HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Türkiye, üç ay sonra sadece yeni bir yıla girmiyor. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yaşına adım atmış olacak. İktidar yanlıları bu asırlık dönemeci Lozan Antlaşması’na hapsetmek isterken, olacaklar hayli farklı görünüyor. Af konusu da bunlardan birisi.
Bugüne gelmeden önce biraz geriye gitmek gerekiyor.
“Af” sözcüğü Türk diline giren Arapça kelimelerden. Bir suçu, bir kusuru bağışlama veya unutma anlamına gelen “afv” kökünden geliyor.
Hukuki tabir olarak da cezanın ortadan kaldırılması veya daha hafif cezaya çevrilmesi anlamını taşıyor. Uygulamada İse; “genel af” veya “özel af” şeklinde karşımıza çıkıyor.
Özel afla, işlenen suçlara verilen cezalar affedilirken, genel afla hiç suç işlenmemiş kabul ediliyor. Her iki af türü de kaynağını anayasadan alıyor.
Af için bu kadar laf etmişken bir de insanlık tarihi ve bizim geçmişimizdeki uygulamalara bakmak gerekiyor.
İlk af uygulamasına Milattan Önce 400’lü yıllarda rastlanıyor. Bizim tarihimizdeyse af uygulaması çok sık bir şekilde karşımıza çıkıyor. Osmanlı döneminde padişahın şahsında olan af yetkisi, 1876’da ilan edilen Meşrutiyet ile birlikte Kanuni Esasi’ye (Anayasa) girdi.
1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet sonrasında ise padişahlar af çıkarma yetkisini parlamento ile paylaşmak durumunda kaldı.
İLK AF UYGULAMASI 26 ARALIK 1923’TE
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra ilk genel af, 7 Ocak 1922’de çıkarıldı. Cumhuriyet döneminde ise ilk af, 26 Aralık 1923’te yürürlüğe konuldu. Buna göre 29 Ekim 1923 tarihine kadar işlenmiş suçların cezalarının yarısı affedilmiş oldu.
Bu affın kapsam dışı bıraktığı bir kesim vardı. Lozan Antlaşması’nda bir protokolle “hain” ilan edilen ve tarihimizde “Yüzellilikler” olarak bilinen kişiler af dışında bırakıldı. Bu afla, her türlü suçları işleyenlerin cezalarının yarısı af edilirken, devlete karşı suç işlediği varsayılan 150 aydın hakkındaki hüküm aynen devam ettirildi.
Cumhuriyet döneminde ikinci af 16 Nisan 1924’te “Affı Umumi Kanunu” ile uygulamaya konuldu. Bu biraz da sistemin aksayan yönlerinin telafi edilmesi amacıyla oluşturuldu.
Harb-i Umumi’nin (Birinci Dünya Savaşı) başladığı tarih olan 1 Ağustos 1914 ile Mudanya Ateşkes Antlaşmasının imzalandığı 20 Kasım 1922’ye kadar işlenen askeri ve siyasi suçları içine alan bir af kanunuydu.
Yüzellilikler denilen grup bu uygulamanın da dışında tutuldu.
Üçüncü af 13 Mayıs 1929’da çıkarıldı. “Kabahatlilerin Affı ve Bazı Suç ve Cezaların Tecili” yasasıyla kasti olmamak kaydıyla işlenen suçlara af getirildi.
Özellikle devlete karşı işlenen suçlar, kasten öldürmek ve namus suçları gibi suçlar bu kanunun dışında tutuldu. Devlet kendine karşı işlenen suçların cezasını tecil etti. Ancak Yüzellilikler diye adlandırılanlar yine affedilmedi.
26 Ekim 1933 Affı, ya da Cumhuriyet’in 10. Yıl Affı ise o tarihe kadar çıkarılan en kapsamlı af yasası idi. 10. Yıl Affı, rüşvet, zimmet, kaçakçılık gibi birkaç kalem suç dışındaki suçları kapsamına aldı. Bu af kanununun en önemli tarafı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensuplarını ve Atatürk’e karşı girişilen İzmir Suikastı mahkumlarını da kapsaması bakımından çok önem taşıyordu.
Özellikle genç Türkiye Cumhuriyeti devletinin sağlam temellere oturduğunu göstermesi açısından önemli görülür. Tek Partili rejimin kuruluş döneminde yaptığı hataların da düzeltilmesi amacını taşıdığı kabul edilir.
Beşinci af 26 Haziran 1938’de çıkarıldı. Atatürk döneminin son affı olarak kabul edilen bu af çerçevesinde, o tarihe kadar dışarıda bırakılan Yüzellilikler bu kanunla kapsam dahiline alındı. Yine de bazı amme hizmetlerinden yararlanmalarına kısıtlama getirildi. Sayıları 25 bini bulan İstiklal Mahkemesi mahkumları da kayıtsız şartsız affedildi.
Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’de, 1960, 1963, 1966 ve 50. yıl affı olarak nitelenen 1974 tarihlerinde kısmi ya da genel af çıkarıldı.
AK Parti döneminde de farklı kapsamlarda af kanunları uygulamaya konuldu.
AK PARTİ’NİN ÇIKARMAK ZORUNDA OLDUĞU AF
Cumhuriyet’in 100. yılı arifesindeyiz. Cumhuriyetin birinci, 10’uncu, 50’nci yıllarında çıkarılan afların daha kapsamlı bir şekilde 100. yılda çıkarılacağını beklemek fazla iyi niyetli bir yaklaşım sayılmaz.
“Yüzellilikler” diye adlandırılan gruba yönelik devletin tavrını özelikle vurgulamaya çalıştım. Kurtuluş Savaşında düşman devletlerle işbirliği yaptıkları öne sürülenler ve Ankara Hükümeti aleyhinde yazı yazanlar bu gruba dahil edilmişti.
Devleti yönetenler, 1938 yılına kadar her af kapsamında bu gruba karşı öfkesini ısrarla sürdürüp devre dışı bıraktı.
Bugüne geldiğimizde…
Beştepe Sarayı, ortamını bulsa 100. yıl affında Cemaate yönelik tavrını sürdürmek isteyecek. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Ama iktidarını sürdürme konusunda çok kritik bir aşamada.
AK Parti, 3 Kasım 2002 yılında, seçimi kazandığından bu yana ilk kez iktidarı kaybetme riskiyle karşı karşıya.
Muhalefet cenahından yöneltilen “artık bittiler, iktidardan gittiler” tarzında pompalanan havayı bir kenara bırakın.
AK Parti, bu Pazar seçim olsa kazanabilecek durumda değil. Bu doğru. Ancak seçim sath-ı mailine girmeden kimin kazanacağı, kimin kaybedeceğini söyleyebilmek doğru olmaz. Hepsi bir kenara AK Parti hâlâ iktidarı kazanmaya en yakın parti konumunda.
Aslında Tayyip Erdoğan, tam da bu sebepten dolayı af kapsamını geniş tutmak zorunda. İktidarın kazanma ihtimalinin güçlü olması, af için umut niteliğinde. Beştepe Sarayı, kaybedeceğinden emin bir noktaya düşmüş olsa, asla kapsamlı bir affa yanaşmaz.
İKTİDAR CEPHESİNDE YAPILAN AF HAZIRLIĞI
Beştepe Sarayı, geçtiğimiz yıldan bu yana Cumhuriyet’in 100. Yıl Affı ile ilgili çalışmalar yürütüyor. Bugün itibariyle bile bu konuda kesin bir karara varmış değil.
Tabandan yukarıya doğru olan baskı uzun zamandan bu yana devam ediyor. Saraydakiler, bu sesleri yakın zamana kadar duymazdan geldi.
Özellikle ekonominin çıkmaza girdiğinin iyice belirgin hale gelmesinden bu yana partinin tavanı, bu seslere kulak vermek zorunda kaldı. Bu yönde çalışmalar hızlandırıldı.
Muhalefetle farklı kanallar üzerinden bağlantılar kuruldu. Millet İttifakı ile bu konunun yürütülmesi sakıncalı görülünce yeni arayışa girildi.
Af konusunun, Türkiye Değişim Partisi Genel Başkanı Mustafa Sarıgül ile yürütülmesine karar verildi. Sarıgül, bu konuyu bir misyon olarak üstlendi ve çalışmalarını bu yönde sürdürüyor.
Sarıgül, hemen her basın toplantısında af konusunu gündeminin en önemli maddesi olarak ele alıyor.
“Affet Türkiye” diye yola çıkan Mustafa Sarıgül, başlarda teröre bulaşmamış “kader mahkumlarının” af kapsamına alınmasını dillendirdi.
Türkiye’yi il il dolaşan Sarıgül, hemen her gittiği ilde cezaevi önüne gidip basın açıklaması yapıyor. Sarıgül, bu kapsamda 60’a yakın cezaevi ziyareti yaptı.
Katıldığı televizyon programlarında da af konusunu özellikle dile getiriyor. Sarıgül, bu görüşlerini iktidarla kol kola yürüyen medya kuruluşlarında dile getirmesi büyük önem taşıyor.
Bugün TVNET’de toplumsal barış affı çağrımı tekrarladım. pic.twitter.com/GCifPmzlmi
— Mustafa Sarıgül (@M_Sarigul) August 30, 2022
Sarıgül, af konusundaki söylemlerine başlarda getirdiği “terör dışı” şartını kaldırdı. Bir süredir, “devlete karşı işlenen suçları” da artık kapsamına almaya başladı.
Türkiye, yeni yılda kapsamlı bir genel affı yaşayacak. Haksız ve hukuksuz bir şekilde içeride tutulanlar ailelerine kavuşacak.