Ülke…
-Anıtkabir’deki çocuk bahçesi,
-Şortlu kadına taciz veya…
-Rüzgar Çetin gibi konularla meşgulken…
Bugüne kadar görülmedik biçimde ağır bir zulümden geçiyor.
Hoş, insanların “zararsız” buldukları konular üzerinde tepinip…
“Bir şey yapıyormuş, itirazı varmış” gibi yapması da normal.
Esasen “itiraz” yanlış kelime.
Bakın etrafınıza sadece “şikayet” dinliyorsunuz.
O arada…
Hemen her dönem kendine “geçici partner” bulmayı yol tutmuş egemenler…
Dikta yolunda taş döşemeye devam ediyor.
Hani kullanıla kullanıla içi boşalmış bir kelime var:
Kumpas!
Bir şey diyeyim mi;
Şu son “darbe”, tarihin en büyük kumpası.
Ülke için hayal kurmayı bırakalı çok oldu.
Emin olun, darbeden bu yana iki buçuk aydır tek motivasyonum var:
Birincisi: İnsan hakkı ihlalleri, milyonlarca insanın yaşama hakkı, çalışma hakkı, seyahat özgürlüğü ve diğer anayasal hakları.
İkincisi: Tanıdıklarım, dostlarım, mesai arkadaşlarım. Onların zarar görmemesi, canlarının yanmaması.
Başkaca beklentim yok.
-Ne bu siyasetten, bürokrasiden
-Ne bu sivil toplumdan
-Ne bu medyadan
-Bir de tabi iş dünyasından beklentim kalmadı.
Yargı ve Emniyet olsaydı, onu da katardım.
Lakin yok!
Yakın vadede ülkemizin güzel günlerini görmek hepimizin hakkı.
Duyguları olan insanlarız.
Kimliklerimiz ne kadar yanıltıcı olsa da bunu değer yargıları ile oluşturuyoruz.
Sürekli yargılıyoruz.
Darbeden bu yana tuhaf bir hikaye anlatılıyor.
Filmi göstermeden finalini kafalara çakmaya çalışıyorlar.
Kusura bakmayın;
Hemen herkes, kendini bu hikayeye kaptırmış, inanana kadar da içmiş gibi..
Saatli bir bomba üzerinde oturuyoruz.
Tik tak… Tik tak…
İnsanlarımızın büyük bölümü, düşünmeden hareket ediyor.
Ve bu hallerinden oldukça mutlular.
Ve yine…
İnsanların çoğu bulundukları durumu kabullenmiş halde.
Şu an, şu son dönemde neler oluyor biliyor musunuz?
Farkında mısınız?
Misal… Bu yazıya ulaşmış, okuyorsanız, ne mutlu!
Değilse pek bir şeyden bilginiz yok demektir.
Tüm sosyal oluşumları temizleyecek bir süreç götürülüyor.
Ülkenin muhteşem bir ürkütmeye ihtiyacı vardı. Bu oldu.
Anarşi tehdidiyle kanunlar salıverildi.
Herkes bunun “birilerinin işi” olduğunu düşünürken…
Şimdi tüm fikir hareketleri süpürülüyor.
Gazetecilik bittiği için, kimse sormuyor artık:
Tanklar, toplar, bombalamalar, ölümler, yaralanmalar, şehitler, baskınlar engellenebilirdi!
İtiraf edeyim:
Şu süreç şahsen;
Demokrasi, özgürlükler ve gazetecilik tanımı konusunda beni müthiş olgunlaştırdı.
Başıma gelenlerden ve hayatımdan pişman değilim, iyi ki yaşamışım.
Darbeden bu yana, darbe şehitlerinden çok şehit verdik.
Gerçek terörizm gözlerden saklanıyor!
Olan bitenin ne terörizmle ne de ulusal güvenlikle alakası var.
Kurunun yanında yaş yanıyor, diyorlar.
Yaşı bırakın, kurunun kuru olduğu sabit mi?
Ülkeyi kimin yönettiği kestirilemiyor.
“Ben görüş değiştirebilirim, senin görüş değiştirme imkanın yok” diyen bir kafa!
Ülkeye sözle-yazıyla bir şey anlatabilme şansı ya çok azaldı ya da hiç kalmadı.
Kapatıp gidenler var.
Sesleri duyulmayan onca aydın!
“Adalet mülkün temelidir”, çöktü.
Şimdi duvara asılacak levha:
En kötü ihtimale göre hareket et!
Mesaj kutum her gün dolup taşıyor.
Yurdun dört bir yanından feryatlar yükseliyor.
Kişi, babasının telefon parasını ödemiş, “örgüte yardım” diye sunuluyor.
İşkence, intihar, kadınlara kötü muamele ve taciz almış başını gitmiş.
Ülkeyi 14 senede ne hale getirmişler darbe girişimiyle öğrendik.
Kafaya taktıklarına bir gerekçe buluyorlar.
Kurallar günlük değişiyor, şartlara göre.
Ve bunu başınıza gelince öğreniyorsunuz, yazılı değil.
OHAL kanunları bile çiğneniyor.
Birbirimizi “şu grupta” veya “bu grupta” olmasına göre refere ettiğimiz sürece…
Beşer onar eksilmeye devam edeceğiz.
Gençler bilmez.
12 Eylül’den önceki 11 ay boyunca sıkıyönetim vardı bu ülkede.
Anarşiyi geriletemediği gibi bilakis azdırdı.
Dünyada yapayalnız bir ülkemiz var.
Eskiden “dünya basını nasıl gördü” diye bir şey vardı bizim basında.
Hepten gitti.
Yandaş kalemlerle “medya kapatmalarını”…
Erkeklerle “kadınları”…
Hayatta bu konuda mürekkep yalamamış isimlerle “dini” tartışıyor, tartıştırıyorlar.
Çok şiddetli bir hikaye yazılıyor.
Herkesin demokratlığının bir ömrü varmış.
Bu dünya uzun süre ayakta kalmayacak.
Tiranların ayaklarını sağlam basması için gereken tek şey, vicdan sahibi insanların sessiz kalmasıdır.
O oluyor.
Karart karartabildiğin kadar…
Blokla, yasakla, saçından tutup sürükle!
Mağduriyetlerden bahsediliyor…
Ne mağduriyeti?
İnsanlar egemenler eliyle fiili ölüm orucuna tabi tutuluyor.
Zaman…
Önyargılarımızı bir poşete koyup duvara asma, çevremizdeki açları doyurma, ihtiyaçlarını karşılama zamanı.
Özgürlüğü paylaşamayabilirsiniz belki…
Ekmeğinizi paylaşmakla başlayabilirsiniz.
@TarikToros
Elinize dilinize sağlık…
ne kadar guzel bir ifade, ne kadar guzel bir tavsiye
Biz Alperenlerin de hiç bir beklentisi kalmadı emin olun. Biz o kocaman yürekli liderimizin gülüşünü istiyoruz sadece. Yüreğimizi yakanların ocakları yansın.
KEMALİST TEK PARTİDEN DİNCİ FAŞİST AKP YE KADAR TÜM DÖNEMLERDE EN ÇOK VE EN BAŞTA EZİLENLER KÜRTLERDİR…
Kürtler olarak her dönem dehşeti yaşadığımızdan durumumuzu kanıksamıştık.
Cemaatın bizler gibi toptan zülme maruz kalacağına asla ve asla ihtimal vermezdik.
Bügün cemaat kürtlerin 100 yıldır yaşadıklarını yaşıyor. Genede en büyük zülüm kürtlere yapılıyor.
Son dört yılda öldürülen kürt sayısı devletin açıklamalarına göre 16-17 bin oldu.
Ve bu çok normal görülüyor.
Kimse demiyor ki bunlarında annesi babası çocukları vardı. Yürek taşıyorlardı.
Kürtleri teröre mecbur edenler utanmalı.
Bu proplemi Türkiye insanı çözemedi.
Öldürmekle çözmeye çalışıyorlar.
Bu mümkün değil.
Anadolu insanının GADDAR yüzüyle şu an kürtlerle beraber cemaat vede tüm vicdanlı mühalifler muhatap oluyor.
Bakın bir kürt durupdururken terörist olmaz.
Ölüme isteyerek gitmez.
Kürtlerin karşısında her zaman değişik kılıklarla(bugün akp kılığında) derin devlet oldu ve zülmetti.
Bu yaşananlardan sonra cemaatden merhamet göreceğimize eminim.