GERÇEK BİR HİKAYEDİR | Bir garip mahpusun cezaevinde ölümü!

NECİP F. BAHADIR | YORUM

İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’ndan bir heyet, Esed rejiminin zindanlarından Sednaya Hapishanesi’ni yerinde görmek için 30 Aralık’ta Suriye’ye gidecekmiş… Komisyon üyesi AKP milletvekili Mustafa Alkayış pek heyecanlı: “Süreç geçiyor ve deliller kayboluyor. Bizim bu delillerimizi görmemiz, ayıklamamız, arşivlememiz gerekiyor ki bunun hakkını, hukukunu koruyabilelim…”

Ziyarete itirazım yok, ‘onurlu bir tavır’ olarak bile nitelendirebilirim. Evet ama kesinlikle yetmez… Komisyon, Türkiye’deki hapishaneleri de ziyaret etmeyi düşünür mü acaba? AKP zindanlarının Suriye’dekilerden çok mu farkı var? Eminim benzer, belki daha kötü örneklerle karşılaşacaklardır. AKP hapishanelerinde görmeleri gereken o kadar çok vaka var ki… Yerinde tespit yaparlarsa öyle arşivlemeleri de gerekmez, doğrudan muhataplarına; olmadı Meclis Başkanı’na rapor edebilirler. Hiçbiri olmazsa en azından tarihe not düşerler.

85 yaşındaki hayırsevere, ‘terör’ suçlaması!

Bugün size kısa süre önce haberdar olduğum bir mahpusun ölümünü anlatacağım. Olay yeri Suriye değil, Türkiye’nin ücra bir köşesi… Gönülden uzak, gözden ırak bir yer. Adını açıkça yazmamda bir mahsur yok, aksine fayda var; Balıkesir’in şirin ilçesi Burhaniye Hapishanesi… AKP zindanlarından biri yani. Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi orası da ağzına kadar dolu. Büyük çoğunluğu mağdur ve mazlum… AKP yargısının mahpusu ve mahkumu. Yasaların öngördüğü herhangi bir ‘suçun mahkumu’ değiller. Tanıyorsunuz onları…

Onlardan biri… Adı Mustafa Erkam Yeşiltuna… Edremit ahalisinden, emekli öğretmen. Nüfus kâğıdı doğum tarihi olarak ‘1941’ yazıyor. Yaşı biraz daha ileri. Kabaca ‘85’ diyebiliriz. 80 yaşın üzerindekiler dünyanın her yerinde pir-i fani kabul edilir, saygı ve hürmet görür. Sadece toplum değil, resmi makamlar, devlet ‘ileri yaşa’ özel ayrıcalıklar tanır. AKP Türkiye’sinde ise durum farklı. Eğer muhalifsen, hele bir de muhafazakar olup da Erdoğan’a biat etmediysen yaşına başına bakılmaz, zindan mekanın oluverir.

Mustafa Erkam Yeşiltuna emekli olduktan sonra köşesine çekilmez, kendini hayır, hasenat işlerine adar. Adı bile ‘Hayır İşleri Hizmet Vakfı’ olan kuruluşta gecesini gündüzüne katarak çalışır. Fakirlere, öğrencilere erzak ve yemek tedarikiyle didinir durur. Derken malum gelişmelerden sonra vakıf kapanır. Ve o çevrede kim varsa ‘potansiyel suçlu’ ilan edilir. Böyle bir vakıfta nasıl bir suç işlenebilir ki? Vicdan yok ki sorsun! Önyargı ve peşin hüküm egemen. Hakkı hukuku AKP yargısına anlatmak kolay mı? İlerlemiş yaşına rağmen Yeşiltuna takibata uğrar, önce gözaltına alınır, sonra tutuklanır. Hakkında ‘silahlı terör örgütü üyeliği’nden soruşturma açılır.

Ağır hastalıklarına rağmen tutuklanıyor

Savcı iddianame yazar, hakimler karar verir ve talebeye, fakir fukaraya yemek taşımak, yardım etmek ‘örgüt’ suçuna ‘delil’ sayılır. Mahkeme kısa sürer; 6 yıl 3 ay hapsine karar verilir ve hükümle beraber tahliye olur.Umulur ki istinaf veya Yargıtay dosyayı bozsun. Fakat heyhat… Umutlar boşa çıkar. Edremit’te olmadığı gibi Ankara’da da hakimler yoktur. Yargıtay yerel mahkemenin kararını onar. Başta itiraz mercii kalmamıştır. Yeşiltuna ilerlemiş yaşı ve türlü türlü rahatsızlıklarına rağmen infaz için olacakları beklemeye başlar. Çok geçmeden de polis, üniforması ve silahıyla kapısında biter. Rahatsızlıkları ciddidir, demansı ilerlemiş, Alzheimer aşamasına gelmiştir. Kendi ihtiyaçlarını güçlükle görebilmektedir.

Derdest edilir ve cezasının geri kalanının infazı için Burhaniye Hapishanesi’ne gönderilir. Cezaevi idaresi rahatsızlıklarını fark eder ve tedavi için İzmir’e sevk eder. Yaşı 85’e yaklaşmıştır. Bırakın kronik hastalığı olanları, sağlıklı bir beden bile bu yaşta alarm vermeye başlar. Mahpusların ‘tabut’ dediği cezaevi aracına bindirilir. Ellerinde kelepçe, havasız, oksijensiz bir kutunun içinde kilometrelerce yol gitmeye zorlanır. Bu kötü ortama bu kadar yaşlı biri nasıl dayanabilir? Düşünen kim? Korkulan olmaz, İzmir’e sağ salim iner, oradan oraya sürüklenir. Nihayet doktorların huzuruna çıkarılır. Muayene edilir… Fakat tedavisine imkan yoktur. Geri sayım başlamıştır.

Mustafa Erkam Yeşiltuna’nın katili kim?

Ve tekrar gerisin geriye geldiği yere Burhaniye Hapishanesi’ne yollanır. Yönetim ne yapacağını şaşırır. Çünkü Yeşiltuna, artık kendi ihtiyaçlarını bile karşılamaktan acizdir. Böyle birinin hapishanede yatamayacağını anlamak için tıp tahsiline ne hacet, çıplak gözle bakan bile görür. Bir yanda ileri yaş, kocamışlık hali, diğer yanda en başta Alzheimer ve diğer hastalıklar… Yeşiltuna’nın durumu 28 Şubat’ın affa mazhar olan paşalarından daha ağırdır. Fakat Yeşiltuna kimsesiz, sahipsiz biridir. Sesini duyuracak ne mecali ne imkanı vardır. Kaderine boyun eğmekten başka elinden bir şey gelmez.

Hapishane yönetimi son çare olarak ‘kurula’ sevk eder. Fakat karar oradan da ‘Hapishanede yatabilir, sakınca yoktur’ yönünde çıkar. Yeşiltuna yatar, yatar ama adeta ‘ölüme’, hayata değil. Bundan iki hafta önce 12 Aralık günü sabah namazına kalkar, vazifesini yapar, bir süre sonra tekrar yatağına döner ve istirahate çekilir. Saat 8.00’da koğuş mutat sayım için toplandığında 1 kişinin eksik olduğu fark edilir. Koşar arkadaşları… Mustafa Erkam Yeşiltuna yatağında hareketsiz yatmaktadır. Memurlar müdahale eder fakat son nefesini saatler önce verdiği anlaşılır. Artık bedeni soğumaya yüz tutmuştur.

Yaşanan bir ‘Kırmızı Pazartesi’dir aslında. Yeşiltuna yürüyerek dikey girdiği AKP hapishanesinden yatay olarak çıkar. Kimdir bunun sorumlusu? Katili kimdir Mustafa Erkam Yeşiltuna’nın? Hapishane’nin ihmali yok mu? ‘Yatabilir kararı verenler’ aynı zamanda ölüm fermanını da imzalamış olmadı mı?

Bakan gözün gördüğünü kurul ve tabipler neden görmedi, göremedi? Yarın bunun hesabı sorulmayacak mı? Şam’da Sednaya Hapishanesi’nin suçlarını arşivlemek için Suriye’nin yolunu tutanlar Burhaniye Hapishanesi’nde yaşanan göz göre göre yaşanan ölümü görmeyecek mi?

Ölüm haberini alan ailesi zaten perişandır. Yeşiltuna’nın cenazesi iki gün sonra, Edremit Şentürkler Camii’nden bir garip olarak ‘sessiz sedasız’ kaldırılır. Dostlarının, arkadaşlarının haberi bile olmaz. ‘Tabutunu taşır, tam dört inanmış adam’. Yunus’un deyişi Edremit’te gerçeğe dönüşür; ‘Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk suyla yuvalar…’.

* Gerçek bir hikayedir bu. Bu yazı hem tarihe not düşsün hem de geleceğe bir şikayet dilekçesi olsun diye yazıldı…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin