YORUM | SEYİD NUR FETHİ ERKAL
Ne Ariadne’nin yumağı boğabildi seni ne Minatorus’un boynuzu saplanabildi boynuna. Çıktığın karanın seninle boğuşacak dalgaları da yoktu, damarlarına saldığı itminanla yakaladı seni, o durağan tek düze haliyle büyük savaşçı seni içine aldı. Theseus, denizlerin çocuğu, deniz görmeyen ne anlar ki denizsizlikten. Kolsuz bir ahtapot sana bulaşan kara, gövdene yapışan vantuzları var, sen yıllardır aynı beşikteydin, seni şimdi hangi nara uyandıracak. Yine de yadırgama yerini, tabutunun tahtası kırık beşiğinden söküldü. Ruhu çıkan cesedin hücreleri tek tek dökülüverdi. Senin isminle anılsa da hala, ilk tahta söküldüğünde o gemi çıkmıştı senin olmaktan, son çivi çakıldığında, her yöne gidebilecek bir tahtırevan artık.
“Yürünebilir bir yol mu bulmaktır maksat, yoksa yürünmesi gereken yolu bulmak mı?” İnsanlar, tarih deresinden yüzüp gelen suratlar, yürüyüp yolu tamamlayanları, yolda kalanları ve geri dönenleriyle aynı cevabı veriyor: “Ola gelen, olması gerekenin ta kendisi.”
Bu noktada belki her tartışma fuzuli, her yargı desteksiz. Lakin hayat sürenler için soru tedavüldeki değerini yitirmiyor. Yürünmesi gerekeni yolu tercih edenler için asıl çetin soru, vakit geçip mesafeler eridikçe birikip çoğalıyor; yol yorgunluğu, sabır kısalığı, vasıta aşkı, vasatın kayması, kılavuz, harita veya pusula kaybı ve en sinsisi kısa yol arama kurnazlığı.
İnsan bu rahat durmuyor. Yol bana göre değilse ben yola uyarım demiyor, diyemiyor. Her an kaytaracak bir patika, daha kısa olduğuna inandığı kendisine mahsus bir tünel arıyor. Elbette bâtında, yollar nefesler adedince denilir. Ancak zâhirde nefesler adedince yol nefisler adedince kopuş demektir. Maatteessüf bâtınla zâhirin hükmü bir kez daha karıştırılıyor.
Âdemoğlu yol uzayıp, yokuş karşısına çıkınca, başına ve beline yüklediği bir kısım ağırlıklardan kurtulmak istiyor. Mâlûm insana ağırlık olan yol boyunca kullanmadıklarıdır. İlk olarak bir kenara bırakılanlar çantanın fermuarlı bir gözünde aksesuar gibi unutulmaya terk edilmiş haritalar ve kitaplar oluyor. Belki de aranan serbestlik ve hafiflik bulunuyor lakin, bir yandan hızla tırmananları takip zorlaşıyor, diğer yandan kılavuzun sesi iyiden iyiye duyulmaz oluyor. Pusulaya bakılmayıp, haritaya başvurulmayınca da daha çabuk veya daha kolay olur zannıyla yapılan sapmalar, savruluş ve kopuşları netice veriyor.
Mit o ki, “Grek mitolojisinin anlı şanlı yiğitlerinden Theseus, Girit labirentlerindeki Minotaur’u Ariadne’nin yardımıyla (labirentteki yolunu yitirmesin diye bir yumak yün verir ona) öldürüp Helenleri büyük bir beladan kurtardığında bir kahraman olarak karşılanır. Atinalılar onun bu yiğitliğinden o kadar memnun kalırlar ki Theseus’un Girit’e gidip döndüğü gemiyi bu yiğitliğinin karşılığı olarak korumaya karar verirler. Limanda demirlenmiş geminin durdukça çürüyen ahşabını da değiştirir, her defasında eski tahtalarının yerine yenisini koyarlar. Bu böyle sürüp giderken, Atinalılar arasında bir tartışma başlar, Plutharkos bu tartışmayı şöyle aktarıyor: “Bir süre sonra bazı Atinalılar geminin Theseus`un gemisi olmaktan çıktığını, yeni ve bambaşka bir gemi olduğunu savunuyor, bazıları da onun Theseus`un gemisi olduğunu öne sürüyorlardı.” (Hilmi Yavuz, Osmanlılık Kültür ve Kimlik, s.125)
Bizce bu noktada asıl tartışılması gereken soru: “Son çivi çakıldığında mı, yoksa ilki söküldüğünde mi geminin Theseus’un olmaktan çıktığıdır?” Bu soruya herhalde öncelikle orijinalliği orijinden uzakta arayanlar cevap vermeli.
Metaforun anaforundan çıkmadan hemen soralım, yola dosdoğru devam ediyor olsanız da hedeften uzağa düşemez misiniz?
Bir deprem olmuş ve altınızdaki zemin kayıyorsa muhtemeldir. Ancak çare yine gözün haritada, kulağın kılavuzda olmasında.
Takip eden bir soru daha.
‘Yürünmesi gereken’ yol derken acaba en başta hayali bir ideale saplanmış olmayalım?
Belki de ama unutmamalı; “Gayeyi hayal olmaz veya nisyan veya tenasi edilse ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.” Yani aksi durum bir tür dolap beygirliği.
Her ideal, ütopyaya kaymaya meyyal olsa da insan olagelen içinde konumlanmak gibi bir kaypaklığa kapılmamalı. Zira zaman ve zemine uymak adına farklı yollara sapma hamlelerinin tamamı gündelik kazançtan mahrum kalmama telaşının neticesidir. Pragmatizmden oportünizme, ondan Makyavelizm’e uzanan mesafe maalesef zannedilenden daha kısadır. Ve bu, yürünmesi gereken yolu tercih ettiğini iddia edenler için de gayet sinsi ilerleyen, tehlikeli bir süreçtir.
Zira makyavelist başta tercihini belli etmiş ve siyasi olmayı seçmiştir. Aslına bakılırsa hiçbir ahlaki kriter taşıma mecburiyeti olmayan makyavelist, pragmatiste göre daha tutarlı bir tavır sergiler. Bir hedefi vardır iyi veya kötü, kutsal veya prafan her yolu dener makyavelist. Fakat pragmatist her an ayrı bir hedef ve yol tayin eder. Makyavelist’e her yol mubahtır, pragmatiste her şey helal. Herhalde şöyle demeli makyavelist her yolu yolcusu, pragmatist hiçbir yolun.
Sonuç olarak dönmekte olan günle dönebilen insanlarca ütopya diyerek yaftalanıp, aşağılanan ideallerimiz kendimizi sınayabileceğimiz biricik mihenklerimizdir. Her gün belki her saat yolların ayrılış noktasında duran insan için tekrar eden bir sınav bu. Sağ yol veya sol yolun tercihi… Keşke bir kere karar vermekle kazanılacak kolaylıkta olsaydı.
Gemi ve gemidekilere ne mi oldu? Büyük savaşçı Theseus’la ilgili bir ayrıntıyla cevap verelim. Hiçbir savaşta yenilgi yüzü görmeyen cengaverimiz Theseus savaşsızlığa yenilmiş ve karaya çıkınca kısa zamanda hasta olup, ölmüştür.
Herhalde bize düşen; gemiden inmeden dalgalarla boğuşmaya devam etmek ve geminin orijinalliğini muhafazaya azami gayret sarf etmek olmalı. Ancak seyir halinde, tahtalarının sökülmesini Hızırî bir hikmet sanma gafletine sürdürürsek bütün gemidekilerin hepsinin hukukuna tecavüz etmiş olacağız.
İyisi mi mitin bulanık sularından hakikatin berraklığına sığınıp, sözü Sahibine teslim edelim.
“Allah’ın emirlerine uyanlarla uymayanların durumu, bir gemi için kura çekenlere benzer. Bir bölümü geminin üst kısmına düşmüş diğerleri de alt kısmına düşmüştür. Alt kısımda kalanlar, su ihtiyacı olduğu zaman üst güverteye çıkıp su ihtiyacını gidermektedirler. Onlar şöyle derler ‘Bizim bölümden bir delik delelim de üsttekilere eziyet etmeyelim.’ Eğer üsttekiler, onlara ilişmez de serbest bırakırsa, hepsi helak olur. Ellerinden tutup engel olurlarsa onlarda kurtulur, kendileri de.” (Buhari)
Akla gelebilir, ya peki, gemiyi delebilecek hamleler geminin üst katındakilerden gelirse ne demeli.
El Cevap, “Bir fikre davet etmek, zann-ı kabul-ü cumhur, şart-ı evvel oluyor. Yoksa davet bid’attır, reddedilir. Ağzına tıkılır, ondan daha çıkamaz…” (Lemaat)
Slmlkm Pek Saygıdeğer Seyit Erkal Bey Hocam nasılsınız..Yazınızı pek bir keyifle okudum,kaleminize,yüreğinize sağlık..güncel soruları ve cevaplarını cok güzel dile getirdiniz..şahsım adina size tekrar tekrar teşekkür ediyorum..sanırım 3-5 defa daha okumam gerekiyor..
Kalemine sağlık seyid hocam
Yazilarinizi ozlemistik, devamını diliyorum. Allah yardımcınız olsun…
Gemiyi korumak (dondurmak) gemiyi oldurmek demek. Peki, gemiyi nasil tamir edecegiz?
Sonraki yazida cevabini yazamanizi bekliyorum. Allah razi olsun.
Sonraki yazida cevabini yazamanizi bekliyorum. Allah razi olsun.
Bizim sığligimiza ragmen, seviyeli, düşündürücü, ve uzerinde dusunulmesi gereken güzel bir yazı. Allah feyzinizi arttirsın
Hangi yolun yolcusuyuz? Yada tercih ettiğimiz yol doğru olan yol mu?
Daha gerçekçi arayış ise “Her gün belki her saat yolların ayrılış noktasında duran insan için tekrar eden bir sınav bu. Sağ yol veya sol yolun tercihi… Keşke bir kere karar vermekle kazanılacak kolaylıkta olsaydı.”hakikatında saklı.
Cennete kestirmeden girme kolaycılığı mı yoksa vazife şuuru ile yolculuğun hakkını vermek mi?
Kafamızda ki çokca sorunun cevaplarını sıraladığınız bu yazınız aynı zamanda çokca sorunun oluşmasına da vesile oldu.
Teşekkür ederim.
Kaleminize sağlık.
Sonraki yazilarinizi en kisa zamanda bekliyoruz, ozellikle guncellemeleriyle. 🙂
Değerli Hocam uzun zamandır bu denli edebi zevk veren bir yazı okumamıştım. Mitolojik olaylarla risale i Nur perspektifinden güncel olayları yorumlamak ilginç ve güzel olmuş.
Rahmetli Ahmet Selim’in bıraktığı yerden bayrağı teslim alan bir kalem. Bir taraftan sosyal medyanın erişim rahatlığıyla refleksle (ve çoğu zaman da mizansız ve çirkin bir üslupla) “atıverilmiş” mesajlara mukabil, kadim bir irfanın hulasası olarak ilmek ilmek örülmüş ciddi bir yazı. Eline sağlık Seyid hocam.
Hikmetten/hakikatten uzaklastirildigimiz ve maksatdan/gayeden koparildigimiz bir dunyada unutulani hatirlattigi ve varmanin degil yol-da olmanin tadini ve O’na yurumenin degerini benimsettigi icin yazinin muellifine tesekkur ederiz. Ne olur yeni yazilarinizla unutulan’i hatirlatmaya devam ediniz.
Siglasmis bir dunyada hikmetin derinligine susamistik, lutfen marifet debinizden bizleri mahrum etmeyiniz.