YORUM | M. NEDİM HAZAR
Çok büyük acıyla sarsıldık. Hala kanıyoruz durmaksızın. Daha da fenası, ne kadar hasar aldık, kaçımız öldük, kaçımız sakat kaldık, sayısını bile tam olarak bilmiyoruz. Çünkü birileri felaketin kendisiyle uğraşmak yerine rakamlarla uğraşmayı tercih ediyor. Depremden çok algısıyla oynamayı seviyor muktedir.
Sosyal medya olmasa, iktidar medyası belki de deprem olduğu gerçeğini bile yansıtmayacaktı halka.
Bütün distopik eserlerde olduğu gibi, gerçeği gizlemek konusunda çok mahir bir saray var günümüzde.
Daha felaket olur olmaz, hemen müdahale etmek yerine. Hele bir duralım, bu işi nasıl lehimize kullanırız pragmatizminin dik alasını uygulamaktalar.
Ne yazık ki bu böyle.
Depremin daha birinci günü, enkaz altında canlı onbinler var iken sela okutmak böylesi bir karanlık düşüncenin ürünüydü. Sosyal medyayı yavaşlatmak da… Enkaz altından binbir zorlukla “imdat” mesajı atanların inleyerek can vermesini umursamadılar maalesef.
Seçim sonrası iktidar değişse bile, değişen bir şey olur mu bilemiyorum. Geleceklerin, gidenden çok farklı olacağını düşünmemekle beraber, en azından bunlar kadar vicdansız olmamasını dilemekten başka da elimizden bir şey gelmiyor maalesef.
Neyse bugün siyaset yok..
İktidarın deprem sonrası pek çok şeyden rahatsız olduğunu biliyoruz.
AHBAP’tan tutun da, HDP’li yardımseverlere kadar son derece zengin bir öteki oluşturdu saray güruhu.
Pek çok kesimin, insanın sesini kıstı, kesti, linçledi.
Ekşi Sözlük de bunlardan biri oldu sanırım.
Aslında Ekşi Sözlük’ü takibi epeydir bırakmış biri olarak, muhalif platform olmak yerine, ergen geyiklerinin döndüğü bir alana dönüştüğünü düşündüğüm sözlüğün neden kapatıldığını tam olarak kavrayamadım. Hele hele iktidarın saldırgan, linççi, tasmalı ekibinin Ekşi Sözlük’e bu kadar alenen yürümesinin hikmetini araştırırken, bir paylaşım buldum. Sanırım iktidar cenahı, vitaminsiz Goebbels’inden Ömer Çelik’ine kadar hepsi bu tür paylaşımlardan rahatsız olmuştu.
Hem de ziyadesiyle.
Peki neydi bu paylaşımlar.
Aslında gerçeklere ayna tutmaktan başka bir şey değildi paylaşılanlar.
Hakikatin filtresiz aktarımıydı.
O yüzden Ahmet Hakan’ından maaşlı trollere kadar pek çok kişiyi sahaya sürdü iktidar aklı.
Bir yedek subayın paylaşımından bahsedeceğim size şöyle diyor paylaşımının girişinde:
“6 Şubat 2023 günü Antakya’daydım. Biraz uzun bir yazı olacak. Size deprem anından beri yaşadığım ve yazmaya fırsat bulduğum 8 günlük hikayemi anlatmak istiyorum. ‘AFAD neredeydi? Hatay kaderine mahkum mu bırakıldı?’ Düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Biliyorsunuz sözlükte büyük/küçük harf ya da diğer imla kuralları pek önemsenmiyor. İlk cümleyi ben düzeltim ama bundan sonra orjinalliğini bozmamak adına, değiştirmeden aktaracağım.
Ber aradan çıkmadan son bir not ileteyim.
Bahse konu paylaşım oldukça uzun. Arama motorlarına “Ekşik Sözlük bu paylaşım yüzünden mi kapandı?” yazarsanız, muhtemelen bir yerlerden çıkacaktır karşınıza. Yaşadıklarını deprem gecesinden başlayarak, ayrıntılarıyla gün gün anlatan Asteğmen şöyle başlıyor sözlerine:
“allah o gün bana cehennemi dünyada gösterdi. bu olay için diyeceğim kısa ve öz tek cümle budur.”
“ben hatay’da görevli bölük komutanlığı yapan bir subayım. depreme konteynerde yakalandım. askerlik yapanlar bilir metal dolapları. deprem anında dolap kapakları o kadar sert vuruyordu ki ben sarsıntıya değil seslere uyandım. çevremde beni tanıyanlar, sakin bi yapıda olduğumu bilir. birçok deprem anında da bu sükunetimi korumuşluğum var. sırasıyla 1999 depreminde bursa’da, 2011 simav depremine bursa’da, 2020 izmir depremine izmir’de yakalandım. çocukken de sakin kaldım, 2020 izmir depreminde de. ama öyle bir deprem değildi. bu çok çok kötüydü arkadaşlar. herkes demiştir bunu, ama gerçekten söylemeden edemeyeceğim. deprem bir ömür gibiydi, bitmedi. ve depremin başında daha düşük, daha paralel salladığını, tam ortalardayken çok daha kuvvetli ve oval hareketler çizerek yerden yukarı darbe vurarak sürdüğünü, asıl yıkıcı kısmın bu olduğunu söyleyebilirim. deprem sertleştikçe yağan yağmurun da şiddetlendiğine yemin edebilirim, konteynerin tavanı delinecek sandım. ve bu deprem anında konteynerde yalnız başıma sadece bağıra bağıra ‘allahım allahım sen koru’ diye çığlıklar attım. ben dahi sakin kalmak bi yana çığlık krizine girdim. yataktan kalktığımda kollarım ve bacaklarım uyuşmuştu.”
“deprem bittikten sonra hemen 04:25 gibi bursa’daki ailemi aradım. annem beni izmir’de öğlenleri denize girdiğim dönemlerde bile askerim ve aileden uzağım diye her gün en az 2 kere arayan biridir. gece telefon açmak onu sabaha kadar uykusuz bırakırdı ama sabah 8-9 gibi şebekeler gittiğinde arayıp ulaşamazsa aklını kaybeder diye ‘olsun uykusu kaçsın sabah ulaşamayıp korkmasından iyidir’ diyerek aradım.
telefonu babam açtı. ‘baba, hatay’da çok çok büyük bir deprem oldu ben iyiyim burnum bile kanamadı konteyner da olduğum için hiçbir şeyim yok, ama çok çok kişi ölmüştür. baba beni merak etmeyin sabah batıdaki insanlar uyanıp bu bölgeyi aramaya başladığında şebekeler gider, burda hatlar olmaz ben sizi fırsat buldukça aramaya çalışırım. çok kişi öldü baba çok kişi’ diyerek bağıra bağıra ağladım. babam sanırım 18’imden sonra benim ağladığımı bir iki kez görmüştür onlar da cenazelerde. beni telefonda o sakinleştirdi.”
“sonra buradaki komutanlarımız ile toplandık. bulunduğumuz yer hasar görmemiş sadece altyapılar hasar almıştı. sıcak su hattı elektrik hattı vb. hemen kıdemli denebilecek subaylarla birlikte sayılarımızı aldık. izinden dönen izinde olan ve kışla dışında olanların tespiti için. o sırada sabah haberlerinde sadece kahramanmaraş ve antep vardı. ben ‘hatay bu kadar sallandıysa ve haberlerde hatay adı bile geçmiyorsa demek ki antep ve maraş dümdüz olmuştur’ diye düşündüm başta. fakat yanılmışım. ileride anlatacağım.”
O kadar uzun bir paylaşım ki, araları çıkardığım halde epey oldu. En iyisi yarın devam edelim…