisiyle, methiyeci ibiş İslamcı veya nasyonalist sözde akademisyenleriyle geliyor. Mahalleler arası soğuk iç savaşın içinde, fetret devrinin batağında, herkesin birbirine ayak oyunu yaptığı pis kokan bir Ortadoğu ilm-i siyaset mutfağında, Ömer Faruk Gergerlioğlu barem oluşturuyordu. O bir turnusol kâğıdı olarak, yaramaz ne kadar adam varsa, tuttuğu ayna ile bize gösteriyordu. Öyle bir defa iki defa falan da değil, her gün, her gün bunu yapıyordu.
Bir yazımdan sonra bana cep telefonumdan attığı bir mesajın ardından kendisine şunu yazmıştım: “Umarım bir gün Türkiye’nin cumhurbaşkanı olursunuz.” Bu yazıda bunu bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Türkiye bir gün düzelecekse, bunu Gergerlioğlu ve onun gibi ilkeli insanlar başaracak.
Ona buradan kendi cümleleriyle sesleniyorum: “Biji biratiya gelan Berxwedan jiyane. Yaşamak direnmektir!” Onun yanındayım. Dayanışma ile!