Futbol; gülenler ve ağlayanlar!

NECİP F. BAHADIR | YORUM

Bugün siyasetin ağır ve sıcak gündemine ara verelim ve hayatın bir rengi olan futbol üzerine konuşalım. Yoo hemen ayrılmayın; “Benim futbola ilgim yok!” diyenlerin de yazıyı okumasını isterim çünkü sadece ‘top’tan söz etmeyeceğim. Futbol artık bir top oyunu olmaktan çıktı, bir endüstriye dönüştü. Ve işin içine siyasette dahil oldu.

Siyasetin futbolu olduğu gibi, futbolun da siyaseti var. Avrupa liglerinde ‘gülenler, ağlayanlar’ büyük oranda belli oldu. Almanya’da Bayern Münih’in saltanatı yıkıldı.  Leverkusen’den esen rüzgar şahı bir tarafa, tahtı bir tarafa savurdu. Münih üst üste 11 yıldır şampiyon olduğu ligde sezonu üçüncü sırada tamamladı. İngiltere’de M. City’nin de saltanatı devrilse keşke… Ama çok zor.

Görüldüğü gibi saltanatlar sadece siyasette değil futbolda da yerle yeksan oluyor. Sözü Avrupa’dan açtık madem, devam edelim… Gençliğimde Liverpool’a derin sempati beslerdim. Hala skor düzeyinde de olsa yakından takip ediyorum. Mısırlı Muhammed Salah’ın takımı maalesef son haftalardaki sürpriz yenilgilerle zirvenin uzağında kaldı. Burada bir parantez açarak, yıldız oyunca Salah’ın İngiltere’de İslam’a ilgiyi arttırdığına dikkat çekmek isterim.

Futbol bir sanayiye dönüştükten sonra bütün masumiyetini yitirdiğinin elbette farkındayım. Nasıl, ‘demir delik mertliği bozduysa’ para da futbolun ruhunu ve büyüsünü aldı götürdü. Dağların efendisi Köroğlu yok artık, sahaların ‘para ağaları, zengin beyleri’ var. Takım ruhu, forma aşkı, amatör mücadele sizlere ömür. Yeşil çimlerin top sihirbazları para için ter döküyor.

Bugünlerde Güney Kore Milli Takımı için Seul hazırlığı yapan Şenol Güneş’in kulaklarını çınlatalım; “Futbolu eskiden açlar oynar, zenginler seyrederdi. Şimdi ise zenginler oynuyor, fakirler seyrediyor.”

Filozofun beyin kıvrımlarından süzülen bir cümle gibi… Güneş’in hayatı futbolla geçti. Önce oynadı, sonra yönetti. Bizans’ın beyleri kabullenmekte zorlansa da Milli Takım tarihindeki en büyük başarısını Güneş’le kazandı.

İspanya diktatörü Franco’nun ülkesini yıllarca nasıl yönetebildiği sorusuna, “Ben insanları yüz binlik beşiklerde uyuttum!” şeklinde verdiği cevap çok bilinir. Futbolun beyinleri uyuşturan tarafı inkar edilemez. Ama tribünler mışıl mışıl uyutan ‘beşik’ olabildiği gibi pekala ‘uyanışlara’ da ev sahipliği yapabilir.

Simon Kuper’in, ‘Futbol asla sadece futbol değildir’ kitabında büyük takımlar futbol dışı yönleriyle anlatılır. Sözgelimi İspanya’da yenilmez arma Real Madrid, Kral’ın takımıdır. Barcelona ise ayrılıkçı Katalanların… İspanya’nın Amedspor’u…

28 Şubat’ta tribünlerden atılan ‘laiklik’ sloganları

Barcelona yıllarca formasına göğüs reklamı almadı. Neden? Çünkü formayı kutsal bildi, bir bayrak gibi gördü ve reklama ‘Hayır’ dedi. Ama para bu inancı da yendi.

Devri iktidarında ‘Katil Franco’ sloganının yüz binler tarafından haykırılabildiği tek mekanın Barcelona stadı Nou Camp olduğunu biliyor muydunuz? 28 Şubat post modern  darbesinin ayak sesleri önce tribünlerde duyuldu. ‘Türkiye laiktir, laik kalacak’ sloganının atılmadığı tribün yoktu. Sürecin sembol ismi Hasan Mezarcı maçlarda yuhalandı ilkin.

Bugün benzeri görüntelere rastlanmıyorsa seyircilerin çok sıkı takip ve denetim altına alınmış olmasından. Erdoğan, devletin desteği ve katkılarıyla inşa edilen Galatasaray’ın yeni stadını açarken yuhalandı ve tören alanını terk etti. Pek medyaya yansımasa da Fenerbahçe stadında sık sık Erdoğan’ın kulakları çınlatılmakta, Ankara’ya mesajlar gönderilmekte.

Türkiye’de politika topla da dans eder. Rahmetli Süleyman Demirel, “Top mühim iştir.” dese de takım söz konusu olduğunda köşeli tavır almaktan kaçındı. Mesut Yılmaz, Başbakan’ken taraftarı olduğu GS’ye selam göndermesi üzerine Fenerbahçe tribünlerinde açılan, “Sandıktan görüşürüz Mesut Bey!” pankartı hala gözümün önünde. Recep Tayyip Erdoğan, Trabzon’un Fenerbahçe’den yediği ofsayt golün, nizami olduğunu söylemesi AK Parti’ye Trabzon’da 2004 Belediye Başkanlığı’nı kaybettirdi.

Kuper haklı… Futbol asla sadece futbol değil! Bir top, yeşil çim ve dikdörtgen kaleden daha ötesi. Bir futbol filozofunun, “Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın tel ve yaydan, Hamlet’in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur.” dediğini not etmiştim. Hem basit bir oyun hem da çok bilinmeyenli bilmece gibi karmaşık ve Gordion Düğümü’nden farksız.

 

Ali Koç nasıl fanatik bir taraftara dönüştü?

Olaylarla tarihe geçen Türkiye ligleri sezonun sonuna geldi. Sahada ilk kez bir hakem, AKP’den milletvekilliği yapmış başkan tarafından yumruklandı. Bir başkan takımını sahadan çekti. Süper Kupa finalinin Riyad macerası fiyaskoyla sonuçlandı. Fenerbahçe Şanlıurfa’daki final maçına U19 takımıyla çıktı. Ve sadece 1 dakika süren karşılaşmadan mağlup ayrıldı. Dünya futbol tarihine geçti.

Şampiyonluğa oynayan 2 takım diğerlerinden koptu aradaki puan farkı 30’u buldu. Fanatikliğiyle bilinen Erdoğan’ın Fenerbahçe’yi bıraktığı ortaya çıktı. Fenerbahçe Başkanlığı’na ‘centilmen ve beyefendi’ olarak başlayan Ali Koç, fanatik bir taraftara dönüştü. Ve ‘Ben başkan olduğum için takımı şampiyonlar yapmıyorlar’ dedi. Adresi de ‘Bilfiil Ankara’ diye gösterdi. Sık sık futbol dışı konuşmalar yaptı.

Ali Koç aylar önce görevi bırakacağını açıklamasına ve “Ben varken şampiyon yapmıyorlar!” demesine rağmen başkanlığa tekrar aday oldu. Fenerbahçe’de tekrar Ali Koç ve Aziz Yıldırım karşı karşıya geldi. İki hafta sonra kozlarını paylaşacaklar. Yıldırım yeniden sahne alırken sık sık Ankara’ya selam göndermekten geri durmadı.

Devlet Bahçeli, “Türk futbolunda olmayan tek şey futboldur. Bunun dışında ne aranırsa bulunacaktır.” dedi. MHP lideri de Erdoğan gibi takımını yani taraftarı olduğu Beşiktaş’ı bıraktı. Fatih Karagümrük final maçına çıkarken, “Karagümrük’ün kümeden düşmesine rıza göstermiyorum. Karagümrük Süper Lig’te kalmalıdır. O aynı zamanda futbolun da gümrüğüdür.” ifadelerini kullandı. Bu sözlerinin üzerinden birkaç saat geçmeden Karagümrük, Gaziantep’te lige veda etti.

Bahçeli’nin iktidarı sadece siyasette değil futbolda da sarsıldı. Sözünün bir ağırlığı yok. 31 Mart’a hezimete uğrayan Bahçeli futbolda da aynı akibeti yaşadı.

Bunlar Türk futbolunda örneğine pek rastlanmayan olaylar. Mayıs Türk futbolunda ‘gülenler ve ağlayanlar’ ayıdır. Sarı hep güler. Lavicert ise gülmeyi unuttu. Kırmızı son gülen renklerden. Kanarya’nın kolu kanadı kırık… Arslan sadece ormanların değil yeşil sahaların da kralı… Mayıs Kanarya’nın travma, arslanın bayram ayı. Şubatlar Martlar Kanarya’nın, Mayıslar ise yeleli arslanın.

Hatayspor öksüz ve yetim kaldı

İstanbulspor erken havlu oldu. Onu Karagümrük izledi. Üçüncü takım Pendik gibi. Gibisi fazla… Futbolda mucizeye yer yok.  Ligden düşecek 4. takım son hafta belli olacak. Ankaragücü ve Hatayspor’un alacakları skor kaderlerini belirleyecek. Gönlüm Hatay’ın düşmesinden yana değil. Depremle yıkılmış bir şehrin takımı keşke lige tutunabilse. Çok şanssız puanlar kaybetti.

Beşiktaş’a son dikakada tartışmalı penaltı golüyle yenildi. Hatay, futbolda da sahipsiz. Oyuncular maç sonrası Dolmabahçe stadından evlerine taksi durağuna kadar yürüyerek gitti. Bugüne kadar görülmemiş bir manzara bu. Kaleci Erce’nin, “5 aydır doğru dürüst yemek yemiyoruz. Kaşar ekmekle idare ediyoruz. Sadece basketbol idmanı yapıyoruz.” sözleri yürekleri parçaladı. Hatayspor yetim ve öksüz… Tesis yok, sahası yok, parası yok.

Son haftaya kadar şairin ifadesiyle ‘Tırnak ile, diş ile, umut ile, düş ile…’ iyi dayandı ve de direndi. Son bir umut… Niye olmasın?

Amedspor’un hikayesini de unutmamak lazım. Birinci Lig’e çıkmayı başardı. Deplasman maçlarında büyük sıkıntılar çekti. Açıkça ‘PKK’lı’ muamelesi gördü. Takıma kalacağı yer ve yemek vermeyen şehirler çıktı. Oyuncular sık sıkı tribünlerden yükselen ırkçı sloganların hedefi oldu. ‘Beyaz Toros’ posterlerini açan taraftar gruplarına rastlandı. Bahçeli olaylı Bursapor maçı sonrası “Türkiye sokakta bulunmadı, tribünde kurulmadı. Amedspor diye bir kulüpten bahsedilmeyecektir.” dedi.

O Amedspor pes etmedi, saha içi ve saha dışı rakiplerine karşı kahramanca mücadele etti. Ve şampiyon olmayı başardı. Amedspor’un hikayesi mutlaka ayrıntılarıyla yazılmalı. Kürtlerin gönlünde adeta ‘milli takıma’ dönüşen Amedspor umarım başarılarıyla Türkiye’nin Barcelona’sı olur.

Erdoğan’ın gençliğinde futbol oynadığı ‘Esenler Erokspor’ bir ‘proje takımı’ olarak, tartışmalı maçlardan sonra ‘şampiyonluk ipini’ göğüsledi. Bahçeli kaybederken Erdoğan’ın takımları bu sezon fire vermedi.

Bir ara Türkiye’de de görev yapan Hollandalı ünlü futbol adamı Frank Rijkaard’ın şu sözü yazının özeti gibi: “Aslında her şeyden biraz var Türk futbolunda. Ama hiçbir şeyden tam yok.”

Haksız mı Rijkaard?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin