GAZZE | “Ben insanım ve acı çekenlerin yanındayım!”

YÜKSEL DURGUT | YORUM

Jim Crow South, 19. ve 20. yüzyıllar arasında ABD’nin güney eyaletlerinde uygulanan ırk ayrımcı yasalara ve uygulamalara atıfta bulunan bir terim. O dönem, siyah ve beyaz Amerikalılar arasında ayrıcalıkların ve ayrımcılığın hüküm sürdüğü bir süreci temsil ediyor. Jim Crow yasaları, toplumun birçok alanında siyah Amerikalılara yönelik ayrımcılığı yasal olarak meşrulaştırmış, ayrı okullar, otobüsler ve diğer kamusal yerlerde ırk temelli ayrımı dayatmıştı.

Bu dönem, siyah Amerikalıları ikinci sınıf vatandaş olarak görmeye ve onları sivil haklardan mahrum bırakmaya odaklanarak, Amerika’nın tarihindeki ırk ayrımcılığının acı verici bir örneğidir. Ancak, 1960’ların Medeni Haklar Hareketi’nin etkisiyle, bu ayrımcı sistem karşısında güçlü bir karşı duruş gelişmiş ve sonuç olarak ırk ayrımcılığına son veren yasal düzenlemeler hayata geçirilmişti.

Jim Crow South’u geçtiğimiz hafta sonu Washington’daki bir protesto sırasında yeniden duyduk. ABD Hava Kuvvetleri’nde görevli 25 yaşındaki Çavuş Aaron Bushnell’ın, Washington’daki İsrail büyükelçiliği önünde gerçekleştirdiği trajik olay, Filistin meselesine dair dünya genelinde süren derin endişeyi yeniden gündeme getirdi. Bushnell, kendini alevlere verdi ve “Filistin’e özgürlük” diye bağırarak bir manifesto yayınladı. Bu eylemi, süren soykırım suçuna ortak olunmaması kararının açık bir ifadesiydi. 

Öncesinde paylaştığı sosyal medya videosunda Bushnell, Filistinlilerin yaşadığı zulme dikkat çekerek, eyleminin aslında Filistin’deki insanların maruz kaldığı acıları ifade etmeye yönelik bir protesto olduğunu vurguluyor. Ancak, bu radikal eyleminin öncesindeki düşüncelerini paylaştığı sosyal medya gönderisinde, “Birçoğumuz kendimize şu soruyu sorarız: ‘Eğer kölelik döneminde yaşıyor olsaydım ne yapardım? Ya da Jim Crow Güneyi’nde? Ya da ırk ayrımcılığı döneminde? Ülkem soykırım yapıyorsa ne yapardım?’ Cevap şu: Şu anda zaten bunu yapıyorsunuz.” diyerek, içinde bulunduğumuz dönemin, tarih boyunca yaşanmış zulümlere eşdeğer olduğunun altını çiziyordu.

İsrail’e yönelik protestolar küresel boyuta ulaştı

Dünya genelinde İsrail aleyhine düzenlenen protestolar, İsrail-Filistin çatışmasının küresel bir çerçeveye yayıldığını gösteriyor. İsrail’in Filistin’e yönelik askeri operasyonları ve buna karşı Filistinli grupların roket saldırıları, birçok ülkede halkın sokaklara çıkmasına sebep oldu.

ABD’nin çeşitli bölgelerinde, Avrupa’da, Asya’da ve Orta Doğu’da binlerce insan, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarına karşı çıkarak, barış ve adalete çağrısında bulunuyor. Protestolar sırasında, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarının sivilleri hedef alması, uluslararası toplumun tepkisini çekiyor. Birçok ülkede, sivil toplum örgütleri, insan hakları savunucuları ve siyasi liderler, İsrail’e yönelik kınama mesajları vererek, çatışmanın bir an önce sona ermesini talep ediyor.

Protestoların yanı sıra, bazı ülkelerde İsrail ile yapılan silah anlaşmalarına karşı çıkışlar da arttı. Özellikle Avrupa’da, İsrail’e yönelik silah satışlarına karşı çıkan protestolar düzenlendi ve bu konuda daha sıkı denetim ve kısıtlamaların getirilmesi talep ediliyor.

Ancak, protestoların birçok ülkede sadece cılız bir ses çıkışı olmanın ötesine geçmiyor. Siyasi liderler ve uluslararası toplum çözüm bulma çabalarını artırması gerekiyor. İsrail-Filistin çatışması ve buna eşlik eden küresel protestolar, barış ve adalete duyulan ihtiyacın ne kadar acil olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Bushnell’in trajik olayı, ABD’nin İsrail ile olan ilişkilerini de tekrar gözler önüne serdi. Joe Biden’ın “abartılı” olarak nitelediği Filistin’deki soykırım, Michigan’daki Demokrat Parti ön seçiminde gündeme geldi. Bu seçimde, Arap ve Müslüman yasama organlarından sendikalara ve Yahudi gruplarına kadar birçok etkili Demokrat, yönetimin İsrail politikasından uzaklaşmasını talep etti. Ancak, Biden’ın bu konudaki tavizsiz duruşu muhtemelen değişmeyecek.

Bushnell’ın eylemi, 2 Kasım 1965 tarihinde Pentagon önünde Vietnam Savaşı’ndaki Amerika’nın rolünü protesto etmek için kendini ateşe veren Norman Morrison ile kıyaslandığında, Amerika gibi demokratik bir ülkenin yaşananlara ilgisizliği şaşırtıcı.

ABD Gizli Servisi ajanlarının alevlerini söndürmesinden 7 saat sonra Bushnell hayatını kaybetti. Ana akım Amerikan medyası, yaşanan olayın ardından neredeyse 60 yıl önce Pentagon önünde kendini yakarak yaşamına son veren Norman Morrison ile benzerlikler kurmadı. Morrison’ın Vietnam Savaşı’ndaki Amerikan müdahalesine karşı bir protesto olarak kendini feda etmesi İngiliz şair ve yazar Adrian Mitchell’in dizelerine konu olmuştu.

Mitchell de Vietnam’da insanların ateşe verildiği bir dönemde, Washington’da herkesin görebileceği bir yerde aynı eylemi gerçekleştirmişti. Kıyafetlerini, pasaportunu ve kendisini yakmıştı.

Bu eylemler sadece bir protesto değil, aynı zamanda insanın kimliğini, geçmişini ve teninin renginin de üstünde bir dönüşümün sembolüydü. Aaron Bushnell, Norman Morrison ve Adrian Mitchell eylemleriyle sadece kişi olarak değil, tüm insanlık adına şu mesajı veriyor: “Ben insanım ve acı çekenlerin yanındayım.”

Uluslararası ilişkilerin karmaşıklığı, ABD’nin İsrail-Filistin meselesi ve Rusya-Ukrayna savaşı arasındaki benzerlikler ve farklılıkları vurgulayarak önümüze seriyor. Bu iki savaş, jeopolitik dinamiklerin ve uluslararası politikanın kırılganlıklarının bir aynası gibidir.

Diplomasi ve diyalog kanalları sonuna kadar açık tutulmalı

İsrail-Filistin meselesi, tarihi bir derinlik taşıyan ve bölgedeki çeşitli aktörlerin karmaşık ilişkilerini içeren bir pusuladır. ABD’nin bu konudaki politikaları hem Filistin halkının hakları hem de İsrail’in güvenliği konularında hassasiyet yaratmaktadır. Diplomasi ve diyalog, bu karmaşıklığın çözümü için kritik bir öneme sahiptir. İsrail ve Hamas’ın müzakereler için masaya oturacağının konuşulması bile barışın sağlanabilmesi adına umut verici bir gelişme.

Rusya-Ukrayna çatışması ise bölgesel ve küresel dengeleri etkileyen bir diğer önemli olay. Putin yönetimindeki Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, tarihî ve stratejik bir derinlik taşıyor. Bu durum, ABD’nin Rusya ile olan ilişkilerinde gerilimleri artırarak uluslararası sahnede bir denge arayışını ortaya koyuyor. Diplomasi, bu çatışmanın sonlandırılması ve bölgede istikrarın sağlanması adına kritik bir araç.

Ancak, bu süreçlerde Amerikan savaş çılgınlarının etkisi kaçınılmazdır. ABD’nin dış politikasındaki belirleyici faktörler, çatışmaların seyrini etkileme potansiyeline sahip. Bu durum, uluslararası ilişkilerde denge sağlama çabalarını zorlaştırır. Dolayısıyla, tüm bu dinamikler, küresel düzeyde bir istikrar arayışının ne kadar karmaşık ve zorlu bir görev olduğunu gösteriyor.

Uluslararası arenada yaşanan bu çalkantılı dönemde, İsrail-Filistin çatışması ve Rusya-Ukrayna gerginliği, dünya siyasetini etkileyen önemli unsurlardan sadece birkaçı. Her iki durumda da barışçıl bir çözüm için uluslararası toplum acele etmeli. Bölgesel güç dengeleri, siyasi çıkarlar ve tarihi gerilimler, çözüm süreçlerini karmaşıklaştırmaya devam ediyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin