CEMİL TOKPINAR | YORUM
Gelin sizlerle bir nefis muhasebesi yapalım:
Namaz tesbihatını düzenli olarak yapıyor muyuz?
Hem müekked sünnet olan kısa tesbihatı, hem de çeşitli zikir, dua ve salavatlarla zenginleştirilmiş uzun tesbihatı tavizsiz ve eksiksiz bir şekilde okuyor muyuz?
Yoksa çoğu kez ihmal edip çok az mı yapıyoruz?
Ya da kısa tesbihatla mı yetiniyoruz?
Hatta onu bile terk ettiğimiz oluyor mu?
Eğer namaz tesbihatını ihmal ediyorsak veya çok hızlı ve anlamadan baştan savma yapıyorsak yeni bir şuur ve yeni bir projeyle hedefler belirlememiz gerekiyor. İlk yapacağımız iş, tesbihatın önemine ve değerine bir kez daha inanmak, bilgilerimizi tazelemek ve çoğaltmak olmalıdır.
Peygamberimizle (s.a.v.) tesbihat yapmak ister misiniz?
Önce şu gerçeği beynimize nakşedelim: Peygamber Efendimizin (s.a.v.) uygulamaları veya tavsiyelerinden oluşan namaz tesbihatı, muhteşem bir zikir, dua, salâvat ve esma-i hüsna hazinesidir. Ne yazık ki, birçok mümin namaz kıldıktan sonra tesbihatı ihmal etmekte ve bu büyük hazineden istifade etmemektedir.
Bediüzzaman Hazretleri namaz tesbihatını Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile birlikte Allah’ı zikir ve tesbih etmeye benzetmektedir. Namaz tesbihatını çok önemseyen ve bütün hayatında tavizsiz bir şekilde uygulayan Üstad Hazretleri, bu konuyla ilgili Kastamonu Lâhikası’nda şöyle der: “Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediye’dir (s.a.v.) ve velayet-i Ahmediye’nin (s.a.v.) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra bu kelimenin hakikati böyle inkişaf etti: Nasıl ki, risalete inkılap eden velayet-i Ahmediye (s.a.v.) bütün velayetlerin fevkindedir. Öyle de, o velayetin tarikatı ve o velayet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatların ve evradların fevkindedir.”
Namaz tesbihatında tembellik gösterenleri uyarmak için kaleme alınan bu cümlelerde, cihanı dolduracak kadar değerli müjdeler saklıdır. Demek ki, namazdan sonra yapılan tesbihatlar, bir bakıma Efendimizin (s.a.v.) tarikatını temsil etmektedir ve onun evradıdır.
Şimdi düşünelim: Bütün tarikatların ve evradların üzerinde bir değeri ve önemi olan namaz tesbihatını terk etmek, hiç akıl kârı mıdır? Acaba her namazdan sonra birkaç dakikamızı alan bu tesbihatı yapmaktan alıkoyan basit meşguliyetlerle nasıl bir hazineyi kaybettiğimizin farkında mıyız?
Çünkü Bediüzzaman Hazretleri namaz tesbihatını, Efendimizin (s.a.v.) yönettiği ve milyonlarca Müslümanın aynı anda zikrettiği dünya büyüklüğünde bir zikir meclisine benzetmektedir. Böylesi muhteşem bir fırsat ve manevî kârın basit bahanelerle asla terk edilmemesi gerekirken, maalesef namaz kılanların bir kısmı, ya namaz tesbihatını hiç yapmıyor veya bu ibadetin tam hakkını vermiyor.
Namaz tesbihatı iki çeşittir
Rabbimizi namazdan sonra “tesbih, tahmid ve tekbirle anmak, O’na zikir, dua ve salavatla yalvarmak, esma-i hüsna okuyup sığınma duaları yapmaktan ibaret” olan namaz tesbihatı kısa ve uzun olmak üzere ikiye ayrılır. Kısa tesbihat, camilerimizde müezzin eşliğinde yapılan tesbihattır ki, bütün Müslümanlar arasında meşhurdur. Uzun tesbihat ise, Bediüzzaman Hazretleri tarafından ayet ve hadislerin genel hükümlerine dayanarak hazırlanmış, “Namaz Tesbihatı” ismiyle küçük bir kitapçık olarak hazırlanmış tesbihattır.
Farzdan sonra istiğfarı unutmayalım
Şimdi Peygamber Efendimizin (s.a.v.) namazdan sonraki tesbih, zikir ve dualarıyla ilgili sahabe efendilerimizin aktardıklarını paylaşalım.
Hz. Sevban’dan (r.a.) rivayet edilen bir hadis-i şerife göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) namazı bitirip selam verince üç kere ”Estağfirullâhe’l-azîm” (Yüce Allah’tan günahlarımın affını dilerim) der ve şöyle söylerdi: “Allahümme ente’s-selâmü ve minke’s-selâm, tebârekte ya ze’l-celâli ve’l-ikram.” (Müslim, Mesâcid: 135-136).
Yani “Allah’ım selam Sensin. Selamet ve esenlik sendendir. Ey azamet ve kerem sahibi Allah’ım, Sen hayır ve bereketi çok olansın.”
Hem istiğfar, hem zikir olan bu ifadeler, farz namazlardan sonra okunduğu gibi, sünnet namazlardan sonra da okunabilir. Çünkü istiğfar Kur’an’da çok emredilen bir ibadettir. Diğer cümlelerle şanı büyük olan Allahü Zülcelalin yüceliği anılmış olur. Bu açıdan sünnet namazlardan sonra okumak da sünnettir.
Bu arada Bediüzzaman Hazretleri ve birçok Allah dostunun namaza başlamadan önce giriş tekbirini almadan üç kez “Estağfirullah” dediğini ve bunun güzel karşılandığını da belirtelim. Bundan sonra, çok faziletli olan “Salâten Tüncinâ” diye başlayan meşhur salâvat okunur ki, çok faziletli olan bu salavatla hem Efendimize (s.a.v.) hem de kendimize dua etmiş oluruz.
Şeytandan korunmak ister misiniz?
Maalesef birçok kimsenin ihmal ettiği tevhitle ilgili şu zikri de hatırlatalım: “Kim sabah ve akşam namazlarından sonra yerinden kalkmadan on defa ‘Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ yemûtü bi-yedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr’ (Allah’tan başka ilah yoktur. O birdir ve O’nun ortağı yoktur. Mülk O’nundur ve hamd O’nadır. Diriltir ve öldürür. O diridir, ölmez. Hayır O’nun elindedir. O her şeye kadirdir) derse, kendisine on hasene (iyilik) yazılır, ondan on seyyie (günah) silinir ve on derece yükseltilir. O gün her kötülükten muhafaza içinde olur, şeytandan korunur. O gün ona, Allah’a ortak koşmaktan başka hiçbir günah yapışmaz.” (Tirmizî, Daavât: 63)
Bu muhteşem müjdelere ve nimetlere kavuşmak için birkaç dakikamızı ayırmak zahmet midir? Bunu terk ederek meşgul olduğumuz hangi şey bu faziletlerin yerini doldurabilir?
Ayete’l-Kürsî: Kişiyi cennetlik yapan ayet
33’er defa tekrar ettiğimiz tesbihata başlamadan önce okunan Ayete’l-Kürsî de çok faziletlidir. Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Her kim, her farz namazın arkasından Ayete’l-Kürsî’yi okursa, cennete girmesine ölümden başka bir şey engel olmaz.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 6/197)
Bu muhteşem müjde varken Ayete’l-Kürsî’yi okumadan durabilir miyiz?
Ayete’l-Kürsî öylesine faziletlidir ki, 10 cümlesinde 17 kez Allah’ın ismi, fiili veya Allah’ı ifade eden zamir vardır. Her bir cümlesinde çok geniş ve derin manalar bulunur.
Günde beş kez günahlardan arınma fırsatı
Daha sonra 33 defa Sübhanallah, 33 defa Elhamdülillah, 33 defa Allahuekber denir.
Bununla ilgili Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edilen bir hadiste şöyle buyrulur: “Kim her namazın peşinden 33 kere sübhanallah, 33 kere elhamdülillah, 33 kere Allahuekber der, yüzüncüsünde de ‘Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr’ derse günahları denizlerin köpükleri kadar da olsa affedilir.” (Müslim, Mesâcid: 146)
Bizim gibi âdeta günah denizlerinde yüzen âhir zaman Müslümanları için bundan daha güzel bir müjde olabilir mi? Bu arınma kurnasında yıkanıp tertemiz olma fırsatını kaçıran bir mümine aklı başında denilir mi?
Namaz âdeta tesbih, tekbir ve tahmid çiçekleriyle süslenmiş, rengârenk ışıklarla nurlanmış eşsiz bir ibadettir. İşte namazdan sonra yaptığımız tesbihat da, namazın manasını pekiştirmektedir.
Farz namazdan sonraki dualar kabul edilir
Tesbih çektikten sonra duaya geçilir. Namaz dualarımızı muhteva, hâlet-i ruhiye, derinlik açısından yeniden gözden geçirip geliştirmemiz gerekir.
Bu hususta Ebû Ümâme (r.a.) şöyle anlatıyor: Allah Resûlüne “En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?” diye soruldu. “Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!” diye cevap verdi.” (Tirmizî, Daavât 80.)
Bu eşsiz fırsatı çok kaliteli bir şekilde değerlendirmek için Mektubat’ın 23. Mektubunun 1. Sualinde dile getirilen, “Müminin mümine duası nasıl olmalıdır?” sorusunun cevabında anlatılan şartlara uymak gerekir. (Bu konuda şu yazımız okunabilir: https://www.tr724.com/namazdan-sonraki-dualar-reddedilmez/)
Duanın peşinden 33 kere “Lâ ilâhe illallâh” demek çok faziletlidir.
Cehennemden uzaklaştıran dua
Yine uzun tesbihatta yer alan sığınma duaları (ecirnâ’lar) çok önemlidir: Ecirnâ’lar ya Efendimizin (s.a.v.) yaptığı dualardır ya da ayet ve hadislerden istifade edilerek oluşturulmuştur.
Resulullah (s.a.v.) Haris et-Temimi’ye (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Akşam namazını kıldığın zaman yedi defa ‘Allahümme ecirnâ minen nâr’ de. Şayet bu duayı okur, o gece ölürsen, Cenab-ı Hak seni cehennemden uzak kılar. Aynı şekilde sabah namazını kıldıktan sonra okur, o gün ölürsen yine cehennemden azat edilmiş olarak yazılırsın.”
Abdullah ibni Abbâs (s.a.v.) anlatıyor: “Resûlullah teşehhüdden sonra şunu okurdu: “Allahümme inni eûzü bike min azâbi cehennem ve eûzü bike min azâbi’l-kabri ve eûzü bike min fitneti’d-Deccâl ve eûzü bike min fitneti’l-mahyâ ve’l-memât.”
“Allah’ım, ben cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım.” (Ebu Dâvud, Salât 184)
Şirket-i maneviyeye hissedar olmak mümkün
Tesbihattaki “Ya Cemîlü ya Allah” ve “Sübhaneke ya Allah tealeyte ya Rahman” şeklinde başlayan esma-i hüsnaları zikretmek ise, hem çok faziletli bir ibadettir, hem de duaların kabulüne vesiledir.
Kur’an’da dört yerde, “En güzel isimler Allah’ındır” buyrulur. Rabbimiz kendisine bu güzel isimlerle dua etmemizi emretmiştir: “En güzel isimler Allah’ındır. O isimlerle ona dua edin.” (Âraf Suresi, ayet: 180)
Madem ki böyledir. Her gün sabah ve akşam namazından sonra “Ecirnâ minennâr=Ateşten bizi kurtar” diye dua eden, sabah ve ikindi namazlarından sonra Cenabı Hakkın 76 ismini okuyup 76 defa “Ecirnâ minennâr biafvike ya Rahman” diyen bir mümini Allah cehennemde yakar mı?
Yakmaz inşallah. Çünkü tesbihat aynı zamanda şirket-i maneviye sırrıyla birbirimize dua etmemizin formülüdür. Bir kişinin duası kabul olsa hepimizinki kabul olmuş demektir. Çünkü “Bizi ateşten kurtar” ifadesinde hepimiz dahiliz. Ancak kendi hakkımızda da kabul olması için bizim de o duayı yapmamız gerekir.
Tesbihatta geçen çeşitli salavatlar ise, Efendimizin (s.a.v.) şefaatine ve duaların kabulüne vesiledir. Namaz ve tesbihatı ihmal etmeyen bir mümin, her gün yüzden fazla salavat okumuş olmaktadır.
Tesbihatın muhteşem faziletlerine nail olmak için hiçbir zaman ihmal etmemek gerekir. Hatta zamanımız darsa yürürken, çalışırken, araba kullanırken, ev işleri görürken bile tesbihatı terk etmemek lazımdır. (Bu hususta şu yazımızı okuyan tesbihatın engellerini aşar inşallah: TIKLAYINIZ…)
Şehit olma fırsatını kaçırmayalım
Tesbihattan sonra okuduğumuz Âmenerrasûlü, Hüvellâhüllezî gibi aşr-ı şerifler hakkında ise özel hadisler vardır.
“Kim sabah vakti üç kere ‘Eûzü billâhi’s-semîi’l alîmi mine’ş-şeytâni’r-racîm’ der ve Haşir sûresinin sonundaki üç ayeti okursa, Allah Teâlâ o kimse için akşama kadar dua ve istiğfar etmek üzere yetmiş bin melek vazifelendirir, o gün ölürse şehit olarak vefat eder. Kim bu ayetleri akşam vakti okursa aynı mükâfat ve dereceye ulaşır.” (et Tâc, IV/22)
Bakara suresinin son iki ayeti “Âmene’r-Resûlü” ismiyle meşhur olmuştur. Bu ayetler Peygamberimize (s.a.v.) Miraç gecesi vahyedilmiştir. (Müslim, İman 279) Bunların faziletiyle alakalı olarak Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Bakara sûresinin sonunda iki âyet (Âmene’r-Resûlü) vardır ki, bir gecede okuyana onlar yeter; onu her türlü kötülüklerden korur.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’an 10; Müslim, Müsâfirin 255)
Ebu Umame (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Dört şey Arşu’r-Rahman’ın altındaki hazineden (Cennet hazinelerinden) indirilmiştir. Bunlar Fatiha-i Şerife, Ayete’l-Kürsi, Sure-i Bakara’nın sonu (Amene’r-resûlü) ve Kevser Suresidir.” (El-Mütteki, Kenzu’l Ummal, 1/558)
Bu muazzam lütuf ve ikramlar nasıl olur da gaflet ve tembelliğe kurban edilir?
Kısa ve uzun tesbihatı her gün beş vakit tavizsiz bir şekilde yapmak Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a talebe olmanın da bir şartıdır. Çünkü o “dost, talebe ve kardeş” kavramlarının özelliklerini açıkladığı mektubunda, “Bu üç tabaka dahi beni mânevî dua ve kazançlarında dâhil etmek şarttır” demiştir. Acaba tesbihatı bile yapmayan, Üstadına nasıl dua edecektir?
Üstad’a dua etmeyi ihmal etmeyelim
Bu vesileyle çok yaygın bir hata ve ihmale de işaret edelim. Tesbihat yapılırken “Vağfirlenâ verhamnâ veltufbinâ…….yâ ilâhenâ bikülli salâtin minhâ” denilerek büyük bir hata işlenmektedir. Oysa noktalarla işaret ettiğimiz kısımda, “Ve biüstâdinâ Saîde’n-Nursî (r.a.) ve vâlideynâ ve bi-ṭalebeti Resâili’n-Nur” cümlesi vardır. Bu kısım radyo ve televizyonlarda yapılan tesbihatlarda tedbiren okunmuyordu. Ancak bunu normal okumalarda da yapmak yanlıştır, Üstada duayı ihmal etmektir. Bu hususu her yerde paylaşmak, şahit olduğu yerde uyarmak gerekir ki bu umumî hatadan dönülmüş olsun.
Çünkü Bediüzzaman Hazretleri, Kur’an’dan aldığı “acz, fakr, şefkat ve tefekkür” tarikini anlatırken şartları sıralamış, “Bilhassa namazı ta’dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır” ifadesini kullanmıştır.
Ne yazık ki, kendini Nurlara talebe zanneden nice insan, tesbihatı sanki bir nostaljiye dönüştürmüş, onu sadece kandil gecelerinde, toplu programlarda yapar olmuştur. Oysa bu muazzam hazine her gün beş vakit uygulandığında maneviyatın bizi çepeçevre kuşattığını yaşayarak göreceğiz.
Gelin kendimize bir söz verelim
Bir ibadet veya evrad 40 gün yerine getirilirse yerleşir ve kalıcı olur.
Gelin, kendimize 40 günlük bir hedef belirleyelim.
“Ne pahasına olursa olsun, bütün engelleri aşıp namaz tesbihatımı mutlaka yapacağım, Üstadıma ve talebelerine dua edeceğim, iştirak-i a’mâl-i uhreviyeden nasibimi alacağım” diye kendi kendimize söz verelim, hatta yemin edelim. Elimizde olmayan sebeplerden dolayı vaktinde yapamazsak müsait olduğumuz vakitte kazasını yapalım.
İşte o zaman tavizsiz tesbihat alışkanlığını tekrar kazanmış olacağız inşallah. Bir de bu hatırlatma vesilesiyle çevremize duyurup teşvik edersek binlerce kişinin namaz tesbihatı hassasiyetini tekrar kazanmasına vesile olabiliriz.
Hocam sizden Allah razı olsun. Eksikleri görüp yazıyorsunuz. Evet, bu konu gerçekten kanayan yaramız. İnşaallah ders alıp kendimizi çeki düzen veririz.
inshallah
“Her kim, her farz namazın arkasından Ayete’l-Kursî’yi okursa, cennete girmesine ölümden başka bir şey engel olmaz.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 6/197).
Ben şahsen bu hadisi anlamadım. Cennete girmesine ölümden başka bir şey engel olmaz ne demek? Zaten ahiret hayatı ölümden sonra başlayacak. Ölümden sonra başka ölümler de mi var acaba?
Yine başka bir dua ile ilgili o duayı okuyana “o gün Allah´a ortak koşmaktan başka hiç bir günah yapışmaz” denmiş. Bu ne demek? Buna kul hakkı, iftira, hileli mal üretmek gibi suç ve günahlar da dahil mi?
Başka bir yerde ise yine kişi namazdan sonra belli duaları ve okur veya zikirleri yaparsa günahları denizlerin köpükleri kadar olsa dahi affedileceği söyleniyor. Yine burada da aynı soru doğuyor. Hangi tür günahlar bunlar? Mesela iftirası ile bir kişinin hayatını karartan bir insan bu dua ile arınabilir mi?
Veya işçisinin hakkını vermeyen, tedbir almayarak çevre felaketine yol açan isadamları, verdiği kararlar ile toplumu ilgilendiren suçların üstünü örten hukukçular bu dua ile par-u-pak hale gelir mi?
Bir de “günah denizlerinde yüzen ahir zaman Müslümanları” gibi bir ifade var. Bundan kasıt nedir? Günah denizi nedir açılması lazım aslında. Diyelim ki şehirde yaşıyorum, sabah kalkıp kahvaltımı yapıyorum, haberleri izliyorum, işe gidiyorum, akşam gelirken kahvede iki bardak çay içiyorum ve eve gidiyorum. Yatmadan önce de haberleri izliyorum diye kabul edelim. Burada günah denizi nerededir?
Burada kastedilen acaba sokakta veya büroda gördüğümüz başı açık kadınlar mıdır?
Ondan dolayı mı biz günah denizinde yüzen insanlarız?