Ana Sayfa Yazarlar Adem Yavuz Arslan General Yaşar Güler ABD’lileri bir ikna etti ki sormayın!

General Yaşar Güler ABD’lileri bir ikna etti ki sormayın! [Adem Yavuz Arslan, Washington’dan yazdı]

Jandarma Genel Komutanı Org. Yaşar Güler’in 15 Temmuz’a dair bir konuşma yapmak için Washington’a geleceğini duyduğumda doğrusu neler anlatacağını merak etmiştim.

Sonuçta darbe girişimi sırasında Genelkurmay 2. Başkanıydı ve o geceye dair ‘birinci elden’ bilgilere sahipti. Üstelik ‘Erdoğan rejiminin düşünce kuruluşu’ olarak bilinen SETA’nın misafiriydi ve programda ‘muhalif kimlikli’ kimse olmadığı için Güler’i zorlayacak soru gelmesi ihtimali de yoktu.

Dahası Erdoğan ve AKP iktidarının yoğun lobi çalışmalarına rağmen Washington’da ‘resmi 15 Temmuz söylemi’ pek kabul görmemişti.

Hatta ABD siyasetinin etkin isimlerinden ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi’nin Cumhuriyetçi Başkanı Devin Nunes, 19 Mart 2017 tarihinde Fox TV’deki Chris Wallace’ın programında AKP’nin tezlerine inanmadığını söyleyip “Gülen’in darbeye karıştığına dair herhangi bir kanıt görmedim” demişti.

Böyle bir ortamda, iktidar desteği ile Washington’da yapılan 15 Temmuz paneli ABD kamuoyunu ‘darbenin arkasında Gülen’in olduğuna’ ikna etmek için iyi bir fırsattı.

Fakat pek öyle olmadı.

‘TUTUKLU GAZETECİ YOK’ SÖYLEMİ HAKARET OLARAK ALGILANIYOR

Org. Yaşar Güler’in konuşmasından detaylara geçmeden önce iki noktayı not etmekte fayda var.

Birincisi karşıt hiçbir görüşün olmadığı, ‘propaganda toplantıları’na Washington’da pek itibar edilmiyor. Nitekim SETA’nın 15 Temmuz toplantısı da öyle oldu. ABD medyasından katılım yoktu.

İzleyici katılımı da Org. Yaşar Güler gibi bir ismin konuşmacı olmasına rağmen düşüktü.

İkincisi, gerek Erdoğan gerekse de AKP sözcüleri ne zaman Washington’a gelseler ifade özgürlüğü ve tutuklu gazeteciler meselesiyle yüzleşiyorlar.

Yine öyle oldu.

Tıpkı Erdoğan gibi, AKP milletvekili Ravza Kavakçı Kan da ‘cezaevinde tutuklu gazeteci olmadığını, dosyalarına yakından bakıldığında hepsinin terörle ilgili suçlardan içeride olduğunu’ anlattı.

Kan dosyalara ‘ne kadar yakından’ baktı bilmiyorum çünkü tutuklu gazeteciler ‘tweet atmaktan, kitap yazmaktan ve haber yapmaktan’ tutuklular.

İddianameler de bu yönde.

Fakat söylemek istediğim şu; düşünce özgürlüğünün adeta kutsandığı ABD’ye gelip bu tip açıklamalar yaptığınızda muhataplarınızı ikna edemediğiniz gibi ‘ne kadar pervasızca yalan söyleyebildiğinizi’ göstermiş oluyorsunuz.

Muhataplarınız ezberlenmiş cümleleri kurmaya başladığınızda bıyık altından gülüp ‘yav he he’ diyor.

Bu taktiği yani ‘cezaevinde gazeteci yok, onlar terörist’ söylemini kim belirlemişse Erdoğan diğer tezlerinin de içini boşaltıyor.

ABD’lilerin ‘en kibar’ tepkisi “Aklımızla dalga mı geçiyorsunuz?” şeklinde.

GÜLER’DEN RADİKALİZM UYARISI

Gelelim Org. Yaşar Güler’in konuşmasına.

Org. Güler, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay 2. Başkanıydı ve o sürecin en kritik üç beş kişisinden birisiydi.

Cevaplaması, açıklığa kavuşturması gereken çok başlık vardı. Fakat Güler bu konulara hiç girmediği gibi tamamen ‘algı’ üzerine kurulmuş bir konuşma yaptı.

Dahası ‘ABD’lileri korkutmaya’ çalıştı.

Şöyle ki…

Org Güler daha ilk cümleden başlamak üzere konuşmasını ‘radikalizm’ ve ‘gizli örgütlenmeler’ üzerine kurdu. Bu iki konu ABD’de adeta paranoya. Bir bakıma onların ‘sinir uçları’na dokunmayı hedefledi.

Gülen Hareketi’nin nasıl ‘gizli ve tehlikeli bir yapı’ olduğuna dair teoriler anlattı.

Normal şartlarda Havuz medyasında görüp okuduğunuz, Cem Küçük ayarında bir trolün ağzından dinlediğiniz şeyleri Türk ordusunun başındaki bir general anlatmış oldu.

Zaten konuşmasından o gece Genelkurmay Karargâhı’ndaki ‘birinci el şahitlikleri’ ve bazı diyalogları çıkarırsanız ‘AKPli bir yönetici’nin konuştuğunu sanabilirdiniz.

17/25 yolsuzluk soruşturmasının darbe girişimi olduğundan tutun da ‘Cemaatçi subayların PKK ile istihbarat paylaştığı iddiası’ gibi iktidarın sakız ettiği tezleri bir orgeneralin ağzından dinlemek eminim ABD’liler için çok ikna edici olmuştur!

Güler ayrıca Havuz medyasından tanıdığımız ‘katalog evlilikleri’ gibi iddiaları ‘Gülen’in ne kadar tehlikeli olduğuna’ ikna için anlatırken “Uyuyan hücrelerde evlilik oranları arttı” şeklinde ‘çok gizli bir istihbaratı’ da mikrofonlara söylemiş oldu.

Sahi, iddianıza göre ‘Cemaat bir terör örgütü’, çok gizli uyuyan hücreleri var, siz o hücrelerin hepsini biliyorsunuz, evliliklerinden bile haberdarsınız ama darbeye kalkışmalarından haberdar değilsiniz!

Eğer Yaşar Güler soru alsaydı muhtemelen (böyle kritik bir konuda ana konuşmacı olarak okyanusu aşıp geliyorsunuz ama medyadan, izleyicilerden soru almıyorsunuz!) 15 Temmuz’a dair çelişkiler yanında ‘PKK-Cemaat işbirliği tezine dair’ ilginç sorulara muhatap olabilirdi.

Sonuçta AKP adına Washington’a gelenler de uzun süre ‘hükümetin çözüm istediğini ama Cemaatçi bürokratların şahin politikalar takip edip şiddeti körüklediğini’ anlatmışlardı.

İşin bir de şu boyutu var: TSK’nın tepesindeki bir komutan olarak karargâhınızdaki kurmay subayların bir terör örgütüyle iş birliği yaptığını iddia edeceksiniz ama ortaya somut bir delil koymayacaksınız.

İddianın kendisi kadar bu kadar ağır bir iddianın gelişi güzel ifade edilmesi de vahim.

IŞİD PARANOYALARINI DEPREŞTİRMEK

Genel olarak Güler’in konuşmasına baktığınızda ABD’nin korkularının hedef alındığı gözüküyor. Sık sık ‘radikalizm’ vurgusu yapması, Cemaat ile IŞİD’i aynı cümlede defalarca kullanması, ‘devlete sızma ve günü gelince robota dönüşme’ söylemi ABD’nin güvenlik paranoyalarını depreştirmek içindi.

Bunu yaparken de darbenin 1 numarası olarak gösterilen Org. Akın Öztürk’ü anlatması ilginçti. ABD kamuoyuna “Dost bildikleriniz, iyi ilişkileriniz olan insanlar size darbe yapmaya kalkabilir” mesajı verdi. Cemaatçi subayların ‘ne kadar iyi eğitim alırlarsa alsınlar, ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar günü gelince robota dönüşebileceği vurgusu’ da aynı konseptin parçasıydı.

Dediğim gibi Güler’in konuşması darbeye dair şüpheleri gidermekten çok komplo teorileri ile soslanmış bir ‘korkutma çalışması’ydı.

ABD bu tezleri ne kadar ciddiye alır, bunca yıldır yakından tanıyıp bildikleri insanların IŞİD ile kıyaslanması ne kadar kabul görür bilmiyorum. Fakat Güler’in konuşmasının darbeye dair soruları azaltmadığı muhakkak.

TÜRKİYE’DE BAŞKA ABD’DE BAŞKA

SETA konferansı ve Org. Yaşar Güler’in konuşmasından hareketle bir noktayı daha not etmekte fayda var.

İktidar çevreleri her zaman olduğu gibi Türkiye’de başka ABD’de başka konuşmaya devam ediyor. İç kamuoyuna ‘darbenin arkasında ABD ve CIA var’ türü teorileri sıralayan AKP kurmayları ABD’ye geldiklerinde bambaşka bir söylem kullanıyorlar.

Türkiye’de ‘CIA uzantısı’ olan Gülen Hareketi, ABD’de bir anda ‘IŞİD ve El Kaide uzantısı’na dönüşüyor.

Org. Yaşar Güler’in konuşmasında da bu yönde vurgular vardı. Bu durumu bir diğer konuşmacı Prof. Dr. Hakan Yavuz’un tebliğinde de görmek mümkün.

Panelin yapıldığı gün Sabah Gazetesi’ne bir röportaj veren Yavuz’un Türkiye okuruna verdiği mesajlar ile ABD’de yaptığı konuşma arasında farklar var. Washington’daki konuşmasında ‘akademisyen perspektifi’ sunmaya çalışan Yavuz’un Sabah’taki röportajından ismini kaldırıp yerine Fatih Tezcan yazsanız sırıtmaz.

Öte yandan düne kadar Gülen ve Cemaat hakkında ‘pozitif’ kitaplar yazan bir akademisyenin bugün 180 derece tersi söylemlere sahip olması ‘akademik kimliği’ hakkında fikir vermeye yeter.

SORULAR, ÇELİŞKİLER ORTADA DURUYOR

249 insanımızı kaybettiğimiz kanlı 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümündeyiz.

Erdoğan ve AKP iktidarı, ellerindeki sınırsız imkânlarla ‘resmi 15 Temmuz söylemini’ pekiştirecek, ‘ver mehteri’ tarzında programlar yapacaklar.

Fakat ortada somut bir gerçek var. ‘Tuhaf bir takım olaylar zincirinde’ 249 vatandaşımızı kaybettik ve Türkiye’de rejim değişti.

Cevapsız sorular, aydınlatılması gereken noktalar var. Sorulara cevap vermesi gereken kişiler- kurumlar, medyadan, meclisten ve mahkemelerden kaçırılıyor

Erdoğan ise işaret ettiği noktaya bakmamızı, baktıkça hipnoz olmamızı ve hiç bir şeyi sorgulamamamızı istiyor.

Ama unutmamak lazım hiçbir yalan sonsuza dek sürdürülemez.

1 YORUM

  1. Orhan Pilav
    236 şehit vermiştik, 239 oldu; şimdi de 249. Acaba yaralananlar şehit oldukça mı bu sayı artıyor? Bir yıldır bu şehitleri kimin vurduğunun bile tam olarak aydınlatılamadı. Tam tersine, zindanlara atılan onbinlerce insan "kollektif katil" olarak yaftalanmaya çalışıldı. Hatta ve hatta Sayın Cumhurbaşkanı: "bunlar cezalarını tamamlayıp çıksalar bile Türk halkı bunları boğar" diye hedef gösterdi. Böyle bir dünyada, AKP medyası tarafından haber, yorum, bilgi, belge, ifiraf adıyla "iftira narkozu" altına alınmamış ve soru sorabilme kabiliyetini yitirmemiş insanların aldatılması kolay değil elbet.