SALİH HOŞOGLU | YORUM
Bir önceki yazıma çok sayıda yorum yapıldı; gerek sosyal medyada gerek sitede okuyucular görüşlerini paylaştılar. Bu konuları yazmanın arı kovanına çomak sokmak olduğunun farkındayım. Medenice karşıt fikirlere saygı göstermeyi öğrenmeliyiz. Özellikle sosyal medyada hakaretvari hitap edenler kendi karakterlerini ortaya koymaktadırlar, herkes seciyesinin gereğini yapar.
Adabı dairesinde yapılan eleştirileri -velev ki tamamen haksız olsun- okur ve değerlendiririm. Biliyorum ki insanların çoğu söyleneni değil de anlamak istediğini anlıyor, bize de bunu kabullenmek düşüyor. Yazıya tepki gösterenlerin çoğu yazıyı ya okumamış (ki bazıları sadece başlığı okumuş ve oturup zahmet etmiş eleştiri/hakaretlerini yazmış) yahut anlamamış. Sanki yazıda, “Bu abartı ve güç vehmetme işinde Cemaat’ten kimsenin katkısı yoktu, tamamen dışardan bu algı oluşturuldu!” diyormuşum gibi içlerindeki düşmanlıkları dökmüşler.
Bu algı en büyük zararı çok öncelerden başlayarak Hizmet’e verdi ve Hizmet gönüllülerini asli işlerinden uzaklaştırıp gereksiz işlerle meşgul etti; yazıda bunu belirttim ve maalesef bunun yeterince ciddiye alınmadığını da özellikle vurguladım. Ciddiye alınsaydı ne olurdu, onu bilemem. Geçmişi sağlıklı değerlendirmek için bir kısım ek okumaların/çabaların gerekliliğini özellikle vurguladım ama birileri bundan da çok rahatsız olmuşlar.
“Bunları bilmenin yaşla ilgisi yokmuş, o dönemde yaşamamış ve devlet işleyişini bilmeyenler de (ekstra okuma ve araştırma yapmadan) anlaşılan ilham yoluyla gerçekleri öğreniyorlarmış.”
İzah edilmesi gereken husus 7/24 Hizmet karalaması yapılan bir dünyada insanların iki tarafın fikirlerini nasıl öğrenebileceğidir.
Bir okurumuz, “Yurt dışında yaşayan Hizmet insanlarının Türkiye üzerinde kafa yormalarını, emek harcamalarına anlam vermekte zorlanıyorum. Türk halkı ve devleti tercihini yaptı: ‘Sizin bize ve çocuklarımıza hizmet etmenizi istemiyoruz!” diyerek hayretini ifade etmiş.
Aslında bu eleştirisinde haklıdır. Zaten daha önce bundan sonra Türkiye’yi yazmak istemediğimi ifade etmiştim. Bu yazılar da Türkiye’yi anlatmak için değil, özellikle yurtdışında yaşayanlar içindir. Biz Türkiye’den ayrılsak da Türkiye bizden ayrılmıyor. Uzun zaman önce Türkiye’den ayrılan çok sayıda genç, geçmişte yaşananların tek taraflı anlatısıyla Hizmet’ten soğudu, hatta bir kısmı belki düşman oldu. Oysa Hizmet diye biri yok, bir şahs-ı manevi var.
Şahs-ı manevi hakkında hüküm verilirken körün fili tarifi gibi yapılan değerlendirmelerle bir hüküm kuruluyor. O topluluğun toplamda artılarına ve eksilerine bakılması gerekirken ağzı bozuk bir kısım trollerin abuk sabuk iddialarıyla hiçbir hüküm kurulamaz. İşte en azından bu iddiaların çok azına da olsa izah getirmekte fayda var diye düşünüyorum. Elbette anlamak istemeyenler için yapabileceğimiz bir şey yok, herkes kendi doğrusu ile yaşayıp gider.
Liyakati kim yok etti?
Kamuoyunda çok tartışılan konulardan biri kamuda ehliyet ve liyakatin kaybı konusudur ve bu konuda gözü kapalı Hizmet suçlaması yapmak milli sporlardan biri olmuş durumda. Bir kısım kendince muhalif İslamcı ve Nurcu yazarlar dahil (ulusalcıları ve AKP yandaşlarını saymaya gerek görmüyorum, onlara göre Başkan Kennedy’yi bile Cemaat öldürmüştür) koro halinde tekrarladıkları bir husus var. Derler ki “pir-ü pak eski Türkiye’de Hizmet gücü ele geçirdi ve liyakati yok etti”.
Benim yazılarıma yapılan yorumlarda özellikle bir kısım ulusalcılarla bazı İslamcılardan benzer iddialar vardı. Şu anda bütün güç onların ellerinde olduğuna göre bu konuları herkesi ikna edecek delilleriyle ortaya koymaları gerekir(di), ama hepsini dedikodu düzeyinde bıraktılar. Özellikle bu iddiaların (polis okulu sınav sorularının birilerine verilmesi gibi) üzerine gidilmesi gerektiği vurgulamıştım. Son tahlilde bu hususlarda çok şey söylendi ancak olgularla algılar örtüşmüyor.
Öte yandan Cemaat’in kamuoyunu ikna etmede fena halde başarısız olduğu da bir gerçek. Bunun önemli nedenlerinden biri bir önceki yazıda anlattığım husustur.
Prensip olarak görmediğim, sağlam delillerle bilmediğim konularda kimseyi suçlamaktan yana değilim. Yöneticilerin genel sorumlulukları bundan istisnadır. Yani, “Şehirlerinizin altı bomba ile doldurulurken buna göz yumuyorsanız!” ülkeyi yönetenler olarak elbette sorumlu olursunuz. Benzer şekilde eğer bu iddialar doğruysa öncelikle o dönem kamu erkini elinde tutanlara hesap sorulması gerekiyor. O dönem (yani 2013’e kadar olan dönem) Türkiye’nin her alanda olduğu gibi şeffaflık konusunda da iyiye gittiği yıllardı. Ülkelerin şeffaflığını ölçen uluslararası indeksler öyle söylüyor, herkes ilgili siteden ulaşabilir. Umarım bunu da The Cemaat manipüle etmiyordur! https://www.transparency.org/en/cpi/2023 Türkiye 2013’e kadar her yıl daha şeffaf bir ülke olmaya doğru yol alırken 2013’den beri aşağılara doğru seyahat ediyor.
Birilerine sorarsanız ‘The Cemaat’ 1980’lerden başlayarak ülkedeki bütün kurumları ele geçirmiş. Mesela askeri okul sınavlarında soruları hep kendi adamlarına veresiymiş. İsteyen inanabilir, inançlar sorgulanamaz. Ama delil ve akıl yürütme devreye girince işler karışıyor.
Askeri okul sınavı da nedir? Zaten harp okullarının bir sınavı olmuyordu, doğrudan üniversite birinci basamak sınav puanı ile öğrenci alıyorlardı, şimdilerde nasıldır bilmiyorum. Mülakat ve benzeri aşamalarda dindar olanlar otomatik eleniyordu o yıllarda. Ayrıca bu sınavları hazırlayan komisyonlar bellidir, varsa torpil yapan kimler oldukları da bellidir. Bu okulların komutanları en önde gelen Atatürkçü generallerdi. Mesela Yaşar Büyükanıt gibi. Kimse onlara bir şey sormuyor, söylemiyor, herkes ortalığa konuşuyor.
İddiaya göre askeri okul soruları ortalıkta geziyormuş. Olmayan sorular nasıl ortalıkta gezmiş, birileri de izah etse pek fena olmazdı. Google’a şimdi bile sorsanız (ki ben sordum) askeri liselere giriş sınavını ÖSYM yapıyordu. ÖSYM YÖK’e bağlı ve bu süreçte hiçbir YÖK üyesi ihraç edilmedi. Soruşturulmadı bile, bari onlara hesap sorsaydılar. Ve bu okullardan otuz yıl boyunca binlerce öğrenci Cemaat sempatisi iddiasıyla okullarından uzaklaştırıldılar. Üstelik onca yıl kamuoyunda bu türden bir iddia hiç gündeme gelmedi, ta ki 2016’lara gelene kadar.
Bu hikayeleri anlatanlar öyle kendilerinden emin anlatılıyor ki sanırsınız sınavı Hizmet’in dershanesinden öğretmenler yapıyordu. Konuyu hiç bilmeyen birileri bir kısım tahminlerle öyle çıkarımlar yapıyorlar ki Nobel verirsiniz! Aslında böyle hikayeler herkesi mutlu ediyor, herkes hayatı boyunca ulaşamadığı her şeye bir bahane buluyor, başarısızlığını, ihmallerini, tembelliklerini perdeliyor. O dönemler Hizmet’ten torpil arayanların çoğu iktidar partisinden de başka cemaatlerden de torpil arayan ve bulan kişilerdi, onlar şu anda da işlerine devam ediyorlar.
Niyetleri gerçekleri öğrenmek değil!
Şahsen çekincelerim olmakla beraber bu konuların tartışılmasından yanayım. Çekincelerim konuyu devamlı kaynatanların niyetlerinin halis olmaması ile ilgili. ‘Cemaat özeleştiri yapsın’ diye ortalığı ayağa kaldıranların ‘gerçeğe ulaşma’ dertleri yok. Dertleri Cemaat’in hakikaten hukukun dışına çıkıp çıkmadığı değil, -zaten kendileri hâzâ kanunsuzlar- daha fazla karalanmasıdır. Önceki bir yazımda tam da bunun için ‘hukukla etik karıştırılmamalı’ demiştim. Yani gerçekten birileri soruları almış ve kendi çevrelerine vermişse bunun hukuken gereği yapılır, soru aldığı iddia edilen yahut iddia ettiğiniz kişileri infaz etme hakkınız olmaz. Ama dert o olmadığı gibi uygulama da öyle olmuyor.
Ve en önemli rezervim bu iddiaların çok çok çok abartıldığı yönünde. Nereden biliyorum, kendi şahitliklerimden. 17-25 Aralık’tan yaklaşık iki yıl geçmişti ve henüz 15 Temmuz olmamıştı. Daha önce aynı üniversitede beraber çalıştığımız ve sonra ayrılıp başka bir üniversiteye giden bir akademisyeni ziyarete gittim.
Kendisi yaşadığı ilginç bir anekdotu anlattı: Daha önce Hizmet’e herkesten daha fazla sahiplenen, bir Nur nemaatinden benim de tanıdığım bir akademisyen bu arkadaşı yakınlarda ziyaret etmiş. Nurcu arkadaş Hizmet’in emniyette, yargıda vesaire çok olumsuz işler yaptığını, insanlara kumpaslar kurduğunu, sadece kendilerinden olanlara hayat hakkı tanıdığını anlatarak dert yanmış. Arkadaş çok basit bir soru sormuş. “Seninle uzun zaman aynı üniversitede beraber çalıştık, sen her şeyi ve herkesi benden iyi biliyorsun. Bizim çevremizde bu dediğin şeyler oldu mu? Sen şahit oldun mu?”
Cevap, “Hayır, bizde asla böyle bir şey olmadı ama adliyede ve emniyette varmış.”
Dostumuz, “Ben oraları bilmem, sen de bilmiyorsun, sana birileri söylüyor. Ama üniversiteyi, kendi çevremizi biliyoruz ve madem bizde böyle bir durum asla olmadı, diğer yerler de böyledir.” diyerek konuyu kapatmış.
Bunu özellikle vurguluyorum, çünkü 17-25 Aralık sonrasındaki 2,5 yıl boyunca her Cemaat’ten onca insanla görüştük, ilk zamanlar hiçbiri bu tarz iddialarda bulunmuyorlardı. Anlaşılan zaman içinde merkezi bir organizasyonla cemaatlere, tarikatlara (bu arada laik cemaatlere de) bu konuda ciddi ‘kara propaganda’ ve endoktrinasyon yapılmış.
O olayların ilk döneminde İslamcı çevreler dahil az aklı başında olan herkes Hizmet hakkındaki iddiaların saçmalığını kabullenirken zamanla hepsi Hizmet’le selamı sabahı kestiler. Ve yine anlıyoruz ki Hizmet’i içerden ve dışardan manipüle ederek, uzantılarıyla bazılarının saflığını veya kariyer hırsını kullanarak bu işler için yeterli materyal üretmişler.
Allah’tan vahiy mi geldi hocam, nereden biliyorsunuz?
Madem geleceğe dair yargı/tahminlerde bulunuyorsunuz, ben de geleceğe dair merakımı celb eden bir hususa dair fikirlerinizi sorayım o halde.
Hizmete mensup olduğunu iddia eden insanlara, ihtiyaç var gelin harab olmuş ulkemizi ayağa kaldıralım dendiğinde acaba yüzde kaçı bu çağrıya cevap verecek?
Ben bu sorunun cevabının hizmet için turnusol testi olduğunu düşünüyorum. Ak ile karayı o zaman göreceğiz.
Bu yorumu yazının tümünü okuyarak mı yaptınız, yoksa sadece başlığa göre mi? Merak ettim doğrusu.
Yazarın bir önceki yazısına atfen sadece başlığa göre yaptim.
Bu nasıl bir cemaat kibiridir arkadaş! Cemaatin yurtdışına kaçan tüm üyeleri geri gelsin, türkiyeyi nasıl düzeltecek? Cemaat türkiyedeyken aşağıdakilerden hangileri düzgündü, veya cemaat sayesinde düzelmişti? diyeyim:
– Fakirlik
– Yolsuzluk
– Kürt Meselesi
– Gayrimüslim azınlıklara yapılanlarla yüzleşme
Ben cevabını vereyim:
Cemaat için işler tıkırındayken, cemaate göre ülke dört dörtlüktü veya o yolda ilerliyordu. O yzdn yukarıda yazdığım sorunlar cemaat tabanı için özellikle (cemaat aydınlarını ayrı tutuyorum bir çoğu bu sorunların farkında ve düzeltilmesi için çalışıyordu)
yukarıda yazdıklarım sorun bile değildi.
Bu uykudan uyanın. TC ztn düzelecekse de bizsiz düzelecek. Türkiye biz olmadan da 85-90 milyonluk ülke. Almanlar 20. Yüzyılın en büyük zulmüyle milyonlarca yahudiyi katlettikten sonra, aynı o kötü almanlar abdnin de ekonomik desteğiyle dünyanın en büyük ekonomilerinden biri oldular.
Olan gariban mazlum yahudilere oldu.
TCde tayyip gider başkası gelir. Ülke ekonomik olarak bi seviyeye gelir, cemaat de yine kimsenin umrunda olmaz.
Kibir?
Vefa?
Hizmet aşkı?
Karşılık beklemeden verme?
Neden aklına ilk kibir gelir ki bir insanın bu kadar duygu ve değer varken?
Ahmet sana soyle bir cevap vereyim. Bir sonrakinde belki dusunerek yazarsin.. Bu saydigin olumsuzluklar gayretlerle ancak belirli seviyelerde kalabildi. Yoksa bugunun herhalde daha iyi oldugunu soylemeyeceksin dunden. Bir de soyle bak.. Bakalim onumuzdeki yillarda bu maddeler daha mi iyi olacak..
Neden harap olmuş o ülkeyi ayağa kaldıralım ki? Dünyada harap olmuş bir sürü yer var..
Bana Allah komşumdan hesap soracak öncelikle öyle değilmi, ben komşumu bırakıp Türkiyeye fantaziyemi gideceğim..
Hem nesini ayağa kaldıracağız? Teknolojimi? Fakirliğimi ? ne yapacağız Türkiye için
Bir de bu çağrıyı kim yapacak Dünya Müslümanlarına?
Yahu bir beladan kurtulmuşsun bir daha o belaya girermisin, yanına bile yanaşmaz aklı olan değilmi
Hakkı, huluku, adaleti, ahlaki değerleri ve eğitimi ayağa kaldırirsak gerisi arkadan gelir Allah’in izniyle
Bizim Millet satar Arkadas. Nazi Almanyasini bile satmayan Almanlar gibi olmaz bizimkiler. Sirf Yahudiler degil muhalif olan Almanlarda cok büyük Zulüme ugradi Nazi Almanyasinda. Birde bizimkilerde empatide yok. Mesela Gazze ye hic üzülmez bizimkiler, halbuki su son 1 yilda 2,5 Milyon insan magdur, 50 bin ölü, 150 bin yarali.
Zülmü yapanin da esasen gittigi, demokratik diye tesbih cektigi ülkeler oldugunuda bilmez! HH ninde yardimiyla Türkiye 90 yillik mahrumiyetten cikacak, yakin gelecekte Dünya muazenesinde söz sahibi olacakti … Azmettirici Israil, Mason, Evangelist, ABD, Bati derin yapi konsorsyumu, Tetikci Erdogan ve TR derin yapisi.
Gelir veya gelmez o herkesin kendi tercihi, sen ne hesap soracak konumdasin ne de herkesi yaftalama hakkin var. Neyi goreceksin.. Kimsenin sana birsey ispat etme derdi olmaz. Kendini birsey zannedip boyle yazi yazanlara gicik oluyorum. Aklima hep su ayet geliyor.. “Nefsini ilah edineni gordun mu?”. Ne kadar cok insan var mis boyle.
Aynen sayın yazar aynen. Türkiye toplumu tercihinin karşılığını alıyor, daha da alacak, alsın da. Biz gereğinden fazla hüsnüzan’ımıza, ‘Anadolu irfanı’ söylemlerine yanalım, tarihe ve millete sübjektif bakışımıza yanalım.
Çok Daha öncelerden Ulusal ve Uluslararası şer şebekelerince Hizmeti yok etme kararı alındı.
2000 veya 2001 yılında yabancı dilimi geliştirmek için bir yabancıyla ayak üstü bir sohbetim olmuştu. Bu kişinin etkili ve yetkili biri olduğunu yıllar sonra farkettim.
Üzeyir GARİH in öldürülmesindeki şüpheli durumları konuştuk. Fethullah GÜLEN e taraftarlığı konusunu sordu.
Diğer bazı İslami konuları sordu. O zamanlar da İslam adına terör eylemi yapanlara geldi konu. Bunun doğru olmadığını, sadece ilim ile tebliğ ile olacağını söyledim. Gülen Cemaatinin de bu yolu takip ettiğini, her zaman barışçıl olduğunu söyledim.
O da bana :
“Ya Onlara EZİYET, ZULÜM EDİLİRSE” deyip Hizmetin de şiddete başvurabileceğini söyledi.
Ben de Hizmetin böyle bir durumda peygamberler yolunu takip edeceğini, aksi durumda özde yanlış olacağını söyledim.
Bu konuşmalar, 15 Temmuzdan sonra Hizmete yapılan zulümleri görünce beynimde adeta çınladı.
Anladım ki yıllar önce bu kararlar alınmış.
Bu hınca karşı civcivleri dağılmaktan kaybolmaktan korumaya, sayılarını çoğaltmaya ve onları yetişmiş donanımlı insanlar olarak küresel düzlemde İslamı sunmalarına, vesile oldular F. GÜLEN ve etrafındaki diğer Güneşler.
Geçmiş eleştirisi yapmak zor konulardan biridir. Geçmiş vakayı oluşturan etmenlerin tamamını hatırlamak neredeyse mümkün değil denebilir.
Aslında unutulan O nokta davranışın temelini oluşturur. Fakat görülemediği için sanki yanlış yapılmış değerlendirmesi çıkar.
Demokratik sistem prensipleri Hizmet içinde çok güzel uygulandı. HİZMET =
” Bir Güneş Etrafında Dönen Gezenler Sistemi Değil,
Bir Güneş Etrafında Dönen Güneşlerin Oluşturduğu Bir Güneşler Sistemi” dir.
Yani o dönemde ortak akılla alınan kararlar, uygulanan metotlar yerindeydi. Kobraların içinde yaşamak, onları savmak öyle kolay değildi.
Hocam, dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yazı başlığınızda, TÜRKİYE ESKİYE DÖNMEYECEK demişsiniz ancak bununla ilgili bir tartışmaya yer vermemişsiniz yazınızda.
Bir savunma, mantıksal analiz, gerekçelendirme bulamadım, sanırım sonra yazacaksınız? Yazmanızı isterim, neye dayandırdınız, donoleriniz neler, bilmek istedim.
Diğer yandan, yorumlar siteye geç ekleniyor, o nedenle, şimdi baktım önceki yorumlara. Yorumlarda ki ruhta sizinle paralel zaten.
Bir hususu hatırlatmak istiyorum herkese.
1999 Haziran Fırtınasında da benzeri olmuştu. Ali Kırca’nın programı üzerinden bir sinerji oluşturulup, planlı bir hizmet hareketine hücum hedeflenmişti. Yine tartışılan hizmet idi. Yine sahaya, alana o indirilmişti.
Bunlar bilerek yapılır, arka planda dönenleri saklamak için.
O dönem, sanırım Doğu Ergil hocaydı, harika bir yorum yapmıştı, bunlar yapılarak arka planda birşey gizleniyor, genelde biri dövülüyorsa, başka bir şeyi saklamak için denmişti.
Peki, ne saklanıyormuş.
Bankaların içi boşaltılıyor.
TMSF ye 80 bankanın devredilmesi tartışılıyor bu ülke çöküşü demek.
Birkaç banka ile sınırlandırılıyor.
İstanbul yaklaşımı, Basel II vb ile kaybettiğimiz milyarlarca dolar telafi edilmeye çalışılıyor.
Olay net yani , soygun.
O dönem hırsızlık, finansal yönden yapılmıştı, ve bu gizlenmek için bir güzel linç edilmek istenmişti hizmet.
Şimdi de benzeri oluyor.
Merkez bankasının içinin boşaltıldığı, ülke insanın fakirleştiği şu dönemde, Sanırım ülke insanının reel kaybı 2 trilyon doları geçer. 99 ile başlayan 2001 krizi ile neticelenen süreçte ihtimal zarar 20 30 milyar dolardı.
Şimdi 2 trilyon dolarlık bir soygun var.
İkinci büyük soygun, kamu personeli cephesinden.
2016 da 3.5 milyon olan kamu personeli sayısı, 5.5 milyona çıkmış.
Artış yüzde 70 lerde.
Oyna nüfus artışına paralel bir kamu personeli artışı olur. Biraz da refaha orantılı. Ki nüfus artışı yüzde 1.9.
Kamu personelinin 7 8 yılda yüzde 70 arttığı bir ülke de, bunu yapan elbette bir başkasına tu kaka yapacak ki saklayabilsin bunu.
Doğu Ergil hocadan girersek yine, şunu söylemişti, 99 Haziran FIRTINASI ile ilgili olarak.
Konu cemaat vs değil.
Kişisel bir şey değil. İnsanlar korkutulmalı idi ki, bu büyük soygunun üzerine gidilmesin ve devam etsin, bunun için cemaat bulundu demişti.
Birini döverek nizaya verme olayı.
Bir dönem kürtler üzerinden yapıldı bu, şimdi hizmet te buna eklendi.
Önemli olan satın alınması, öcüleştirilebilmesi idi, ki yaptılar bunu.
Toplum da kanıksadı bunu, öcüleştirildi.
Bu nedenle şu şahsı manevi kavramından da artık mümkün olduğu kadar uzak durulmalı.
İnsanı tanıyarak başlamalıyız işe. Yoksa bu inatlaşma ile bir yere varamayız.
Yavuz Sultan Selime dümdüz giden samimi bir yakınım ile onu yerlere göklere sığdıramayan bir başka yakınımın sohbetine denk gelmiştim. Birbirlerini de canciğer seven iki kişi.
İki tarafın doneleri de belli zaten. Bir Sina çölünde giderken, önünde Peygamberin gittiği kişi bu derken, öbürü şunu şunu şunu yapan bir siyasi şahsiyet o kadar diyordu.
Sonuç ne… Sonuç sıfır.
Bundan sonra bu konu, bu nesilde aynı olacağa benzer.
İkna edemeyeceğimizi düşünüyorum ben toplumu.
Konu ikna değil çünkü.
Daha derin. Yazsam yanlış da anlaşılacaım hususlar da var. uzun ve yerine göre eksik kalıcaım bir konu.
Evet, bu nedenle toplum bir daha eski günlerdeki gibi olmaz, değişir, ancak eskiye dair şeyleri de biz de bırakmalıyız.
Bu sözümün zamanı şimdi değil, ama muhakkak bu konu üzerinde de sağlıklı düşünmek zorunda herkes.
Basit bir örnek, Erdoğan gitti, yerine gelen bu insanlara ne haksızlık yapıldı dendi, ve gittiniz siz okul açtınız, emin misiniz insanların o okula çocuklarını yollayacağından. Yahut size sorsam, siz kendi çocuğunuzu yollar mısınız.
Bu bir örnek.
Çok büyük bir yara aldı tüm toplum, hepimiz.
Rahmetli Babamın deyimiyle, oğlum bak bu ülke de böyle gider gider, sonra bir gelirler herşeyi silip süpürürler, uzak dur derine dalma, kötü niyetin yok ama derine dalma, derken hizmete karşı gelmemişti, beni korumaya çalışmıştı.
Yıllar geçti, babamın sözündeki tutarlılığı evladı olarak gördüm. Yapılanların yanlışlığı değil, başa geleceklerin kesinliği noktasındaki tespitine kastım.
12 Eylül öncesinde doğanlarda, sürekli herşeyin kötüye gideceğine dair bir inanç var iken, sonrasında doğanlarda da, tam tersi böyle denir vs ama sonrunda iyi olur inancı vcarmış. pestimist, optimist olayı yani.
15 Temmuz, 12 eylül sonrasında doğanları da bu gruba dahil etmiştir.
Yani, karşımızda artık bu mekanizmaya karşı geldiğin an bitirirler seni algısı oturmuş bir toplum var.
Yani, devletten korkan bir toplum, gencecik yaştan başlamak üzere oturtuldu.
Peki, hizmet insanı?
Yaşlı bir adam çölde giderken, genç bir adam görür çölde susamış tek başına. Devesinde gölgelendirir, suyunu paylaşır, hayatını kurtarır. Uyurlar. Uyanınca ne görsün. Devesi çalınmış, o genç adam deveyi de alıp gitmiş. Adama bir damla su bile vermemiş.
Yaşlı adam çölden kurtulur. Bağdatta çarşı da görür genç adamı. Adamın yakasından tutar şunu der.
Devemi çaldığına kızmıyorum ama “benim insanlara olan güvenimi çaldığına” çok kızıyorum der.
Bu bir GÜVEN krizidir.
Ve güven bir defalıktır, giderse gelmez.
Toplum, hem hizmete, hem de devlete karşı büyük bir güven krizi yaşadı.
Bizler ise su bile yok onlara derken, toplum da alkışlamıştı, ve hem topluma karşı, hem de o erke karşı güvenimizi kaybettik.
Sorun güven sorunu.
Hizmet etmek için yollar aramak gerekiyor ise, ne yapılmalı vb diye, ilk ikame edilmesi gereken şey de bu.
GÜVEN
O da şu an mümkün değil.
Tabi, bunların hepsini demokratik bağlamda söyledim.
Dünya otoriter bir ruha gidiyor.
Toplum psikolojisini biliyoruz, diktatörlük bile insanlara harika bir yönetim diye gerçekten samimice insanlar tarafından kabul edilebiliyor.
Bu nedenle, GÜVEN kavramı demokratik sistemlerde geçerli bir kavram.
Yarın ne olur bilmiyorum, dünya ve ülke konjonktürü öyle değişir ki.
Artık, GÜVEN lerini duymaya gerek kalmaz kimsenin.
Emir, demiri keser……. diye boşuna dememiş atalarımız.
Bu yönüyle de bir belirsiz geleceğe adım atıyoruz.
Tarihte sayılamayacak kadar çok Deha Liderler, Ordular, Milletler takıntı derecesindeki hırsları yüzünden heba oldular;
Mesala, HİTLER, PiRUS ZAFERİ, Büyük İSKENDER, vb…
Ben şu anda, kısıtlı bakış açımla Hizmetin (varsa) tekrar Türkiyede etkin olma düşüncesini bu minvalde yorumluyorum.
Ahmet ALTAN’a atfedilen EY KAVMİM şiirindeki vasıfları genel olarak aynen koruyor insanlar.
Kendine İyilik yapana çok rahat kötülük yapıyor. Biliyor ki ondan bir kötülük gelmez.
Zor durumda bulunan Türkiyeyi ayağa kaldırmaya Hizmet tekrar vesile olsa, tehlike geçince tekrar bu Halk ve Devlet bu insanlara aynı zulümleri reva görmekten vazgeçmezler.
“Bir Müslüman aynı delikten 2 defa kendini ısırtmaz”
Ancak büyük felaketler sonrası komple bir yıkım, enkazdan sonra akıllanıp Hizmeti davet ederlerse, Ancak O ZAMAN belki…
„Türk halki ve Devleti tercihini yapti „ fikri cok yanlis. Türk/Türkiye halkinin hicbir zaman söz hakki olmadiki Türkiyede. Cumhuriyetin ilk 70 yilinda Cahillikten dolayi, son 30 yildada kandirilmakla, kandirilmayanlarinda söz hakki yok yada zorbalikla ve korkuyla susturuluyor.
Su kesin kardesim. Türkiye bagimsiz degil!!
Ihtiyaca göre her 10-20 yildada olan Darbeler ve son 25 yildaki bu cendereden kurtulma ihtimali dogmasi (fasit Daireden cikma ihtimali, HH nin büyük katkilariyla), Türkiyenin herdalda sinif atlayip, dünya gücü olmanin potansiyeli görüldügü icin, Dis kaynaklar ve icteki defolular (bazilari bastan beri) ve Islam karsitlari bunun önlemini aldi.
Hem hakiki Islamin gelmesinden (Onlar icin Islam Resmi hep Terörist olarak kalmasi lazim), hemde herdalda ilerleyip Batiyi da gecebilme ihtimali, Adamlarin onlarin tabiriyle Yilanin Basini büyümdeden ezmek olarak gerceklesti.
Türk halki deme! Türk halkida madur. Dinden diyanetten sogutuldu (istenende buydu) ve sefalete sürüklendi.
….
Mehmet Akif, Safahatı Osmanlı dönemine yazdı, sanki Osmanlı döneminde halkın söz hakkımı vardı? hele bir de müslüman filan değilsen aşağılık muamelesi görüyordun ozamanlar. Bu topraklar iflah olmaz
Dis Gücler derken Erdoganin bahsettigi Dis güclerden bahsetmiyorum, Erdoganin ortak oldugu dis güclerden bahsediyorum. Israil, ABD, Bati ve özellikle bunlarin ortak Derin yapilari.
Salih Bey, basliklariniz cok provokatif. Boyle cok linc yersiniz.
Birde başlıkla hiç alakası yok, yazının içeriğinin.