YORUM | GÜLŞAH ÇAVUŞOĞLU
Bazılarının kalbine bir çimdik atarken, bazılarının yarasını azıcık kanatacağım. Bazı fırsatlar vardır hayatımızda, hatırladığımızda belki ‘ah’ ederiz veya ‘oh’ deriz! Gönül ister ki tekrar bir imkan olsun ve dönebilelim, yeni bir şans verilsin kaçırdıklarımız için.
Ne anlatsam ve nasıl başlasam, bitirsem bilemiyorum ancak önemli bir konudan bahsedeceğim bunu baştan söyleyeyim. Bazen diyorum kendime ‘yazma bu sefer Gülşah!, söyle bir şarkı; belki o zaman duyulur gönlünden geçenlerin feryadı.’ Belki anlatmalıyım çok geç olmadan doğruluğuna inandığım meramımı. Görüyorum ki çoğu zaman kaybedilenleri tekrar yakalamak çok mümkün olmuyor ancak kalan zaman için de bir başlangıç neden olmasın ki!
Sabırsızlandığınızın farkındayım. Konumuz sevdiğimiz insana ‘seni seviyorum’ diyebilme fırsatını kaçırmamak… Önce derin bir nefes al, hafifçe kıpırdatmaya başla dudaklarını. Dilin adeta dudaklarınla vals etmeli ki çıksın o iki kelime gönül bamtelinden.
Bu kısımda problemi olanlara harika çözümlerle geldim. Ancak problem kalp kararması ve gözün kör olması ise işiniz zor demektir. Yine de pratikler ve temiz bir niyetle bu kalp kasvetinden kurtulabiliriz.
Aç bakalım kalp bohçanı, görelim içinde ne çeşit ‘seni seviyorum’lar var! Deme sakın çeşit çeşit olur mu diye. Olmaz mı, olur tabi… Renk renk, desen desendir ‘seni seviyorum’un söylenişi. Ancak şunu da söylemeliyim ki hiçbiri ağız dolusu ‘seni seviyorum’ kadar kıymetli değildir. Unutma ki farklı versiyonlarını bilirsen bu sihirli sözün, doğru zaman ve yerde bir anda dökülüverir dudaklarından farkında olmadan.
Sevdiğinin gözlerinde kendini gördüğün an, açmışsındır gönlünün kapısını ardına kadar. Başka ayna istemezsin artık; çünkü her bakışta görürsün göz aynasında, gönül tahtında ‘seni seviyorum’ yazısını. Tutunca elini, coşar kanın damarlarında vadilerinde birleşen ırmaklar misali. Kulağında fısıltı olur dalgalar misali ‘seviyorum’ nidası. Kuzucuğunun gözleri aynı onun gözleridir. Ve o gözler sana baktığında sen hatırlarsın tek aşkının seni ne kadar çok sevdiğini. Belki hiç demediniz kulağına ‘seni seviyorum’ diye ama bunların farkına vararak türküler söylediniz sevdiğinizin kalp kulağına.
‘Haydi koy bir çay da içelim birlikte canım!’, ‘Marketten bir şey mi istiyorsun, söyle Sultanım!’, ‘Çocukları okuldan bugün sen alır mısın hayatım!’, ‘Aşkım, sen evi süpür, ben mutfaktayım!’… İşte aşk kokulu ‘seni seviyorum!’ sözcükleri bunlar.
Bir de sözü tersinden anlayanlar var! Bir de ‘sana söylüyorum tersinden anla’lar var. ‘Git lütfen: ‘Aşkım beni bırakma” , “ Seni bir daha görmek istemiyorum; sensiz olamam”, senden nefret ediyorum; seni seviyorum.’ demek. Bunları söyleyin diye demiyorum ama duyunca gülümsemeniz için yazıyorum.
Ailesinden ayrı yaşamak zorunda kalan, eşinden, dostundan cüda düşmüş bunca insan varken bunları yazdığım için bana tepki gösterecekler olacaktır, biliyorum. Benim bunları yazıyor olmam da tuzumun kuru olmasından değil.
Samimi bir şey söyleyeyim size: Şu beş paragrafı yazmak için beş gecemi uykusuz geçirdim ve önemine inandığım için de bunları ifade etmek istedim. Seviyorsan söyleyeceksin, öyle ya da böyle… Ya sevdiğini veya aynı anlama gelen sihirli sözcükleri yüksek sesle veya fısıltı ile… Söylemekle kalmayacak, karşındaki de duyacak seni… Farkında olacak ne söylediğinin. Sevdiğini söyleyip ümitle bekleyeceksin. Sevdiğinden ümidi kesmeyip sevgisini hissetmeye, sevdiğini duymaya çalışacaksın.
Belki şu an en sevdiklerimize kırgınız ve artık etrafımızda da değiller. Ama kalbi nadasa bırakmaya gelmez. Kalbin oksijeni sevmektir. Kimseyi sevecek kadar gücümüz olmasa bile sırf O’nu sevdiğimizden sevebilme kabiliyeti için dua edeceğiz. Tabiri caizse ‘yağdır Mevla’m sevgi!’ diyeceğiz.
Kim varsa yanımızda ve neye mal olacağını da bilmiyor olsak yine de seviyorum diyelim. Ertelemeden, ‘ne gereği var canım, bilmiyor mu?’ demeden… Gün içinde pratiği de yapılmalı. Sevmek huy olması fıtratımızda adeta. Etrafımızdakilerin hiç şüphesi olmamalı sevildiklerinden. Anlatmalıyız hangi dili kullandığımızı. Ve farkına varmalıyız hangi sevgi dilini kullandıklarının. Geldik, beraberiz diyelim. Sıcak bir kucaklama, gözlerinin içine bakma ve yüzümüzde tebessümle sevgimizi gösterelim. Yollarda kaybettiklerimiz ve arkada bıraktıklarımız adına sarılalım. Ve siz karşılayanlar… Kollarınız hep açık olsun! Şartınız şurtunuz olmasın! Hoş geldiniz deyip sarılın birbirinize! Hatta yeni karşılaştığınız muhacir bir arkadaşa öyle deli sarılın, öpün ve beş dakika sonra tekrar yüzüne tebessüm ederek ‘ya adın neydi senin?’ deyiverin! Yani adından önce kokusunu duyun, samimiyetini hissedin.
Demek istediğim şudur; ne olur önce kalbinizde misafir ettiklerinizin, yanınızdakilerin, arkada kalanların, önden gidenlerin hakkını verin. Öyle bir fırlatın ki ‘seni seviyorum!’ okunuzu, saplansın kalplerindeki sevginin en yoğun olduğu yere ve kalsın orada adeta sonsuza kadar. Birazdan içimdeki çocuğun eski Türk filmlerindeki ‘Ayşecik’ gibi ‘hayat sevince güzel!’ deyip masaya çıkıp oynayası var. İnanın öyle güzel insanlar var ki etrafımızda, sevdikçe sevesiniz gelecek.
Bir anekdot ile bitireyim müsaadenizle. İnternette katıldığım bir sohbet grubunda bir güzel insan tanıdım adı Emin. Öyle dertliydi ki! Yaşanılan haksızlıkları, zulümleri anlatmanın derdiyle dertlenmiş bir sevgi kahramanı. Birçok videoyu temiz ve en erken şekliyle değerlendirir, toplantılarda konular biraz malayaniyata kaysa ceketini alıp gidesi gelirdi. ‘Emin’ diye yazılır ‘dertli’ diye okunurdu ismi. Kendisiyle hiç yüz yüze tanışmadım ama çok sevdim. Ve bir gün o da birini çok sevdi ve beni ablası kabul edip düğün davetiyesini yolladı. Kalbim pır pır o düğüne gitme heyecanı ile attı. Bu isteğimi eşimle paylaştığımda bana ilk tepkisi su oldu: ‘Gülşah, daha önce hiç görmediğin, yan yana gelmediğin birinin düğününe neden gidersin? Nasıl gideceksin buradan oraya?’ Tabi ben de onun bu tepkisine şaşırıp bir ‘nasıl böyle düşünürsün’ bakışı attım eşime ve şöyle söyledim; ‘Ben bu insanı seviyorum belki bu kardeşimin yüzünü hiç görmedim ama dertli kalbinin atışlarını hissettim. Biliyorum ki Emin kardeşim de biliyor bunu…’
Son olarak da bu kıymetli kardeşimin düğün davetiyesinde yazılı olan sözle bitireyim satırlarımı:
‘Aklımızdan ve vicdanımızdan çıkaramadığımız mazlum ve mağdurların (Kürt, Ermeni, Yemenli, Rohingya, Türkistan, Afgan, Filistin halklarının, Hizmet gönüllülerinin ve bütün dünyada insan hak ve ihlali yaşayan herkesin…) içinden geçtiği bu zorlu süreçte Efendimizin (SAV) sünnetini yerine getirmek amacıyla büyük bir velîme gerçekleştireceğiz. Sizleri de aramızda görmeyi çok istiyoruz’
Çok mutlu ol, çok sev kardeşim.
Haydi şimdi söyleyin bana; gel de bu düğüne gitme!
Mutlaka gitmelisiniz…
“…Yaradılanı severiz
Yaradandan ötürü” dizelerine nazar etmişsiniz.Yunus Emre buyurmuş yazı sofranıza. Ve evet söyleyelim sevdiğimizi tüm sevdiklerimize.Mesela ben, şimdi üç çocuğuma da onları sevdiğimi söyledim seve seve. Vesile olan yazar yanınız sağolsun…