Gazeteci görünümlü devlet ajanı | Bozacının şahitleri şıracılar (3)

YORUM | Av. MEHMET TAHSİN

15 Temmuz’u aydınlatmak için kurulan Meclis komisyonuna davet edilen isimlere mercek tutmaya devam ediyoruz. Ben bu yazı serisinde özellikle ‘sorunlu’ tipleri ele almaya çalıştım. Komisyon üyeleri de bunun farkına varmış ki Mithat Sancar, 19 Ekim 2016 tarihli oturumda itirazlarını dile getirmiş. Biz zannediyorduk ki kimin çağrılacağını komisyon belirliyor. Öyle değilmiş. Reşat Petek ve saz arkadaşları karar veriyormuş kimin çağırılacağına. Öyle olunca da Ahmet Akgündüz gibi tipler komisyonu manipüle ediyor. Sancar’ın itirazları bu açıdan önemli.

Bu konuşmadan sonra eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök dinleniyor. Özkök’ün dinlenmesi yakın tarihimizde ordu-siyaset ilişkilerinin aydınlatılması açısından doğru bir karar; hatta halefi İlker Başbuğ’un dinlenmesi de öyle. Ama 15 Temmuz’un asıl aktörü, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın dinlen(e)memesi komisyon açısından büyük eksiklik. Geçelim. 

SADATÇI VE YALANCI PROFESÖR NEVZAT TARHAN

Aynı gün komisyona konuşan isimlerden biri de Profesör Dr. Nevzat Tarhan. Uzmanlık alanı psikiyatri olan Profesör Tarhan aynı zamanda emekli bir albay. Profesör Tarhan, 19 Temmuz 2016 tarihinde Habertürk’te katıldığı bir yayında, 15 Temmuz gecesi 1000’in üzerinde emekli subay-astsubayın sahaya çıkarak tankları durdurduğunu iddia etmişti. O gece Boğaziçi Köprüsündeki askerleri infaz veya linç görüntülerinde yer alan eli kanlı şahısların SADAT milisleri olduğu ifade edilmişti. Tarhan o konuşmasıyla sahadaki elemanlarını ifşa etmiş oldu. 

Hatırlarsınız, 2021 yılında Sedat Peker’in gündeme getirdiği isimlerden biri de Nevzat Tarhan’dı. Peker onu “SADAT’ın gayri yasal tüm işlerinin bir parçası” olarak tanımladı. Ancak Tarhan, Sedat Peker’i yalanladı ve SADAT’la herhangi bir organik bağlantısı olmadığını iddia etti.

Ancak Peker affetmedi ve herkesin kolayca ulaşabileceği Ticaret Sicil Gazetesi kayıtlarını yayınlayarak Nevzat Tarhan’ın yalanını yüzüne çarptı. Bu kadar kolay yalan söyleyen birinin tanıklığına güvenilir mi, siz takdir edin. 

Profesör Tarhan, tezlerinin inandırıcı olması için komisyona şöyle  bir olay anlatıyor. 2014’ün mayısında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan Erkam Tufan Aytav’ın kendisini ziyaret ettiğini, bu ziyarette kendisinin Aytav’a “Eğer üzerime gelirseniz, Hava Kuvvetlerinde pilotlar arasında yüzde 60-70 sizin bağlantınız var, bunun hepsini ifşa ederim, anlatırım.” dediğini naklediyor.

Erkam Tufan Aytav’ı aradım, ziyareti doğruladı ama Nevzat Tarhan’ın anlattıklarının tamamen yalan olduğunu söyledi. Kaldı ki yukarıda da gördük, Hoca çok rahat yalan söyleyebiliyor. Böyle birisinin hangi sözüne itibar edilebilir ki? 

Bir şey daha söylüyor, TSK’da Gülen Cemaati ile irtibatlı olduğunu düşündükleri isimlerin listesini bir dosya halinde ilgili makama teslim ettiklerini söylerken, fişleme yaptıklarını da ağzından kaçırmış oluyor. Ona göre 15 Temmuz sonrasında tasfiye edilenlerle kendi verdiği liste büyük ölçüde örtüşüyormuş.

Burada bir parantez açmakta yarar var: 15 Temmuz sonrası tasfiye edilenlerin kahir ekseriyeti darbe girişimine katıldığı için değil, olmayan “örgüte üyelik” suçlamasıyla tasfiye edildi. Bu listelerin oluşmasında da Nevzat Tarhan gibi, bir önceki yazıda bahsettiğim Ahmet Zeki Üçok, Mustafa Önsel ve Perinçek’in parti üyesi emekli General Soner Polat gibi isimlerin katkısı var. Nevzat Tarhan’ın sahada 1000’in üzerinde adamımız vardı dediği programa da Soner Polat’la beraber katılmış olması belki tesadüftür!

Çok çarpıcı bir örnek de önümüzdeki günlerde yazmayı düşündüğüm Gülen Cemaati itirafçısı/iftiracısı Dr. İhsan olarak bilinen Hasan Polat’ın isimlerini verdiği 47 subaydan sadece 2’sinin 15 Temmuz akşamı görevde olduğu hususudur. Bu demektir ki on binlerce insanın hayatı darbecilikten değil cemaat iltisaklı olması nedeniyle karartıldı.

Nevzat Tarhan gibilerin bir gün gerçek bir araştırma komisyonu kurulduğunda cevaplaması gereken çok soru var. Şimdiki gibi çanak sorular olmayacak. Örneğin 15 Temmuz gecesi 1000’den fazla subay-astsubayla hangi cinayetleri işledikleri, SADAT milisleriyle olan ilişkisi sorulacak. 

SEDAT PEKER’İN ‘DERİN MEMET’İ, Eski İçişleri ve Adalet Bakanı Mehmet Ağar, komisyona konuşan isimlerden biri. Bülent Korucu’nun tabiriyle, “Derin Devletin Santral Memuru” Mehmet Ağar’ı, Meclis hangi gerekçeyle çağırmış? Faili meçhul cinayetlerdeki rolü mü? Susurluk kazasıyla ortaya saçılan kirli ilişkilerin göbeğinde olması mı? Sedat Peker’den öğrendiğimiz icraatları mı? Bilemiyoruz… Ancak komisyona bilgi verirken en çok tartışma çıkaran isimlerden biri Ağar.

Ağar’ın komisyon karşısında verdiği fotoğraf, devletine hayatını adamış, namuslu ve dürüst bir bürokrat. HDP’li Osman Baydemir’in Ağar’a sorduğu “Darbecilikle mücadele ederken ‘işkence’ bir yöntem olabilir mi?” sorusu komisyonu karıştırıyor. AKP’li Reşat Petek ve Ravza Kavakçı’nın, daha Ağar ağzını açmadan atılıp soruyu geçiştirmek istemeleri ibretlik.

Ağar’a göre, “Cezaevinde işkence var, eziyet var” demek darbecilere bir mağduriyet ve savunma kılıfı hazırlamak oluyormuş! Buna rağmen tutanaklardan anlaşılan, komisyon başkanı ve bazı üyelerin kini ve nefreti yanında Mehmet Ağar gibi kirli bir adam bile daha makul kalmış.

GAZETECİ NEDİM ŞENER, komisyonun 26 Kasım 2016 tarihli 7. oturumunda dinlenmiş. Şener ne anlatmış olabilir? Ayının 40 türküsü vardır, 40’ı da armut üzerine derler. Nedim’in 40 türküsünün 40’ı da ‘Fetö’ üzerine. İçinde “Fetö” geçmeyen yazı ve konuşmaları için muhtemelen eve gidip tövbe ediyordur. 

En büyük şansı, Ahmet Şık’la adının beraber anılması olan Nedim Şener’in Ergenekon sürecinde soruşturmalara destek veren çıkışları yüzünden kendi mahallesinde de itibarı yok. Bugün kapısında gönüllü bekçilik ve tetikçilik yaptığı Erdoğan’ın, kendisini hapse götüren süreçte sarf ettiği “bazı kitaplar vardır ki bombadan daha tesirlidir” sözlerini çoktan unutmuş. Bütün derdi, Hrant Dink ve Zirve cinayetlerini Cemaat’e yıkarak aynı zamanda sonradan dahil olduğu çetesini aklamak. Bu yüzden böyle bir ucuz tetikçiye daha fazla yer ayırmaya gerek duymuyorum; merak edenler komisyon tutanaklarına bakabilir. Onu daha iyi tanımak için Bülent Korucu’nun yazdığı Nedim Şener portresini mutlaka okuyun

Bugünkü yazının son konuğu Nedim Şener’in muhafazakar versiyonu HÜSEYİN GÜLERCE. Gülerce’nin komisyona anlattıkları 2014 yılından itibaren savcılıklarda veya mahkemelerde doyasıya verdiği ifadelerinin tekrarından ibaret. Örneğin, Zaman’ın bütün haberlerinin Fethullah Gülen’in kontrolünden geçtikten sonra matbaaya gittiğini; Ali Bulaç’ın, Mümtazer Türköne’nin, Ahmet Turan Alkan’ın yazılarını Gülen’in onayladığı yalanını anlatıyor.

Halbuki aynı Hüseyin Gülerce meşhur Tahşiyeciler soruşturması sırasında savcılığa ifade verdikten sonra basına yaptığı açıklamada En büyük kutsallarım üzerine yemin ederim, ben bu yazıları yazarken hiç kimseden bir talimat, emir almadım demişti.

1995 yılında Zaman’a yazılar yazmaya başlayan Hüseyin Gülerce, daha sonra gazetenin genel müdürlüğünü ve genel yayın yönetmenliğini yaptı. 1999-2014 yılları arasında da köşe yazarı olarak devam etti. Komisyona, Hizmet Hareketi içinde kendi isteğiyle bulunduğunu, 14 Mayıs 2014’ten itibaren de yazı yazmayı kestiğini söylüyor. Cemaat’le uzaktan yakından iltisakı olanların bile hapse atıldığı bir yerde kendisine bir şey olmamasının nedenini sorduklarında “Bilmiyordum, genelkurmay başkanının bile göremediğini ben nasıl görebilirdim?” diyor. Halbuki devlet içinde kritik bağlantıları olduğunu kendisi söylüyor. Kendisinin de içinden çıktığı Milli Mücadele grubunu kastediyor. Cemil Çiçek, Melih Gökçek, Halil Şıvgın gibi pek çok ismin devletle ne kadar içli dışlı olduğu bilinen bir gerçek. Gülerce’nin de devletle ilişkisi olması gerekenin ötesinde. Cem Küçük’ün 2017 yılında yazdığına göre Gülerce her zaman Devlet’in yanında yer almış ve Fethullah Gülen ile ilgili Devlet’e düzenli bilgi aktarmış! Özellikle 7 Şubat 2012 MİT krizinden itibaren resmen devlete çalışıyormuş. Gülerce bu yazı yayınlandığı zaman Cem Küçük’ü yalanlamadığı gibi iki hafta sonra yazdığı bir yazıyla Küçük’e destek de vermişti.

Konumuz Gülerce’nin marifetleri olmadığı için burada kısa kesiyorum. Fazlasının merak edenler için “Başarısız bir çökme hikayesi” başlıklı yazının linkini bırakıyorum. 

Sonraki yazı: Kızılay Eski Başkanı Kerem Kınık, FaceTime Hande, Lokman Ertürk

Serinin diğer yazıları

  1. ‘Karartma’ Komisyonu
  2. Bozacının şahidi şıracılar!
  3. Bunlar nasıl profesör? 
  4. Gazeteci görünümlü devlet ajanı 
  5. Yalandan kim ölmüş!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Ipligi pazara cikmis insanlarin ipligini tekrar tekrar cikarmak gazetecilik faaliyeti olmasa gerek.
    Önemli olan cemaate halen özellikle icerden zarar verenlerin ipliklerinde. Bu olmadigi sürece gerisi bos kümeden olusan bir islem hacmi ve artik alicisi da pek kalmadi.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin